Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 268., Kocaeli'de 289., Konya'da 164., Tokat'ta, Ankara'da 248., Akyazı'da 195. Başörtüsüne özgürlük eylemi yapılmasına rağmen zulüm hala devam ediyor.

Sakarya Adalet Girişimi tarafından yürütülen başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 268. hafta geride kaldı. Başörtüsü Platformu adına Diriliş Saati dergisi tarafından yapılan basın açıklamasında Zafer Üskül'ün başörtülü ilköğretim öğrencilerine yönelik sözlerine sert tepki gösterildi. "Zafer Üskül çocukların aileleri tarafından başörtüsü takmaya zorlandıklarını varsayarak böyle bir zorbalığa soyunuyor. Zafer Üskül gibiler imanın ne olduğunu, iman kalbe yerleşince çocuk/genç fark etmeden kişinin Allah'ın emrine nasıl teslimiyet gösterebileceğini anlamaktan acizdirler. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki; başörtüsü Allah'ın emridir ve hangi safhada başörtü örtülmesi gerekiyorsa; ki bu ilköğretim olabilir, ortaöğretim olabilir, yüksek öğretim olabilir, kamuda çalışmak olabilir, Müslüman bayan Allah'ın emrini yerine getirmek adına başını örtecektir. Hiçbir güç bu hakkı gasp etme yetkisine sahip değildir." denildi.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 268. Basın Açıklaması

Zulme Karşı Adaletten Yana Tavır Koyanlar Mutlaka Kazanacaktır

Bir garip ülke" Zalimin mazlum, cahilin alim, fesad ehlinin ise ıslah ediciler olarak gösterildiği; it izinin at izine karıştığı; taşların bağlanıp, köpeklerin kayıtsızca salıverildiği bir ülke"

Bilindiği üzere bir yılı aşkın süredir bu meydandan buluğ çağına gelmiş bir grup kızımızın ilköğretimde başörtülü okumak için verdikleri mücadeleden bahsediyoruz. Özellikle de bu mücadelenin ilk örneği ve dolayısıyla da sembolü olan Ece Nur'u bu meydanda defalarca andık.

Son bir aydır kartel medyasının tahrikleri ve AKP'nin de korkak yaklaşımları sonucu bir seneyi aşkın süredir bu kızlarımızın Türkiye'nin değişik yerlerinde ilköğretimde verdikleri mücadele karalandı ve bu yöndeki çabalar provokasyon olarak dillendirildi.

Türkiye'nin kemalist egemenleri ve onların meclisteki temsilcisi olan CHP, önümüzdeki yıl yapılacak seçimler için yatırım amaçlı olarak üniversitelerde başörtüsü sorununun çözülebileceğine dair bir söylem geliştirdi. Bu söylemin samimiyeti bir tarafa, kamusal alanda ve ilk /orta öğretimde başörtüsü konusunun gündeme getirilmeyeceğine dair bir taahhüt talebi söylemin merkezine yerleştirildi. Yani efendiler kölelerine bir hak bahşedeceklerdi, ancak bazı şartları vardı. Bu şartlarını allayıp pullamak için de Türkiye'nin değişik yörelerinde ilköğretim sürecinde birçoğu bir yılı aşkın süredir devam eden başörtülü olarak okula girme çabalarını medya üzerinden gündeme getirdiler. AKP'nin de korkak bir tavır sergilemesi sonucu bu kızlarımız günlerdir kamuoyunda günah keçisi yapıldı, velileri de provokatör ilan edildi.

Diyarbakır'da Ece Nur'un babası Murat Özel'den aldığımız bilgiye göre; sınıfa giren müfettiş başını açmasını istediği Ece Nur'un direnmesi üzerine öğrenciyi sınıftan zorla çıkarıyor. Ece Nur'un babası Murat Özel okula gittiğinde kızının çok korktuğunu ve titrediğini ifade ediyor. Babanın müfettişe buna hakkı olmadığını söylemesi üzerine müfettiş babayı ağır sözlerle tahkir ediyor.

Allah'ın emrini yerine getirmeyi istemek ve inancını gereği gibi yaşamaktan başka ne suçu vardır Ece Nur'un? Üstelik ilköğretimin mecburi kılındığı bir ülkede!!! Hem çocuklarımıza ilköğretimi mecbur kılacaksınız, hem de inancı gereği başını örten öğrenciyi sınıftan atacaksınız. Bu zulmü reva görenlerin bu dünyada da hesap verecekleri günler yaklaşmaktadır. Ahiret onlar için zaten çok sıkıntılı olacaktır.

