Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Sakarya'da 278.,Konya'da 174.,Afyonkarahisar'da 23., Akyazı'da 205., Kocaeli'de 299., Ankara'da 258. Başörtüsüne Özgürlük Eylemi Düzenlendi.
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU 278. BASIN AÇIKLAMASI
278. kez insan hak ve hürriyetlerine dikkat çekmek, insan onurunu korumaya katkı sağlamak için meydanlardayız.Vatandaşların şikâyet ve taleplerini inceleyip karara bağlaması öngörülen ombudsmanlık kurumununkapsamına Türk Silahlı Kuvvetlerde alındı.Ombudsman, TSK 'nin faaliyetleri ile ilgili şikâyetleri inceleyip karara bağlayacak. Anayasada yapılandeğişiklikle kurulması kararlaştırılan, Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmasına ilişkin kanun tasarısı TBMM Başkanlığı'na gönderildi.TSK ile ilgili her türlü şikâyet buraya yapılabilecektir. Üstlerinden dayak yiyen bir er veya erbaş buraya şikâyette bulunabilir. Gayrı insânî tutum ve davranışlar şikâyet konusu yapılabilir. TSK' da, bu şikâyetlere gerekli inceleme ve araştırmaları yaparak Kamu Denetçiliği Kurumu'na bilgi vermek zorundadır. Şikâyetler konusunda bir şey yapılmazsa Kamu Denetçiliği Kurumu konuyu Meclis'e taşıyabilir. Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, gasp, terör, çete,tecavüz ve cinayet gibi suçlardan yargılanan birçok tutuklu, yargılanmaları 10 yılı aştığı gerekçesi ile tahliye
ediliyor. Hizbullah davası sanıklarının tahliye olması üzerinden yola çıkarak toplumu infiale sürüklemeye çalışan kartel medyası ise, tahliyelerin "yargının ihmali ve kanunun yanlış yorumlanması" olduğu gerçeğini örtbas ederek asıl kusurluyu gizliyor. Birkaç gün içinde tahliye olması beklenen 1236 sanıktan 953'ünün dosyası hâlâ Yargıtay'da temyiz için bekliyor. "Zamanım yok, iş yüküm çok" diyerek 953 sanığın dosyasını 10 yıldır görüşemeyen Yargıtay, yandaş yargı mensuplarının davalarında ise jet hızıyla karar vermiştir. Geciken adâlet, adâlet değildir. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV)'in ''Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık" başlıklı raporu başörtüsü yasağının, sadece kamu sektöründe değil, özel sektörde de çalışma hayatında kadınların aleyhine etkilendiğini ortaya koymuştur. Rapor, yüksek öğrenimde ve kamuda uygulanan başörtüsü yasağının, sadece başörtülü kadınların eğitim ve çalışma hayatlarına değil, aynı zamanda Türkiye toplumuna ve ekonomisine mâliyetini de ortaya çıkardı. Her türlü ayrımcılığın engellenebilmesi için, ayrımcılıkların görünür olması gerekli olduğu vurgulanan raporda, oysa kadınların başörtüsü üzerinden iş dünyasında maruz kaldıkları ayrımcılıkların görünür olmadığını kaydetti. Özel sektörde de yasak olmamasına rağmen iş hayatının yapısı gereği, kamu ile özel sektörün birbirleriyle ilişkileri nedeniyle, özel sektörde başörtülü uzman meslek sâhibi kadınların tercih edilmemeleri gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi, işverenlerin önyargılarından kaynaklanmıyor. Yasak var olduğu sürece, kamu ile ilişkisi olan her türlü özel kuruluş, başörtülü kadın eleman çalıştırmayı, bir işin yapılması açısından bir eksiklik olarak
görüyor. Dolayısıyla her toplantıya, her kamu binasına başörtülü çalışan gönderemiyor.
