Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Sakarya'da 318.,Kocaeli'de 339., Akyazı'da 245., Tokat'ta., Ankara'da 297., Konya'da 214.,
Sakarya Adalet Girişimi 318. Hafta eyleminde 17 üniversitede, ilk ve ortaöğretimde başörtüsü yasakçılığının sürdüğünü hatırlatırken, dünya genelinde 82 ülkede 953 şehirde kapitalizme karşı yapılan gösterilere destek verdi ve "Ayaklanan halklar, gerçek bir değişimin, adaletin ve özgürlüğün ancak direnerek geleceğini gösteriyor" dedi.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 318. hafta basın açıklaması sağanak yağmur altında gerçekleştirdi. Tesettür Seferberliği Platformu (TESSEP) mensuplarının da katıldığı eylemde açıklamayı Sakarya Dayanışma Derneği'nden Kadir Balçın okudu.
İngilizce ve Türkçe olarak "Küresel kapitalizme, küresel intifada! Dünya halkları ayağa kalkın!" pankartı açılan eylemde15 Ekim'de dünya genelinde 82 ülkede, 953 şehirde milyonlarca insanın küresel bir dayanışma sergilediği ifade edilerek gösterilere destek verildi.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 318. hafta basın açıklaması
Küresel kapitalizme küresel İntifada!
Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı,
Taşların tüm dünyada yerinden oynadığı günlerden geçiyoruz. Küresel bir dönüşüm süreci eski iktidar biçimlerini zorluyor. Fakat yeni küresel iktidarın da belirli çıkar gruplarının lehine fakat dünya halklarının aleyhine olduğunu anlaşılıyor. Devletler, halklar üzerinde iktidarlarını sürdürürken; hakların, özgürlüklerin ve muhalefetin sınırlarını yine kendileri çizmek istiyor.
İyi biliyoruz ki, adalet ve özgürlükler ancak gücünü haktan ve halktan alan kararlı bir direnişle gelecektir.
Nitekim başörtüsü yasağı konusunda 12 Eylül artığı YÖK'ün inisiyatifiyle başlayan süreçte bugün hâlâ 9 Eylül, Ankara, Erciyes, Çukurova, Hacettepe, Kocaeli, Akdeniz, Marmara, Boğaziçi, Mersin ve Dumlupınar başta olmak üzere en az 17 üniversitede bölüm ya da hoca bazında başörtülü öğrencilerin yasakla, not tehdidiyle ya da hakaretle karşılaşması bu gerçeğin altını çizmektedir.
Ne yasak kalkmıştır, ne de sorun bitmiştir! Kamuda başörtülü kadınlar hâlâ yasağa muhataptır. İstanbul, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa gibi illerde ise maalesef başörtülü ilköğretim öğrencileri hakaretlere maruz kalmakta ve okullardan kovulmaktadır. Başlarını açmaları için ikna olmayanlar, okul kütüphanelerinde tecrit edilmektedir. İşin ibretlik boyutunda ise, bugün bu utanç verici uygulamaların 28 Şubat döneminin mağdurları tarafından gerçekleştiriliyor olmasıdır!
Başka bir ibret vesikası da Meclis'teki içtüzük değişikliği aşamasında ortaya çıkmıştır. AK Parti tarafından CHP'li Şafak Pavey'in özel durumu için kıyafet önergesi hazırlanmıştı. BDP'li vekil Sırrı Süreyya Önder de başörtüsü serbestîsini de içeren önergeyle anlamlı bir destek sundu. AK Parti ise bu teklifi kabul etmek yerine kendi önergesini apar topar alt komisyona geri çekti. Şimdi Hükümet yetkilileri Meclis'te yasağın zaten bulunmadığını savunuyorlar.
O zaman soruyoruz: Siz değil miydiniz birkaç ay önce sorun çıkmasın diye seçim listelerine bir başörtülü adayı dahi seçilecek sıradan almayan? Peki, bu talebi dile getiren başörtülü aday kampanyasını yakışıksız diye itham eden kimdi? Unuttuk mu zannediyorsunuz? Hayır! Platformumuz, bu sorunla ilgili her şeyi kayıt altına almaya, yasakçı uygulamaları da sorunu çözmeyerek istismar malzemesi yapan ikiyüzlü politikaları da tarihe not düşmeye devam edecektir.
