Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Akyazı'da 200., Konya'da 169., Kocaeli'de 294., Ankara'da 253., Van'da 158., Sakarya'da 273., Afyon'da 22. ve Bursa'da Başörtüsüne özgürlük eylemleri düzenlendi...

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu 200. hafta basın açıklaması eyleminde, başörtüsü mücadelesinin bir Furkan İmtihanı olduğu vurgulandı.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu tarafından yürütülen hak ve adalet mücadelesi 200. haftasına girdi. Eyleme destek veren SAGİR mensupları, platform temsilcilerine "Direniş Beratı" takdim etti

Akyazı'da başlayan başörtüsü direnişi 200. hafta basın açıklamasıyla devam etti. Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun eylemine Türkiye Başörtüsü Platformları ve Sakarya Adalet Girişimi tarafından destek verildi. SAGİR adına kısa bir selamlama konuşması yapan Beytullah Önce, Akyazı'da devam eden hak, adalet ve özgürlük mücadelesinin Türkiye'nin tüm şehirlerine ve ilçelerine güzel bir öncülük ve örneklik teşkil ettiğini belirtti. Daha sonra Türkiye Başörtüsü Platformları adına Kadrican Mendi, 200. açıklamayı okudu. Mendi "Hakk'a şahit olma bilinci ve iradesiyle yürüyüşü devam ettiren Akyazılı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'ndaki kardeşlerimizi tek tek övecek değilim, zira yaptıkları şey tek tek kahramanlıklar değil; onların başardığı bundan çok daha önemli bir şeyi; tek başına kusurlu, hatalı, unutkan, zalim olan "insan"ın, Allah yolunda bir araya geldiklerinde nasıl doğruyu, güzeli temsil eder hale geldiklerini göstermeleridir. Bugün milyonluk şehirlerin cesaret edip gösteremediği kararlılığı sabrın ve iradenin bir ilçede başarılabileceğinin örneğidir Akyazı. İşte bu yüzden eğer Urfa'ya şanlı,Antep'e Gazi diyorsak Akyazı'da "Sadık" sıfatını göğsünde liyakatle taşımaya layıktır." dedi.

Basın açıklamasından sonra eylemlerin 200. haftasına girmesinin adına Sakarya Adalet Girişimi tarafından hazırlanan Direniş Beratı takdim edildi. Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu adına beratı alan İrfan Alemdar, platform bileşenlerine bugüne kadar verdikleri destekten ötürü teşekkür etti.

Basın açıklaması metni;

Kitlelerin, duygusal nutukların, süslü lafların,boş vaatlerin peşinden koştuğu günlerde; kolay olanı değil doğru olanı seçen bir avuç inanmış insan tüm itirazlara, küçümsemelere, tepeden bakışlara rağmen yola koyuldular.

Hiçbir maddi getirisi olmayan,tersine sürekli fedakarlığı gerektiren bir yoldu bu"

Menfaat hesabı yapmaksızın,çıkar dengelerini gözetmeksizin, dobra, harbi, kitabın ortasından konuşan bir avuç inanmış insandılar.

Köprünün altından çok sular geçti ve akıl verenler,dudak bükenler şimdi başladıkları yerlerden çok uzaktalar.

Politika sahnesinden bir çok aktör iddialarını da yanlarına alarak başka rollere soyundular.

Verilmiş sözler, yapılmış ahidler çabuk unutuldu.

İktidar sarhoşluğu birçoklarının dengesini bozdu adımlarını şaşırttı.

Ama bu adamlar hep buradaydılar.

Doğruyu savundular, "sağlarına sollarına bakmaksızın ben varım" diyerek bir adım öne çıktılar ve bu bir adımı mevzi edinip terk etmediler.

Sözlerini namus bilip, en güzelini eğip bükmeden ve usanmadan söylediler.

Evet ana haber bültenlerinde göremediniz onları ama amel defterlerine ve tarihe silinmez harflerle raptettiler sözlerini.

Küçük görülen amellerin nasıl biriktirilip gürleştirileceğini öğrendiler.

Mütevazi, küçük ama kararlı adımların nasıl sağlam yollar açtığını gösterdiler.

Sabrın ve Direnişin boş laf ve ucuz kahramanlıkları nasıl buharlaştırdığını kanıtladılar.

Evet, bu adamlar kadını erkeği çocuğu genciyle tam 200 haftadır buradalar.

Hakk'a şahit olma bilinci ve iradesiyle yürüyüşü devam ettiren Akyazılı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'ndan bahsediyorum.

Buradaki kardeşlerimizi tek tek övecek değilim, zira yaptıkları şey tek tek kahramanlıklar değil; onların başardığı bundan çok daha önemli bir şeyi; tek başına kusurlu, hatalı, unutkan,z alim olan "insan"ın, Allah yolunda bir araya geldiklerinde nasıl doğruyu, güzeli temsil eder hale geldiklerini göstermeleridir.

Bugün milyonluk şehirlerin cesaret edip gösteremediği kararlılığı sabrın ve iradenin bir ilçede başarılabileceğinin örneğidir Akyazı.

İşte bu yüzden eğer Urfa'ya Şanlı, Antep'e Gazi diyorsak Akyazı'da "Sadık" sıfatını göğsünde liyakatle taşımaya layıktır.

Kardeşler ilk günden beri söylediğimiz gibi "Başörtüsü" hepimiz için bir "Furkan" bir imtihan olmuştur.

İnananlar açısından O'na layık olma taşıdığı anlama sahip çıkma sorumluluğudur Başörtüsü.

Başörtüsüne sahip çıkma iradesi, her türlü zulme ,haksızlığa tavır alma sorumluluğunun ifadesidir.

Başörtüsü mücadelesi halkın bir kısmına karşı değil, örgütlü zulme, ideolojik zorbalığa karşı bir mücadeledir.

Başörtüsü İslam'ın emri Müslüman kimliğin ayrılmaz bir parçasıdır..başörtüsü mücadelesi meşruluğunu Hakk'tan ve halkından alır ve hesabını yalnızca Hakk'a ve Halkına verir.

Başörtüsü yasağına sessiz kalmak diğer zulüm ve haksızlıklara karşı durma iddiamızı geçersiz kılar.

Kendi meselesini çözemeyen bir topluluk, yaşadığı toplumun hangi meselesinde söz sahibi olabilir.

İşte bu sorumluluktur ki Türkiye Başörtüsü Platformlarını İzmit'ten Van'a , Ankara'dan Antalya'ya Afyon'dan Bursa'ya, Konya'dan Sakarya'ya kadar yüzlerce haftadır bulundukları mevzilerde tutuyor.

Ve daha adil , daha insanca bir ülkeyi yaratıncaya kadarda belki daha yüzlerce hafta bu mevzileri tutarken göreceksiniz onları.

