Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 243., Kocaeli'de 284., Sakarya'da 263., Akyazı'da 190., Konya'da 159. Başörtüsüne Özgürlük Eylemi Gerçekleştirildi.

Bilindiği gibi ülkemiz, önemli değişim sancıları yaşamaktadır. Çözüm bekleyen pek çok sorunlar sırada beklemektedir. Sorunların birebir muhatabı olan insanlar, özellikle insan hak ve özgürlükleri konusunda vesayet ve darbe Anayasalarından dolayı mağdur olmuş pek çok kesim, yeni anayasal düzenlemelere göre haklarını aramak için harekete geçmeye hazırlanmaktadır. Evet, darbeci zihniyet, insan hak ve özgürlüklerine düşman bir yapılanma ve onun baş mimarları mutlaka sorgulanıp faillere gereken cezalar verilmelidir.

Şurası kesinlikle bilinmelidir ki, hiçbir şahıs, kurum ve kuruluşun insanımızın en tabii hakkı olan düşünme ve düşüncesini ifade etme; inanma ve inancını yaşama; eğitim ve çalışma haklarını engelleyemez, bu gerekçelerle insanımızı cezalandıramaz. Bu sebeple, tüm bu hak ihlallerinin baş müsebbibi olan cunta anayasaları kökten ve tamamen ilga edilmelidir.

Bugün açıkça görülmekte ve tüm dünyada dillendirilmektedir ki, "LAİKÇİ"lerin tek derdi "DİN"dir.
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16. BENEDİKTUS'un da "LAİKLİK, DİNİ HAPSETTİ" şeklinde ifade ettiği gibi kimi laikçi çevrelerce Türkiye'de de din ve dindarlar mahkum edilmek isteniyor.

Amerika'da Kur'an-ı Kerim yakanlar, Hollanda'da, "Kur'an-ı Kerim'i camiler ve evlerde yasaklayalım, baş örtülülerden ayrıca vergi alalım" kampanyası başlatanlar olduğu gibi, ülkemizdeki laikçi kesimde onlardan aşağıya kalmıyor. Bu kesim, işi artık fiiliyata dökmeye kadar götürmüşler, İstanbul Beyoğlu Tophane'de galeri açılışı sırasında, alkollü olan şahısların iki tesettürlü hanım efendiye laf atmaları ve hakaret etmeleriyle tatsız olayların çıkmasına sebep olmuşlardır.

Bu durum, onların dinini yaşayan "ÖTEKİ"lere ne denli hoşgörülü olduklarının göstergesidir. Bu kesim eline imkan geçse kim bilir dindarlara neler yapacaklar! Bu olayı ve faillerini protesto ediyor, ilgililerin haklarında gerekli işlemleri yapmalarını toplumsal hoşgörü ve huzur adına talep ediyoruz.

Eğitim ve öğretimin başladığı şu günlerde, inanç özgürlüğü platformu olarak eğitimde eşitsizliğe, ayırımcılığa muhatap olan başörtülü kızlarımız ve çalışma hayatında yine ayırımcılığa maruz kalan başörtülü hanımlar adına, bu sahadaki eşitsizliklerin giderilmesi, kat sayı zulmünün tamamen ortadan kaldırılması taleplerimizi tekrar ilgililerin gündemine sunuyoruz. Bu konulardaki taleplerimiz, ısrarla devam edecektir.

Katılımlarınız için, hepinize teşekkürlerimizi iletiriz.
Haftaya aynı yer ve saatte buluşmak dileğiyle saygılarımı sunarım

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
İSMAİL AYDAR
VAHDET VAKFI

Kocaeli Gönüllü Teşekküller Platformu 284.hafta basın açıklaması 25 Eylül 2010 Cumartesi günü İzmit İnsan Hakları parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı.Basın açıklamasını MAZLUMDER Kocaeli Şubesi üyesi Canaosman Aran yaptı.Konu başörtünse Özgürlük ve Türkiye'nin günlük meseleleri, minik azınlığın emrinde olan yargıydı.Başörtülü eğitim alma hakkının ve alınterimizle inşa edilen, memurlarını vergilerimizle istihdam ettiğimiz kamusal alanlardan faydalanma hakkımızın, kıyamete kaç saat kala mağdurlarımıza iade edileceği açıklamada sorgulandı.

