Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Kocaeli'de 332., Akyazı'da 238., Konya'da 207., Sakarya'da311., Ankara'da 290.,
Kocaeli Gönüllü Teşekküller Platformu 332 Hafta Başörtüsüne Özgürlük basın açıklamasının konusu dünya Kudüs günüydü. Basın açıklamasını ,Tarih Bilincinde Buluşanlar Derneği adına Kenan Seyrek yaptı.27 Ağustos 2011 Cumartesi günü Saat 12.30 da yapılan basın açıklamasına Mavi Marmara Şehitleri için Kuranı Kerim okunarak başlandı.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
Değerli halkımız ve basın mensupları.332.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz. Bilindiği üzere, 1979'dan bu yana her ramazan ayının son cuması Dünya Kudüs günü etkinlikleri düzenlenmektedir. Kudüs, sevginin kardeşliğinden, barışın simgesinden, hüznün ve acıların başkentliğine geçişe zorlanan bir kent" Dünyanın en önemli şehri. Peygamberlerin hayatlarının büyük bir kısmı Kudüs'te geçmiş" Tarihte "Mücadele" hep bu kent için olmuş" Kim neye inanıyorsa inancının kökünü bu kentin caddelerinde, manevi havasında bulmuş. İbrahim Peygamber'in hayatı bu kent ile özdeşmiş" Kur'an'da İbrahim Peygamber'in de İslam üzere olduğu ve tüm hak peygamberlerin bir müjdenin habercileri oldukları ve bunun da Peygamber'imiz olduğu anlatılır. Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs, özgürlüğün ve bağımsızlığın da simgesidir"Tüm dinlerin temeli "tevhid" bu şehirde hayat bulmuştur. Bunedenle Osmanlı bu dinlerin ve inananlarının özgürlüğüne kesinlikle gem vurmamıştır.
Bu belde dinimiz ve dinimizin öncesindeki ilahi dinler için kutlu bir yerdir. İslam'ın hüküm sürdüğü süre içerisinde Kudüs, insanlığın hançerlenmediği ve tüm kutsalların bir diğerini kirletmeden yaşayabildiği ve kirlenmeye izin verilmediği bir yer olarak kalmıştır.Ne zaman ki, dünyayı sömürge olarak gören İngilizler bu emellerini gerçekleştirmek için çalışmalarını hızlandırmışlar ve bunun sonucunda Osmanlı'nın etkinliği azalmış, işte o zaman Siyonistler pervasız bir hırsla saldırmaya başlamışlardır. Siyonistlerin 1900'lü yıllardan beri sürdürdükleri çalışmalar neticesi bugün Kudüs tutsak, bugün Filistinli mahkûm, bugün Müslümanlar mazlum hale gelmiştir"
1.Dünya savaşının çıkışı bilinen gerçeklerin ötesinde İsrail'in kurulması için karar veren İngiliz İmparatorluğunun Ortadoğu düşüdür. Osmanlı ile Arapları ve Filistinlileri birbirine düşman etmeye çalışanların hedefleri maalesef tutmuş, böl parçala taktikleri ile Siyonistlerin çobansız köy bulması sağlanmış ve böylelikle Siyonistler Müslümanlara akla hayale gelmeyen işkenceler yapmışlardır. Sultan Hamid'i içeride satın aldıkları hainlerle "Kızıl Sultan" yapan ve onu tahtan eden de Siyonistlerdir. Kudüs karşılığı Osmanlı'nın tüm borçlarını ödemek isteyen ve Sultan Hamid'e büyük bir servet teklif eden Siyonistleri huzurundan kovan Padişahın ne kadar doğru bir adım attığını bugün daha iyi anlamaktayız. Kuduz bir köpek gibi saldıran Siyonizm'in doyma ve tatmin olma noktası ancak Müslümanların yok olduğu noktadır.