Bu konuda Ak Parti'nin telaşı ve korkaklığı da trajikomik bir durum arzediyor. Meclis İnsan Hakları Komisyonu başkanı Ak Partili Zafer Üskül, çocuklarını başörtülü olarak ilköğretime gönderen ailelerin suç işlediklerini belirtiyor ve bu iş daha ileri giderse devletin çocuğu aileden alma hakkı vardır diye aileleri tehdit ediyor. Zafer Üskül çocukların aileleri tarafından başörtüsü takmaya zorlandıklarını varsayarak böyle bir zorbalığa soyunuyor. Zafer Üskül gibiler imanın ne olduğunu, iman kalbe yerleşince çocuk/genç fark etmeden kişinin Allah'ın emrine nasıl teslimiyet gösterebileceğini anlamaktan acizdirler.

Buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki; başörtüsü Allah'ın emridir ve hangi safhada başörtü örtülmesi gerekiyorsa; ki bu ilköğretim olabilir, ortaöğretim olabilir, yüksek öğretim olabilir, kamuda çalışmak olabilir, Müslüman bayan Allah'ın emrini yerine getirmek adına başını örtecektir. Hiçbir güç bu hakkı gasp etme yetkisine sahip değildir. Bu hakkı gasp etmek isteyenler direniş karşısında hüsrana uğrayacaklardır.

Üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kalkması ile ilgili siyasi girişimler yine sonuçsuz kaldı. Önce CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun türban şovunu izledik. CHP'nin kemalist damarının kabarması ile bu şov yarıda kaldı. Buraya kadarını anlayabiliyoruz. Ancak anlayamadığımız bir şey var. Ak Parti, MHP ve BDP başörtü yasağının üniversitelerde kalkması gerektiğini ısrarla ifade ettiler. Bu üç parti bir araya gelirse gerekli çoğunluk sağlanarak ilgili kanun veya yönetmelik çıkarılabilir. Ama bu mümkün olmuyor. Bize öyle geliyor ki iktidar da muhalefet de bu konuyu çözmekten çok seçim malzemesi olarak kullanmak üzere planlarını inşa ediyorlar. Bu arada olan başörtüsü mağdurlarına oluyor.

Füze kalkanı projesi Türkiye için çok ciddi bir soruna dönüştü. Ankara'yı sıkıştırmak amacıyla ABD merkezli diplomatik ve psikolojik bir harekât yürütülüyor. Türkiye füze kalkanı projesini kabul ederse, başta İran olmak üzere, Suriye ve Rusya gibi sorunsuz ilişki noktasına geldiği ülkelerle arası açılacak ve büyük bir güven bunalımı yaşanacaktır. Füze kalkanı projesini Türkiye kabul etmez ise, NATO ve Amerika tarafından eksen kayması ile suçlanacak ve karşı cephede olmakla itham edilecektir. Dünyanın efendileri kölelerinin sadakatini deniyor. İktidar her şeye rağmen adaletten yana tavır alarak Füze kalkanının bu topraklarda kurulmasına izin vermemelidir. Füze kalkanına izin verilirse, bunun sorumluları hem bu dünyada hem de ahirette ağır bir hesaba muhatap olacağını unutmamalıdır.

Zulme karşı adaletten yana tavır koyanlar mutlaka kazanacaktır.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına Diriliş Saati Dergisi

Meclis İnsan Hakları Komisyonu başkanı Zafer ÜSKÜL'ün açıklamalarına katılmadığımızı beyan ediyoruz. Aşağıdaki bilgilendirmeyi yapma gereği duyduk.