Ve bu yürüyüş öğrenerek, sınanarak ve olgunlaşarak devam edecek.

Bugün tuttuğumuz mevzileri birer direniş mektebi kılacağız.

Lafımızı eğip bükmeden söyleyecek ve söylediğimizin arkasında duracağız.

Lugatımızdan bıkkınlık, ümitsizlik kelimelerini çıkaracağız.

Bize güvenenlere ve bizimle olanlara asla ihanet etmeyeceğiz.

Nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilenlerle hesabımızı kesecek, güven ve dayanışma temelli yeni kardeşlikler kuracağız.

Sözlerime son verirken, siz değerli Akyazı halkını ve sesimize ses katan tüm dost ve kardeşleri Türkiye Başörtüsü Platformları adına saygıyla selamlıyorum.

Yaşasın BAŞÖRTÜSÜ DİRENİŞİ

Yaşasın HAK VE ADALET MÜCADELEMİZ

AKYAZI BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK PLATFORMU adına

Kadrican MENDİ

(Türkiye Başörtüsü Platformları)

 

 

Konya İnanç Özgürlüğü Platformu 169. hafta basın açıklaması eyleminde, yeni hicri yılın hüseyni kıyamlarla dolu geçmesi dileği belirtildi.

Basın açıklaması metni:

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Allah inkâr edenleri öfkeleriyle geri çevirdi. Hiçbir hayra eremediler. Allah savaşta mü'minlere yetti. Allah güçlüdür, azizdir. (Ahzab Suresi 25. Ayet)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

Hayallerimizde büyüttüğümüz her şeyin, bizim hayallerimiz gibi olmadığı, işin gerçeğinin, sanalından çok farklı olduğu, büyüttüğümüz, yücelttiğimiz değerlerin bazen çok kötü bir dedikodudan ibaret oluverdiğini gözlemlediğimiz günlerdeyiz. Sanki bir efsane imparatorluğu yıkılıyor. Hayallerimizle kurguladığımız, korkularımızla büyüttüğümüz, her büyüklememizle bir kat daha büyüyen, efsaneleşen; efsaneleştikçe korktuğumuz, korktukça efsaneleştirdiğimiz bir korku imparatorluğunun zaaflarını görüyoruz bugün.

Wikileaks web sayfasının deşifre ettiği Amerikan istihbarat bilgileri, ya gerçeği yansıtmakta ya da bir komplo projesinin başlangıcını oluşturmakta. Her iki durumda da Amerikan dış siyasetinin zavallılığını, dibe vurmuşluğunu rahatlıkla görebilmekteyiz" Mahalle karılarının sokak muhabbetlerini andıran istihbari bilgiler, diplomatik yazışmalar, Amerika'nın uluslararası arenadaki yüzünü ortaya koymuş, basitliğini ve sıradanlığının bir belgesi olmuştur.

Efsaneleştirilen Amerikan diplomasisi; on yıllar, yüzyıllar ötesine yapılan büyük planların birer Hollywood fragmanı olduğu ortaya çıkmıştır. Milyar dolarlık senaryoların, diplomatik bir değeri olmadığı gibi, sanat ve estetikten de yoksun olduğu ve sadece bir balon olduğu tescillenmiştir.

Açıklanan belgeler ortaya koydu ki: Amerikan diplomasisi bir casusluk şebekesi gibi çalışmakta, dost ve müttefik ayrımı yapmaksızın, sadece Amerikan çıkarlarını gözetmektedir. Müttefiklerine ve proje ortaklarına dahi güvenmeyen, onları her an düşman gibi gören, onları gözetleyip fişleyen bir tutum içerisinde olduğu ortadadır. Kendisini Amerikan dış siyasetin parçası olarak gören yahut da bu dış siyasetin yanında olmayı kar sayan her anlayış, Amerikan ihanetiyle hazır olmalıdır. En yakın müttefiklerini düşman ilan edip onlarla savaşan bir ihanet imparatorluğunun dostluğuna asla güvenilemez olduğu bir kez daha teyit edilmiştir. Hükümeti Amerika ile olan ilişkilerinde daha ihtiyatlı ve daha güvensiz bir tutum içerisinde olmaya davet ediyoruz.

Bu açıklamalarda, başta İslam toprakları olmak üzere, dünyanın her yerinde yeni fitnelerin tezgâhlanmaya çalışıldığı görülmektedir. İran'ın büyük bir düşman, İsrail'inse bölge halklarının en yakın dostu olduğu telkinin pompalandığı bu açıklamalar, bölge üzerinde yeni, kanlı senaryoların planlandığını göstermektedir. Halkları ve yöneticileri, bu komploya karşı uyanık olmaya, Amerikan imparatorluğunun hesaplarını bozmaya davet ediyoruz.

Zihinlerimiz kültürel bir işgal yaşarken, bu işgalden kurtulmanın sağlıklı yollarından birinin, tarih ve takvim bilinci olduğunun bilinmesi gerekir. Tarihini ve takvimini işgalcilerin şekillendirdiği bir toplumun özgürlüğünden bahsedilemez. Büyük bir hürriyet hareketinin başlangıcı olan ve yeryüzünde fitnenin kalkması için atılmış en güçlü adım kabul ettiğimiz Hicret-i Şerif'i esas alan hicri takvimin yeni yılında bütün halkların zulümden ve şirkten, Tevhid ve adalet eksenli bir mücadeleye hicretlerini arzulamaktayız. Yeni hicri yılın Hüseynî bir kıyam arzusu ve inananların basiretli bir hayat çizgisi üzerinde devam etmelerinin özgürlükle sonuçlanacağına inanmaktayız.

Hicretimizin Bedirlere ve Fetihlere ulaşması dileğiyle hepinizi 170. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU



.

.

.

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformdu 294. hafta basın açıklaması eyleminde, başörtülü kadınlar için seçilme hakkı istendi.

KOCELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKÜLLERİ PLATFORMU 294. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI 4 ARALIK 2010 CUMARTESİ

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 294.hafta basın açıklaması, 4 Aralık Cumartesi 2010 tarihinde, saat 12.30'da Platform birleşenlerinden MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Medine Küçük tarafından yapıldı.

5 Aralık Türkiyeli kadına seçme hakkının verildiği gün.Fakat nüfusun % 70 oluşturan başörtülü kadınların seçilme hakkı yok.Merve Kavakçının uğradığı linç ortada, bırakın milletvekilliğini vatandaşlıktan bile atıldı.Başörtülü kadınların değil seçilme, sandık müşahidi olma hakkı dahi yok.5 Aralığın arifesinde yapılan alternatif eylemle, İzmit İnsan Hakları parkı, özgürlük anıtına, yapılan alternatif eylemle 2010 yılında Türkiye'nin bu ayıbını protesto için siyah çelenk bırakıldı.

