Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 181., Sakarya'da 286., Ankara'da 265., Kocaeli'de 306., Akyazı'da 212. Başörtüsüne özgürlük eylemi düzenlenmesine rağmen zulüm devam ediyor.

 

Konya Kayalıpark meydanında toplanan İnanç Özgürlükleri Platformu üyeleri 181. hafta basın açıklamalarını gerçekleştirdi. Platform adına açıklama yapan Yaşar TURGUT, açıklamasına Tevbe suresi 52. ayeti okuyarak başladı. Turgut, Libya direnişi hakkında: ''Türkiyeli özgürlük sevdalıları olarak, Libya direnişini buradan selamlıyoruz. Direnişçilerin kararlı ve azimkar çabalarının destekçisi olduğumuzu ifade ediyoruz.'' dedi. Libya'ya silahlı müdahaleden bahseden ABD ve NATO hakkında: ''Kaddafi'nin kimyasal silah kullanma ihtimalinden kendi yurttaşlarını ve Libyalıları korumak iddiasıyla Libya'ya yapacakları bir askeri müdahale'nin Kuzey Afrika'yı içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyeceği kesindir. Amerika'nın ve NATO'nun halkları nasıl kurtardığını Irak'ta ve Afganistan'da gördük ve halen görmekteyiz.'' dedi.

Açıklamanın Tam Metni:

             Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

          
            De ki: Siz bizim için iki güzellikten biri (özgürlük ve şehadet)'nin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz, Allah'ın ya kendi katından ya da bizim elimizle size bir azap dokundurmasını bekliyoruz.  Siz bekleyedurun" Biz de sizinle beraber beklemekteyiz (Tevbe Suresi 52. Ayet)

            
              
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

          
           
Suya atılan bir taş gibidir devrimler. Dalga dalga büyür, dalga dalga genişlerler" Hesaplar, komplolar, tuzaklar, halkların isteklerine mağlup olacaklardır. Ve bu dalganın nerede, kimi, nasıl etkileyeceğini kimse hesaplayamaz. Bir ateş, düştümü harman yerine, onun etrafını çevirmek beklenilen kadar kolay olmayacaktır. Bu ateş onyıllardır zulümlerini mazlum halkların üzerinde gerçekleştirenlerin paçalarından tutmuştur ve yüreklerine kadar ulaşacaktır!


            Tunus'la başlayıp, Mısır'la devam eden Arap devrim ateşi, Libya'da da tutuşmuş, zalim Kaddafi'nin sükseli elbiselerine ulaşmıştır. Libya halkının zalime karşı mücadele azmi, bugün Kaddafi'ye karşı yeniden bilenmiş ve zulmün sona ermesi için sokaklara dökülmüştür. Yüz yılın başında işgalci İtalyanlara karşı başlatılan kıyam hareketi, Ömer Muhtar'la zirveye ulaşmış, onun şehadeti özgürlüğün bir müjdecisi olmuştur. Libya'ya özgürlük umutlarıyla gelen Kaddafi darbesi, halkın umutlarını yeniden baskı ve zulümle söndürmeye çalışsa da, bunda başarılı olamamıştır.


            Kaddafi'nin 42 yıldır demir yumrukla yönettiği bu zulüm devleti ve baskıcı siyaseti, halkının özgürlüğe ve adalete olan inancını köreltememiştir. Çünkü özgürlük duygusu fıtrî'dir. Küllense de yok edilemez. Bir gün küllenmiş ateş esen yeni bir devrim rüzgârıyla canlanacak ve yeniden zalimleri boğan bir yangına dönüşecektir. Libya kentleri, Derne, Tobruk ve Bingazi'nin ardından dün itibariyle, Kaddafi'nin kalesi sayılan Zaviye'nin de özgürlüğüne kavuşmasıyla birer birer direnişçilerin eline geçmekte, zalimin zulüm sarayına olan yürüyüş, hızla devam etmektedir.


            Türkiyeli özgürlük sevdalıları olarak, Libya direnişini buradan selamlıyoruz. Direnişçilerin kararlı ve azimkar çabalarının destekçisi olduğumuzu ifade ediyoruz. Şehitlerini selamlıyor, direnişin erlerinden yeni zafer haberleri bekliyoruz. Zalim Kaddafi'nin yenilgisi yakındır. Dünya halklarını ve devletlerini hiçbir suretle bu zalimi desteklememeye davet ediyoruz.