Son günlerde kamuoyunda tartışılan inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğimiz başörtü takma hakkının çoçuklara nasıl yansıtılacağı, çocuğun gelişimi ve eğitimi konusunda öncelikli söz hakkının kime ait olduğu konusunu insan hak ve özgürlüklerini düzenleyen, Türkiye'nin taraf olduğu ve dolayısıyla en üst norm olarak kabul ettiği uluslararası sözleşmeler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Çocukların velayet hakkını doğrudan olmasa da, dolaylı bir şekilde düzenleyen ve Türkiye'nin de taraf olup ancak 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla onayladığı Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi Ek 1 Numaralı protokol madde 2 dir. Bu maddeye göre "Kimse, tahsil etmek hakkından mahrum edilemez. Devlet eğitim ve öğretim sahasında deruhte edeceği vazifelerin ifasında, ebeveynin bu eğitim ve öğretimi kendi dini ve felsefi akidelerine göre temin etmek hakkına riayet edecektir." demektedir. Bu maddenin birinci cümlesinde bireye öğrenim hakkı tanımakta ve bireyin bu haktan mahrum bırakılamayacağı vurgusu yapılmıştır. İkinci cümlesinde ise devletin öğretim sahasındaki görev ve sorumluluğunu dile getirirken ana-babanın dini ve felsefi inançlarına uygun olması gerektiği esasını getirmiştir.

Anne-baba ister müslüman, ister hristiyan, ister musevi, ister alevi,isterse dinsiz olsun; devlet öğretim sahasındaki vazifelerini ifa ederken bütün bunları her aile için gözönüne almak zorundadır. Devlet bu öğretimi ifa sorumluluğunu ifa ederken, her hangi bir fikir ve ideolojiden yana tercih koyup, bunu öğrencilere istediği gibi öğretemez. Çünkü devlet, anne ve babanın dini ve felsefi inançlarını gözönünde bulundurma mecburiyetindedir.

Anne-babanın çocuk üzerindeki velayetini doğrudan düzenleyen uluslararası sözleşme, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesidir.. Bu sözleşmenin birinci maddesinde 18 yaşın altındaki her insanı çocuk olarak sayılacağı vurgusu vardır. Sözleşmenin tamamında çocuğun yüksek yararı gözetilmek kasdıyla çocuğun yetiştirilmesinde ve hayata hazırlanmasında ana-babaya sorumluluk ve yetki verilmiştir. Ana-baba bu sorumluluğunu dini ve felsefi inanç/görüşleri çerçevesinde ifa etme yetkisine de sahip olduğu açıktır. Ana-baba çocuğa verilecek eğitim müfredatının belirlenmesinden tutun çocuğuna hangi kıyafet giydireceğine kadar kendi dini ve felsefi inanç/görüşlerine uygun bir şekilde belirleme yetkisi bulunmaktadır. Devlet sadece bu süreçte ana-babanın bu sorumluluğu yerine getirirken kolaylaştırıcı bir pozisyon içine girer. İnsan haklarına dayalı bir devletin, bu süreçte ana-babaya müdahalede bulunabilmesi için ana-babanın kendi inanç ve felsefi görüşlerini başkaları üzerinde bir baskı aracı haline dönüştürmeleri halinde gerçekleşebilecektir.

Anne-babaların diğer ailelere kendi inanç ve felsefi görüşlerini baskı aracı olarak kullanmadığı müddetçe ailelerin istekleri doğrultusunda eğitim almaları engellenmemelidir. Aksi takdirde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki hususlar ihlal edilmiş olacaktır.

KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ PLATFORM bileşini

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu adına

Şube Gönüllüsü Halil DEMİR

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 164. hafta basın açıklaması saat 12:30 da Kayalıpark meydanında yapıldı. Açıklamayı, platform üyesi Mevlüt DOĞAN okudu. Açıklamasında 8 yıllık zorunlu eğitim konusuna değinen DOĞAN, ''Müslümanlara yönelik 28 Şubat dayatması olan kesintisiz eğitimin, Müslüman kızların örtünme yaşlarına geldiklerinde örtünmelerine engel olarak karşımıza çıkartılması, dayatmanın katmerlenmesi anlamınadır. Hiç kimse Allah'ın belirlediği örtünme yaşını kanunlarla sınırlandıramaz. Müslümanlar Allah'ın emirlerini, bu emirlere uymayan kanunlardan daha öncelikli görmek zorundadırlar. Bu imanlarının bir gereğidir.'' dedi" Açıklamasına Araf suresinden okuduğu ayetlerle başlayan Doğan 165. Haftada buluşma dileğiyle açıklamasına son verdi.

