Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Konya'da 151.,Antalya'da, Sakarya'da 255., Akyazı'da 282. Başörtüsüne özgürlük eylemi düzenlendi.
Biz Müslümanlar, zulüm devam ettiği müddetçe, zalimin karşısında yılmadan, yıkılmadan, eğilmeden her seferinde "hakkı" söylemeye devam edeceğiz. "Hakkın" olduğu yerde sinmenin, korkmanın ve yorulmanın olmayacağını çok iyi biliyoruz.
"Haksızlıklar" karşısındaki hak arama mücadelemiz için bu gün yine burada toplanmış bulunuyoruz. Başörtüsüne karşı yasak ve baskılar halen devam ediyor. "Başörtülü kadınların her alandaki bütün haklarını elde etmesi gerektiği" talebimizi açık ve net bir şekilde tekrar ortaya koyuyoruz. On milyonlarca insanın Müslüman kimliğinin inkârı anlamına gelen başörtüsü yasağı zulümdür, işkencedir, insanlık dışı bir uygulamadır. Yasağın her alanda devam ettirilmesini şiddetle kınıyoruz.
12 eylül cunta anayasasındaki değişiklikler ilginç bir tesadüfle yine 12 Eylül'de bir referandumla oylanacak.
Halkoyuna sunulan değişiklik paketi halkımızın özgürlük ve adalet taleplerini karşılamaktan çok uzak, ancak cuntanın faşizan baskısına ve oligarşik dayatmalara karşı atılan bu minik adımı gelecek için bir umut ışığı olarak değerlendiriyoruz. Cuntacı zihniyetin inşaa ettiği zindanın duvarında açılan bir gedik olarak değerlendiriliyor, bu gedikten alınan nefes ve umutla bir gün faşist oligarşik saltanatın yok olacağı ümidiyle çok yetersizde olsa bu değişiklik paketini destekliyoruz.
Bu kadar çok eksiği olan ve sadece bir nefes payı bırakan bir pakete evet dememek 12 eylül cunta anayasasını % 90 üstü bir oranla onaylayan 12 Eylül neslinin vebaline ortak olmak, Kenan Evren'i cumhurbaşkanı seçen halkın seçimi tasdik etmek değil mi? Bu halk oylamasında cunta anayasasında yapılmak istenen iyileştirmelere hayır demek cunta düzeninin işkence hanelerini, idam sehpalarının meşruluğunu onaylamak anlamına gelmiyor mu?
Peki bu paket bu haliyle bu topraklarda yaşayanların bütün engellerini ortadan kaldırmaya yeter mi? kesinlikle Hayır. Ancak yetersizde olsa en azından sivil bir adım ve sivilleşmeye bir yöneliş işareti.
13 Eylül sabahı itibariyle evetle geçtiğini varsaydığımız bu paket, çatışmaları sona erdirmeye; akan kanı durdurmaya; anadilde eğitimi serbest bırakmaya; başörtülü kadınların önündeki engelleri kaldırmaya; Alevilerin isteklerini karşılamaya; insanların inançları doğrultusunda yaşamasını sağlamaya; kürt halkının sorunlarını çözmeye; azınlıkların haklarını korumaya; hukukun üstünlüğünü sağlamaya; herkesin tüm yurttaşlık haklarını vermeye; kadın ve çocuklar için pozitif ayrımcılığı uygulamaya; emekçilerin haklarını teslim etmeye kısaca gasp edilen bütün haklarının iade edilmesine yetecek mi? Yetmeyecekse nasıl evet diyeceğiz?
Tabi ki yetmeyecek"
Ama başlangıç olacağı için.
Umutlarımızı geleceğe taşıyabilmek için evet diyeceğiz.
Derin güçlerin bir daha asla bizi görünür görünmez hücrelere tıkıp, bedenimizi ve ruhumuzu incitmesine izin vermemek için evet diyeceğiz.
Yetmez ama evet diyeceğiz.
Ülkemizde ciddi bir sorun yaşanmaktadır. İçinde bulunduğumuz günlerde, terör olayları artmış, sokaklarda infialler patlak vermiştir. Taraflar oluşturulmakta ve bu taraflar birbirlerine düşman ilan edilmektedir. Ülkenin içerisindeki etnik yapı, etnik bir kırılmaya doğru sevk edilmektedir. İnsanlar ve toplum bir çatışma ortamına doğru yönlendirilmekte, bu çatışmanın meydana gelmesinin şartları profesyonelce ortaya konulmaktadır.