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:

MAZLUMDER KOCAELİ ŞUBESİ / BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK 284. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli basın mensupları ve saygıdeğer dava arkadaşlarımız,

Hakları çiğnenen, ezilen ve hor görülen, gerek ekonomik sıkıntıları, gerekse de sosyal-kişisel hakları öteleştirilen halkımızla birlikte, olan biteni şaşkınla izlemek zorunda kalıyoruz"

Bu nasıl bir ülke ki, hâlâ 50 – 60 yıl önceki sosyal ve siyasal sorunları sanki, bugün ortaya çıkmış gibi konuşabiliyoruz?.. Halkın seçim hakkını defalarca kullandığı ve devletten beklentilerini milyonlarca kez haykırdığı halde, nasıl oluyor da dedelerimizin, ninelerimizin çektikleri aynı acıları ve kederleri hissedebiliyoruz? Dünya, bütün hızıyla dönerken, dönmeyen-dönemeyen sadece bizim ülkemizin coğrafyası mıdır? İşlerine gelince oylarımızın kutsallığından söz eden politik-acılar, alın terimizin ve vatandaşlık haklarımızın kutsallığını göremiyorlar mı?

Bir darphane gibi haraç kesen okullarımız ve bir eğitimciden çok tahsilatçıya benzeyen eğitimcilerimiz, 50 yıl önceki eğitim seviyesinden bu yana hangi seviyeye ulaşabilmişlerdir? Milli Eğitim, "Öğretebildiğimiz en net ve kesin bilgi, Andımız'dır" der gibi iş görmeyi ve öğretirmiş, eğitirmiş gibi davranmayı insanlık tarihinin hangi çağında bırakacak?

Dileyen herkesin internetten uluslararası üniversitelerde eğitim görebildiği ve diploma alabildiği bir çağda, insanlara ana dilllerinde eğitim hakkını vermeyi devletimiz ne zaman becerecek? Nerdeyse 100 yıldır devam eden ve 100 yıldır çözeceğiz vaadleriyle kandırıldığımız, başörtülü eğitim alma hakkımız ve alınterimizle inşa edilen, memurlarını vergilerimizle istihdam ettiğimiz kamusal alanlardan faydalanma hakkımız, kıyamete kaç saat kala mağdurlarımıza iade edilecek?..

1000 yıllık devlet geçmişi bulunan bir milletin aklına, dinine, tarihine ve kültürüne aykırı, batının ihdas ettiği yasalarla dolu olan ve neredeyse her suçlunun kendi lehine teviller bulabildiği, her zalimin yaptığını yanına kâr bırakabilen, militarizmin ve despotizmin kandiline yakıt ikmali yapan, kapitalistin ve sömürgenin ekmeğine yağ süren, halkın ise çanına ot tıkayan Anayasamız, halkın çıkarlarına göre, kaçıncı kuşak torunlarımız döneminde değişecek?..

Var olduğundan beri, halkın sevdiklerini asan, halkın haklarının aleyhinde hüküm veren, halkın çocuklarını zindanlara mahkum eden, ideolojileşmiş, taraf tutan, azınlığın borusunu çalan ve yasadışı çetelere göz kırpan yargı sistemimizin değişmesi, "duyarlı bir hukuk"a sahip olması için, daha ne kadar beklememiz gerekiyor?..

100 yıldır, emperyalist batının yol haritasının gönüllü uygulayıcısı ve coğrafyalarımızı kan gölüne çeviren barış süreçlerinin kıdemli arabulucusu olan bürokratlarımız, batılı patronlara "Bizim, sizin tarihinizin 5 katı kadar devlet geleneğimiz ve tecrübemiz var. Bu ucuz ve şeytani Bizans oyunlarınıza pabuç bırakmayız" diyerek,tüm müslüman coğrafyalarının yüreğine su serpecek bir eylemi göstererek, masaya yumruğunu ne zaman vuracak ve emperyalizmin elini, bu coğrafyalardan ne zaman kesecek?..

Devlet, kendi tebasına ait, kendi nüfus kütüklerine kayıtlı ve kendi vergi dairesine bağlı insanların dilleri, dinleri ve ırklarıyla kavga etmeyi ne zaman bırakacak? Askerlik için davullarla, zurnalarla gönderdiğimiz çocuklarımız, daha kaç sene evimize cansız bedeniyle gelecek?.. Daha kaç yıl mazlum halkımızın kadınları dul, çocukları yetim ve anne babaları kahırlı bir hayata mahkum olarak kalacak?..Daha kaç yıl vaadlerle kandırılacak, oyalanacak ve bekletileceğiz?..