AÇIKLAMANIN TAM METNİ:

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Lût'u da (kavmine) gönderdik. Kavmine dedi ki: Dünyada sizden önce hiç kimsenin işlemediği bir ahlaksızlığı nasıl işlersiniz? / Ve üzerlerine kızgın taşlar yağdırdık. İşte gör! Nasılmış günaha gömülen kâfirlerin sonu. (Araf suresi 80. ve 84. Ayetler)

 

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

 Yeniden bir senaryo yazılmakta, yeniden bu oyun sahneye konulmaya çabalanmakta, yeni 28 Şubatların şartları oluşturulmaya çalışılmakta" Herkes, bu oyunda birer figüran, herkes kullanılan birer unsur gibi gösterilmeye çalışılmakta" Son günlerde, değişik çevreler sürekli bu fikri pompalıyor piyasaya. Birileri 28 Şubat korkutmacası üzerinden bir şeyler elde etmeye çalışıyor. Bu çaba, korkulu rüya görmektense, uyanık kalmaya çalışmak refleksi olarak değerlendirebilir. Fakat 28 Şubat'tan en fazla zarar görenleri ve 28 Şubat'la irtibatlandırılamayacak olanları da töhmet altında tutan bir anlayışa dönüşmekte. Herkesi ve her çabayı itham etmeye, zan altında bırakmaya yönelik bu tür ifadeler, aslında hangi maksatları elde etmek içindir pek de anlaşılmamakta"

 28 Şubat kâbusu üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen, etkileri ve tesirleri hala gündemi belirlemekte ve insanlar üzerinde ciddi zararlar vermeye devam etmektedir. Halkımızı bir hizaya sokma anlayışının, ''özgürlük ve adalet taleplerinde bulunabilecek bir neslin oluşmasını engelleme çabası'' olarak nitelendirebileceğimiz kesintisiz sekiz yıllık eğitim anlayışı, hakikaten ülkemiz insanını – bir kısmı bu eğitimden geçmemiş olsalar da – ''tek tip''leştirmekte gayet başarılı olmuştur. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin zorunlu hale getirildiği günlerde, buna tepki verenlerin dahi bu gün bu eğitim anlayışını sorgulamak yerine, bu anlayıştan zarar gören insanların tepkilerini sorgulamaya kalkışmaları ''tek tip'' leştirmenin başarısı açısından önemlidir.

 

Zorunlu eğitim anlayışıyla ülkeyi ideolojik bir eğitimin sınırlarına mahkum eden ve bu ideolojik eğitimin açmazlarını ve meydana getirdiği sorunları görmemezlikten gelen bir anlayış, bu sorunları aşmaya çalışma gayretini tehditlerle bitirebileceğini zannediyorsa, çok ciddi bir yanılgı içerisindedir.

 Müslümanlara yönelik 28 Şubat dayatması olan kesintisiz eğitimin, Müslüman kızların örtünme yaşlarına geldiklerinde örtünmelerine engel olarak karşımıza çıkartılması, dayatmanın katmerlenmesi anlamınadır. Hiç kimse Allah'ın belirlediği örtünme yaşını kanunlarla sınırlandıramaz. Müslümanlar Allah'ın emirlerini, bu emirlere uymayan kanunlardan daha öncelikli görmek zorundadırlar. Bu imanlarının bir gereğidir.

 

İktidar partisine mensup Zafer Üskül'ün, ilköğretimde başını örten kızlarımızın, ailelerinden alınacağını bildirmesi, içinde gizlediklerini ızhar etmesi anlamına gelmektedir. Bir zorbalığı başka bir zorbalıkla taçlandırmak olan bu tutum, ilgili parti tarafından da henüz ciddi bir şekilde tenkit edilmemiştir. Mezkûr şahsın, Allah'ın kitabında helaka sebep olan toplulukların özellikleri olarak anlatılan fiilleri işleyen gruplara sahip çıkması ve mensup olduğu partinin, onların bu davranışlarının bir hak olarak teminatı olduğunu ifade etmesi, bu şahsın kimliği, kişiliği ve yapmak istedikleri hakkında Müslüman kamuoyunda ciddi sorular oluşturmaktadır.

 Hem başörtüsü meselesinde hem de gayri ahlaki bu insanlık dışı fiillerin müdafaasındaki bu tutumun sahibinin, mensup olduğu parti tarafından, nasıl değerlendirildiği merak konusudur. Bu hususta bir açıklamanın yapılması ivedilikle beklenmektedir.