Bugün ülkemizde şu anlayış vardır: "Dedeleri satmış bana ne!.." Zorla ve hile ile bu toprakları elimizden alan İngilizler, bu toprakları Siyonistlere peşkeş çekmiştir. Sultan Hamid bu tehlikeyi görüp burayı hanedan toprağı yapmış ve bu tehlikeyi 40 yıl boyunca bertaraf etmeyi başarmıştır. Fakat içerde satın alınan İttihat ve Terakkiciler ülkeyi bu Siyonistlere, bu kan emicilere peşkeş çekmişlerdir. Şimdi Osmanlı evladı olan bu adamlarla Arapların ve Filistinlilerin içerisinde ihanet edenler arasında ne fark vardır?.Filistinlileri satanların en büyüğü bu ittihatçılar ve uzantıları olan ve o vaktin satın alınmış Ürdün yöneticileridir. Bunların bilinmesinde yarar vardır"
Bu topraklar 1948′de Filistinlilerin iken bu gün Filistinliler bir avuçluk alana sıkışmış durumdadırlar. Hüsnü Mübarek benzeri satın alınmış Arap liderler Siyonist İsrail'in ekmeğine yıllarca yağ sürmüşlerdir. Ancak ümmet uyanmaktadır. Kudüs işgal edilmiş bir vatan toprağıdır. Kudüs özgür olmadıkça Müslümanların özgürlüğünden ve tüm İslam Dünyası'nın özgürlüğünden bahsedilmesi mümkün değildir.
5 yaşındaki çocukları saklandıkları taş kovuklarında bulup, kollarını ve bacaklarının kıran, mermilerin üzerine çocuklarına şiirler yazdıran işgalcilere dünyanın sessiz kalması ve hatta insan kasabı olan bu insanlara Nobel barış ödülü verilmesi anlaşılır gibi değildir. Bu ancak pişkinlikle izah edilebilir. Siyonist İsrail'in Gazze'yi toz duman, kan ve gözyaşı içinde bırakan vahşetine kimse dur demediği gibi, Emperyalistler bu vahşeti haklı göstermeye çalışmaktadırlar. Tarihsel bağlarımız ve imanımızdan dolayı bizim bu şiddeti, bu insanlık dramını görmememiz mümkün değildir. Dünya bu vahşete "görmedim penceresi"nden baktıkça, katliamlar artacak ve insanlığı utandıran bu durum nihayete ermeyecektir.
Buradan sesleniyoruz. "Ey dünyanın çapaklaşmış gözleri artık uyanın ve bu vahşete dur deyin!". Siz de bu vahşete, DAVOS'da karşı çıkan Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ı gibi direnişe destek olun. Onun zor zamanda verdiği destek sebebiyle "One Minute" bu davanın simgesi haline gelmiştir. Ancak bu simgenin devamı olarak Türkiye Hükümeti Mavi Marmara'da şehit olan 9 vatandaşımızın hesabının sorulması için iç hukukta açılması beklenen ceza davasını artık açmalıdır! Şehitlerimizin kanı yerde kalmamalıdır!.
Biliniz ki, Filistin düşerse, hayalî "vaat edilmiş topraklar" bataklığında vahşet üreten bu sapık zihniyet yeni vahşetlerin peşinden gidecektir. Bugün işgal altındaki tüm İslam toprakları Siyonistler ve onların "abiler"inin eseridir. Filistin'in Özgürleşmesi tüm İslam beldelerinin özgürleşmesidir. İslam'ın özgürleşmesi ise dünyanın özgürleşmesidir. Bu anlamda insanlık dışı ve insanlığı utandıran Siyonist İsrail zulmüne dur diyelim. Kudüs şehitlerini, Şeyh Ahmet Yasin, Abdulaziz Rantisi, Fethi Şikaki gibilerini ve burada adlarını sayamadıklarımızı rahmetle anıyoruz.
Mavi Marmara gemisi bir mizansen, bir oldu bitti değil, bir milat olsun. O gemide şehit edilenler de kutlu davanın muzaffer şehitleri olarak tarihteki yerini alsın ve bunun için hepimiz bir Mavi Marmara olarak Filistin'e akmalıyız ve bu zulme dur demeliyiz. Mavi Marmara şehitlerimizi; Ali Haydar, Fahri Yaldız İbrahim Bilgen, Cengiz Songür Çetin Topçuoğlu Cengiz Akyüz Necdet Yıldırım, Cevdet Kılıçlar'ı ve gencecik Furkan Doğan'ımızı bir defa daha rahmet ve minnetle yâd ediyoruz! Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyoruz.