Meclis'teki içtüzük değişikliğinde başörtüsüne karşı takınılan bu tutum, yine çatışmalı bir alan sayılan yeni anayasa yapım sürecine dair soru işaretlerini beraberinde getirecektir. 12 Eylül'ün ruhunu üflediği dokunulmaz maddeleri değiştirmeyeceğini açıklayan, anadilde eğitime karşı çıkan, tek tipçi, ırkçı, laik ve militarist anlayışı okul sisteminde özenle muhafaza eden, herkese "halkların tercihine saygı" aklı verip derelerine HES istemeyen köylüleri tutuklayan, Kürt sorununda ise çözümü yeniden profesyonel şiddette bulan, ABD'nin bölgemizdeki kirli oyunlarında takım arkadaşlığı yapan, NATO'nun ümmeti tehdit eden füze kalkanını topraklarımızda konuşlandıran yeni iktidar seçkinlerinin yapacağı anayasa tabi ki yine halkın değil devletin esas alındığı bir anayasa olacaktır!
Bu noktada gerçek bir değişiklik isteyenlere, gidişatı seyrederek değil direnerek bozacaklarını bir kez daha hatırlatalım.
Değerli basın mensupları,
Bugün 15 Ekim.
Bizimle birlikte şu an dünya genelinde 82 ülkede, 953 şehirde milyonlarca insan, küresel bir dayanışma sergiliyor.
Bugün yükselen isyan; insanlığı ve doğayı bitmez tükenmez hırsıyla ifsad eden küresel kapitalizmedir. Emeğimizden, ekmeğimizden alınarak hazırlanan bütçelerin, küçük bir azınlığın çıkarlarına hizmet için harcanmasınadır. Halkı vergi yükü altında ezerken, sermaye sahiplerini kayıran kapitalist sistemedir. Ve şimdi bu sistem tüm iştahıyla ülkemizi de yutma aşamasındadır.
AK Parti, halkın bütçesini giderek artan oranlarda serbest piyasanın kapitalist aktörlerine aktarmaktadır. Bütçe zararını ve borç açıkları her fırsatta zam yaptığı Özel Tüketim Vergisi'yle halkın cebinden aldığı paralarla kapatmayı planlamaktadır. Maliye Bakanı ise dalga geçer gibi zammın, zam değil fiyat güncellemesi olduğunu söylemektedir. Dahası Enerji Bakanı da tasarruf için mesai saatlerini düşürmek yerine erkene çekmeyi ve hatta Cumartesi günleri de çalışmayı teklif edebilmektedir!
Emeğin her geçen gün taşeronlaştığı, insanların açlık sınırının altında günde ortalama 1314 saat çalıştığı bu düzen böyle gitmeyecektir. İnşaatlarda, atölyelerde, madenlerde, tersanelerde can veren işçilerin sahipsizliği ve sessizliği de baki değildir. Faiz-kredi sarmalında boğulan halk, bu tefeciliğe elbette ilelebet razı kalmayacaktır.
İşte bu sebeple bugün, dünyanın her yerinden yükselen ses ve öfke dikkate değerdir.
Ayaklanan halklar, gerçek bir değişimin, adaletin ve özgürlüğün ancak direnerek geleceğine işaret etmektedir.
Haklı mücadelelerinde onların yanındayız!
Küresel kapitalizme karşı yaşasın küresel İntifada!
Yaşasın başörtüsü direnişimiz!
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU* adına
SAKARYA DAYANIŞMA DERNEĞİ
Kocaeli'de 339.hafta başörtüsüne özgürlük basın açıklaması, yoğun sağanak yağmura rağmen, 15 Ekim 2011 Cumartesi, saat 12.30'da İzmit Sabri yalım İnsan hakları Parkında gerçekleşti.Basın açıklamasını Kocaeli (Kartepe) İnsan Hakları ve Dayanışma Derneği adına Cananosman Aran yaptı.Konusu bazı iş yerlerinde işçilerin namaz kıldığı kartonların toplatılarak namaz kılması ve cumaya gitmesinin yasaklanmasıydı.Mizansen olarak , bir namaz tahtasında işçi tulumu ve baretiyle namaz kılan bir işçi ve tepesinde dikilip ona saldırmaya hazırlanan ve üstünde "namaz canavarı " yazısı bulunan canavar kullanıldı.
BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK BASIN AÇIKLAMALARI
339.HAFTA 15 EKİM 2011 CUMARTESİ KOCAELİ
Bu güne kadar ne yazık ki, sendikaların dile getirmediği bir insan hakları ihlalini ve işçi hakları ihlalini gündeme taşıyacağız.Sözde işçi hakları savunucularını ve suskun kalan sendikaları, bu ayıplarından dolayı kınıyoruz. İşçi haklarını savunmak görevleri iken, onlar bu görevlerini yerine getirmedikleri için bu konuyu biz gündeme getiriyoruz.Halkı Müslüman olan ülkemizde, ürettiği malını başta Müslüman halka satan bir takım kuruluş ve işletmelerde, keyfi uygulamalarla namaz kılınması yasaklanmaktadır.