 

Kızlarımızın örtünme yaşına geldikten sonra, örtünmeleri onların en temel hakları olduğu gibi en zorunlu vazifelerindendir de" Hiçbir baskı ve dayatma bu vazifenin ötesinde ve önünde kabul edilemez. Ve hiçbir sebeple geciktirilip ertelenemez! Hiçbir maslahat, başka bir hakikati ortadan kaldıracak kadar öncelikli değildir.

 Tevhid ve adaletin hâkim olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 165. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

 KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

Tokat'ta Yer Altı Çarşısı üzerinde gerçekleşen eylemin başlangıcında kısa bir konuşma yapan Özgür Eğitim-Sen MYK üyesi Ahmet Örs, başörtüsüne parçalı bir serbestliği reddettiklerini, hükümet ve muhalefet kanadının başörtüsünü siyasi bir malzeme konusu yapmalarının kabul edilemeyeceğini söyledi. İlköğretime Ece Nur Özel gibi başörtüleriyle devam eden ve bu yüzden cezalar alan ortaokul öğrencileri ve ailelerine bazı hükümet üyeleri ve muhafazakâr yazarların yaptığı "provokatör" suçlamasının ancak bir acizlik ve korkaklık olabileceğini ifade eden Örs, başörtüsüne özgürlüğün bütüncül ve kararlı bir mücadele ile gelebileceğini vurguladı.

TOKAD adına Hacer GÜLTAŞ'ın okuduğu basın açıklamasında da hükümetin ve siyasi partilerin başörtüsüne dönük sorumsuz tutumları "Şimdi hükümet ve muhalefet partilerinin üniversitelerdeki başörtüsü yasağının çözümüne ilişkin birtakım söylemlerine tanık olduğumuz bir dönemdeyiz. Hükümet ve ana muhalefet bir sürü laftan sonra meseleyi orta yere bırakmıştır. Hükümet çözüm için 2011 seçimlerini işaret etmiş, ana muhalefet çözüm için samimi bir girişimi olamayacağını deklare etmiştir." cümleleri ile eleştirildi.

İlköğretime başörtüleri ile giden ortaokul öğrencilerinin ailelerini çocuklarını ellerinden almakla tehdit eden meclis insan hakları komisyonu başkanı Zafer Üskül'e seslenilerek çocukların devlete değil ailelere ait olduğu hatırlatılarak Üskül'ün tavrı kınandı. Ayrıca öğrencilere ve ailelere "ahmak ve provokatör" suçlamasında bulunan Burhan Kuzu ile Hüseyin Çelik de protesto edildi.

Başörtüsüne parçalı bir özgürlüğün kabul edilemeyeceği vurgulanan açıklamada başörtüsünün sembolik anlamına ilişkin olarak "Şu bilinmelidir ki başörtüsü bizim için sadece bireysel bir hak değil, bu ülkede ya da bütün dünyada ezen ezilen çelişkisinin bir sembolüdür. Başörtüsü, kapitalizmin tüketim dininin giremediği bir kaledir. Başörtüsü, kapitalizmin, tuğyan içindeki sistemlerin teslim almaya, çözmeye çalıştığı kalplerimizi, bedenlerimizi koruma mücadelesinin bayrağıdır. O yüzden egemenler aşağılamak istedikleri insanların giyimlerine müdahale ediyor ve onları savunmasız bırakmak istiyorlar. Allah'ın dinine, bu dinin adalet anlayışına karşı duranlar çocuklarımızın, genç kızlarımızın, kadınlarımızın örtülerinden ürküyorlar, tüm özgürlükçü söylemlerine rağmen yasakçılıkta azgınlaşabiliyorlar." sözlerine yer verildi.