Ulus devlet anlayışı ve bu devlet anlayışına kaynaklık eden batılı toplum modeli esasta ülkenin içinde bulunduğu bu sıkıntıların ana kaynağıdır. Tarafların her birinin de düşünce ve eylem atmosferini bu ulus devlet modeli şekillendirmektedir. Ana değerlerin inkârı, ilahi ilkelerin göz ardı edilmesi üzerine kurulu olan bu anlayış farklı etnik yapılarda değişik isimler ve sloganlar kullansa da kaynak ve hedefler açısından birbirinin tek yumurta ikizidirler.
Evrensel ve bölgesel barış, ancak ilahi mesajın çerçevesinde gerçekleşebilir. Ona sırt dönüp, onun öğretisine ulaşılacak olan yer, bir fesat ve kaostan başka bir şey olmayacaktır. Ülkemiz insanı ve insanlık, üretilmiş gayri ilahi çözümlerin sorunun kaynağı olduğunu fark ettiği an, bu sorunların çözümüne yönelme imkanı da bulmuş olacaktır.
Bugün başlayıp, 4 Ağustos 2010 tarihinde sona erecek olan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı darbecilikle ve cuntacılarla hesaplaşma açısından bir samimiyet ve tutarlılık testi, belki de bir dönüm noktası olacaktır. Bilindiği üzere YAŞ hemen her yıl inancından dolayı orduyla ilişkisi kesilen, yargısız infaza maruz kalan ordu mensuplarının sayısı dolayısıyla kamuoyu gündemine gelmektedir. Bu yıl ise YAŞ toplantısı ve kararlarının özellikle darbecilik şüphelisi ordu personelinin durumu dolayısıyla merak uyandırdığı açıktır.
Halktan aldığı yetkiyi kullanmayan, kullanma çabası içine girmeyen siyasi kadroların bugüne kadar militarizmin ülkeyi teslim almasında en az askerler kadar sorumlu oldukları hiç tartışılmaz. Bu noktada son yıllarda gelişen militarizmi zayıflatmaya yönelik girişimlerin tutarlı bir tarzda sürdürülmesi açısından bu yılki YAŞ toplantısı önem arz etmektedir. Bu yüzden Başbakan'ı YAŞ'ta darbecileri kollayan bir tutuma şerh düşerek de olsa imza atmamaya, Cumhurbaşkanı'nı ise bu tarz bir dayatmaya onay vermemeye çağırıyoruz!
Militarist cephenin Vakit gazetesini susturma çabaları hız kesmeden devam ediyor. 312 General davasında faizleriyle birlikte 1,8 milyon liralık tazminat kararı, Dağlıca baskını hakkında kamuoyu zihninde biriken soruları gündeme taşıdığı için yazı işleri müdürünün 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılması örneklerinin ardından, Vakit'i susturma yolunda bir adım da Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinden geldi. Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 3 davada yargılanan Vakit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ahmet Karahasanoğlu, ifadesi bile alınmadan mahkûmiyete çarptırıldı.
Vakit gazetesine Ergenekon davası sanığı Mehmet Haberal ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki haberleri sebebi ile açılan hakaret davalarından üçünü karara bağlayan mahkemenin, ifadesi dahi alınmayan sanığın ifadesini alınmış kabul edip, Ahmet Karahasanoğlu'nu bir davadan 1 yıl 2 ay 17 gün hapis ve diğer iki davadan da 6 bin 500 lira para cezasına mahkûm etmesi Türkiye'de yargıda keyfiliğin yeni ve somut bir örneğidir.
Ceza usulünde sanığın sorgu ve savunmasının alınmasının temel bir ilke olmasına rağmen ve bu tür davalarda sanık savunması alınmadan davanın karara bağlanamayacağı özellikle de mahkûmiyet hükmü verilemeyeceği gerçeğine rağmen mahkemenin aksi yönde davranması militarizmin ve statükonun korunması adına gerekirse hukukun da katledileceğini bir kez daha göstermiştir. Düşünce özgürlüğünü hiçe sayan, kamuoyuna mal olmuş bilgilerin dahi haber yapılmasına tahammül edemeyen statükonun yargı güçleri basın yayın organlarını susturmak için haklarında binlerce dava açmaktan çekinmemektedirler.Vakit gazetesini sindirme ve susturmaya yönelik bu cezaların amacına ulaşmayacağına inanıyoruz. Darbe planları, darbeciler, hukuk dışı uygulamalara kararlı bir şekilde direnen Vakit gazetesinin bu yöndeki yayınını tebrik ediyor; haksızlık ve hukuksuzluklara karşı dayanışma içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
"Öyleyse çözülmeyin ve moralinizi bozmayın. Eğer yüreğinizde gerçek iman varsa sırtınız asla yere gelmez".(Al-i İmran 139)Yaşasın başörtüsüne özgürlük"
Yaşasın düşünceye özgürlük"
Yaşasın tüm mazlum halklara özgürlük"
Allah'a emanet olun.