            Libyalıların ellerinden çalınan, Kaddafi'ye ait olduğu iddia edilen mal varlıklarının, değişik batılı ülkelerin bankalarında olduğu bilinmektedir. Bu mal varlıkları bloke edilerek Kaddafi'nin gidişi kolaylaştırılmalıdır. Fakat daha sonraki süreçte halkın emeği ve alın terinin ürünü olan bu mal varlıkları, Libya halkına ve diğer diktatörlerin mal varlıkları da kendi halklarına iade edilmelidir. İade edilmediği taktirde bu batılı devletler, halkların emeğini ve alın terini bir kez daha gasp etmiş olacaklardır.  Mazlum halklar bu gaspları da unutmayacaktır.


            AB'nin NATO'nun ve ABD'nin Libya'ya silahlı bir müdahalesinden bahsedilmektedir. Kaddafi'nin kimyasal silah kullanma ihtimalinden kendi yurttaşlarını ve Libyalıları korumak iddiasıyla Libya'ya yapacakları bir askeri müdahale'nin Kuzey Afrika'yı içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyeceği kesindir. Amerika'nın ve NATO'nun halkları nasıl kurtardığını Irak'ta ve Afganistan'da gördük ve halen görmekteyiz. Amerika ve NATO, bir başka zalimin zulmünü bahane ederek İslam topraklarında yeni bir işgale girişmemelidir. Halkların sabrının da bir sonunun olduğunu görmüyorlar mı?


            Önümüzdeki günlerde dünya, yeni devrim haberleri ile çalkalanacak gibi görünüyor. Bu devrim hareketlerinin İslam dünyasına yeni bir canlılık ve yeni bir diriliş ruhu katması en büyük temennimizdir.


Özgürlüğe sevdalı ve direnişe adanmış tüm yiğitleri ve onların özgürlük mücadelelerini bir kez daha selamlıyoruz. Yaşasın özgürlük mücadelemiz. Yaşasın Silm'e giden yürüyüşümüz. Tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyanın inşası umudu ile hepinizi 182. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

 

 

 

SAGİR Başörtüsü platformu Adapazarı şehir merkezinde 286. basın açıklamasını gerçekleştirdi.
açıklama; "İnsanların en tabii hakkı olan ve doğuştan getirdiği temel hak ve özgürlükleri vardır. Bu hak ve özgürlükler hiçbir şekilde engellenmemeli ve kısıtlanmamalıdır. Böylesi bir uygulama insanlara yapılan en büyük zulümdür zâlimlerin sonunun ne olduğu ise tarihte ve günümüzde en yakın örneği ile Tunus ve Mısır olarak karşımızda durmaktadır. Zulmün ile âbâd olunmaz. Elbette zulüm düzenleri bir gün yıkılır. Zâlimler ise cezâsız kalmaz. Şunu da kesinlikle ifade edelim ki, insanlar inançları ve kabul ettiği değerleri için yaşarlar. Onun önündeki her engeli kaldırmak için var gücü ile gayret sarf ederler. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu olarak bizler de düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü adına, insanımızın hak ve hukukun korunması adına bu haklı olan davamızda, sonuna kadar mücadele vermeye kararlıyız."

ifadeleriyle başlarken Tunus,Mısır ve Libya daki son gelişmeler değerlendirildi.

SAGBP adına Vahdet Vakfı Adapazarı çalışma kolunun gerçekleştirdiği açıklamanın tam metni aşağıdadır:

SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU

286. BASIN AÇIKLAMASI


Değerli basın mensupları, kıymetli dostlarımız. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına hepinize hoş geldiniz der, katılımlarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Son günlerde ülkemizde önemli olaylar yaşanmakta, insanımız kendisini daha özgür bir toplum olmaya hazırlamaktadır. Günümüze kadar gelen sosyal, ekonomik ve özgürlüklerle alakalı pek çok sorun acil çözüm beklemektedir. Bilhassa insan hak ve özgürlükleri konusunda vesâyet ve darbe Anayasalarından dolayı mağdur olmuş kesimler, yapılacak yeni anayasal düzenlemelerle bu hak ve özgürlüklerini elde etme gayretleri içine girmişlerdir. İnsanların en tabii hakkı olan ve doğuştan getirdiği temel hak ve özgürlükleri vardır. Bu hak ve özgürlükler hiçbir şekilde engellenmemeli ve kısıtlanmamalıdır. Böylesi bir uygulama insanlara yapılan en büyük zulümdür zâlimlerin sonunun ne olduğu ise tarihte ve günümüzde en yakın örneği ile Tunus ve Mısır olarak karşımızda durmaktadır. Zulmün ile âbâd olunmaz. Elbette zulüm düzenleri bir gün yıkılır. Zâlimler ise cezâsız kalmaz. Şunu da kesinlikle ifade edelim ki, insanlar inançları ve kabul ettiği değerleri için yaşarlar. Onun önündeki her engeli kaldırmak için var gücü ile gayret sarf ederler. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu olarak bizler de düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü adına, insanımızın hak ve hukukun korunması adına bu haklı olan davamızda, sonuna kadar mücadele vermeye kararlıyız.

Şu husus da kesinlikle bilinmelidir ki; hiçbir şahıs, kurum ve kuruluşun insanımızın en tabii hakkı olan düşünme ve düşüncesini ifade etme; inanma ve inancını yaşama; eğitim ve çalışma haklarını engelleyemez, Türkiye'de "KAMUSAL ALAN, HİZMET VEREN HİZMET ALAN" gibi gayr-i hukuki yorumlarla insanımızı adeta cezalandırılmaktadır. Bu hukuksuz, gayr-i insani ve çağdışı bağnaz tutumlara biran önce son verilmelidir. Yapılacak yeni anayasal düzenlemelerde, bu inceliklere dikkat edilmeli, bu haklar güvence altına alınmalıdır.

İnsanların bu hak ve özgürlüklerinin baskı altına alınmasının nasıl bir sosyal patlamaya sebep olduğunu Tunus, Mısır ve Libya örneği ile yakinen gördük. Umarız ki birileri bu yaşanan canlı örneklerden kendilerine bir pay çıkarır, hisse alırlar.

Bu arada, Libya'da baş gösteren halk ayaklanmasına da değinmek istiyoruz. Libya'da başlayan kanlı olaylar, Kaddafi'nin inatçı ve despot tutumu sebebiyle bir iç savaşa doğru gidiyor. 15 Şubat'ta başlayan olaylar, çok kısa bir sürede tüm ülkeye yayılma noktasına gelmiştir. 1969'dan bu yana iktidarı elinde bulunduran ve yıllardır muhaliflerine kan kusturan Kaddafi, şimdi de ülkeyi kan gölüne çevirebilecek tehdidi ile Libya halkına gözdağı vermektedir. Çeşitli bahanelerle hapishanelerde kendisine muhalefet edenleri katleden Kaddafi şimdi de oğlunu da yanına alarak despot yönetimini devam ettirme mücadelesi vermektedir. Kaddafi'ye düşen zulmün ebedi olmadığını anlaması ve yönetimi devretmesidir.

Yıllardır yaptığı zulmün, kurduğu aile şirketlerinin, yaptıkları yolsuzlukların, diğer aşiretlere karşı takındığı katı tutumun, petrolden elde ettiği ve Fransa, İngiltere, İtalya ve Batılı ülkelerle geliştirdiği ticari girişimler sonucu elde ettiği zenginlikle şımaran Kaddafi'nin sonunun geldiğini anlaması gerekir. Bu noktada yönetimi bir an önce devretmesi, halkı tarafından "ahmak", "deli" olarak vasıflanan Kaddafi'nin yapacağı en akıllıca iş olacaktır. Ayağa kalkan Libya halkı özgürlüklerini, hak ve hukukunu elde etmeden oturmayacağı benziyor. Dolayısıyla fazla masum kanı akmaması için, İslâm Konferansı Örgütü, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler bir an önce harekete geçerek olaylara aktif olarak çözümler üretmelidir. Çünkü şu anda sivillere karşı büyük bir katliam başlatılmıştır. Bu katliamları bizzat yöneten Kaddafi ve oğlunun buradan tel'in ediyor daha fazla can ve mal kaybına sebebiyet vermeden ülkeyi emin ellere teslim etmesini öneriyoruz.

Katılımlarınız için teşekkürlerimizi iletir, haftaya aynı yer ve saatte buluşmak dileğiyle saygılarımızı sunarız.



Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına

  Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Libya tarihinin en kara günlerini yaşıyor. Bir diktatörün koltuğunu kaybetmemek uğruna halkını iç savaşa sürükleyişine ve halkının haklı mücadelesini kanlı bir biçimde bastırma girişimine tanık oluyoruz. Bir koltuk uğruna halkının canını hiçe sayan Kaddafi diktatörlük vasfına nasıl da haiz olduğunu bir kez daha en kuvvetli şekilde ispatlıyor. Halklar ise diktatörler karşısındaki güçlerinin ilk kez farkına varıyor.

Diğer yandan batılı ülkeler Müslüman coğrafyalarda yaşanan bu gelişmeler karşısında, her ülke için ayrı bir strateji belirliyor. Kendilerine yakın diktatörlerin ülkelerinde yaşanan olaylar karşısında sessizliğini koruyor ve adeta sessizliği ile bu diktatörlere destek veriyor. Bu durum batının çıkarlarının diktatörlerin çıkarları ile birebir örtüştüğünün bir göstergesidir.

Bizler zalimin değil mazlumun yanında safımızı tutmaya devam ediyoruz. Halkların onurlu mücadelesine desteğimizi ülkemizde elimizden geldiğince her platformda seslendirmeye devam edeceğiz. Bu uyanış Müslüman coğrafyaların silkinip kendine gelmesi için ilk adım olacaktır inşallah.

Ankara üniversitesinde derslere alınmayan başörtülü arkadaşlarımız nihayet derse girmeye başladı. Bu kısmen güzel bir gelişme olmakla beraber her derste tutanak tutulması kaydı ile okula girmesine izin verilen arkadaşlarımız suçlu psikolojisine itilmektedir. Bizler arkadaşlarımızın şartsız şurtsuz her öğrenci gibi okullarına girmelerini istiyoruz

İki gün sonra 28 Şubat postmodern darbesinin yıldönümü. Başörtüsü zulmünün ayyuka çıktığı 28 Şubat süreci, hak ve özgürlükler alanında birçok ihlali de beraberinde getirmiştir. Bu dönemde YAŞ kararları ile sırf inançlarından ötürü "disiplinsizlik" kılıfı ile ordudan atılan her kademede asker bir buhrana itildi. Bu insanlar toplumda vebalı muamelesine tabii tutularak resmen tecrit edildi ve iş bulması neredeyse imkânsız hale getirildi. Birçok insan fişlendi. Bu yaşananlar 28 Şubat'ın sonuçlarından sadece birkaçı.

Her fırsatta darbe yapmayı bir gelenek haline getiren güruhun son temsilcileri bugün nihayet yargı karşısında. Ergenekon diye anılan bu yapılanma maalesef bugün bile destekçi bulabiliyor. Hem de ana muhalefet partisinin üst düzey yetkilileri eli ile. Ergenekon üyelerini milletvekili yaparak dokunulmazlık zırhı ile kuşatmak düşüncesi CHP'nin darbecilere olan desteğinin boyutlarını göstermek açısından manidardır. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bundan birkaç gün önce "Ergenekon nerede, bulsam bende üye olacağım" şeklindeki açıklamaları da bakış açısını ortaya sermektedir.

Bu halk bundan böyle darbeler karşısında eskisi gibi sessiz kalmayacaktır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve en son 28 Şubat tarihin tozlu raflarında yerini almaya mahkûmdur. Bu tarihlere bir yenisinin eklenmesine izin vermeyeceğiz.

Adaletin tesis edilmesi ve tıkanan özgürlük alanlarının açılması için kamuoyu oluşturmak üzere bu platformda sesimizi duyurmaya devam edeceğiz.

İHH ANKARA

(İNSAN HAKLARI VE HİZMET DERNEĞİ)

(TEL: 312 231 72 30 – 382 30 05)

G.M.K. Bulvarı 55/3 Maltepe

www.ihhankara.org.tr

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

ADALET ve ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU Üyesidir.

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 306.hafta basın açıklaması 26 Şubat 2011 Cumartesi günü saat 12.30'da İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı. Basın açıklamasını, Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu adına, platform birleşenlerinden, Kısa adı ( EMİRDER) olan Kocaeli Kartep'e İnsan Hakları Dayanışma Derneği'nin başkanı Ali Akbaş yaptı. Aynı zamanda sosyalist olduğunu söyleyen ve, "ben gidersem İslam gelir" diyen Libya'nın devrilmek üzere olan lideri Kadafi'nin, Libya halkından katlettiği Müslümanlar ve 25-26 Şubat 1992 'de Hocalı'da katledilen 613 kişi anılarak dua edildi, Allahtan rahmet dilendi ve ruhlarına fatiha okundu.

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:

Türkiye'de 28 Şubat 1997 darbesi, insan hak ve özgürlüklerine vurulmuş en ağır darbelerden biridir. İnsanlarımızın, hak ve hukukları çiğnenmiş, özgürlükleri ellerinden alınmış, kendilerini Türkiye'mizin sahibiymiş gibi gören işbirlikçiler, zihniyetleri gereği daha evvelde yaptıkları zulümler halkasına, bir yenisini ekleyerek milletimizin geleceğini karartmışlardır.

Zulümler zincirinin son halkası olan 28 Şubat darbeci zihniyetinin, hiçbir zaman hak ve özgürlük karşıtlığından vazgeçmediği son yaşanan darbe girişimlerinden anlaşılmaktadır. 28 Şubat darbeci zihniyeti bu necip milletimizin sahip olduğu bütün insani ve İslam'i değerlerinden uzaklaştırmak, çirkin ve insanlıktan uzak batı kültürüne entegre ederek yok etmek istemişlerdir.

28 Şubat darbecileri hak ve özgürlük karşıtları, milyonlarca şehid kanı ile sulanmış Anadolu topraklarını asıl mecrasından uzaklaştırıp batının kapısında köle olmaya aday bir hale getirmek için çaba sarf etmişlerdir.

28 Şubat darbesi, zalim, sömürgeci ve soykırımcı Amerika, Avrupa ve İsrail tarafından planlanıp devreye sokulmuş ve içimizdeki işbirlikçileri tarafından gerçekleştirilmiştir.

28 Şubat darbesinin içinde yer alan birçok apoletli ve siyasi çevrelerdeki işbirlikçi kişiler darbenin hazırlanmasında ve hayata geçirilmesinde büyük rol oynamışlardır. 28 Şubat darbesi ile ilgili olan şahısların hiçbiri hakkında yasal bir işlem başlatılmamış tam tersine bazı darbeci aktörler mükâfatlandırılmışlardır.

17 Haziran 1996 yılında HABİTAT2 toplantılarına katılmak için Türkiye'ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Weizman daha uçaktan inmeden önce 'Dostumuz olanların toparlanmasını aksi takdirde Refah Partisi'nin iktidara geleceğini ve bu durumun İsrail'i rahatsız edeceğini' söylüyordu, bu kelimeler bile 28 Şubat darbesinin emrinin nereden geldiğinin bir kanıtıdır.

28 Şubat darbe süreci sadece İsrail'i ve batılı ülkeleri sevindirmiştir, halkımızın bağrında kolay kolay kapanmayacak büyük yaralar açmıştır. 28 Şubat darbesi Türkiye'mizi ekonomik ve siyasi bir krizin içine sokmuş, Ülkemizi her açıdan geri kalmış ülke konumuna biraz daha itmiştir.

Yaptıkları her pisliği Atatürk'ün adını kullanarak onun arkasına sığınarak yapıyorlar, Türkiye vatandaşlarının sandıkta seçtiklerini pasifize etmeye çalışan Amerikan ordusunun albayı gibi davranan kişiler ve cuntacılar, şehidlerin ülkesi Türkiye'mizin temeline 28 Şubat darbesi ile öyle bir dinamit koymuşlardır'ki ülke hala belini düzeltememiştir. Sözüm ona imam hatiplerin önünü keseceklerini söyleyip kat sayı ve 8 yıl mecburi öğretimi uyduran bu Amerikan ve İsrail kuklası darbe severler imam hatip okullarının önünü kestiler, meslek liselerinin önünü kapatıp bu ülkenin kalifiye insanlarının yetişmesine engel oldular. Niçin biliyor musunuz taraftarı oldukları Amerikan ve İsrail çıkarları için.