Çelenkte", 2010 yılında Türkiye'de başörtülü kadınların hala seçilme hakkı yok" yazıyordu.Ellerinde "başörtümle milletvekili, başbakan, belediye başkanı, sandık görevlisi olmak istiyorum" yazılı pankart tutan bayanlar bu olmayan keyfi yasağı protesto etti.

Basın açıklaması metni:

Sevgili Hemşerilerimiz ve Değerli Basın Mensupları,

Bu gün 4 Aralık 2010! Türkiye Cumhuriyeti kadınları ve ülke demokrasisi ve temsili konusunda önemli bir yıldönümünün arifesindeyiz.Bu gün 4 Aralık 2010! Başörtülü kadınların kamusal hapishanelerden tahliye edilmesi için yaptığımız eylemlerin 294.sündeyiz.

Bundan 76 yıl önce 5 aralık 1934 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye kanununun 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek kadınlara millet vekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. İlk kadın millet vekili 1 Mart 1935'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yer aldı.Bu kararın ardından Mustafa Kemal Atatürk kendi el yazısıyla " Bu karar Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir.Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihte aramak lazım gelecektir.Türk kadını evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir.Siyasi hayatta belediye seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de mebus seçme ve seçilme suretiyle hakların en büyüğünü elde etmiş bulunuyor.Medeni memleketlerin bir çoğunda kadından esirgenen bu hak, bu gün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyetle ve liyakatle kullanacaktır." diye not düşüyor.

1935'teki bu kanunla bütün milletlerin üstünde yer verilen Türkiye Cumhuriyeti kadınının onurunun bu gün nasıl ayaklar altına alındığını Dünya Ekonomik Forumunun geleneksel olarak yayınladığı " Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu 2009" da daha net görmekteyiz.Bu rapora göre 134 ülke arasında Türkiye "küresel cinsiyet eşitliği endeksi" bölümünde 129.; "ekonomik katılım ve fırsat eşitliği"nde 130.; "eğitime erişim"de 110.;"sağlık ve yaşam sürdürmede 93.; "parlamentoda temsil oranı bakımından 108. sırada yer almaktadır.

1935 seçimlerinde % 4.5 olan kadın temsil oranının bu gün parlamentoda %9, belediye başkanlığında ise %1 olması, Türkiyeli kadının diğer bütün alanlar da olduğu gibi siyasi alanda da nasıl saf dışı bırakıldığını açıkça ortaya koymaktadır.Aradan geçen 76 yıla rağmen siyasal alan da dahil olmak üzere hiçbir alanda hedeflenen noktaya gelinememiştir. Diğer alanlar da olduğu gibi siyasal yaşamda da erkek egemenliği, bütün acımasızlığıyla ve sistemin yardımıyla kadını bertaraf etmeyi sürdüre gelmiştir.Sistem her defasında kadını birkaç tur geride tutmayı başarmıştır.

Başı açık kadınlar eşitsizlik ve haksızlıklara uğradıkları bu yarışa katılabildikleri halde başörtülü olan kadınlar bu yarışa başlayamamaktadırlar bile.3 Mayıs 1999'da seçilmiş başörtülü millet vekiline hukuksuz bir şekilde yemin ettirilmemiş ve anayasal hakkı milletin meclisinde açıkça gasp edilmiş, yetmiyormuş gibi ani bir baskınla vatandaşlıktan çıkarılarak, başörtülü kadınların bir daha böyle bir şeye yeltenmemeleri garanti altına alınmıştır.

Atatürk'ün kafes ardından kurtarmaya çalıştığını söylediği kadınların yarıya yakını, başörtülü oldukları için kendini Atatürkçü diye adlandıran zihniyet tarafından kamusal parmaklıkların ardına mahkum edilmişlerdir. Yavuz hırsız misali aslında İslamiyet'in kadını eve hapsettiğini iddia ederken de yüzleri bile kızarmamıştır.

Türkiye'de kadına, daha ağır şekliyle başörtülü kadına her alanda uygulanan eşitsizlik ve hukuki olduğu iddia edilen hukuksuzluk, kadın örgütleri tarafından hazırlanan CEDAW Gölge Raporu'nda da "yasalar önünde eşitlik ilkesinin hala Anayasa, Türk Ceza Yasası ve Medeni Yasa gibi temel yasalarda eksik kaldığı" söylenerek ortaya konulmuştur.

Bu ülke de kadın olmak zor.Başörtülü kadın olmak ise çok daha zor.

Ama artık başka zamanları yaşamaya başladı bu ülke.İnsan haklarını yeniden keşfetmeye başladı.İnsan için yapıldığı iddia edilen insanlık dışı söz ve davranışlarla yüzleşilmeye başlandı.Haklar talep edilmeye ve hakların teslim edileceğine inanılmaya başlandı.

İşte bu ortamda yeni bir seçime doğru yol alırken, biz kadınlar 76 yıl önce ellerimize tutuşturulan ama tam anlamıyla kullanmamıza izin verilmeyen, başörtülü olanlarımızın yaklaşmasına dahi müsaade edilmeyen, siyasal alandaki, seçilme hakkımızı erkeklerle eşit şartlarda kullanma isteğimizi bir kez daha dile getiriyoruz.Ve önümüzdeki seçimin bu haksızlığın ortadan kaldırılması için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.

Kadınların kadın oldukları için haksızlığa uğradıklarını düşünmedikleri günleri yaşamak, daha özgür günler için mücadelemizde yanımızda olmak isteyenlerle haftaya tekrar bu alanda buluşmak temennisiyle hepinize teşekkürler.

MAZLUMDER Kocaeli şubesi adına

Yönetim Kurulu Üyesi. Medine KÜÇÜK

.

.

.

.

.

.

.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu 253. hafta basın açıklaması eyleminde, başörtüsünden dolayı tecrit edilen öğrenci Büşra için destek vardı

Basın açıklaması metni:

Sayın basın mensupları ve değerli katılımcılar 253. hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Hafta boyunca Amerika'nın, merkezi İsveç'te bulunan Wikileaks sitesi tarafından deşifre edilen tabiri caizse ülkeleri fişleme belgeleri medyayı meşgul etti. ABD'nin uluslar arası arenada ikiyüzlü bir siyaset güttüğünün göstergesi belgeler gündeme bomba gibi düştü. Gündemi böylesine sarsan bu belgeler aslında malumun ilanından başka bir şey değildi ve medyanın aksine bizleri hiç şaşırtmadı. Her fırsatta dost ve müttefik olarak zikredilen ABD nezdinde Türkiye'nin yeri de bu şekilde ifşa edilmiş oldu. Diplomasinin 11 Eylül'ü olarak nitelendirilen Wikileaks hadisesinde İsrail ile ilgili herhangi bir belge çıkmaması ise dikkat çekicidir.