ÖZGÜR-DER
ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE EĞİTİM HAKLARI DERNEĞİ
ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ
Bilindiği üzere ülkemizde önemli olaylar yaşanmakta, Türkiye bir değişim sancısı çekmektedir. İnsanlarda olduğu gibi, bazen devlet hayatında da önemli fırsatlar ele geçmektedir. Türkiye'de şu anda iyiye, doğruya, güzele gitme adına tarihî bir fırsat yakalamıştır. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli; insanımızın can, mal, din, akıl ve nesil emniyetinin sağlanması adına olumlu adımlar atılmalıdır.
Ülke insanımızı Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu gibi kutuplaşmalar oluşturarak bir iç kargaşa çıkartmak için yıllardır uğraşan malum bir zihniyet var. Bu zihniyet; bu ülkeye damgasını vurmuş, Türkü-Kürdü, Alevisi-Sünnisiyle insanımızın huzur içinde bir arada yaşamasını temin eden temel dinamiklerine her fırsatta saldırmıştır. Bu dinamiklerin başında örf, adet, gelenek ve kültür gibi değerler ile insanımızı asırlarca bir arada tutan dini bağlar gelmektedir.
Doğum sancılarının yoğunlaştığı şu günlerde düşük yapmak ya da sakat bir doğuma meydan vermemek adına; "Kürt Açılımı", "Demokratik Açılım", "Hoşgörü" gibi sloganlarla yola çıkıp, konuyu referandum gibi bir noktaya kadar getirenlerin bu sosyal dinamikleri mutlaka göz önünde tutmaları gerekmektedir. Şu hususun altını çizerek belirtelim ki; insanların hak ve özgürlüklerinden yana tavır koymayan, onların dinî değerlerine sahip çıkmayan her şahıs, kurum, kuruluş ve sistem; silinmeye, yok olmaya mahkûmdur. Nitekim yakın tarihimizin "politika mezarlığı"na bakanlar, oraya kimlerin gömüldüğünü çok iyi göreceklerdir. Şimdi, o mezarlığın yanına bir mezarlık daha açılmalıdır: "Askerî vesayet ve cuntacılar mezarlığı.."
Evet, cuntacı zihniyete sahip kimi parti, kurum ve kuruluşlar 28 Şubat kararları doğrultusunda hareket ederek, inancını yaşamak isteyen dindar kesime karşı harekete geçmişlerdir. Bu kesimin niyeti, gelişen ve ortaya çıkan pek çok bilgi ve belgelerle daha da net olarak anlaşılmıştır. Kur'an kursları ile ilgili getirilen düzenlemeler, başörtülü öğrenciye yapılan ayrımcılık, baskı ve zulüm, imam-hatip lisesi mezunlarını hedef alan ve sonuçta tüm meslek liselileri de kapsayan katsayı adaletsizliği, başörtülü olduğu için görevine son verilen kamu görevlileri ile eşi başörtülü olduğu için görevine son verilen kimi personele yapılan çağdışı uygulamalar, onların bu konudaki kin ve düşmanlıklarının boyutlarını göstermesi bakımından kayda değerdir.
İşte bizler, insanların en tabii hakları olan düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğine inanan sivil toplum kuruluşları olarak, tüm sistem ve ideolojilerin insanların bu özgürlüklerinin önünü açması gibi bir sorumluluğunun bulunduğunu, ülkeyi yönetme mevkiinde bulunanların böyle bir görev ve sorumluluklarının olduğunu tekrar gündeme getirerek, başlıca taleplerimizi kamuoyuna arz ediyoruz:
- Tüm adaletsizliklerin ve hak ihlallerinin kaynağı olan Cunta Anayasalarının toptan değiştirilmesi,
- İnanç, düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması, herkese çalışma özgürlüğünün verilmesi ve kıyafeti sebebiyle eğitim ve çalışma özgürlüğünün engellenmemesi,
- Eğitimde eşitlik,
- Katsayı adaletsizliğinin yeni düzenlemelerle tamamen kaldırılması,
- Kur'an kursları ile alakalı 12 yaş sınırının kaldırılması.
Basın açıklamamıza son vermeden önce, tüm insanlığı inanç ve özgürlükleri yönünden tehdit eden, şu anda dünyaca SAVAŞ SUÇLUSU ilan edilen Siyonist İsrail ile olan ilişkilerin çok ciddi anlamda gözden geçirilmesi, sıcak gündemler sebebiyle bu konunun göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz. Mavi Marmara baskını ve 9 şehidimizin hakları da sonuna kadar takip edilmeli, siyonist israile gereken cevap, onların anladığı dil ile mutlaka verilmelidir.