TARİH BİLİNCİNDE BULUŞANLAR DERNEĞİ ADINA
Kenan SEYREK
Mübarek ramazan ayının sonlarına yaklaştığımız bu günlerde İslam coğrafyasındaki acı ve zulüm ne yazık ki devam etmektedir. Suriye'de muhaliflere karşı acımasız tavrını sürdüren Beşar Esad'ın askerleri cuma namazı sonrası gösteri düzenleyenlerin üzerine ateş açarak ölümlere yol açmıştır. Suriye'deki baskı ve diktatörlük rejiminin Mart ayından beri devam eden protesto gösterilerine karşı silahla cevap vermesi neticesinde binlerce kişi hayatını kaybetmiş ve bu saldırılar ramazan ayında da kesintisiz olarak sürmüştür. Zulüm ilelebed payidar olmaz ve diktatör Esad'da inşallah yakında döktüğü kanda boğulup gidecektir.
Libya'da ise Kaddafi'nin 45 yıldır kan kusturduğu müslüman halkın direnişi sonuç vermeye başlamış ve muhalifler başkent Trablusa girerek Kaddafi rejiminin sona ereceğini müjdelemiştir. Zalim Kaddafi'nin biran önce yakalanarak adalete teslim edilmesi ve böylece akan kardeş kanının biran önce durması en büyük temennimizdir.
Somali'de yaşanan kuraklık ve açlığa bağlı insani felakete sessiz kalmayan müslüman halkımızın sergilediği dayanışma ve kardeşlik duygusu tüm dünyaya örnek olmaktadır. Yıllarca afrika'nın doğal zenginliklerini yağmalayan emperyalist batılı güçlerin somali halkını sefalet ile başbaşa bırakmasına rağmen, Türkiye'nin müslüman halkı tamamen insani duygularla yardıma koşmuş ve bu yardım kampanyaları halen devam etmektedir. Akyazı hakını da bu kampanyalara verdikleri destek için tebrik ediyor, teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Ülkemizde ise başta PKK terörü ve iç siyasi gelişmeler başta olmak üzere bir dizi önemli olaylar yaşanmaktadır. PKK tarafından ramazan ayında düzenlenen saldırılarda yaşanan can kayıplarına karşı hükümetin aldığı karar ile kandil ve sınır bölgelerindeki terör kamplarının bombalanması, terörle amacına ulaşmak isteyenlere verilen ciddi bir yanıt olmuştur. Kürt sorununu sivil siyasetle çözmek yerine silahların arkasına saklanarak çözmeye çalışanların bu çabalarından sonuç alamayacakları ve bu topraklarda bin yıldır kardeşçe yaşayan Türklerin ve Kürtlerin arasındaki sarsılmaz bağları kimsenin kopartmayacağı iyi bilinmelidir.
Eski genelkurmay başkanı Işık Koşaner'e ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarının basına yansıması ile birlikte halkımız askeri bürokraside yaşanan yozlaşmayı ve ihanete varan güvenlik zafiyetini daha iyi anlamaktadır. Koşaner, ergenekon ve balyoz davalarıyla ilgili bilgilerin dışarıya sızdırılmasını rezillik olarak değerlendirmekte, hantepe ve gediktepe baskınlarında askeri birimlerin hata yaptığını itiraf etmektedir. İnsansız hava araçlarının görüntülerini düne kadar inkar eden genelkurmayın en üst düzey yetkilisinin bugün bu itirafları yapması ibretle izlenmektedir. Koşanerin açıklamalarının derhal savcılar tarafından incelenerek sorumlular hakkında yasal işlem başlatılması gerekmektedir. Kendi karakolunu bile savunamayacak hale gelen bir ordunun ülkeyi nasıl koruyacağı merak konusu olmaktadır.Bu gelişmeler,silahlı kuvvetler kanununun biran önce değiştirilerek Genelkurmayın milli savunma bakanlığına bağlanmasını ve sivil denetim altına alınmasını bir kez daha gündeme getirmiştir.
Mübarek ramazan bayramının tüm halkımızın ve İslam aleminin dirilişine, barış ve kardeşlik duygularının güçlenmesine vesile olmasını diliyor, bayramınızı tebrik ediyoruz. Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı adalet ve özgürlükler platformu adına
Mazlumder Akyazı şubesi
Burhan ÇİMŞİT
Konya'da 207. Eylem
Açıklamanın Tam Metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Biz o (Kur'an)'ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner. Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar. (Kadir Suresi)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Tarih olaylarla, insanlarla, şehirlerle yazılır. İnsanlar ve olaylar değişir çoğunlukla, ama şehirler onların adları varlıklarını devam ettirirler. Bazen hüzünle anılırlar, bazen sevincin adı olurlar. Kutsallıkla bütünleştiklerinde şehirler tarihin kalbi olurlar. Tevhidin ve adaletin simgesine dönüşür, özgürlüğün şiarı olurlar. Kudüs, tarihin kalbidir! Kudüs, insanlığın onuru ve özgürlüğün adıdır!
27 / 08 / 2011
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, adalet ve özgürlük eylemlerinde 311. Haftayı geride bıraktı. SAGİR adına Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği'nden Yunus Aslan'ın okuduğu açıklamada Kur'an eğitimine getirilen yasağın devam ettiğine dikkat çekildikten sonra Somali'nin Ramazan ayından sonra da unutulmaması gerektiği söylendi. Afrika'daki açlık ve yoksullukta sömürünün payına da dikkat çekilen açıklamada "Bugün batılıların zenginliği içinde Afrikalı mazlumların kan, ter ve gözyaşları vardır. İşte bu sömürü çarkının farkına varan ve bu çarkı kurmaya çalışan İslâmî hareketler ABD ve Avrupa'nın yeni düşmanı ilan edilmiştir. Somali'de ABD ve BM'nin işbirlikçi Somali Hükümetine sağladığı silahlarla Müslümanlar üzerinde terör estirilmekte, halkın üzerine ateş açılmaktadır. Somali ve Afrika'daki açlık probleminin gerçek müsebbibi ülkedeki tarım ve hayvancılığı engelleyen yönetimde ABD ile işbirliğine girerek kendi halkına ihanet eden Somali'li yöneticiler ile ABD ve batılıları şiddetle tel'in ediyoruz." denildi.
Kadına şiddete hayır!
SAGİR tarafından yapılan açıklamada kadına yönelik şiddet olayları eleştirilerek "Bizler "Sizin en hayırlınız, ehline, hanımına karşı hayırlı olandır" diyen bir Peygamber'in (sav) ümmetiyiz. Bizim medeniyetimizde kadın Allah'ın (cc) bir emaneti olarak algılanır. Kadın, annedir ve "Cennet annelerin ayağı altındadır." denildi. Açıklamada bu sürecin tarihi derinlikleri olduğu ve süreçte Osmanlı'da başlayan ve devam eden Batılılaşma akımının da payı bulunduğu ifade edildi. Mevcut hukuk düzeninin de aile bütünlüğünü gözetmediği ifade edilen açıklamada zinanın suç sayılmaması da eleştirildi. Yargı kararlarının aile içi dengeyi bozduğu belirtilerek "Çözüm için getirilen teklifler ise, bu durumu hazırlayan faktörler göz önüne alınmadan hazırlandığı için, ateşe benzin dökmeye benzemektedir. Yetkilileri; kanunlardaki çarpıklıkları gidererek toplumun din, adet, örf ve gerçeklerine uygun tedbirler almaya çağırıyoruz." Denildi. Açıklama "Bütün insanların can, mal, akıl, nesil ve din emniyetlerinin sağlandığı, adaletin hakim olduğu günleri görmek umuduyla hepinizin Ramazan Bayramı'nı kutluyoruz" denilerek son buldu.
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU 311. BASIN AÇIKLAMASI
Değerli Basın Mensupları, hak ve özgürlükler konusunda desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız! Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyor, selamlarımı sunuyorum.
Bildiğiniz gibi geçen hafta yirmi ilde aynı anda Kur'an öğretimine 12 yaş sınırı getiren yasayı protesto amaçlı eylem düzenleyerek, yasağın anlamsızlığına dikkat çekmiştik. Bu anlamsız yasağa karşı küçük çocuklara temsili Kur'an dersi vermiş, yetkililere de kendi kendimizi ihbar etmiştik. Bugüne kadar yetkililerden ne soruşturma açıldığına dair, ne de yasağın kalkacağına dair bir açıklama gelmedi. Kur'an öğretimine 12 yaş sınırı getiren bu anlamsız yasak kalkıncaya ve din eğitimi üzerindeki Diyanet tekeli kaldırılıncaya kadar konun takipçisi ve ısrarcısı olacağımızı buradan kamuoyuna bir kez daha ilan ediyoruz.
Mübarek Ramazan Bayramının çok yaklaştığı şu günlerde iftar sofralarında lokmaları boğazımıza dizen Somali görüntüleri üzerinde de tekrar durmakta fayda görüyoruz. Ateşli silahları önce keşfetmenin avantajı ile dünyada sömürge arayışına çıkan vahşi Batılının zulmünden Afrika da kurtulamamış, yıllarca altın, elmas madenleri sömürülmüş, fildişi, kürk ve baharatları batıya aktarılmıştır. Bu da yetmemiş, bu haramilerin tarlalarında, fabrikalarında inşaatlarında yüzyıllarca siyah Afrikalılar köle olarak çalıştırılmıştır. Bugün batılıların zenginliği içinde Afrikalı mazlumların kan, ter ve gözyaşları vardır. İşte bu sömürü çarkının farkına varan ve bu çarkı kurmaya çalışan İslâmî hareketler ABD ve Avrupa'nın yeni düşmanı ilan edilmiştir.
Somali'de ABD ve BM'nin işbirlikçi Somali Hükümetine sağladığı silahlarla Müslümanlar üzerinde terör estirilmekte, halkın üzerine ateş açılmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü Afrika Birimi yöneticisi Rona Pelial'in raporuna göre Somali'de işlenen cürümler şöyle sıralanabilir:
· Eş-ŞEBAB ile mücadele bahanesi ile zaman zaman kalabalık sivil gurupların üzerine rastgele ateş açılması.
· Somali'de halk arasında İslâmcıları tespit edip fişlemek için, kendileriyle işbirliği yapanlara 200 dolar para verilmesi. Bu durum rastgele ihbarları artırıyor.
· BM yardımları kasten dağıtılmıyor veya ABD'nin istediği şekilde istediği kişilere dağıtılıyor.
· Uluslar arası Kızılhaç Örgütü tarafından CIA emrine verilen arazilerde kurulan yeraltı hapishanelerinde tutuklu Müslümanlara Ebu Gureyb hapishanelerindeki gibi akılalmaz işkenceler yapılıyor.
The Newyork Times tarafından da doğrulanan bu haberi kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Somali ve Afrika'daki açlık probleminin gerçek müsebbibi ülkedeki tarım ve hayvancılığı engelleyen yönetimde ABD ile işbirliğine girerek kendi halkına ihanet eden Somali'li yöneticiler ile ABD ve batılıları şiddetle tel'in ediyoruz.
Son yıllarda Türkiye gündemini sıkça meşgul eden ve kamuoyunda "kadına şiddet" olarak yer eden konuya da bir parça değinmek istiyoruz.
Bizler "Sizin en hayırlınız, ehline, hanımına karşı hayırlı olandır" diyen bir Peygamber'in (sav) ümmetiyiz. Bizim medeniyetimizde kadın Allah'ın (cc) bir emaneti olarak algılanır. Kadın, annedir ve "Cennet annelerin ayağı altındadır." Peki böyle olmasına rağmen kadınlarımız bugünkü duruma nasıl geldi ve hergün şiddet kurbanı olarak anılır oldular? Biz iddia ediyoruz ki, bugünkü durum kendiliğinden oluşmadı. Osmanlı Devleti'nin son dönemi ile birlikte başlayan Batı hayranlığı, Cumhuriyet Dönemi ile birlikte "Çağdaş Uygarlık" adı altında idealleştirildi. Osmanlı'da sarayda başlayan modernleşme Cumhuriyet Döneminde yöneticiler ve eğitim yoluyla halka dayatıldı. Kadınlarımızın Batılı kadınlara benzemesi teşvik edildi. Halkın dini, kültürü, örf ve adetleri dikkate alınmadan Batıdan aktarılan kanunlarla aile hayatı dizayn edilmeye çalışıldı. İslâm Fıkhı "irtica" diye hafife alındı.
Mevcut kanunların uygulamalarından bazı örnekler verelim.: Bugün bir erkek eşinin "ben pavyonda çalışacağım" isteğine kanunen karşı duramaz. Aile reisliği kavramı kaldırıldığı için aileler iki şöförlü bir arabada, ne yöne gideceğine iki şöförün karar vereceği şaşkın insanlara dönmüştür. Zina suç olmaktan çıktığı için karısının veya kocasının zina yapması yüzünden boşanmak isteyen eşten hakim şahit getirmesini isteyebilmektedir. Boşanma halinde edinilen mal varlığının yarısı kadına verilmekte, tazminat ve nafaka ile erkek tam bir ekonomik çöküntüye uğratılmaktadır. Bu uygulama kötü niyetli bir kadın tarafından pekala kazanç kapısı haline dönüştürülebilmektedir.
Ekonomik özgürlüğünü kazanmış(!) çalışkan kadın ise hem işte hem evde çalışarak daha fazla yıpranmasına rağmen tazminat ve nafakada aynı avantajları kazanamamaktadır. Bu garip uygulamaları saymakla bitiremeyiz. Ancak milletimizin din, örf, adet ve kültürüne zıt bu kanun ve uygulamalar uzun vadede aile yapısındaki dengeyi bozmuş, eşler arası geçimsizliğe zemin hazırlamıştır. Son olarak Yargıtay içtihadı sonucu karara bağlanan bir davayı dikkatinize sunuyoruz. Kızıyla aynı evi paylaşan bir, anne kızının eve erkek arkadaşını da getirmesi ve birlikte nikahsız aynı çatı altında yaşamak zorunda kalmaları üzerine yargıya başvuruyor. Konu mahkemelerden sonra yargıtay'a intikal ediyor. Yargıtay aynı evi paylaşan anne ve kızın davasında kızı haklı buluyor ve ortak evde erkek arkadaşı ile birlikte kalabileceğine hükmediyor. Konuyu gazeteler "Yargıtay'dan Seks Özgürlüğü" başlığıyla vermişlerdi.
Allah'ın haram kıldığı zina konusuna özgürlükçü açıdan yaklaşan, Allah'ın farz kıldığı başörtüsü konusunda yasakçılardan yana tavır alan ve "Yüce Türk Milleti" adına karar verdiğini söyleyen Yargı Mensuplarına soruyoruz: Millet adına verdiğiniz kararları millete anket veya referandum yoluyla sormaya var mısınız? İşte bütün bu ve benzeri garip uygulamalar, aile içi dengeyi bozmuş geçimsizlik ve kavgalara zemin hazırlamıştır. Çözüm için getirilen teklifler ise, bu durumu hazırlayan faktörler göz önüne alınmadan hazırlandığı için, ateşe benzin dökmeye benzemektedir. Yetkilileri; kanunlardaki çarpıklıkları gidererek toplumun din, adet, örf ve gerçeklerine uygun tedbirler almaya çağırıyoruz.
Bütün insanların can, mal, akıl, nesil ve din emniyetlerinin sağlandığı, adaletin hakim olduğu günleri görmek umuduyla hepinizin Ramazan Bayramı'nı kutluyor, haftaya aynı saatte burada buluşmayı diliyor, katılımınız için teşekkür ediyoruz.
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU adına
VAHDET VAKFI SAKARYA TEMSİLCİLİĞİ
Değerli Basın Mensupları, hak ve özgürlükler konusunda desteklerini esirgemeyen sevgili dostlarımız! Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına hepinize hoş geldiniz diyor, selamlarımı sunuyorum.
Bildiğiniz gibi geçen hafta yirmi ilde aynı anda Kur'an öğretimine 12 yaş sınırı getiren yasayı protesto amaçlı eylem düzenleyerek, yasağın anlamsızlığına dikkat çekmiştik. Bu anlamsız yasağa karşı küçük çocuklara temsili Kur'an dersi vermiş, yetkililere de kendi kendimizi ihbar etmiştik. Bugüne kadar yetkililerden ne soruşturma açıldığına dair, ne de yasağın kalkacağına dair bir açıklama gelmedi. Kur'an öğretimine 12 yaş sınırı getiren bu anlamsız yasak kalkıncaya ve din eğitimi üzerindeki Diyanet tekeli kaldırılıncaya kadar konun takipçisi ve ısrarcısı olacağımızı buradan kamuoyuna bir kez daha ilan ediyoruz.
Mübarek Ramazan Bayramının çok yaklaştığı şu günlerde iftar sofralarında lokmaları boğazımıza dizen Somali görüntüleri üzerinde de tekrar durmakta fayda görüyoruz. Ateşli silahları önce keşfetmenin avantajı ile dünyada sömürge arayışına çıkan vahşi Batılının zulmünden Afrika da kurtulamamış, yıllarca altın, elmas madenleri sömürülmüş, fildişi, kürk ve baharatları batıya aktarılmıştır. Bu da yetmemiş, bu haramilerin tarlalarında, fabrikalarında inşaatlarında yüzyıllarca siyah Afrikalılar köle olarak çalıştırılmıştır. Bugün batılıların zenginliği içinde Afrikalı mazlumların kan, ter ve gözyaşları vardır. İşte bu sömürü çarkının farkına varan ve bu çarkı kurmaya çalışan İslâmî hareketler ABD ve Avrupa'nın yeni düşmanı ilan edilmiştir.
Somali'de ABD ve BM'nin işbirlikçi Somali Hükümetine sağladığı silahlarla Müslümanlar üzerinde terör estirilmekte, halkın üzerine ateş açılmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü Afrika Birimi yöneticisi Rona Pelial'in raporuna göre Somali'de işlenen cürümler şöyle sıralanabilir:
Eş-ŞEBAB ile mücadele bahanesi ile zaman zaman kalabalık sivil gurupların üzerine rastgele ateş açılması.
Somali'de halk arasında İslâmcıları tespit edip fişlemek için, kendileriyle işbirliği yapanlara 200 dolar para verilmesi. Bu durum rastgele ihbarları artırıyor.
BM yardımları kasten dağıtılmıyor veya ABD'nin istediği şekilde istediği kişilere dağıtılıyor.
Uluslar arası Kızılhaç Örgütü tarafından CIA emrine verilen arazilerde kurulan yer altı hapishanelerinde tutuklu Müslümanlara Ebu Gureyb hapishanelerindeki gibi akılalmaz işkenceler yapılıyor.
The Newyork Times tarafından da doğrulanan bu haberi kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Somali ve Afrika'daki açlık probleminin gerçek müsebbibi ülkedeki tarım ve hayvancılığı engelleyen yönetimde ABD ile işbirliğine girerek kendi halkına ihanet eden Somali'li yöneticiler ile ABD ve batılıları şiddetle tel'in ediyoruz.
Son yıllarda Türkiye gündemini sıkça meşgul eden ve kamuoyunda "kadına şiddet" olarak yer eden konuya da bir parça değinmek istiyoruz.