Başörtülü kadınların kamu sektöründeki iş imkânlarına ulaşmaları kamuda uygulanan başörtüsü yasağı sebebi ile çok zordur. Oysa kamu sektörü özel sektöre kıyasla, düzenli çalışma saatleri ve güvenceli iş olanakları nedeni ile kadınlar açısından daha cazip görülebilmektedir. Kamuya girmekte zorlanan başörtülü kadınlar için özel sektörde çalışmaktan başka bir çıkış görünmemektedir. Özel sektörde çalıştıklarında da, başörtüsü yasağının yayılma etkisi nedeni ile daha düşük statülü ve düşük gelirli pozisyonlarda görev almak durumunda kalabilmekte ve daha zor yükselmektedirler. Ekonomik kriz ve küçülme dönemlerinde ilk işten çıkarılanlar da gene başörtülü kadınlar olabilmektedir. Sakarya Adalet Girişimi, hukuksuzluğun ortadan kalkması ve adâletin tesisi için duruşunu ve direnişini her zaman ve zeminde sürdürecektir.
Sakarya Adalet Girişimi Adına
Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi
Bahaeddin KURUOĞLU
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFROMU 174. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Maide suresi 8. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
''Geciktirilmiş adalet adalet değildir''. Böyle ifade etmişti hz. Aişe annemiz. Adaletin geciktirilmesinin mazlumlar üzerine bir zulüm olduğunu ifade ederek. Olayın bir de öteki yanı var" Zanlıların, sanıkların adaletin tesisi iddiasıyla uzun yıllar gözaltında tutulmaları" İnsanın özgürlüğünün kısıtlanması ve suçları sabit olmadan onların cezalandırılmaları şekline dönüşen tutukluluk halleri bir zulüm değil midir? Ve zulmün ortadan kaldırılmasına yönelik bu çabaların değişik siyasal okumalarla değerlendirilmesi ne kadar doğru olabilir?
Son günlerde TC. Anayasa'sının 102. Maddesinden kaynaklanan gözaltı süreleri 10 yılı geçmiş olanların Salıverilmeleri kamuoyunu ciddi bir şekilde meşgul etmektedir. Ülkede ağzı olan herkes değişik yorumlar yapmaktadır. Fakat bu 10 yıl süren gözaltı süresi hakkında pek çok kimsenin konuşmadığını görmekteyiz. İnsanların gözaltında tutulma sebepleri ne olursa olsun hangi iddia ile yargılanır olurlarsa olsunlar fark etmez, bu süreç cezalandırma halini almış olup, açık şeksiz şüphesiz bir zulümdür.
İnsanlar hakkındaki suçlamaların ve iddiaların mahiyeti onlara reva görülen bu zulmü asla haklı çıkaramaz. Bu zulüm üzerinden konuşmak yerine zanlılar hakkındaki iddiaları konuşmak zalime örtülü bir şekilde destek vermek değil midir? Adaletin tesisi iddiası zulmün gerekçesi haline getirilebilir mi?
Yargılamaların bu kadar uzun sürdüğü bu sistemde esas konuşulması gereken şey yargı ve yargı sisteminin kaynağı olmalı değil midir? Bunca zulme haksızlığa rağmen yargıyı, yargı sistemini ve onun kaynaklarını konuşmamak ve onlar hakkında tenkitte bulunmamak hangi akılla izah edilebilir? Zihinlerini siyasallaştırmamış akıllarını birilerinin ipoteğine terk etmemiş olan herkesi mevcut yargıyı, onun kaynakları üzerinde düşünmeye ve mevcut durumdan kaynaklanan zulümlere karşı çıkmaya davet ediyoruz.
Esas üzerinde konuşulması gereken bu ana gündemi terk edip, zanlıların hakkındaki iddiaları sürekli gündemde tutmayı mevcut zulme destek olarak algılıyor ve bu zulmü destekleyen herkesi şiddetli bir şekilde kınıyoruz. Zanlıların içinden bir kişinin bile haksız yere cezalandırılması mevcut uygulamanın zulüm olduğunu söylemek için yeterli bir karinedir. Suçsuz insanların uzun yıllar hapsedilmeleri ve sonunda ''pardon''(!) diyerek salıverilmeleri durumunda ortaya çıkacak zararları kim telafi edecektir?
Allah'ın özgür yarattığı insanları yargı ve yargı sisteminin düzensizliğinden dolayı kim hürriyetlerinden mahrum edebilir?
Mavi Marmara gemisinin geriye gelmesiyle birlikte yeni bir gündemde ortaya çıkıverdi. "One Minute"'li günlerde dünyanın değişik ülkelerinde İsrail terör örgütünün başında bulunan caniler mahkemeye verilip suçlu olduklarına dair kararlar alınmıştı, fakat ülkemizde mahkemeye verilmeleri dahi sudan gerekçelerle engellenmiş haklarında dava bile açılamamıştı.