Dünyada bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde başörtüsü yasağı konusunda farklı illerden yeni olayların haberleri gelmeye devam ediyor. Tarsus'ta okuluna başörtüsü ile gitmek isteyen 6. sınıf öğrencisi Büşra Uzunselvi, uygulanması cezaevlerinde bile tartışma konusu olan ve insanlık onuru ile bağdaşmayan "tecrit" ile cezalandırılıyor. Tarsus Dr. Lütfi Kolukırıkoğlu İlköğretim Okulunda her sabah ders zili çalıyor. Büşra sınıf arkadaşlarıyla birlikte sınıfına gidiyor. Ama ders başı yapılırken bir idareci ders öğretmeni ile sınıfa geliyor, "6/C Sınıfı! Biz gidiyoruz. Büşra burada kalıyor!" deyip Büşra'nın sınıf arkadaşlarını başka bir sınıfa götürüyor; Büşra sınıfta gün boyu kitap ve defterleriyle yapayalnız bekliyor. Yasal uygulamaya göre okul idaresi öğrenciyi derse almak zorundadır, bunun dışında ya tutanak tutabilir veya başka bir okula gönderebilir. Okul yönetimi tutanak tutarak kınama cezası verdiği öğrenciyi başka okula göndermek yerine tecrit etme yolunu seçiyor. Eğitim hakkının engellenmesinin ötesinde 13 yaşlarında bir kız çocuğu için tecrit şüphesiz psikolojik olarak yıpratıcı bir durumdur. Okul yönetimi Büşra'yı ilk günlerde dış kapıda bekletirken eğitim-öğretimi engelleme suçundan ceza alma endişesiyle hile yoluna başvurdu: Büşra sınıfa alınıyor ama ders verilmiyor.

Aynı minvalde ikinci bir olayda Mersin Sakarya İlköğretim Okulu'nda yaşandı. Derslere başörtüsü ile girmek isteyen öğrenci defalarca sınıfından çıkarıldı. En son derse girme girişiminde ise Büşra Uzunselvi olayındaki gibi tecrit yöntemi uygulanarak öğretmen öğrencileri bahçede ders yapmak üzere sınıftan çıkarırken başörtülü öğrenciyi sınıfta bırakmıştır.

Bu uygulamalar çocuklarımızı eğitim-öğretim almaları için emanet ettiğimiz insanların ideolojik saplantıları veya koltuk kaygıları ile ne derece insafsızlaşabildiğinin göstergesidir. Artık bu manzaralardan sıkıldık. Sağlıklı bir neslin inşası için sağlıklı bir eğitim sisteminin yapılandırılması ve eğitmenlerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi içinde düşünce ve inanç özgürlüğünün önündeki engellerin bir an önce kaldırılması çok büyük bir önem taşımaktadır.

Diğer yandan Başkent Anadolu Lisesi'nde yapılan KPSS önlisans/ortaöğretim sınavına başörtüsü ile katılmak isteyen öğrenci sınava alınmadı. Bunun üzerine şikayette bulunduğu ÖSYM'den başkan vekili Prof. Dr. Ali Demir'in okula gelip öğrencinin okula sınava alınması için talimatta bulunması ile sınavın başlamasından bir saat sonra sınava katılabildi. ÖSYM Başkanvekili'nin okuldan ayrılmasından kısa bir süre sonra da okula bu kez Ankara İl Sınav Yöneticisi Prof. Dr. Metin Balcı'nın yazısı ulaştı. Balcı, bina sorumlusunun sınavı 1 saat geciktirdiği gerekçesiyle öğleden sonraki oturumda görev yapamayacağını bildirdi. Bu durum olumlu bir gelişme gibi görünse de bir kişinin yaşadığı mağduriyeti gidermiş, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde sınava girememiş ve sesini duyuramamış diğer mağdurların derdine derman olamamıştır. Soruna kalıcı çözümler bulunması şarttır. Bu bir iyi niyet göstergesi olsa da yeterli değildir.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA

İNSAN HAKLARI VE HİZMET DERNEĞİ

 

Van Hak ve Özgürlükler Platformu 158. basın açıklaması eyleminde, Türkiye ve dünyadaki geleşmelerle ilgili eleştiriler dile getirildi

VAHÖP'ün (Van Hak Ve Özgürlükler Platformu) düzenlemiş olduğu 158. Basın açıklaması Bugün (c.tesi) Saat:13.00'da Sanat Sokağında yapıldı. Basın metnini Platform adına Mazlumder Van Şubesi Üye'si Zeynep Büşra Demirel okudu.

Basın açkılaması metni:

Basına ve kamuoyuna

Üzerinde yaşadığımız yerküre ve bu toprakların baş döndürücü derecede hızlı ve kafa karıştırıcı yoğunluktaki gündemleri ile haklı olduğuna inandığımız ve arkasında durmaya devam edeceğimiz değerler adına yine Sanat Sokağındayız.

Eylemlerimizin annesi olarak kabul ettiğimiz başörtüsü yasağı hala fiili zorbalık ve yasakçı zihniyetlerin fırsatçılıkları ile gündemden düşmüyor. Dünyada ve Türkiye'de başörtüsü yasağı konusunda gizli bir konsensüs sağlanmış gözüküyor. Fransa'da bir başörtülü öğretmen, başörtülü olduğu için işine son verildi. İnsan hakları alanında ileri olduklarını iddia eden bir toplum açısından düşündürücü bir karardır.

Bu ülkede başörtülü öğrencileri akıl ve vicdan dışı öfkelere kurban edilerek sürgünler yaşıyor ve temel hakları olan eğitim hakları açıkça engelleniyor. Anayasal ve yasal hiçbir dayanağı olmayan bu zorbalık, fiili olarak hala hegemonik baskı araçları oluşturarak başörtüsü ile yaşamaya çalışmanın anlamını, mahrumiyet ve dışlanma cezaları ile özdeşleştirmeye çalışıyor.