Eylem sırasında "Başörtüsü Allah'ın Emri Müslüman Kadının Kimliğidir", "Başörtüsüne Şartsız Sınırsız Özgürlük", "Ece Nur ve Arkadaşları Onurumuzdur" pankartlarının yanı sıra "başörtüsüne ilköğretimde, üniversitede, kamuda özgürlük", Ece Nur Hangi Suçtan Sürgün Edildi", "kamusal alan, hizmet alan, başka yalan?", "asıl provokatörler yasakçılardır" gibi dövizler taşındı ve "Her Zaman Her Yerde Başörtüye Özgürlük", "Ece Nur Kızımız Onurumuzdur", "Örtümüz Partilere Malzeme Değil", "Çocuklar Bizimdir Devletin Değil", "Başörtüsü Özgürlük Bayrağımızdır", "Herkes İçin Adalet, Herkes İçin Özgürlük" gibi sloganlar atıldı.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu'nun 248.hafta basın açıklamasında Türkiye Başörtüsü Platformları temsilcileri  Abdi İpekçi Parkı'nda buluştu. Platformlar adına ortak açıklamayı Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu sözcülerinden Kadrican Mendi yaptı. Mendi "Cumhuriyetin 87. yılında Başörtüsü yasağı hala Kemalist cumhuriyetin eski ve yeni elitleriyle halkı istediği gibi hizaya sokma ,haddini bildirme alışkanlığı ve azgınlığının bir tezahürü olarak devam ettirilmeye çalışılmakta. Otoriter ve buyurgan bir cumhuriyetin toplumdaki değişimi görmezden gelen ve zulüm ile abad olunmayacağını bir türlü anlayamayan "derin aklı" bizleri yıldırabileceğini taleplerimizden vazgeçirebileceğini düşünmekte. Hayır! bizler bu ülkede İslam'ın aydınlık yüzünü temsil eden Başörtüsünün aşağılanmasını ve içinin boşaltılmasını,ucuz pazarlıkların malzemesi yapılmasını asla kabul etmeyeceğiz." dedi.

Ardından Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına İLKDER den Hadiye KILIÇ 248.hafta basın açıklamasını yaptı.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 248.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Sayın basın mensupları, 248. hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Bu kadar hafta siz de bizlerle burada oldunuz sesimizi duyurmamıza vesile oldunuz hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

Bu güne kadar pek çok hak ihlalini, hak ve özgürlükler önüne çekilmek istenen setleri gündeme getirdik, çözümü için çaba sarf ettik. Maalesef dün bizlerin bugün çocuklarımızın kalplerinde adeta her okul açılışında, her seçim sürecinde kanayan bir yara haline gelen başörtüsü sorunu hala gündemde. Gelişmekte olan ve demokratikleşme yolunda hızlı adımlarla ilerlemeye çalışan ülkemizde ne yazık ki bu mesele seçim malzemesi yapılmak isteniyor. Biz çözeceğiz diye meydanlarda bağıranlar tabanlarından gelen çatlak seslerle çark etmeyi, sözlerinden dönmeyi hiç önemsemediler. Siyasette her zaman böyle şeyler oluyor alışmamız bekleniyor ama bu durumu hiçbir zaman kanıksamayacağız. Siyasetçilerden beklediğimiz, dün dündür bugün bugündür mantığıyla hareket etmeleri değil ilkeli siyaset yapmalarıdır.

Türkiye bir hukuk devletidir. Kuvvetler ayrılığı olduğu için yürütme yargıya, yargıda yürütme ve yasamaya karışmaz. Bizlere öğretilen de hep buydu ancak, Türkiye'de işlerin böyle yürümediğini pek çok vesileyle gördük ama en son Yargıtay Başsavcısının yaptığı basın açıklaması bu uygulamaların düzeleceğine dair umutlarımızı yok etti. Meclisin eli kolu bağlanarak, gözdağı verilerek nereye varılacak, biz neden seçim yapıp vekillerimizi seçiyoruz başsavcılar bizim yerimize de nasıl olsa kararlar veriyor. Aksi bir uygulamada kapatma korkusuyla siyasi partiler hizaya getiriliyorlar.

Başörtüsü mağdurlarının yaşadıkları sıkıntılar T.V ekranlarında tartışıldığından ya da gazete köşelerinde yazıldığından daha vahim sonuçlar doğurmuştur. Bunu yaşamayan bilemez. Çözüme bu kadar yaklaşılmışken ya da öyle bir hava estiriliyorken provokasyonların peş peşe gelmesi manidardır. Biz yeni bir Ali Kalkancı olayı beklerken ilköğretim okulu çocukları da işin içine sokulmaya çalışılarak, olay mecrasından çıkarılmaya sulandırılmaya çalışılıyor. Gerçi insan hakları bir yerde ihlal ediliyorsa, bu hakkı ihlal edilen kişi veya kişilerin yaşı, cinsiyeti, konumu sorgulanamaz.