Basın açıklamamızı burada bitirirken, Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına hepinize teşekkürlerimizi iletir, bir sonraki basın açıklamamızda buluşmak ümidiyle saygılarımı sunarım.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına
Vahdet Vakfı Sakarya Çalışma Kolu
Ülkemizde kırk yıla yakın bir zamandır kamu kurumlarında, askeri kurumlarda, ortaöğretim ve üniversiteler ile kimi özel sektör kurumlarında İslam dini mensuplarına uygulanan ibadet ve başörtü yasağı acımasızca devam ediyor.
Genç kızlarımız, hanım kardeşlerimiz, ya başını açarak okumak ve çalışmak ya da en temel hak olan; bu haklarından vazgeçmek zorunda bırakılıyorlar. Yani öz vatanlarında parya muamelesi görmeye devam ediyorlar.
Kırk yıla yakın bir zamandır devam eden bu zulüm boyunca, ülkemizde ihtilaller oldu, iktidarlar değişti, YÖK Başkanları değişti, Anayasa değişiklikleri oldu; ama değişmeyen tek şey millete rağmen başörtüsü yasağının devam etmesi oldu.
Şu anda ülkeyi yöneten hükümetin 411 milletvekilinin onayı ile anayasa değişikliği yaparak konuyu çözmek istemesi, Anayasa Mahkemesince iptal edildi ve zulüm devam etti.
Cumhurbaşkanının atadığı rektörler ve MEB'in atadığı müdür ve idarecilerde zulmün uygulayıcısı haline geldiler. Milletin bin bir umutla iş başına getirdiği Cumhurbaşkanı ve Hükümete rağmen ne yazık ki bu günde zulüm devam ediyor ve milletin seçtikleri iktidar olmalarına rağmen muktedir olamıyorlar ve zulüme son veremiyorlar.
Şu anda ülkemizin gündeminde bulunan geleceğimizi yakından ilgilendiren Anayasa değişikliği referandumu bizi yasakların kalkması konusunda yeniden umutlandırdı.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak olan Anayasa referandumuna eğer milletimiz Anayasa değişikliğine onay verir ve evet der ise başta 1980'lerde yapılan zulümler olmak üzere 28 1997'de işlenen zulümlere millet iktidarının üzerinde egemenliğine, mütedeyyin askeri personelin korkulu rüyası, hukuksuz Askeri Şura kararlarına "DUR!" deme hakkını elde etmiş olacağız.
87 yıllık Cumhuriyet idaresi boyunca, ihtiyaçlarımıza tamamıyla cevap veriyo olmasa da, ilk defa milletin temsilcilerinin yaptığı anayasa değişikliği teklifi önümüze geldiğinde, buna onay vermek suretiyle; bugüne kadar devlet kurumları eliyle millete karşı işlenen zulüm haksızlık ve hukuksuzluğun ortadan kalkmasının yolu açılmış olacağı düşüncesi ile; 12 Eylül 2010 gününün tüm zulümleri ortadan kalkması için önümüze gelen güzel bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.
Mazlum-der olarak yapılacak yeni anayasa değişikliği ve buna bağlı olarak yapılacak olan hukuki düzenlemelerle ülkemizde, başörtü yasağı başta olmak üzere; tüm yasakların hayatın her alanında ortadan kaldırılması kişi ve hak hukukunun, garanti altına alınması en büyük dileğimizdir.
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına
Mazlum-der Kayseri Şube Başkanı
Ahmet TAŞ
Araştırmacı yazar Ramazan KAYAN da yaptığı açıklamada şunları belirtmiştir:
Tarihte, topluma, geleceğe direniş ruhunu açıklamak ve bu ruhun gelecek nesillere intikali için buradayız. Bizden sonraki kuşakların bu davayı dert edinen öncüleri görmeleri, tarihe not düşmek için buradayız.
Duruşumuzla, yürüyüşümüzle kimden yana olduğumuzu dünyaya ispat ve ifade için buradayız. Sonucu belirleyecek olan Allah Azze ve Celledir. Akibet muttakilerindir. Allah yolunda olanlara yardım edecek, onları zorda bırakmayacaktır. Küfürde devamlılık olsa da zulümde devamlılık olamaz.
Direniş bir mekteptir, yeni nesillerin bu mekteple tanış olmaları için sesimizi yükseltmemiz ve çağrımızı yapmamız gerekmektedir
Açıklamamıza AKDAV, Van Hak ve Özgürlükler Platformu, Mazlum-der Kayseri Şube, Mazlum-der Malatya Şube, Malatya Meşale Derneği, Mazlum-der Adana Temsilciliği, Antalya Sevilay Derneği ve Elbistan Çınar Eğitim Derneği destek vermişlerdir.