28 Şubat 1997 darbe süreci içerisinde irtica bahane gösterilerek İslami duyarlılık birinci düşman ilan edilerek, bu duyarlılığı sembolize eden ne varsa 'topyekün savaş' mantığı ile yok edilmek istenmiştir. 28 Şubat 1997 süreci Türkiye'de batı tarafından kurulmuş insanlık dışı sisteminin isleyişiyle alakalı olduğundan dolayı 28 Şubat 1997 darbesini anlamak için Türkiye cumhuriyetinin kuruluş aşamasını çok iyi bilmemiz ve anlamamız gerekiyor. Şuan Türkiye'de düşe kalka işleyen beşeri sistem, halkına yabancı ve muhteşem geçmiş mirasını red etmek üzerine kurulmuştur, karşıt söylemleri darbeler yoluyla yok etmek isteyen bir zihniyet şuan halen Türkiye'mizde hala varlığını sürdürmektedir, Beşeri sistemlerde iktidara geçmek önemlidir ve iktidar, adalet ya da insanların refahı için değil, rant için talep edilir.

28 Şubat 1997 darbe süreci Türkiye'de başörtüsü yasağının en acımasızca uygulamaya konulduğu süreçtir, Türkiye halkının beyinlerine korku vererek halk daha çok sindirilmiş bir halk haline getirilmeye çalışılmıştır. Beyinlerimize yerleştirilen bu korku sayesinde bazı kurumlar ve çevreler daha genelge gelmeden kurumlarında başörtüsü yasağını uygulamaya başlamışlardır. Toplum, zulümle o kadar çok uyarıldı ki zamanla zulmü algılamamaya, duyarsızlaşmaya başladı. Oysa insan hakları aktivistleri, özgürlük sevdalıları, toplumumuzun sivil kahramanları sürekli hareket halinde bulunup Türkiye'de yaşanan zulümlerin normal olmadığını bütün halkımıza anlatmaları gerekir.

Beşeri sistem dayatmaları, Türkiye halkına yapılan zulümler, devam ettiği sürece, bizler meydanlarda haykırmaya ve olmaya devam edeceğiz, hiçbir beşeri güç bizleri Hakk'ı haykırmaya ve zalimlerin karşısında dikilmekten men edemeyecektir.

EMİRDER

Kocaeli Kartepe İnsan Hakları Dayanışma Derneği

Başkan

ALİ AKBAŞ

Türkiyenin hala en müzmin sorunlarından birisi başörtüsü meselesi pratik ve kısmen çözüm yoluna girmiş görünsede yinede yer yer sıkıntılar devam ediyor.Türkiye dünyada rol model olarak görülen ve Arap dünyasına demokratik yapısıyla örnek gösterilen bir ülke.Lakin temel hürriyetler bağlamında ve çerçevesinde bazı noktalarda özellikle başörtüsü meselesinde arap dünyasının gerisinde görülüyor.Genel anlamda Türkiye insan hakları ve katılımcı sistem açısından islam dünyasına örnek olsa da yer yer süren başörtüsü yasağında bu model kapsamında geride kalmakta ve geri kümeye düşmektedir.Ayrıca islam dünyasının tabii lideri olan türkiyedeki bu yasak sui misal olmakta Avrupada ki mümasili yasaklama ve sınırlama girişimlerine mesnet ve referans teşkil etmektedir.

Türkiyenin tarihi yapısına ve gelişmesine sekteye uğratan tabuların son örneklerinden birisi başörtüsü yasağıdır.Bu tabii olmayan yasağın kalkmasıyla türkiyenin önü açılacak ve model olma yapısı daha da güçlenecektir.Bu tarihi vetiremize ve aydınlık yüzümüze yakışmayan yasağın kaldırılmasının vakti gelmiştir.Türkiye bu yasağı daha fazla taşıyamaz ve atılımımız önündeki son prangada kırılmalıdır.Bu hususta görev herkesindir türkiye el birliğiyle bu kamburunu aşmalı, yasaksız bir düzene ulaşmalıdır.

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına

Gazeteci-Yazar

Mustafa ÖZCAN