Değerli zamanlarınızı lutfettiğiniz için hepinize saygılarımızı sunarız"

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 263. basın açıklamasını, şehir merkezindeki Bulvar AKM önünde gerçekleştirdi. Her Cumartesi, saat 12.30'da yapılan eylemde platform adına basın açıklamasını bu hafta İlim ve Hikmet Vakfı'ndan Nihat Bülbül okudu. Bülbül, istisnalar dışında birçok alanda başörtüsü yasağının devam ettiğine dikkat çekerek "Bir kadını dinî vecibesini yerine getirmekten alıkoymak büyük bir zulümdür. "Benimle uzlaş, benim onayımı al, ya da benim istediğim şekilde örtün" deme cesaretini nereden alıyorlar? Kim bir başkasının eğitim hakkını gasp edebilir? Kim birini, eğitimini aldığı bir mesleği yerine getirmekten mahrum edebilir? Kim bir kadını, inancına aykırı kıyafet giymeye zorlayabilir, onun ruhunun zedelenmesine sebebiyet verir? Bu yasağı koyanlar, başörtüsünü ve çarşafı ayaklarının altına alıp gösteri yapanlar kendilerinde bu hakkı nasıl görüyorlar? Zulme uğrattıkları insanlar da kendileri gibi bu ülkenin 'eşit vatandaşları' değil mi?" ifadelerine yer verdi.

SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU 263.BASIN AÇIKLAMASI:

Değerli Sakaryalılar, sayın basın mensupları;

Üniversiteler yeni bir öğretim yılına daha yasakla başladılar. Birkaç istisna dışında, Sakarya Üniversitesinin de içinde bulunduğu diğer tüm üniversiteler, yıllardan beri devam ettirdikleri başörtüsü yasağını uygulamaya bu yıl da devam etmektedirler.

Temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan, daha özgürlükçü yeni bir anayasa taleplerinin yüksek sesle toplumun tüm katmanlarınca seslendirildiği,

CHP'nin yeni genel başkanının bile , "başörtüsünü biz çözeriz" diyerek, başörtüsü sorununu, çözülmesi gereken bir sorun olarak kabul ettiği,

Yıllardır hak etmedikleri ve sahip olmadıkları yetkileri kullanarak,haksız güç ve servet edinenlerin, her türlü hukuksuzluk ve zorbalıklarına rağmen kendilerine dokunulamayanların, kendilerinin dokunulmaz olduklarını zannedenlerin, mahkeme kapılarında hesap vermeye başladıkları,

Askerin arkasına sığınarak siyaset yapanların seslerinin ve güçlerinin zayıfladığı bir ortamda;

Özgür düşünceye en fazla sahip çıkması gereken üniversitelerimizde, bu yasağın halen uygulanabilmesini anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.

Anlamakta ve kabul etmekte zorlandığımız diğer bir husus ta, bu yasağın direkt muhatabı ve mağduru olan başörtülü kızlarımızın, yasağı fiilen kabullenmiş görüntüleri ve yasağa karşı direniş ruhlarını tamamen yitirmiş olmalarıdır .

Üniversite kapısından girerken, hiçbir direniş ve tepki göstermeden başörtülerini çıkaran ya da peruk takan öğrenci kardeşlerimizden, artık üzerlerindeki bu ölü toprağını atmalarını bekliyoruz. Kendi iradeleriyle yaptıkları tercihe saygı göstermeyenlere karşı, saygı göstermek ya da tepkisiz kalmak nasıl kabul edilebilir?

Bizler biliyor ve inanıyoruz ki, başörtüsü Allah'ın bir emridir. Kızlarımız ve kadınlarımız bu bilinçle örtünmektedir. Başörtüsünü yasaklayanlar, Allah'ın bu emrine inanmayabilirler. Ama tercihini başörtüsü takmaktan yana yapmış olanlara da saygı göstermek zorundadırlar.

Bir kadını dinî vecibesini yerine getirmekten alıkoymak büyük bir zulümdür. "Benimle uzlaş, benim onayımı al, ya da benim istediğim şekilde örtün" deme cesaretini nereden alıyorlar? Kim bir başkasının eğitim hakkını gasbedebilir? Kim birini, eğitimini aldığı bir mesleği yerine getirmekten mahrum edebilir? Kim bir kadını, inancına aykırı kıyafet giymeye zorlayabilir, onun ruhunun zedelenmesine sebebiyet verir? Bu yasağı koyanlar, başörtüsünü ve çarşafı ayaklarının altına alıp gösteri yapanlar kendilerinde bu hakkı nasıl görüyorlar? Zulme uğrattıkları insanlar da kendileri gibi bu ülkenin 'eşit vatandaşları' değil mi ?