YÖK'ün ÖSYM'nin düzenlediği sınavlara ve üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmelerini engelleyen, yasal olmayan yasağı hafifletmesine rağmen başörtülü öğrencilerin KPSS sınavında bazı yerlerde mağdur edilmesi, Açık Öğretim Fakültesi'ne kayıtlarının engellenmesi bu yaman çelişkinin kurumsal bir ilke olarak ne kadar derinlerde olduğunu ortaya koyuyor. Açık öğretim sınavına giren genç bir başörtülü kızın sınav kâğıdına ibare düşülerek, sınav hakkı engelleniyor ve hiçbir gerekçe gösterilmeden sınavı iptal edilebiliyor. İlköğretim öğrencileri barbarca psikolojik yöntemlerle baskı altına alınıyor, tecrit ediliyor, hedef gösteriliyor, ayrımcılık ve tacizlere maruz bırakılıyorlar. Bu cüretkâr ve saygısız uygulamaların temelinde şahsiyet probleminin ötesinde, hastalıklı ve sistematik bir zihniyetin yattığı aşikârdır. Ayrıca yasakçı zihniyete sahip ve başörtülülere kampüs yasağı bile uygulayan Kocaeli ve Mersin Üniversitesi eski rektörlerinin yeniden rektör olarak atanmalarını kaygı verici bulmaktayız

İnsanlar, inançları ne olursa olsun, sırf inançlarını hayatlarında somutlaştırmak istedikleri için cezalandırıldıkları bir ülkede yaşamak zorunda bırakılıyorlarsa; aslında devlet ile vatandaş arasında bir akit olan 'anayasal sözleşme'nin keyfi uygulandığına hükmolunabilir. Yine okullarda zorunlu olarak dayatılan 'andımız' konusunun Milli Eğitim Şurası Genel Kurulu'nda kabul edilmemesi, bir talihsizlik olduğu kadar resmi ideolojinin ne kadar içselleştirildiğini, küçüklükten beri biçimlendirilmiş ve maniple edilmiş zihinlerin kendilerini sıkan bu kıskaca yaşamsal araçları olarak sarılması trajedisini bir kez daha göstermektedir.

Bu zihniyetlerin arkasında yatan vesayetçi algı ve oluşturulmaya çalışılan yaşam standardının arkasında elbette bir zamanlar gerçekleştirilen darbelerin önemli bir katkısı var. Bu yüzden yargılanan üç general olayını oldukça önemsiyor, ancak aynı suçu işlediği iddia edilen geriye kalan askeri personeli de kapsamasını, herkesin hesap vermesi ilkesi gereği ve militarist kuşatmanın kırılması için zorunlu görüyoruz. Pir Sultan'ın deyişiyle " Yürü bre Hızır Paşa / senin de çarkın kırılır" öngörüsünün yüzyıllar sonra da olsa gerçekleşmesini, başlangıç olarak normalleşmeye ve sivilleşmeye "giriş" adına olumlu ve sevindirici olarak görüyoruz. Hakeza YAŞ kararlarıyla işten atılan askerlerin tekrar mesleğe dönmeleriyle ilgili başvurularına(Askerî Yüksek İdare Mahkemesi) AYİM'in bakacak olması da ayrıca bir hukuk hatası olarak kabul edilmelidir. Zira bunlar zaten böyle bir askeri yargı tarafından ihraç edilmişlerdi. Tekrar aynı makamın bu şahısların davalarına bakması ne kadar hukuki ve güven vericidir, bunu yetkililerin ve ülke iradesinin düşünmesini, sorgulamasını istiyoruz.

'KCK Davası' ve 'Savunma Hakkı'nın hürmet gerektirdiği ilkesi, bu son süreçte tekrar göstermiştir ki, dili yasaklanmış ve 'bilinmeyen bir dil' olarak tanımlanmış bir hukuksuzluğun ifadesi olarak, tarihteki kara sayfalardan biri olacaktır. Yasalarla güvence altına alınmış anadilde savunma hakkı, diğer haklar gibi tartışmaya kapalı bir haktır. Hükümetin Kürt Sorununun çözümünde işi ağırdan alması, var olan zulümlerin devamına katkıda bulunmaktır. KCK davasında Kürtçe savunma hakkının engellenmesi hukuki bir intihardır. Bu kabul edilemezdir ve hükümet, aldığı oyların karşılığını bu şeklide hoyrat ve kırıcı üsluplarla berheva etmemeli ve kendi geleceğinin de bu meselede düğümlendiğini hiç ama hiç hatırdan çıkarmamalıdır. Bir an önce bu hayati meseleyi tekrar gündemine taşımalı, sorunu, hem kamuoyunu hem de sorunun direkt mağduru kimseleri memnun edecek 'ama'sız ve somut yasal güvencelerle çözmelidir.

Yine son günlerde dünya gündemine bomba gibi düşen ve birçok yönüyle bir proje olduğu kuşkusu uyandıran "Wikileaks belgeleri" adı verilen diplomatik kriz, her geçen gün gündemi daha da işgal etmekte ve 'servis' olduğu şaibesi ile birlikte dünya devletlerinin, insanları - halkları nasıl hiçleştirdiklerini de gözler önüne sermektedir. Şu aşamada bir değerlendirme yapmaktan çok takip edilmeyi gerektiren bu gündem, herkes gibi bizim de dikkat ve endişe ile gözlemlediğimiz bir gelişmedir.

Yine küresel bir handikap olarak gördüğümüz ve hayat standartlarının yüksekliği ile propaganda yapmaktan, gelişmişliğinden, insan hakları ve demokrasi kavramına vurgu yapmaktan geri durmayan Avrupa ülkelerinde artış gösteren ulusalcı temaların yaygınlaştığı ve yabancılara yaşam hakkı tanımayan saldırgan pratiklerin artış gösterdiği gerçeğidir. Enternasyol içerikli partilerin gerilediği ve ulusalcı temaların, yabancı karşıtlığı ve yabancıların dışlanması üzerine yoğunlaşan politikaların iktidar olması endişe vericidir. İsviçre'de suç işleyen yabancıları otomatik olarak sınırdışı etme yasa tasarısının %52,9 kabul etmesi bu endişemizi tescilleyen bir örneği daha yaşatmıştır.

Bu bağlamda ürküten gelişmeler olarak, Avrupa'nın yabancılara yaklaşımı, NATO'nun Füze savunma sistemleri, "Wikileaks Diplomasisi"nin, İran ve onun üzerinden Müslüman dünyayı hedeflediği tezlerini önemli ölçüde güçlendiren karineler olarak görmek mümkündür. Fotoğrafın bütününü görebilmek adına bu gelişmeleri birbirinden ayrı ve bağımsız düşünmemek gerekmektedir.

İnsanca, pek insanca bir dünya ve ülke temennisiyle.

VAHÖP adına Zeynep Büşra DEMİREL

Mazlumder Van Şb. Üyesi


VAHÖP (VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU BİLEŞENLERİ)

GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ, İNSAN-DER, MAZLUMDER, MEMUR-SEN, UMUT IŞIĞI DERNEĞİ, ERDEM-DER, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ, VAN İMAM HATİP MEZUNLARI VE MENSUPLARI DERNEĞİ, KA-DER


.