Namaz kılan işçilerin, namazına engel olmak için , namaz kartonları toplatılmış ve işletmede bulundukları süre içinde hiçbir şekilde namaz kılamayacakları, Cuma namazına gidemeyecekleri bildirilmiştir. İşsizliğin hakim olduğu bir ülkede, işçilere işten atma tehdidiyle, göz dağı verilerek, yapılan psikolojik baskıyla namaz kılınmasına engel olunmakta, ısrar edenlerse işten atılarak, ekmeğinden edilmektedir.
Bir iddiada namaz yüzünden işin aksatılacağıdır.Herkes iyi bilir ki, otomotiv, araba lastiği ve benzeri seri üretimlerin olduğu işletmelerde değil namaz kılmak, tuvalete gitmek için dahi ayrılacak zaman kısıtlıdır ve kontrol altındadır.Bu tür işletmelerde, öğlen tatilinde veya çay molasında namaz kılan işçilerin, üretime ne zararı vardır ki ?, işveren tarafından namaz kılması yasaklanmakta ve namaz kıldığı kartonlar toplatılmaktadır.İbadet özgürlüğü en doğal insan hakkıdır.
Çalışma bakanlığına sesleniyoruz, bu soruna el atın.İşletmelerde her inançtan işçilerin ibadetlerini özgürce yapabilmesi yasal teminat altına alınmalı, buna engel olanlar hakkında gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.Bu sosyal devlet olmanın bir gerekliliğidir.
Namaz yasakçısı bir takım kuruluşların, işçi alımı sırasında sordukları "namaz kılıyor musun?", sorusu, bir taciz ve dini ayrımcılıktır.İş görüşmesi sırasında bu şekilde dini ayrımcılık yapan kuruluşlar hakkında bundan sonra cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulacaktır.Kişilerin inancını açıklamaya zorlanması ve bu yüzden ayrımcılığa tabi tutulmaları, anayasaya göre yasak, Türk Ceza kanunun 122. maddesine göre 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir suçtur.
Gerek ilimizde, gerek başka şehirlerde namaz yasakçısı bu işletmelerin hepsi bilinmektedir.Bu yasakçı tavırlarında ısrar etmeleri halinde, İsrail'le bağlantısı olan firmaların mallarına yapılan boykot uygulamasının bir benzeri de bu firmalar için gerçekleşecektir. Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyoruz.
KOCAELİ (KARTEPE) İNSAN HAKLARI VE DAYANIŞMA DERNEĞİ ADINA
CANANOSMAN ARAN
Ülkemizde bir yandan yeni anayasa tartışmaları devam ederken,diğer taraftan masum sivilleri hedef alan terör saldırıları gündemdeki yerini koruyor.Türkiye'nin temel meselelerinin sivil bir anayasa ile çözülebilmesi bakımından siyaset kurumuna çok önemli görevler düşüyor.İnsanlarımızın etnik veya dini ayrımcılığa tabi tutulmadan ve belli bir ırk ya da kavmi diğerinin üzerinde görmeyecek,herkese eşit haklar tanıyacak sivil bir anayasanın artık yapılabilmesi gerekiyor.Bugünkü şartlarda yeni anayasayı yapabilecek bir siyasi irade mevcut olmasına rağmen bir takım provokasyonlarla bu sürecin tıkanmasından halkımız ciddi manada endişe ediyor.
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yıl yapılan 12 Eylül anayasa referandumu öncesinde de çeşitli saldırı ve provokasyonlar yapılarak halkımızın özgürlükçü bir anayasa talebi engellenmek istenmiş ancak karanlık güçler emellerine ulaşamamıştı. Dolayısıyla tüm kesimlerin bu tür oyunlar ve tahrikler karşısında uyanık olması gerekmektedir.
Anayasa görüşmeleri henüz başlarken geçtiğimiz haftaya damgasını vuran konulardan biri kadın milletvekillerinin pantolon giyebilmesine imkan tanıyacak meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi olmuştur. Siyasi parti temsilcileri bu konuda uzlaşırken BDP milletvekilleri bir teklif yaparak başörtülü kadın milletvekillerinin görev yapabilmesiyle ilgili düzenleme yapılmasını istemiştir.