Bilinmelidir ki; başörtüsü meselesi sadece "bir insan hakları veya kadın hakları" sorunu değildir. Yukarıda belirttiğimiz üzere kadınların başlarını örtmesini emreden Allah'tır. Dolayısıyla bir kadını başını örtmekten engellemek, İslam'ın emrine savaş açmaktır. Allah'a karşı savaş açanlar ise, kaybetmeye mahkumdurlar.

Zulüm ve haksızlıklara karşı sesimizi yükseltmek için, haftaya yine buradayız.

SAGİR BAŞÖRTÜÜ PLATFORMU ADINA

İLİM VE HİKMET VAKFI

Ülkemizde ilk kez halkımızın sivil iradesi ile gerçekleşen anayasa değişikliği ile ilgili referandumdan sonra kamuoyu anayasanın tümüyle değiştirilmesi yönündeki beklentilerini yüksek sesle konuşmaya başlamıştır. Önümüzdeki süreçte hükümetin tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve ilgili çevrelere danışarak yeni anayasanın hazırlıklarına biran önce başlaması gerekmekte ve böylece özgürlükçü, sivil bir anayasaya kavuşmamızın önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Yeni anayasa çalışmasındaki en önemli düzenlemelerden biri din ve vicdan özgürlüğünün anayasal güvence altına alınması olmalıdır. Böyle bir güvence sağlanmadığı takdirde ne yazık ki Müslüman kesimin yaşadığı hukuksuzluk, keyfilik ve her türlü ihlal uygulamaları aynen devam edecektir. Son referandumda sandık müşahidi olmak isteyen başörtülü görevlilere izin verilmediğine dair birçok haber yayınlanmıştır. Halen başörtüsü zulmü aynı hızla hayatın her alanında devam etmektedir.

Özel sektörde faaliyet gösteren Kariyer.net isimli sitede 17.09.2010 tarihinde "Bayan Yönetici Asistanı" başlığıyla "Sistem 9 Bilgi İletişim Teknolojileri A.Ş." firması tarafından yayınlanan ilanda "Tesettürlü adaylar veya bay adaylar başvurmasın lütfen.." ibaresinin yer alması, utanç verici bir ayrımcılıktan başka bir şey değildir. Bu ilanın ırkçı bir tarafı olduğunu da görmek gerekmektedir. Sitede yayınlanan ilanda adayların genel nitelikleri hakkında bilgiler verilirken bu nitelikler arasında adayın tesettürlü olmaması koşulunun da sayılması, özel sektörde başörtüsü düşmanlığının tipik bir örneğidir.

Geçtiğimiz haftalarda yapılan açık öğretim sınavlarında yaşanan başörtüsü yasağı her yıl karşılaştığımız keyfi engellemelerin yine devam ettiğini göstermektedir. Üniversiteler açılırken başörtülü öğrenciler yine mağdur edilecek, her türlü fiziksel ve ruhsal işkenceye maruz bırakılarak eğitim hakları ihlal edilecektir.

Başörtüsü yasağının ürettiği mağduriyetlerin daha fazla sürmemesi için Akyazı Başörtüsü Platformu olarak bir kez daha hükümete çağrıda bulunuyor ve yasağın kaldırılması için acilen harekete geçilmesini istiyoruz.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına

Mazlum der Akyazı Şube Başkanı

Burhan ÇİMŞİT

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 159. Hafta basın açıklaması bugün saat 12:30 da Kayalıpark meydanında yapıldı. Açıklamayı platform üyesi İbrahim YARDIM okudu. 159 haftadır istikrarlı bir şekilde açıklamalarına devam eden Konya İnanç Özgürlükleri Platformu'nun bu haftaki açıklaması şöyle:

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

                Allah'ın size olan nimetini ve ona verdiğiniz sözü hatırlayın: Hani ''İşittik ve itaat ettik'' demiştiniz. Allah'tan korkun; çünkü Allah göğüslerin özünü bilir. Ey iman edenler, Allah için adaletle şahitlik edenler olun" (Maide suresi 7 ve 8. Ayetler)
                Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
                Hayatı standartlara bağlamayanlar, mübîn bir hakikat üzerine hareket etmeyenler, gerçeği değişmez ve tartışmasız değerler üzerine inşa etmeyenler, sürekli standartlarında değişiklik arz edeceklerdir. Doğru saydıklarını zaman içinde yanlış olarak ilan edecekler, yanlış dediklerine sahip çıkıp onları ana değer olarak sunacaklardır. Tu kaka deyip savaş açtıklarına zemin ve zaman değişince çok yaşa deyip alkış tutacaklardır. Bir kısmı da bir yerde doğrulayıp alkışladığını başka bir yerde hedef tahtasına koymaktan çekinmeyecektir.
                Ülkemiz bir referandum sürecinden geçti. Bu süreç, pek çok şeyi yeniden okumamızı zorunlu kıldı. 12 eylül darbesinin akabinde generalleri alkışlayanlar, kan gölüne döndüğü iddia edilen ülkeye huzur getirdiğini söyleyenler, uçuruma doğru sürüklenen toplumun, generallerin elleriyle kurtulduğunu iddia edip o elleri öpmeye çalışanlar, hatta darbeci generalleri ululemr ilan edip onlara itaatin dinen de vacip olduğunu savunanlar şimdi darbecilerin bir numaralı düşmanı kesildiler.
                O gün övgü yazıları yazan köşe yazarları, bugün yergide yarışıyorlar. O gün darbecilere dua için ellerini kaldıran hoca efendiler, bedduada sınır tanımıyorlar. Ogün darbecilerin yanında olan toplum hareketleri, bugün büyük bir gayretle, onlara karşı saf tutuyorlar. Bu gidişat bize, başarısız bir darbe girişiminde bulunan generali yargılayan hakimin, başarılı olsaydınız sizi kim destekleyecekti diye sormasına, ilk olarak siz hakim bey cevabını vermesini hatırlatıyor.
                Endişelerimiz, toplumumuzun zihin dünyasının, kanaat önderlerinin, fikirleri, iktidar sahiplerine, güce ve dünyanın konjonktürel gidişatına göre değişmesindendir. Rüzgar gülüne dönmüş akılların ve esen her rüzgara göre yelkenine yön veren zihinlerin ulaşacakları sahiller, kendilerinin isteyip arzuladığı yerler olmayacaktır. Esen her rüzgar, siyasal erkin her yönlendirmesi onları bir vadiden bir vadiye savuracak, anlayışlarını, düşüncelerini şekilden şekle sokacaktır.
                Bu tutarsızlıkları sadece destekte değil, muhalefette de görmekteyiz. Muhalefetin esasını bir şeye karşı olmak üzere kurgulayanların - karşı oldukları şey mutlak hakikat değilse – karşı oldukları şeyin değişmesiyle savundukları değerlerin de değiştiğini görmek, trajikomik bir durum olmakla birlikte hayretler içerisinde de bırakmaktadır.
                Çifte standardı bir siyaset olarak kullananların, hakikat üzere bir gerçekliklerinin olması mümkün değildir. Amerika'nın kendisi idam cezasını uygularken, İslam şeriatına uyularak verilen İslami cezalara karşı propagandalar yürütmesi, İranlı Sakine'yi siyasal bir argüman haline dönüştürüp onu insan hakları objesi olarak sunması garipsenecek bir durum değildir. Bu onların çifte standart üzere kurulu siyaset algılarının gereğidir.
                Ülkemizdeki insan hakları savunucularının - hangi kesimden olursa olsun – Sakine'nin bir insan hakları objesi haline dönüştürülmesine muhalefet etmeyişleri de onların algılarını tartışmaya açmaktadır. Söylevlerinin kaynağının menşeinin neresi olduğu sorusunu akla getirmektedir.
                Son olarak ülkemizde varlıklarını ve yaşam biçimlerini içki kadehleriyle tanımlayan güruhun bir kadeh içki üzerinden fırtınalar kopartmasını yeni provakatif eylemlerin başlangıcı olarak görüyor, Müslüman halkımızı bu yeni provakasyonlara karşı uyanık olmaya davet ediyoruz.
Hakikatin tek gerçek olduğu, inançların değişmeyen hak üzere şekillendiği, tevhid ve adaletin hakim olduğu, zulmün ve sömürünün son bulduğu bir dünyadayaşama umudu ile hepinizi 160. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.