Sakarya Adalet Girişimi 273. hafta basın açıklamasında Wikileaks belgelerinin amacı sorgulanırken, NATO Füze Kalkanı Projesi'nin Meclis'ten geçirilmemesi için mücadele çağrısı yaptı. 13 yıllık kesintisiz eğitime karşı çıkıldı.

 

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu tarafından her Cumartesi, saat 12.30'da şehir bulvarında düzenlenen basın açıklamalarında 273. hafta geride kaldı. Platform adına SAGİR bileşenlerinden Diriliş Saati Dergisi yazarı Muhammed Emin Duman'ın okuduğu açıklamada, Wikileaks belgelerinin amacı İslam ülkeleri arasındaki ilişkileri güvensizleştirmek olduğu söylenirken, eylemde NATO Füze Kalkanı Projesi bir kez daha protesto edildi. "Emperyalizme, İsrail'e kalkan olmayacağız" dövizlerinin taşındığı eylemde projeyle ilgili olarak Duman, "Füze Kalkanı ihanetine Türkiye'nin ortak edilmesi ile doğacak sonuçlar yeterince tartışılmadan konu gündemin dışına itildi. Geleceğimize sahip çıkmak adına bu ihanetin tartışılması ve engellenmesi gerektiğine inanıyoruz." dedi. NATO'nun Irak, Afganistan'da işgallere, Pakistan'da bombardımanlara ve katliamlara devam ettiğini hatırlatan Duman, projeye karşı sessiz kalınmaması çağrısı yaptı.

 

Proje Meclis'ten geçmesin

 

Muhammed Emin Duman, projenin Meclis'ten geçirilmemesi için mücadele çağrısı yaptığı açıklamada şöyle dedi: "Ortadoğu'da İran'ı etkisiz hale getirmek ve İsrail'i korumak adına NATO, Füze Kalkanı projesi ile yeni bir adım attı. Bu projenin Amerika ve İsrail hedefleri doğrultusunda inşa edildiği kesin bir gerçeklik olmasına rağmen, Türkiye'nin projeye dâhil olması hiçbir vicdan tarafından kabul edilemez. Türkiye'nin şöyle veya böyle bir şekilde kalkan olmayı kabul etmesi vebal olarak Ak Parti hükümetine yeter. Milyonlarca Afganlı, Iraklı, Filistinli Müslüman'ın ahı Türkiyeli Müslümanlara büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Gaflet ve hıyanet içinde olmadığımızı göstermek için Türkiye sınırları içerisinde Füze Kalkanı kurulmasına "hayır" diyelim. Bu projenin uygulamaya geçirilmesi için meclis onayı gereklidir. Tıpkı 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi meclisteki milletvekillerini ablukaya alarak projenin meclisten geçmesini engelleyelim. Sonuç tüm halkımız için bir insanlık ve Müslümanlık sınavı olacaktır." Eylemde, eğitimin kesintisiz 13 yıla çıkarılmak istenmesine de karşı çıkıldı.

 

 

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 273. Basın Açıklaması

 

ALLAH ZULMEDENLERE KARŞI MAZLUMLARIN YANINDADIR!

 

Geçtiğimiz hafta dünya gündemini Wikileaks işgal etti. Bu sanal operasyonla zaten karışık olan kafalar daha da karıştırıldı.

 

Karşı karşıya olduğumuz bu sanal eylem aslında bir psikolojik harekâttır. Harekâtın kumanda odasında CIA ve Mossad'ın bulunduğundan şüphe etmiyoruz. Önemli soru ana hedefin veya hedeflerin ne olduğudur?

 

İlk verilere baktığımızda Amerika ve İsrail'deki dengeleri sarsacak herhangi bir bilgi ortaya konmamaktadır. İlk veriler; İslam coğrafyasındaki Türkiye, İran gibi ülkelerin iç dengelerini bozmaya ve İslam ülkeleri arasındaki ilişkileri güvensiz kılmaya dönük bir takım sonuçların amaçlandığı izlenimini veriyor.

 

Biz Müslümanlar olarak Wikileaks sitesi üzerinden akıtılan bilgileri; "Fasıklar size bir haber getirdiğinde onun doğruluğunu araştırmadan kabul etmeyin" şeklinde özetlenebilecek Kuranî bakış açısı ile değerlendiririz. Müslüman halkımızı istihbarat örgütlerinin bu ve benzeri psikolojik ve sosyal yönlendirme harekâtlarına karşı uyanık ve dikkatli olmaya çağırıyoruz.

 

Füze Kalkanı ihanetine Türkiye'nin ortak edilmesi ile doğacak sonuçlar yeterince tartışılmadan konu gündemin dışına itildi. Geleceğimize sahip çıkmak adına bu ihanetin tartışılması ve engellenmesi gerektiğine inanıyoruz.

 

Soğuk savaş dönemindeki Amerika-Sovyetler Birliği çekişmesinin ürünü olan NATO,  Sovyetler Birliği'nin dağıldığı 1990'lara kadar Amerikan çıkarlarını korumak için organize olmuş bir savunma paktı olarak faaliyet gösterdi. Bu dönemden hatırlarda en çok kalan ise NATO ülkelerindeki gladyo/kontrgerilla örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin artığı olarak ülkemizde ortaya çıkan Susurluk, Ergenekon gibi illegal suikast/sabotaj çeteleridir.

 

Soğuk savaşın Amerika'nın lehine sonuçlanması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasına müteakip, Amerika ve yandaşları İslam dünyasını yeni düşman olarak ilan ettiler. 11 Eylül senaryosu ile bu düşmanlık tescil edildi ve Amerika önderliğinde genelde dünyayı ve özelde İslam coğrafyasını yeniden dizayn etme projesinin hayata geçirilmesi için NATO, bir saldırı ve imha paktı haline dönüştürüldü.

 

Afganistan'ın işgali ile başlayan bu fiili süreç Irak'ın işgali ile devam etti. İslam coğrafyasındaki İslami direnişi kırmayı ve Ortadoğu'ya İsrail menfaatleri ile çakışan yeni bir form vermeyi hedefleyen bu proje milyonlarca insanın katline ve su gibi dökülen kana rağmen direnişin karşısında hedefine ulaşamadı. İran ve Suriye bertaraf edilemedi. Hamas ve Hizbullah imha edilemedi. Afganistan ve Irak'ta da direniş devam ediyor.