Mavi Marmara katliamından sonra Türkiye ve Türk halkı olaya daha derinden dâhil olunca, böyle bir davanın açılabileceği ve İsrailli yetkililerin cezalandırılabileceği umut edilmişti. Fakat geçen zaman gösterdi ki Ülkemizde hala mahkemeler bu davaları kabul etmemekte İsrailli yetkililer hakkında bu davalar açılamamaktadır. Bu kabul edilemez durum, yargının işlevsizliğinden mi yoksa hükümetin halkımızın bilmediği siyasal ilişkilerinden midir?
Bu husus bir an önce açıklığa kavuşturulmalı ve halkımızın önünde siyasal şovlar yapanlar bu işin gerekçelerini halkımıza ilan etmelidir. Siyonist caniler yargılanıp cezalandırılmalıdır. Aksi halde bu işi yapanlar için adaleti engellemek şaibesi alınlarında yapışık halde kalacaktır.
Adaletin tesis edilip zulmün kollanmadığı Tevhid ve Adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile Hepinizi 175. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
Gerekçesiz tutuklamaların, yıllar süren yargılamaların, kaçınılmaz tahliyelerin konuşulduğu ve her kafadan ses çıktığı bir gündemi yaşıyoruz. Dördüncü Kuvvet Medyamız tarafından Hizbu-Terör örgütü ve domuz bağı ambalajıyla kamuoyuna yepyeni bir bilgi kirliliği paketi dayatılıyor. Cezaları kesinleşmediği müddetçe masum oldukları kabul edilen insanların yıllar boyu içeride tutulmalarını böylelikle meşrulaştırmaya ve yeni haklı/haksız tutuklamalara da yol açılmış oluyor. Yargı'nın görevi; insanların kılığıyla kıyafetiyle uğraşmak; insanların ne şekilde ve hangi dille savunma yapacaklarına karışmak; insanların neyi düşüneceklerine, neye inanacaklarına, nasıl düşüneceklerine şekil vermek değildir. Temel görevi; adilce yargılamak ve adil hüküm vermektir. Suçsuzsa bırakmak, suçluysa cezasını kesmektir. Suçlular, yaptıklarının bedelini ödemelidir ki, suç mağdurları da adalete güvenebilsin. Suçu sabit olmayan da en kısa zamanda yargılansın ve aklansın. Geciken adalet, adalet değildir.
Geçtiğimiz yılın sonlarında komşu ilimiz Kütahya'da benzer vahim bir adlî olay yaşanmıştır. 9 Kasım 2010 tarihinde bir öğrenci, sınıf arkadaşı bir diğer öğrenci tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülmüştür. Hiçbir ülkü, hiçbir amaç, hiçbir ideal, bir insanın yaşamından daha kıymetli değildir. Olayı lanetliyor ve olayın tüm boyutlarıyla ortaya konarak suçlu ya da suçluların cezalandırılmasını talep ediyoruz.
Yılbaşından hemen önce de Dumlupınar Üniversitesinde okuyan ve sınav dönemi olduğu için sınavlarına hazırlanan 4 öğrenci, KCK yapılanması isnadıyla gözaltına alınmışlar ve sırf suçlamanın ismi nedeniyle de tutuklanmışlardır. Bir öğrencimizin bıçaklanarak öldürülmesiyle başlayan soruşturma, olayın faili bir tek öğrencinin yanında onlarca Kürt öğrencinin tutuklanmasıyla devam etmektedir.
Şehirde yaşayan Kürt öğrenciler, her an gözaltına alınacağız ve arkadaşlarımız gibi tutuklanacağız endişesiyle beklemektedirler. Söylediğimiz gibi; bu konuda da adil yargılanma ve hüküm verme ilkesine uyulmalıdır. Sırf suçlamanın terör kavramıyla ilgisi nedeniyle, başkaca hiçbir delil olmaksızın insanların tutuklanması kabul edilemez.