Meclis İnsan Hakları Komisyon Başkanı Sayın Zafer Üskül'ün verdiği talihsiz beyanatı hak ve özgürlük isteyen insanların önünde büyük bir engel olarak algılıyoruz. Çocukların hangi hallerde velilerin ellerinden alınacağı kanunlarda belirlenmiştir. Kaldı ki komisyon başkanının en kolay yolu seçmek yerine sorunun kaynağına inmesini beklerdik.

Geçtiğimiz günlerde arazi eğitimi uygulamasına giderken başörtülü oldukları için 6 kızımız otobüsten indirilmiştir. Bu yüzyılda böylesi bir uygulamayı insanlık dışı görüyor ve bunu yapan hocaları şiddetler kınıyoruz. Umuyoruz ki toplumun yarısını oluşturan, yarısın da yetiştiren kadınların bu sorunu bir an evvel çözüme kavuşur. Yetkililer ve siyasiler de artık ülkenin sıra bekleyen yığınlarca sorunlarını çözmek için harekete geçerler.

249. haftada özgürlüklerin elde edildiği bir Türkiye'de buluşmak dileğiyle tüm katılımcılara teşekkür ediyoruz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA

İLKE İLİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

Hadiye Kılıç

Ülkemizin en önemli insan hakları sorunu olmaya devam eden başörtüsü meselesiyle ilgili CHP'nin ikiyüzlü tavırları yüzünden ne yazık ki anayasal bir düzenleme şansı yitirilmiş görünmektedir. Tüm engellemelere rağmen siyasi iktidarın yine de seçimlerden önce bu konuyu meclis gündemine getirmesi ve başörtülü eğitim hakkının anayasal güvence altına alınması beklenmekteydi. Maalesef başbakan bu konuda yapılacak düzenlemeyi 2011 seçimleri sonrasına bırakmış görünüyor. Oysa halkımız başörtüsü sorununda çözümün sürekli ertelenmesinden bıkmış, usanmıştır ve artık beklemeye tahammülü yoktur.

Son günlerde yine yasakçı çevreler cumhuriyet resepsiyonu bahanesiyle başörtülü kadınlara saldırmayı ilericilik ve cumhuriyetçilik olarak görmektedirler. Cumhurbaşkanı'nın davetini sırf eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle görmezden gelen ve resepsiyona katılmayan askeri ve siyasi elitler, halkın değerleriyle bağdaşmayan çirkinliklerine devam ediyorlar. Başörtülü kadınlara yapılan ayrımcılık bir kez daha cumhuriyet kutlamalarında yaşanmış oldu. Laikçi çevrelerin insan haklarına ne ölçüde saygılı olduklarını bir kez daha görmüş olduk. Bu hazımsızlıklarına devam ettikleri sürece de milletimizden hak ettikleri yanıtı almaya devam edeceklerdir.

YÖK başkanının üniversitelerdeki yasadışı-hukuk dışı zorbalığa son veren talimatları sonrasında birçok üniversitede başörtülü öğrenciler ilk kez itilip kakılmadan derslere girebildiler. Aslında hukuken olmayan fakat fiili durum oluşturularak uygulanan başörtüsü yasağının yine fiili durum oluşturularak kaldırılması sevindiricidir ve bu bakımdan YÖK ilk kez halkı memnun eden bir davranış sergilemiştir. Ancak bazı üniversitelerdeki işgüzar öğretim üyelerinin başörtülü öğrencileri dersten atmakla veya sınıfta bırakmakla tehdit ettiklerine dair yayınlar yapılmaktadır. En son Ankara üniversitesi'nden bir grup kız öğrenci, arazide eğitim uygulamasına giderken, başörtülü oldukları gerekçesiyle hocaları tarafından otobüsten indirilmişlerdir.

Eğitim için otobüsle Çubuk'a giderken başörtülerini çıkarmadıkları gerekçesiyle yolda indirildiklerini öne suren bir grup kız öğrenci, YÖK'e suç duyurusunda bulunmuştur. İdeolojik zihniyet mensubu öğretim üyesinin başörtülü öğrencilere yaptığı muamele utanç verici bir ırkçılıktır. Yetkilileri bu ve benzeri ihlal vakalarına karşı gerekli önlemleri almaya davet ediyoruz.

Başörtüsünün sadece eğitim alanında değil hayatın tüm alanlarında serbest olmasını, çalışma hayatında ayrımcılık yapılmamasını ve başörtülü kadınlara diğer kadınlara olduğu gibi her konuda eşit şekilde davranılmasını istiyoruz.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu