Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 301., Konya'da 197., Ankara'da 280., Akyazı'da 228., Kocaeli'de 322.,

Yasakçı eğitim gençleri mahvediyor!

 

Sakarya Adalet Girişimi 301. hafta eyleminde yozlaşmanın eğitim, hukuk ve eğlence kültüründe ilerlediği söylenirken, İhya-der üyelerine verilen ceza kınandı. Eylemde Mavi Marmara'ya siyasi baskı yapıldığı söylenirken, Kurtuluş Şenlikleri'nde teşhircilik kültürünün yaygınlaştırılması eleştirildi

 

Sakarya Adalet Girişimi'nin haftalık sürdürdüğü basın açıklamalarının 301.'sini Başörtüsü Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği sözcüsü Kadrican Mendi okudu. Seçim sonuçlarıyla halkın siyasilere sorunları çözmek için biraz daha zaman tanıdığı söyleyen Mendi, "Yeni bir anayasa yapılabilirse, Kemalist vesayetin gerçekten geride kalıp kalmadığı da anlaşılacaktır." dedi. Açıklamada eğitim sorunuyla ilgili "Milli Eğitim giderek büyüyen bir sorun olurken, evlatlarımız okul sürecinde toplumsal sorumluluklardan uzaklaşıyor, adeta "tüketici makbul vatandaş" yapılmak isteniyor. Dini, dili, kültürü yasaklı okullarda büyürken yaşadıkları yabancılaşmanın ortaya koyduğu gençlik profili gerçekten ibret verici... Edirne'de bir lise öğrencisi, karnesindeki zayıf nottan ötürü intihar ettiyse bunun vebali, çocuklarımızı insanlıktan çıkarıp performansına göre değer biçilen yarış atlarına çeviren eğitim sistemindedir!" denildi.

 

Kurtuluş Şenlikleri'ne tepki!

 

Sakarya Adalet Girişimi, şehirdeki Kurtuluş Şenlikleri'ne Demet Akalın adlı popçunun çağrılmasıyla ilgili olarak ise "Teşhir kültürünün taşıyıcılığı yapmakla meşhur bir şarkıcının, Kurtuluş Şenlikleri vesilesiyle Adapazarı'nda sahne alacak olmasını esefle kınıyoruz. Bugüne kadar "Halka hizmet, Hakk'a hizmettir" diyenler, yoz bir pop kültürün ve teşhirciliğin sergileneceği bu konserle neye hizmet ettiklerinin izahını kamuoyuna nasıl yaparlar, merak ediyoruz!" sözleriyle tepki gösterdi. Suriye'deki zulme kayıtsız kalınamayacağını bildiren SAGİR "Hemen yanımızdaki zulmün siyasetin reel-politiğine kurban edilmesine kayıtsız kalmayalım! Çıkarların vicdanların önüne geçmesine müsaade etmeyelim." dedi.

 

İhya-der kararına ve Mavi Marmara'nın engellenmesine tepki!

 

Sakarya Adalet Girişimi, Elazığ'da İhya-der mensuplarına verilen cezalara "Bu dava, yargı sisteminin istediği kişi ya da kurumu zorlama bağlantılar ihdas ederek cezalandırabileceğini göstermesi açısından kaygı vericidir. SAGİR olarak Müslümanlara karşı devam eden çifte standartları ve kardeşlerimize sergilenen adaletsiz yaklaşımı kınıyoruz!" diyerek tepki gösterdi. Eylemde Mavi Marmara'nın siyasi baskılarla engellendiğini iddia eden SAGİR, konuyla ilgili şöyle dedi: "Mavi Marmara, Özgürlük Filosu'na katılamıyor" Görünen o ki; İsrail'le yeni bir kriz yaşamamak adına dava üzerinde kurulan siyasi baskı, şimdi de Mavi Marmara'nın Gazze için yola çıkmasını engellemekle sonuçlandı. Demek ki artık Gazze'yi özgürleştirmek için Mavi Marmara'yı da savunup, özgürleştirmek gerekecek!"

 

Ali Şeriati de anıldı

 

Sakarya Adalet Girişimi, basın açıklamasını Müslüman aydın Ali Şeriati'yi şehadet yıldönümü vesilesiyle anarak tamamladı. "Sizi rahatsız etmeye geldim" yazılı bir pankart açılan eylemde Şeriati'yle ilgili şöyle denildi: "Açıklamamızı öze dönüşün aydınlarından, direniş yolundaki işaretçilerimizden olan ve 19 Haziran 1977'de şehit edilen Ali Şeriati'den bir çağrıyla tamamlıyoruz: "Ey özgürlük! Ben zulümden bıkkınım, esaretten bıkkınım. Zincirden bıkmışım, Zindandan bıkmışım. Hükümetten bıkmışım. Zorunluluktan nefret ediyorum. Seni tutsak yapmak ve bağlamak isteyen her şey ve herkesten bıkkınım, nefret ediyorum" Ey özgürlük! Kutlu özgülük! Seni tahta oturtmak istiyorum. Ya sen beni yanına çağır, ya da ben seni kendi yanıma çağırayım!"

 

 

 

 

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 301. hafta basın açıklamasıdır..

 

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı;

 

Bir genel seçim daha geride kaldı. Mevcut düzen partileri arasında sıkışan halkımızın çoğunluğu, kaygı ve umut arasında sandığa gitti ve sorunlarının çözümü için siyasilere biraz daha zaman tanıdı.

 

Bu zaman diliminde ekonomik büyüme iddiasının asgari ücretliler ya da yoksullar için ne kadar geçerli olduğu ortaya çıkacaktır. Şayet yeni bir anayasa yapılabilirse, Kemalist vesayetin gerçekten geride kalıp kalmadığı anlaşılacaktır.

 

Örneğin başörtülüler için çözümün hizmet almakla mı sınırlı bırakılacağı görülecektir. Ya da Kürt meselesinde anadilde eğitim hakkının ne oranda tanınacağı sorusu cevabını bulacaktır.

 

Seçim öncesi ve sonrası oluşan tablo herkesçe özenle yorumlanmalıdır. Temel siyasal sorunların gergin kutuplaşmalara doğru yol açtığı ve halkı birbirine karşı bloklaştırdığı görülmelidir.

 

Önümüzde herkes açısından kritik bir süreç vardır ve bu süreç, sistemin eski ve yeni ortakları tarafından halkın aleyhine işletilebilir. Buna karşı Sakarya Adalet Girişimi olarak herkesi sorumlu davranmaya davet ediyoruz.

 

Sakarya'nın duyarlı insanları,

 

Bir eğitim-öğretim yılı daha geride kaldı. Yasakçı, dayatmacı ve tek tipçi eğitim çocuklarımızın hem bugününü hem de yarınını bir yıl daha mahvetti. Eğitim sezonu kışla tipi okullarda askeri komutlarla, antlarla, mecburi törenlerle açıldı ve kapandı.

 

Milli Eğitim giderek büyüyen bir sorun olurken, evlatlarımız okul sürecinde toplumsal sorumluluklardan uzaklaşıyor, adeta "tüketici makbul vatandaş" yapılmak isteniyor. Dini, dili, kültürü yasaklı okullarda büyürken yaşadıkları yabancılaşmanın ortaya koyduğu gençlik profili gerçekten ibret verici.

 

Okulları özgürleştirmeden çocuklarımızı ifsattan koruyamayız! Daha dün Edirne'de bir lise öğrencisi, karnesindeki zayıf nottan ötürü intihar ettiyse bunun vebali, çocuklarımızı insanlıktan çıkarıp performansına göre değer biçilen yarış atlarına çeviren eğitim sistemindedir!

 

Değerli hemşerilerimiz;

 

Siyasetin ve eğitimin yol açtığı yozlaşmışlıktan bahsetmişken, bunun kendi şehrimizdeki yansımalarını göz ardı edemeyiz.

 

Teşhir kültürünün taşıyıcılığı yapmakla meşhur bir şarkıcının, Kurtuluş Şenlikleri vesilesiyle Adapazarı'nda sahne alacak olmasını esefle kınıyoruz. Bugüne kadar "Halka hizmet, Hakk'a hizmettir" diyenler, yoz bir pop kültürün ve teşhirciliğin sergileneceği bu konserle neye hizmet ettiklerinin izahını kamuoyuna nasıl yaparlar, merak ediyoruz!

 

Sakarya'nın vicdan sahibi insanları;

 

Güneydeki sınırın hemen diğer yakasında Esad rejimi Suriye halkını katlederken, yaşanan sessizliği kaygıyla izliyoruz. Hemen yanımızdaki zulmün siyasetin reel-politiğine kurban edilmesine kayıtsız kalmayalım! Çıkarların vicdanların önüne geçmesine müsaade etmeyelim.

 

Değerli dostlar,

 

Mavi Marmara, Özgürlük Filosu'na katılamıyor. Bildiğiniz gibi daha önce bu konuda bazı uyarılarda bulunmuş ve 9 kardeşimizin öldürülmesine ilişkin Türkiye'de dava açılmasının siyasi baskı sonucu engellendiğini ifade etmiştik. Görünen o ki; İsrail'le yeni bir kriz yaşamamak adına dava üzerinde kurulan siyasi baskı, şimdi de Mavi Marmara'nın Gazze için yola çıkmasını engellemekle sonuçlandı. Demek ki artık Gazze'yi özgürleştirmek için Mavi Marmara'yı da savunup, özgürleştirmek gerekecek!

 

Görüyoruz ki, baskılar her boyutta devam ediyor. Elazığ'da İhya-der mensuplarına toplam 150 yıl hapis cezası verildi. İsrail'in katliamlarının protesto edilmesinin ya da Kutlu Doğum etkinlikleri düzenlenmesinin dahi örgüt suçu gibi gösterildiği bu dava, yargı sisteminin istediği kişi ya da kurumu zorlama bağlantılar ihdas ederek cezalandırabileceğini göstermesi açısından kaygı vericidir. Sakarya Adalet Girişimi olarak Müslümanlara karşı devam eden çifte standartları ve kardeşlerimize sergilenen adaletsiz yaklaşımı kınıyoruz!

 

Geçen hafta 300. haftasını geride bırakan mücadelemizi, gücümüzü Hak'tan ve halktan alarak ve zulüm herkes için bitene kadar sürdüreceğiz!

 

Açıklamamızı öze dönüşün aydınlarından, direniş yolundaki işaretçilerimizden olan ve 19 Haziran 1977'de şehit edilen Ali Şeriati'den bir çağrıyla tamamlıyoruz:

 

"Ey özgürlük! Ben zulümden bıkkınım, esaretten bıkkınım. Zincirden bıkmışım, Zindandan bıkmışım. Hükümetten bıkmışım. Zorunluluktan nefret ediyorum. Seni tutsak yapmak ve bağlamak isteyen her şey ve herkesten bıkkınım, nefret ediyorum"

 

Ey özgürlük! Kutlu özgülük! Seni tahta oturtmak istiyorum.

 

Ya sen beni yanına çağır, ya da ben seni kendi yanıma çağırayım!"

 

Sakarya Adalet Girişimi

Başörtüsü Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

 

 

 

 

KONYA'da 197. BAŞÖRTÜSÜ EYLEMİ

 

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

 

Rabbinden sana ne vahyolunuyorsa onun ardınca git. Muhakkak ki, Allah ne yapıyorsanız haberdardır. Ve Allah'a tevekkül et ki, koruyucu olarak Allah yeter! Allah bir adamın içinde iki kalp yapmamıştır... (Ahzap Suresi 2 - 4. Ayetler)

 

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

 

Ülkemiz seçim sathı mahallindeyken, dini değerlerin seçim malzemesi haline getirilmesinin doğru olmadığını belirtmiş ve bu tutumu şiddetli bir şekilde kınamıştık. Seçim sonrası da seçimle alakalı tartışmalar hararetinden hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir.

 

Bir milletvekili, inançlarıyla kanunla sınırlandırılmış ideoloji arasında
çatışmanın var olduğunu belirttikten sonra, zorunlu ideolojiye uygun yemin edeceğini sonra da kendisini yaratan Allah'tan özür dileyeceğini beyan etmiş. Bir parçalanmışlık durumudur.

 

Gönüldeki inançla, zorunlu ideoloji arasında bölünmüşlük yaşanıyor. Ülkenin bölünmesinden endişe edenler, insanoğlu için en büyük ülke olan kalbin bölünmüşlüğünden rahatsızlık duymuyorlar. Kişi inancıyla zorunlu ideoloji arasında bir git-gele mahkûm bırakılıyor. Kişinin inandığı değerler ayrı, üzerine yemin ettiği değerler apayrı... Önce yemin edecek sonra özür dileyecek... Hayatı yemin ve özür arasında bir karmaşada bir koşuşturmada geçip duracak...

 

Bu örneklik, halkların inançlarına uygun olmayan tüm yönetim biçimlerinde ve onların zorunlu ideolojilerinin gereği olan tüm anayasalarda bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Halkların inançlarıyla yönetildikleri anayasalar bir paralellik arzetmiyor ve aynı değerlere dayanmıyorsa, toplumsal bir bölünmüşlük her zaman var olacak, devletle millet birbirine soğuk bakacaktır. Devlet millet ayniliği hatta yakınlaşması bir hayal olmaktan ibaret kalacaktır.

 

Yeni anayasanın mahiyetinin tartışılmaya başlandığı şu günlerde; bu anayasa metninin, milletin inançlarıyla aynı kaynaktan alınması, milletin inanç değerlerine uygun olması bir zorunluluktur. Çünkü devletler halklardan meydana gelen bir organizasyondur. Halkın istek ve taleplerine, onların inançlarına uygun şekilde yapılanmalıdır.

 

Halklarının inanç değerlerine uygun olmayan devlet organizasyonu ve onun üzerine inşa edildiği anayasa, baskıcı ve zorba bir devlet ve anayasası olacaktır. Halklar yine bu baskıcı anayasanın oluşturmuş olduğu zulüm ortamında kalacak, inançlarıyla anayasa arasında bir çatışma halinde bulunacaklardır. Yasalara uysalar Allah'tan, Allah'a uysalar yasalardan özür dilemek zorunda kalacaklar, bırakılacaklardır.

 

Yeni anayasa, Müslüman halkımızın inanç değerlerine uygun bir şekilde
çıkartılmalı, bu inanç değerlerine muhalefet eden hiçbir madde
bulunmamalarıdır. Müslüman halkların hak ve özgürlüklerini teminat altına alan bir nitelik taşımalıdır. Bu anayasa eskisinin bir tamirinden ibaret kalacaksa, halkların vicdanında yine kabul görmeyecek, insanlar inançlarıyla yasalar arasında sıkışıp kalacaktır.

 

İslami sohbetlere gittiği, kutlu doğum haftalarına katıldığı ve İslami
hassasiyetlerin korunmasına yönelik faaliyetlerde bulundukları iddiasıyla
yargılanan Elazığ İhya-Der yönetici ve üyelerinden on dokuz kişiye yüz elli yıllık hapis cezasının, Yargıtay tarafından onaylanması hala ülkemizde
İslami yaşam biçimine yönelik rahatsızlıkların bulunduğunu ve bunlar
üzerinde bir baskının devam ettiğini göstermektedir. İhya-Der yönetici ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz. Bu tür zulümlerin sona ermesi için Müslüman halkımızı daha duyarlı olmaya ve hassasiyet içerisinde bulunmaya davet ediyoruz. Kardeşlik hukukumuz, kardeşlerimizin desteklenmesini ve bu zulmün kaldırılması için mücadeleyi gerekli kılar. Zulümlerin sona erip tevhid ve adalet eksenli bir dünyada sulh ve emniyet içerisinde yaşama umudu ile hepinizi

 

*198. Hafta'da* aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

 

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

18 / 06 / 2011

 

 

Yoğun bir haftayı ve bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Her seçim döneminde olduğu gibi siyasilerin halka vaatleri ve birbirleriyle atışmalarına sahne oldu meydanlar. Sonucunda her iki kişiden birinin oyunu almış bir iktidar ve %95 lere varan temsil gücü olan bir meclis. Şimdi sıra siyasilerin meydanlarda vaat ediyor oldukları özgür bir ülkeye geldi. Umuyoruz ki daha önceden edindiğimiz tecrübelerde olduğu gibi özgürlükler adına verilen sözler meydanlarda insanlara sunulan bir havuç mesabesinde kalmış olmasın.

Seçme ve seçilme özgürlüğü hikâyeleri altında insanlar kimliklerinden dolayı yine horlandı ve aşağılandı. Oylarına talip olunan başörtülülere mecliste temsil hakkı tanınmadığı gibi sandık başında görevli olarak durmaları da yasak kılındı. Burdur'un Yeşilova ve Sinop'un Gerze ilçelerinde sandık görevlisi bir grup kadın başörtülü oldukları gerekçesi ile yapılan itirazlar sonucu; YSK'nın gözlemci ve müşahitlerin kılık kıyafetleri konusunda "Siyasi partiler ve bağımsız adaylar tarafından görevlendirilen müşahitlerin, sandık kurulu üyeleri gibi kılık kıyafet ölçülerine uymalarında zorunluluk bulunmaz" şeklinde bir kararı varken İlçe Seçim Kurulu kararıyla görevlerinden alındı. Bu durum ideolojisini özgürlüklerin önünde tutan zevatın despotlukta sınır tanımadığının bir göstergesidir. Kendi öngördüğü her alanda başörtülü vatandaşlara geçit vermeyen işgüzarlar yaptıklarının hesabını mutlaka vermelidir. Başörtülü hanımların bulunabilecekleri alanların sınırlarını belirlemek kimsenin hakkı ve haddi değildir.

Yasakçılar sadece sandık başlarında maharetlerini sergilemediler elbet. Kimi üniversite ve orta dereceli okullarda mezuniyet törenleri esnasında başörtüsü yasakçıları tekrar devreye girdi. İnsanların yıllar boyu ortaya koydukları başarıları yok sayıp gelişmişliği ve ilericiliği başın kapalı yada açık, yüzün sakallı yada sakalsız olmasına bağlayan ilkel zihniyet çocuklarımızın ve gençlerimizin hayalleri ile oynayarak toplumumuzla adeta dalga geçmektedir. Okullar tatile girdi; kimi aileler telaşla her yaştan çocuklarını bale kurslarına, yüzme kurslarına, resim ve müzik kurslarına ve daha pek çok kursa hazır ederken, çocuklarını Kuran kurslarına göndermek isteyen aileleri farklı bir telaş ve endişe aldı acaba çocuğumun yaşı kursa gitmeye yetiyor mu?

28 Şubat zihniyetinin bu ülkede hala etkin bir güç olduğunun ve sürecin devam ettiğinin tescili mesabesindedir Kuran kurslarında uygulanan yaş sınırlandırması. Çocuk yapmayı nerede ise geri kalmışlığın bir tezahürü olarak gören zihniyetin bizim çocuklarımız üzerinden kafalarındaki toplumu oluşturma çabaları trajik bir durum ortaya çıkarmaktadır. Derhal ellerinizi çocuklarımızın üzerinden çekin. Ahmakça ortaya konmuş ve ahmakça uygulanan yasaklarınızı derhal kaldırın.

Hafta içi bir grup arkadaşımız; düşüncelerinden ve inancından ötürü vicdani red hakkı kullanmak istediği için hapsedilen ve her türlü fiziki ve psikolojik işkenceye maruz tutulan Enver AYDEMİR özelinde bu sebepten mahkum olan kişilere destek verdikleri ve basın açıklaması yaptıkları için mahkeme karşısına çıkarıldılar. Savcının iddiasına göre arkadaşlarımızın suçu halkı askerlikten soğutmak.

Savcılık makamında oturan kişilerin devlet mekanizması içerisinde yer alan kimi etkili şahısların ve bu şahıslara yardakçılık etmeyi ve statükodan beslenmeyi kendilerine görev addetmiş kişilerin topluma dönük şiddet ve baskılarını fiili olarak uygulayanları görmezden gelmeleri ve bu duruma itirazda bulup şiddete başvurmaksızın düşüncelerini beyan edenleri suçlu gibi görmeleri dikkat çekici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Halk arasında kin ve nefret duygularını körükleyen, etnik ve mezhepsel unsurları bir birlerine düşman kılmaya çalışan, halkı askerlikten ve devlet mekanizmasından soğutan kişiler halk arasından çıkan ve düşünceden başka hiçbir kuvvetleri olmayan kişiler değil devlet içerisinde yer alan kimi kişiler ve statükodan beslenen yasakçılardır.

Öte yandan bugün ve yarın LYS var. Öğrenciler yüksek öğretime geçmek için ter dökecek. YGS'de bazı okullarda yaşanan başörtülü öğrencilerin sınava alınmama durumunun bu sınavda yaşanmamasını temenni ediyor, sınav sorumlularına görev alanlarının dışına çıkmamaları uyarısını yapıyoruz. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak yasağa muhatap olabilecek kardeşlerimize her türlü desteği vereceğimizi bir kez daha dile getiriyoruz.

Her iki kişiden birinin oyunu alarak tekrar iktidara gelen AKP hükümetine bundan sonra çok daha büyük görevler düşüyor. Halkın, verdiği oylar nispetinde beklentisi olacak artık. Sivil bir anayasa, düşünce ve ifade hürriyeti, inanç hürriyeti, yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı, eğitimde eşitlik, etnik ve bölgesel sorunlar gibi konularda artık daha cesur adımlar atmalıdır.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU Adına

İHH ANKARA Yönetim Kurulu Üyesi

Serkan CODAL

Maalesef ülkemizde, büyük bir insan hakları ihlali haline gelen ve hiçbir yasal dayanağı olmayan başörtüsü yasağı devam etmektedir.

74 milyonluk ülkede halkın büyük çoğunluğunun beklediği başörtüsü yasağının kaldırılmasını, bir avuç azınlık mason ve işbirlikçileri ısrarla halka karşı psikolojik savaş stratejisi olarak kullanmaktadır.

Yıllardır bu haksız dayatmadan dolayı, sayısız kızımızın eğitim ve çalışma hakkı gasp edilmiştir. Şimdi ise zaman zaman bazı imtihanlarda ve bazı kurum ve kuruluşlarda çağdaş yobazların krizleri tutmaktadır. Kızlarımızı ağlatmaktan adeta zevk almaktadırlar.

İnsanımızı bu kadar germeye, kamplaştırmaya ve ayrıştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Ahlakın yozlaştığı, nesillerin ifsat edildiği ve evlatların ana katili olacak hale geldiği bu zamanda milletin yegâne dayanağı olan dini inançlara müdahale etmek son derece yanlıştır. Yasakçılar kabul etsin yada etmesin başörtüsü %99 Müslüman olan milletimizin dini inancının bir gereğidir. Bunu yasaklayan tarih önünde ve mahşerde hesap verecektir.

Toplum mühendisliği yaparak insanları tek tipleştirmek isteyen kendilerinden olamayanları sömürülmesi ve ezilmesi gereken bir güruh olarak gören hak ihlalcilerine karşı son nefesimize kadar direnmeye devam edeceğiz.

Yeni meclise utancın biran evvel çözülmesi için çağrıda bulunuyoruz ve inşallah bu konuda kesin ve köklü bir çözüm istiyoruz.

Pazar günü yapılan genel seçimlerde totoriter rejimin ürünü olan zihniyet, başörtülü sandık görevlilerinde de hortlamıştır. Ülkemizin çeşitli bölgelerinde halkın gözleri önünde ve insanların iradesi olan seçim sandıkları başında görevli insanlara dahi başörtüsü zulmü uygulanmıştır. Yeni kurulacak meclisin kesin bir kararla bu zorbalığa biran önce son verecek adımlar atmalıdır. Bizler başörtülü milletvekili isterken daha sandık başındaki görevlilere tahammül edemeyen zorbalara hadlerinin bildirilmesi ve gerekli cezai müeyyidenin uygulanmasını istiyoruz.

Ey yeni meclis oy ver!..

Bitsin başörtüsü zulmü, gelsin artık başörtüsüne özgürlükler!..

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına

Araştırmacı-Yazar

Şadan HEREKELİ

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 322.hafta basın açıklaması 18 Nisan Cumartesi 2011 tarihinde , saat 12.30'da İzmit İnsan Hakları parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı.Basın açıklamasını MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Başkan Yardımcısı Medine KÜÇÜK yaptı.Basın açıklamasının konusu, demokratik rejimin imkanlarını kullanarak meclise girenler ve halkın alenen kandıranların güvenirliğiydi.Basın açıklamasının tam metni aşağıda verilmiştir.

KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKÜLLERİ PLATFORMU

322.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI 18.06.2011

Değerli Basın Mensupları ve Katılımcılar, 322,hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Siyasi değerlerin alt-üst edildiği bir sürecin sonucunda yapılan seçimle ülkemiz için yeni bir dönem başladı. Üçüncü dönem de iktidarda olan sayın başbakanın, demokratik değerlere sahip çıkacaklarını ifade ettiği meşhur balkon konuşmasıyla birlikte yeni dönemin startı da verilmiş oldu.

Sayın Başbakanın bizim bu meydanlarda talep ve ifade ettiğimiz değerleri bir bir sıraladığı konuşmasındaki her cümlesinin 12 haziran öncesinde kurduğu cümlelerden daha farklı olduğunu, cümlelerindeki öznelerinin, benden, bize dönüştüğünü duyarak memnun olduk.Herkesin istediği bu ülkede bir kavga ortamı değil, barışın hakim olması ve özgürlüklerin önün açılmasıdır.

Sivil, katılımcı ve özgürlükçü yeni bir anayasada ısrarımızın anlaşıldığını ifade ederek ve bütün vatandaşları kucaklayan ve mutabakata dayanan bir anaysa yapılaması için harekete geçileceğini söylerken, hep 12 haziran öncesi ve sonrasını karşılaştırmaktan da kendimizi alamadık. Söylenenlerden umutlandık ama umutlarımıza şüphelerimizin eşlik etmesine de engel olamadık.Büyük bir halk desteği ile iktidara gelen yeni hükümet, başörtüsüne özgürlük getirmek için, pedagojik açıdan uygun olmayan 8 senelik eğitim yerine, 5+3 şekline dönüşmesi için, kuranı kerimi öğrenme yaşının olan 12 yaş sınırının kaldırılması için ve tüm 28 Şubat uygulamalarının sona erdirilmesi için gerekli halk desteğine sahipken, rağmen başta bu halkın kanayan yarası olan başörtüsüne özgürlük konusuna ve diğer konulara acilen çözüm getirmezse herkes iyi bilsin ki bunun vebali büyük olur.

Yine yeni meclise güven duymamızı engelleyen pek çok soru işareti var kafamızda.Sözde parlamenter özde lider sultasına dayanan meclisimiz özde demokrasiye çevrilebilecek mi acaba?. Demokratik sistemde devletin üç erki yasama, yürütme ve yargı yeni dönemde de birlikte olmak yerine bir birleri üzerinde vesayet kurmak için mi hareket edecekler?.12 haziran öncesi ve sonrası söylemleri bir olmayan olan vekillerin oluşturduğu bir parlamentoya ve bu parlamentonun devletteki kuvvetler kavgasını, olması gereken yere, yani kuvvetler ayrılığı çizgisine çekeceğine nasıl güveneceğiz?.

Hele ki bu erkler savaşının bir tarafı olmakla suçlanan ve şaibe altında olan, iki yıl yargı erkini gözümüzün içine baka baka yanıltan Prof.Dr. Mehmet Haberal'ı meclise taşıyan sisteme nasıl güveneceğiz. Siyasi etik açısından baktığımızda; iki yıl boyunca yalan beyanlarla yargı erkini çalımlayan, parlamenterin sistemin yasama erkine dahil olarak, Mehmet Haberal'ın meclis kürsüsünden yapacağı yeminin değeri ne olacak?.Parçası olduğu devletin, diğer erkini yanıltan bir parlamenteri içine sindiren parlamentoya bundan sonra güvenimizi nasıl tazeleyebileceğiz?. Mehmet Haberal'ın girebildiği meclise, başörtülü bayan milletvekillerinin hangi suçu işledikleri için giremediklerini de, ayrıca çok merak ediyoruz.Umarız ki ülkenin başörtülü kadınlarına karşı uygulanan bu ayrımcılık, bu dönemde son bulur ve bir sonraki seçimde başörtülü bayan milletvekilleri de mecliste yerini alır.

Haberal için, "yerinden oynatılsa hayatını kaybeder" diyerek, duygu sömürüsü yapan medyanın, Haberal kürsüden aslanlar gibi yemin ederken, bunun haberini nasıl yapacakları ve halkı yanılttıkları için , halktan özür dileyip dilemeyecekleri ise,ayrı bir merak konumuz olacak.

Darbe yaparak demokratik rejimi değiştirme iddiasıyla yargılananlar, görüyoruz ki demokratik rejimin imkanlarını kullanarak meclise girecekler. Demokratik rejime karşı olsalar da, halk onları seçtikten sonra, bu rejim onların dahi meclise girmesine imkan tanımaktadır.Umarız ki demokratik rejimin, bundan sonra kıymetini daha iyi anlar ve darbeci anlayışlarından vaz geçerler.

Bu kadar çok soru işretiyle girdiğimiz yeni dönemde talep ettiğimiz hakların daha sıkı takipçisi olacağımızı , 322. haftada da irademizi beyan etmek için burada olacağımızı yineleyerek bütün katılımcılara teşekkür ederiz

Medine KÜÇÜK

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi

Başkan yardımcısı.