Türk veya Kürt veya başka bir kökenden bütün vatandaşlarımızın can güvenliğinden ve adil yargılanma haklarından Devlet sorumludur. Devlet'imiz gelişen bu olaylar karşısında Kütahya'da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiştir. Gerek bir öğrencinin ölümünde, gerek delilsiz ve süresi belirsiz tutuklamalarda, gerek öğrencilerin endişelerinde sorumlu bellidir. Cinayet ve sonrasındaki gelişmeleri yerinde incelemek için komşu şehre gelen ve ilgililerle temas kuran sivil toplum örgütleri, anlamsız bir resmî tepkiyle karşılaşmışlardır.
Unutmayınız!..Bizler, bütün Türkiye halkları kardeşiz ve bu kardeşliği bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Bizler inanırız ki, ilk ırkçı, şeytandır; çünkü, ateşi toprağa üstün tutarak Rabbine karşı gelmiştir. Hiçbir ırkın, diğer bir ırka sırf yaradılış yönünden üstünlüğü yoktur.
Bizler burada, Afyonkarahisar'da, kardeşlerimizin o veya bu sebeple dışlanmalarına, hor görülmelerine, ötekileştirilmelerine, yalnızlaştırılmalarına, suçlanmalarına asla müsaade etmeyeceğiz.
AFYONKARAHİSAR HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu 205. Basın açıklamasında beraberiz.
Gün geçmiyorki sinsice yapılan başörtüsü zorbalığı duymayalım!
Yök almış olduğu kararla ÖSYS, ALES ve KPSS sınavlarında başörtüsü yasağının olmadığnı açıklamıştı.başörtüsü yasakçılığında katı tutumu ile bilinen EĞİTİM-İŞ genel başkanı Yüksel ADIBELLİ danıştaya müracaat ederek başörtülü öğrencilerin sınavlara girmemesi için yeni bir dava açmıştır. Eğitim camiasının bir bölümünü temsil ettiğini zanneden bu güruh bilmelidir ki yasakçı kafalar artık prim yapmıyor. Cunta diktatöryasıyla oligarşik düzeni artık devam ettiremezsiniz.
Yüksek yargıdan emekli bayan ÇÖLAŞAN Haber türk'e yaptığı açıklamada öğrencilerin başörtülü fotoğraflarını kabul etmediklerini ifade etmiştir. ADD başkanıda olan bayan ÇÖLAŞAN başörtülü bir öğrencinin fotoğrafına dahi tahammül edemiyorken hukuktan, özgürlükten, insan haklarından söz etmesi ne kadar inandırıcıdır. Hiçbir kurum veya kimlik sahibi başörtüsü yasaktır deme hakkına sahip değildir. Herkes haddini bilmelidir.
Geçen haftaki basın açıklamamızda dile getirdiğimiz İzmir'in konak ilçesi Yapıcıoğlu eğitim öğretim okulunda okuyan 8. sınıf öğrencisi Amine ŞANİ başörtülü olduğu için Kestelli Şerife Eczacıbaşı ilköğretim okuluna sürgün edilmişti. Sürgün edildiği okulda eğitime bu hafta başlayan Amine ŞANİ yine aynı gün okul müdiresi DEMET MUTLU tarafından yeni bir sürgünle Şehit Fethi Bey okuluna gönderildi. Allah aşkına bu nasıl vicdan bu nasıl öğretmenlik bu nasıl milli eğitim yuvası ki en temel haklardan biri olan eğitim ve öğrenim hakkını 12-13 yaşındaki bir kız çocuğunu sadece başörtülü diye bir hafta içersinde ikinci sürgüne tabi tutuyorsunuz. 8. sınıf öğrencisi Amine ŞANİ'ye bu zulmü yapan öğretmen, müdür,il müdürü her kimlerse soruşturularak sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılmalıdır.
Merak ediyoruz iktidar Ankara'dan bakınca bu zulümleri göremiyormu bu işkenceleri duyamıyor mu? İnsan hak ve hürriyetlerinin önündeki engellerin tamamen yok olduğu günler temennisiyle gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına
Akyazı Mazlum-der Şb.Bşk.Yrd.