 

Gelinen bu son noktada Ortadoğu'da İran'ı etkisiz hale getirmek ve İsrail'i korumak adına NATO, Füze Kalkanı projesi ile yeni bir adım attı. Bu projenin Amerika ve İsrail hedefleri doğrultusunda inşa edildiği kesin bir gerçeklik olmasına rağmen, Türkiye'nin projeye dâhil olması hiçbir vicdan tarafından kabul edilemez. Türkiye'nin şöyle veya böyle bir şekilde kalkan olmayı kabul etmesi vebal olarak Ak Parti hükümetine yeter. Milyonlarca Afganlı, Iraklı, Filistinli Müslüman'ın ahı Türkiyeli Müslümanlara büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Gaflet ve hıyanet içinde olmadığımızı göstermek için Türkiye sınırları içerisinde Füze Kalkanı kurulmasına "hayır" diyelim. Bu projenin uygulamaya geçirilmesi için meclis onayı gereklidir. Tıpkı 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi meclisteki milletvekillerini ablukaya alarak projenin meclisten geçmesini engelleyelim. Sonuç tüm halkımız için bir insanlık ve Müslümanlık sınavı olacaktır.

 

Kasım ayında yapılan 18. Milli Eğitim Şurası'nda zorunlu eğitimin 13 yıla çıkarılması ön görüldü. Çocuklarımızı resmi ideoloji doğrultusunda eğitmek amacını güden bir eğitim sistemine hangi mantıkla çocuklarımızı 13 yıl boyunca teslim edeceğiz? Çocuklarımızın eğitiminde asıl belirleyici olanın devlet değil aile olması gerekmektedir. Devletin vatandaşa ve aileye olan güvensizliğinin bir sonucu olarak çocuklarımızı 13 yıl gibi uzun bir süre zorunlu eğitime tabi tutmasını kabul etmiyoruz. Bu karara sonuna kadar direneceğimizi buradan ilan ediyoruz. Ak Parti hükümetini de bu konuda uyarıyoruz. Kesintili veya kesintisiz 13 yıllık eğitimin vebalini taşıyamazlar. Tüm halkımızı da bu zorunlu eğitim maskaralığı karşısında duyarlı olmaya davet ediyoruz.

 

Başörtüsü buluğ çağına gelmiş kızlarımız için Allah (c.c.) tarafından Kuranı Kerim'de koyulmuş bir hükümdür. Bu hükmün üzerinde yorum yapmak, başörtüsünü sadece üniversitelerde serbest bırakıp kamusal alanda, ilk/ortaöğretimde yasaklamak kabul edilemez uygulamalardır. Müslüman, Allah'ın emrinin olduğu yerde şartlar ne olursa olsun hiçbir beşeri güce itaat etmez. Başörtü direnişimiz hakkımızı tamamen alıncaya kadar sürecektir.

 

Allah zulmedenlere karşı mazlumların yanındadır.

 

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına
Diriliş Saati Dergisi
 
 
 
 
İnsan hakları sicili parlak olmayan; yıllardır mekanik/elektronik muhtıralarla ve darbelerle kapı dışarı edilen; işkencelerle, fena muamelelerle terbiye edilen ülkemiz, yeni bir İnsan Hakları Gününü kutlayacaktır. 10 Aralık günü, Dünya İnsan Hakları Günü'dür. Eskisine göre belki daha iyi derecede olan; ancak, muhakkak ki yeterli olmayan insan hakları sicilimizin düzelmesinin yegâne şartı, defalarca kez dile getirdiğimiz gibi tam sivil bir yeni anayasadır. Referandumun hemen ertesinde bu konuda çalismaya başlayacağını deklare eden siyasi iktidar, bu zamana kadar olumlu herhangi bir adım atmadığı gibi, yetersiz bir takım gerekçeler ileri sürerek yeni anayasa çalismalarinin genel seçimlerden sonra yapılacağını beyan etmiştir. Bu konu, kesinlikle acildir. Bizler, büyük çogunlukla ''yetmez, ama EVET'' diyerek üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirdik. Görev, artık Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir; dolayısıyla siyasi iktidarındır. İnsan haklarının, bir bakıma barış ve kardeşliğin temelinde yine tam sivil anayasa yatmaktadır. Gönül ister ki bu İnsan Hakları Günü ve Haftasını barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü hukukun üstün olduğu bir Türkiye'de kutlayalım.

Geçtiğimiz haftalarda hepimizi endişeye sevk eden bir gelişme yaşanmıştır. ABD, kendi tehdit algısına göre İran'daki, Suriye'deki, Lübnan'daki ve Filistin'deki gelişmeleri dizginlemek ve sözde İsrail'in güvenliğini garanti altına almak için Türkiye'de Füze Kalkanı kurmak istemektedir. NATO patentli bu teklifle Türkiye'nin önüne getirilmek istenen gerçek anlamıyla koruculuktur. Türkiye uzunca bir süredir ithal tehdit algısıyla şekillenmiş olan NATO'nun Füze Kalkanı Projesini onaylaması yönünde baskı altında tutulmaktadır. Bu durumda ya komşularla sıfır sorun politikasını sürdürmek ya da gerçek hedefi kardeş halklar olan sipariş projede "cephe ülkesi" rolünü üstlenmek gibi iki farklı misyon arasında bir tercihte bulunmasına zorlanacaktı. Fakat dün Lizbon' da gerçekleşen zirvede NATO,  yeni yol haritası olan 'stratejik belge'yi ve bu çerçevede füze savunma sistemi oluşturulmasını kabul etmesiyle Türkiye'ye koruculuk görevini vermiştir.

Füze

kalkanı projesinde hem Türkiye'yi hem de Batı dünyasını bölgeden kaynaklanan nükleer füzelere karşi korunacağından bahsedilmektedir. Herkesinde bildiği gibi Ortadoğu'da İsrail'in nükleer silahı elinde bulunduğu bilinmesine  rağmen hiç konu bile edilmezken neden İslam coğrafyasındaki halklar tehdit olarak algılanmaktadır ?  Bir realite karşisında sessiz kalanların bir ihtimal üzerinde kıyameti koparmaları ikiyüzlülüğün ta  kendisidir. Buradan da anlaşilıyor ki Müslüman halkları tehdit olarak algılayan NATO füzeleri, Filistin işgalcisi İsrail terör devleti için  "muhafız" rolü üstlenecektir. Türkiye hükümetinin girişimiyle tehdit algısı ülke olarak herhangi bir ülkenin bu belgeye yazılmaması önemlidir. Fakat füze kalkanının yapıldığı takdirde Türkiye üzerinde imha edilecek olan nükleer füzelerin oluşturacağı serpintinin ülkemiz insanına vereceği zararı kim telafi edecektir. Daha öncesinde yaşadığımız Çernobil faciasının ülkemize verdiği zarar hala hafızalarımızda diri durmaktadır.

Hükümet

'ten, NATO füzelerine ev sahipliği yapmak gibi kardeş halklar nezdinde hepimizin başinı öne eğeceği kesin olan ve tarih önünde kendilerini de vebal altına alacak bu karara geri adım atması hepimizin dileğidir.