Bizler "Sizin en hayırlınız, ehline, hanımına karşı hayırlı olandır" diyen bir Peygamber'in (sav) ümmetiyiz. Bizim medeniyetimizde kadın Allah'ın (cc) bir emaneti olarak algılanır. Kadın, annedir ve "Cennet annelerin ayağı altındadır." Peki böyle olmasına rağmen kadınlarımız bugünkü duruma nasıl geldi ve hergün şiddet kurbanı olarak anılır oldular? Biz iddia ediyoruz ki, bugünkü durum kendiliğinden oluşmadı. Osmanlı Devleti'nin son dönemi ile birlikte başlayan Batı hayranlığı, Cumhuriyet Dönemi ile birlikte "Çağdaş Uygarlık" adı altında idealleştirildi. Osmanlı'da sarayda başlayan modernleşme Cumhuriyet Döneminde yöneticiler ve eğitim yoluyla halka dayatıldı. Kadınlarımızın Batılı kadınlara benzemesi teşvik edildi. Halkın dini, kültürü, örf ve adetleri dikkate alınmadan Batıdan aktarılan kanunlarla aile hayatı dizayn edilmeye çalışıldı. İslâm Fıkhı "irtica" diye hafife alındı. Mevcut kanunların uygulamalarından bazı örnekler verelim. Bugün bir erkek eşinin "ben pavyonda çalışacağım" isteğine kanunen karşı duramaz. Aile reisliği kavramı kaldırıldığı için aileler iki şöförlü bir arabada, ne yöne gideceğine iki şöförün karar vereceği şaşkın insanlara dönmüştür. Zina suç olmaktan çıktığı için karısının veya kocasının zina yapması yüzünden boşanmak isteyen eşten hakim şahit getirmesini isteyebilmektedir. Boşanma halinde edinilen mal varlığının yarısı kadına verilmekte, tazminat ve nafaka ile erkek tam bir ekonomik çöküntüye uğratılmaktadır. Bu uygulama kötü niyetli bir kadın tarafından pekala kazanç kapısı haline dönüştürülebilmektedir.
Ekonomik özgürlüğünü kazanmış(!) çalışkan kadın ise hem işte hem evde çalışarak daha fazla yıpranmasına rağmen tazminat ve nafakada aynı avantajları kazanamamaktadır. Bu garip uygulamaları saymakla bitiremeyiz. Ancak milletimizin din, örf, adet ve kültürüne zıt bu kanun ve uygulamalar uzun vadede aile yapısındaki dengeyi bozmuş, eşler arası geçimsizliğe zemin hazırlamıştır. Son olarak Yargıtay içtihadı sonucu karara bağlanan bir davayı dikkatinize sunuyoruz. Kızıyla aynı evi paylaşan bir, anne kızının eve erkek arkadaşını da getirmesi ve birlikte nikahsız aynı çatı altında yaşamak zorunda kalmaları üzerine yargıya başvuruyor. Konu mahkemelerden sonra yargıtay'a intikal ediyor. Yargıtay aynı evi paylaşan anne ve kızın davasında kızı haklı buluyor ve ortak evde erkek arkadaşı ile birlikte kalabileceğine hükmediyor. Konuyu gazeteler "Yargıtay'dan Seks Özgürlüğü" başlığıyla vermişlerdi.
Allah'ın haram kıldığı zina konusuna özgürlükçü açıdan yaklaşan, Allah'ın farz kıldığı başörtüsü konusunda yasakçılardan yana tavır alan ve "Yüce Türk Milleti" adına karar verdiğini söyleyen Yargı Mensuplarına soruyoruz: Millet adına verdiğiniz kararları millete anket veya referandum yoluyla sormaya var mısınız? İşte bütün bu ve benzeri garip uygulamalar, aile içi dengeyi bozmuş geçimsizlik ve kavgalara zemin hazırlamıştır. Çözüm için getirilen teklifler ise, bu durumu hazırlayan faktörler göz önüne alınmadan hazırlandığı için, ateşe benzin dökmeye benzemektedir. Yetkilileri; kanunlardaki çarpıklıkları gidererek toplumun din, adet, örf ve gerçeklerine uygun tedbirler almaya çağırıyoruz.
Bütün insanların can, mal, akıl, nesil ve din emniyetlerinin sağlandığı, adaletin hakim olduğu günleri görmek umuduyla hepinizin Ramazan Bayramı'nı kutluyor, haftaya aynı saatte burada buluşmayı diliyor, katılımınız için teşekkür ediyoruz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
İSMAİL AYDAR
VAHDET VAKFI