Mahmut ALEMDAR
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 299.hafta basın açıklaması 8 Ocak 2011 Cumartesi günü İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı. Basın açıklamasını platform birleşenlerinden MAZLUMDER Kocaeli Şubesi yönetim kurulu üyesi Medine KÜÇÜK yaptı. Basın açıklamasının konusu başörtüsüne özgürlük, İzmit'te 15 Ocakta yürürlüğe girmesi tasarlanan, taşıma ücretlerinin 1.35 TL den, 2 TL yükselmesinin dar gelirli halk üzerinde yaratacağı etkilerdi. Aynı zamanda kanserden ölümlerde 1.sırada yer alan Kocaeli'nin Köseköy bölgesinde , bi,r Kore firmasının, 350 milyon dolar yatırımla yapmayı planladığı demir çelik tesise tepkide dile getirildi.Yerel ve genel gündem çerçevesinde insanımızın maruz kaldığı haksızlıklar ve mazlumiyet basın açıklarıyla gündeme taşındı.Önümüzdeki hafta Kocaeli'mdeki direnişin 300.haftasına gireceği söylenerek , davette bulunuldu.
299.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Sevgili Hemşerilerimiz ve Değerli Basın Mensupları,
Kadınlara uygulanan ayrımcılık ve haksızlığın bir sonucu olarak ortaya çıkan başörtü yasağının tamamen kaldırılması için yürüttüğümüz mücadelede 299. Kez yine birlikteyiz.
Bizler hukuka dayandırılan bir hukuksuzluğa karşı başlatmış olduğumuz mücadelenin her safhasında hak ihlaline uğrayan başka bir insanla yüzleşerek yolumuza devam ettik. Ve yolculuğumuzun her adımında bu ülke insanlarının maruz kaldıkları haksızlıkların boyutunun vehametine şahit olduk.
Hak talep etmemizi önlemek için etrafımıza çevirdikleri görünmez korku parmaklarıyla mahpus olduğumuzu yavaş yavaş idrak ettik.
Annemizin dudaklarından dökülen "oradan uzak dur öcü var. Yer seni" sözünün çocukluğumuza ait bir hatıra olmadığının farkına vardık.
Daha kötüsünü göstererek istediklerini her defasında bize nasıl kabul ettirdiklerini sonunda anladık.
Tıpkı siyasilerin başörtüsüne özlük talebimizden vazgeçmeyeceklerini anladıklarında, başörtüsü yasağını ortadan kaldırmak için bizim için başörtüsü modelleri biçmeleri ve onların istedikleri şekilde başımızı örtmemizi istemeleri gibi.
Tıpkı KOCAELİ UKOME nin şehir içi yolcu fiyatlarını düzenlerken öne sürdükleri bahane gibi. Kent kart uygulamasını yaygınlaştırmak için kart sahibi olmayanları cezalandırma anlamına gelen fiyat belirlemeleri gibi. Eğer kentkartınız yoksa üçte bir daha fazla ödemek zorunda bırakılarak neredeyse insanları kart sahibi olmaya zorlamak gibi.
Sayın yetkililer bu bir özendirme değil cezalandırmadır. Yıllardır annemizin bizi korumak adına söylediği "sakın ha öcü var" söylemini davam ettirerek bizi yönlendirmekten vazgeçin.
Çünkü biz öcülerimizi çocukluk anılarımızın arasında bıraktık. İnsan onuruna yakışır muamele görmek istiyoruz. Adil ve hakkaniyetli her türlü kararı uygulamakta yardımcı olurken, haksızlıklarla mücadelemize devam edeceğimizi bir kez daha deklare ediyoruz.
300. Haftada yani üçüncü dalyamızda görüşmek üzere katılan herkese teşekkür ediyoruz.
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Bileşeni
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi
Medine KÜÇÜK
Değerli basın mensupları, kıymetli dostlarımız. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu'nun düzenlediği 258'inci basın açıklamasına hoş geldiniz.
Son günlerde, Türk Kamuoyunun gündemini yeniden Anayasa tartışmalarının işgâl etmeye başladığını görüyoruz. Evet, bugün artık net bir şekilde anlaşılmıştır ki, insanımızın özgürlük ve haklarının önündeki en büyük engel "DARBE ANAYASALARI"dır. Despot ve faşizan bir zihniyetle hazırlanan bu anayasaları savunanlar, ülkemiz insanının "FİKİR, İNANÇ ve İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ" yönündeki taleplerine cevap verecek bir anayasal düzenlemeye karşı çıkanlar; demokrasi, insan hakları ve hatta rejimi korumak adına bunu yaptıklarını söylemektedirler, Artık, akil insanlar iradelerini kullanmalı; tüm bu söylemler arkasına sığınarak hak ve özgürlük düşmanlığı yapanlara gereken cevap verilmeli, tepeden inme darbeci cuntacılara hadleri bildirilmelidir.