Afyonkarahisar

Mazlumder Bursa Şubesinin her ayın ilk cumartesi günü yaptığı basın açıklaması Aralık ayınıın ilk haftasında Bursa Şehreküstü meydanında yapıldı.Açıklamayı Mazlumder Bursa Şubesi adına Aslı KARADAĞ tarafından okundu.Aslı KARADAĞ yaptığı açıklamada şunları söyledi:

'Sayın basın mensupları ve değerli halkımız,

Aylara, yıllara varan başörtü yasağını ve tüm mahrumlara karşı uygulanan zulümleri yılmadan, usanmadan protesto etmek üzere bir kere daha burada toplanmış bulunmaktayız.Geçmiş onlarca yılda sadece "Rabbimiz Allah" dedikleri için başörtülerini açmayan; işyerlerinden, okullarından uzaklaştırılan, yeryüzünün ismini bile telaffuz etmekte zorlandığımız dört bir tarafına gitmek zorunda bırakılan, azık torbalarına imanı, direnişi onuru ve "insan olmak kendin olmaktır" kararlılığını alan Hz Meryem'in ,Hz Fatimetü'z- Zehra'nın ve Hz. Hüseyin'in yiğit, onurlu kardeşi Hz. Zeyneb'in varislerini buradan selamlıyoruz..Onlara buradan aydınlığın karanlığın içinden belirdiği müjdesini vereceğimizi umut ediyoruz.

YÖK tarafından üst üste yapılan açıklamalara rağmen, bazı üniversitelerin fakültelerinde durumdan vazife çıkaran, geçmişin hukuksuzluk günlerini özleyen öğretim görevlilerin, militanca bir tavırla,psikolojik harp taktiklerini hatırlatır biçimde, başları örtülü derslere girmeye çalışan öğrencileri derse almama ya da ders yapmama gibi tavırlar içine girdiklerine şahit oluyoruz. Şehrimizin üniversitesi olan Uludağ Üniversitesi'nde öğretim görevlileri, hukuki hiçbir zemine dayanmadan bu öğrencileri derslere almaz ya da ders yapmazlarsa, bu öğretim görevlileri hakkında tek tek yasal hukuki süreç başlatacağımızı buradan ilan ediyoruz.

Ülkede koloni mantığı ile "öteki" olarak ilan edilen kesimler, 70-80 yıllara varan süreler boyunca acılara, yokluklara ve yasaklara mahkum edildiler. Tüm insan temel hak ve hürriyetleri gasp edildi. İnsanlar dinlerinden ve dillerinden dolayı çeşitli cezalara çarptırıldılar. İnsanlar, kamu kaynaklarını arkasına alan bir avuç elitist karşısında yığınlaştırıldı.

Alacakaranlık kuşağı dönemlerinden sonra yaşanan temel hak ve özgürlüklerdeki gelişme, tüm "öteki" ilan edilen kesimlerde kısmi rahatlamaya yol açmış; en azından sorunlar telaffuz edilerek birbirine düşman edilen kesimlerde empatiyi artırır olmuştur. Başörtüsü sorunu ve Kürt sorununun yanı sıra; Alevilerin cem evi, zorunlu din derslerinin kaldırılması gibi taleplerine dönük iktidar yaklaşımları yeterli olmasa da; bu sorunların konuşulması, toplum kesimlerinin birbirini anlaması ve birbirlerinin sorunlarına duyarlı olması açısından önem arz etmektedir. Halkımız, hükümetten başta özgürlükler olmak üzere tüm alanlarda daha cesur ve kararlı adımlar beklemektedir.

Temel insan hakları talepleri ötelenebilecek ve seçim sonrasına bırakılabilecek talepler değildir. Şimdiye kadar başörtüsü lehine en küçük bir gayreti bile mahkeme önlerine taşıyıp engelleyen CHP bile üniversitelerde başörtüsüne yeşil ışık yakmışken bu yumuşak iklimden yararlanmak yerine samimi değiller, hele bir seçim olsun bakarız yaklaşımı artık direnme gücü kalmayan başörtüsü mağdurları üzerinde derin hayal kırıklığı yaratmıştır. Başörtülüler hayatın her alanında özgürlük istemekte hem de hemen istemektedirler. Kendilerinin ve kızlarının görmediği/göremediği başörtüsü özgürlüğünü hiç değilse torunlarını yaşasın istemektedirler. Bu da onların en tabi haklarıdır, bunca yıllık çileden sonra bu kadarcık teselli kendilerine çok görülmemelidir.

Ülke ve dünya gündemi ile ilgili birkaç temel konuya da değinmek istiyoruz.

Ne yazık ki küresel anlamda kapitalizmin, rekabete dayalı girdi maliyetlerini düşürme adına düşük ücret ve yoğun hammadde kullanım talebi, ülkemizde emek ve çevre adına büyük yoksullaşmaya ve tahribata neden olmaktadır. Ülkemizde işsizlik oranı, OECD 2010 verilerine göre %12 olmuştur.İşsizlik üzerinden emeğin değersizleştirilerek emek lehine pazarlık imkanının ortadan kaldırılmasına yönelik İşsizlik politikası derhal terk edilmelidir.2011 yılı programında düşünülen asgari ücretteki %4 lük artışın, enflasyon değerlerinin %20 seviyelerinde seyrettiği bir ülkede ne anlama geldiği; aradaki %16 lık miktarın, asgari ücretlinin 2011 deki yoksullaşma miktarı olduğu ve dikkatlerden kaçmadığı siyasi irade tarafından da bilinmelidir.

NATO üyesi olan ülkemiz, komşu ülkelerle sıfır problem tezinden uzaklaştırılarak NATO'nun koçbaşı haline getirilmek istenmektedir. Özgürlükler üzerinden yürütülen politik duruş yerine, güvenlik eksenli eski politikaların; ülkemizi ve bölgemizi aşılmaz sorunlarla karşı karşıya bırakacağı aşikârdır. Füze kalkanı projesi; abartılmış bir düşman tanımlaması ile açık işgaller dönemine dönen küresel kapitalizmin, kendi krizini aşmaya yönelik olarak önceki yıkım senaryolarının benzerinin hazırlamasından başka bir şey değildir.Türkiye bu projede kesinlikle yer almamalıdır.

Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail saldırısı, kesinlikle ülke ve dünya gündeminde arka sıralara düşmemelidir. Zalim ve işgalci İsrail siyonizmi, açık bir şekilde zulmüyle dünya kamuoyuna yakalanmıştır. 9 yiğidimizin ve tüm yeryüzü mazlumlarının sembolleşen ismi Filistin halkının hakları teslim edilinceye kadar Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğiz.

Yaşasın Mahrumlar anıldığında titreyen yürek.

Yaşasın İnsan Hakları Mücadelemiz.

MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