Evet 28 Şubat darbesi, hâlâ düşünce, inanç ve ifâde özgürlüklerinin önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Bundan güç alan kimi resmi ve gayri resmi kuruluşlar ile kimi sözde insan hakları savunuculuğuna soyunan sivil toplum kuruluşları; İslâmî kimlik, kılık kıyâfet söz konusu olunca laiklik maskesini takıp "irtica" yaygaraları ile saldırıya geçmektedirler. Tüm bu "LAİKÇİ" kesimler, demokratlık, hoşgörü, ötekine saygı gibi övündüğü meziyetlerini hemen askıya alıvermektedirler, Yıllardır Müslümanlar üzerinde gerçekleştirilen tasarruflar, bunların niyetlerini ortaya koymaktadır. Kur'an kursları ile alakalı getirilen düzenlemeler, "Haydi Kızlar Okula" kampanyalarına rağmen başörtülü öğrencilere yapılan zulüm, baskı ve ayırımcılık, İmam Hatip Lisesi mezunlarını hedef alan katsayı adaletsizliği, başörtüsü sebebiyle görevine son verilen kamu görevlileri, hanımı başörtülü olduğu için görevden atılan personel" Evet, tüm bu yapılan çağ dışı uygulamaların ne anlama geldiğinin değerlendirilmesini, kamuoyunun vicdanına havale ediyoruz.
Ve diyoruz ki, bütün insanlık dışı uygulamalara son verilerek, daha özgür bir Türkiye'nin önü açılmalıdır. Özgürlükler konusunu ciddi bir şekilde, yakînen takip eden platformumuz, sorunun gündeme taşınması üzerinde de aynı hassasiyeti göstermektedir. Dolayısıyla, "HİZMET VEREN, HİZMET ALAN" ve "KAMUSAL ALAN" gibi hukuki olmayan kavramlara son verilerek ifade özgürlüğü kapsamında kızlarımızın hem okullarda hem de okullarını bitirdikten sonra mesleklerini icra edeceği hizmet alanlarında bu haklarını kullanabilmeleri yönünde düzenlemeler yapılmalıdır. Eğitimde eşitlik, çalışma özgürlüğü, vatandaşlar arasında ayırımcılık yapmama gibi hukuki gerekler sebebiyle bu talepler mutlaka yerine getirilmelidir.
Basın açıklamamızı bitirmeden önce, yıllardır dünya kamuoyu önünde işlenen zulüm ve katliamlara değinmek istiyoruz. 1948'den beri Filistin'de zulüm ve katliamlarını sürdüren ve savaş suçlusu ilan edilen Siyonist İsrail, 27 Aralık 2008'de başlattığı ve 22 gün süren saldırılar sonunda 1400 masum insanı vahşice katletmiş, lağım sularını açarak birçok evin kullanılmaz hale gelmesine sebep olmuş, Gazze'nin elektriğini keserek hastane, okul gibi topluma ait yerlerde sıkıntılar meydana getirmiş, su şebekesi, atık su tahliyesi, ısınma, aydınlanma gibi hayati gereksinimleri sabote etme planları geliştirmiş, böylece bir insanlık dramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu olay üzerine insani yardım amaçlı yola çıkan MAVİ MARMARA gemisine saldırarak, 9 insanımızın şehid olmasına, onlarca insanımızın da yaralanmasına sebep olan terörist İsrail, hala özür dilememiş, savaş tazminatı da ödememiştir. Ortadoğu'nun çıbanbaşı durumunda olan, barışı hâlâ tehdit etmeye devam eden Siyonist İsrail, son günlerde yine saldırılarını artırmaya başlamıştır. Dünyanın gözü önünde yapılan insanlık dışı uygulamaları sebebiyle Siyonist İsraili tel'in ediyor, zulme sessiz kalan Hümanist dünyayı da kınıyoruz.
Bir sonraki basın açıklamamızda tekrar buluşmak üzere, platformumuz adına teşekkürlerimizi sunarız.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
MUHİTTİN ÖZDEMİR
VAHDET VAKFI