Bu tür bir önerinin tüm siyasi partiler tarafından da desteklenmesi gerekirken iktidar partisinin teklifin BDP tarafından gelmesini bahane ederek bu teklife sıcak bakmaması anlaşılabilir bir durum değildir. Bazı AK Parti milletvekilleri, mecliste zaten başörtülü milletvekili yasağı olmadığını savunarak olmayan bir yasağın kaldırılmasının söz konusu olamayacağını ifade etseler de Merve Kavakçı olayı hala hafızalarımızdaki yerini korumaktadır.
Başörtülü milletvekillerinin mecliste özgürce çalışabilmeleri bakımından bize göre bu tür bir hukuki düzenleme gereklidir ve yapılmalıdır. Unutmamak gerekir ki bugüne kadar yaşanan başörtüsü yasaklarının hiçbiri hukuken yasak olarak tanımlanmamakta ve tamamen keyfi olarak bu yasaklar uygulanmaktaydı.
Siz hukuki bir boşluk bıraktığınızda yasakçı zihniyet bunu kendi anlayışına göre dolduruyordu. Bu tür boşlukların kesin bir şekilde hukuka uygun olarak doldurulması ve yasal güvencenin sağlanması gerekmektedir. Aksi halde bugün kısmen sağlanan başörtüsüne özgürlüğün yarın siyasi koşullar değiştiğinde bir çırpıda elimizden alınabileceğini unutmamalıyız.
Sonuç olarak sadece mecliste değil tüm alanlarda inanç özgürlüğünü kesin olarak teminat altına alacak sivil bir anayasanın bu dönem mutlaka çıkarılması gerektiğine inanıyor, başta iktidar partisi olmak üzere meclisteki tüm siyasi partileri sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
AKYAZI ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU ADINA
MAZLUMDER AKYAZI SÖZCÜSÜ
BURHAN CİMŞİT
Tokat Yeraltı Çarşısı üzerinde TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği), Özgür Yazarlar Birliği, Tasfiye Dergisi ve Özgür Eğitim-Sen Tokat İl Temsilciliği tarafından gerçekleştirilen eylemde kapitalizme karşı "Küresel İntifada" çağrısı yapıldı.
Eylem açılışında konuşan Özgür Yazarlar Birliği Başkanı Ahmet Örs, 15 Ekim Cumartesi günü, bütün dünyada vicdanlı insanların küresel kapitalizme karşı ayağa kalktığını, kendilerinin de Tokat'tan bu çağrıya ses verdiklerini söyledi. Kapitalizmin, neoliberal politikalarla artık hiçbir engel tanımadan her geçen gün daha da azgınlaşan bir köleleştirme sistemi olduğunu ifade eden Örs, "Bugün halkın büyük bir kısmı bankalara borçlu. Dünyanın diğer ülkeleri de aynı şekilde. İşte Yunanistan'dan İspanya'ya, Amerika'dan Avrupa şehirlerine kadar insanlar ayaktalar. Kapitalist hırslar insanlığı bitirdi. Somali'deki açlık sizce sadece kuraklık mı? Yoksa denizlerinde balık, geniş coğrafyalarında verimli arazi bırakmadan yağmalayan dev kapitalist tröstler mi? Biz ne yapacağız, sömürünün sonuçlarıyla mı uğraşacağız yoksa bizzat sömürgecilerle, kapitalist yağmacılarla mı mücadele edeceğiz?" diye konuştu.
Topluluk adına basın açıklamasını ise Filiz Aslan okudu.
Eylem boyunca "Küresel Kapitalizme Karşı Küresel İntifada, Peoples of the world rise up, Hırslarınız Yeryüzünü İfsat Etti" pankartlarının yanı sıra "kapitalizme kul olma, ranta değil halka bütçe, rekabet değil dayanışma" gibi dövizler taşındı, "insan dolardan değerlidir, kapitalizm dünyayı talan ediyor, rekabet değil dayanışma, hayatı insanı dünyayı tüketme, kapitalist yağma düzenine hayır, kapitalizm insanlığı çürütüyor, 4/C kölelik yasasıdır " sloganları atıldı. Eylem sonunda kapitalist hırsları temsilen bir Amerikan doları ateşe verildi, tekbir getirildi.
Eylemde okunan basın açıklamasının tam metni şu şekilde:
KÜRESEL KAPİTALİZME KARŞI KÜRESEL İNTİFADA!
PEOPLES OF THE WORLD, RISE UP!
Değerli Tokat halkı, kıymetli basın mensubu kardeşlerimiz,
Bugün, insana ve tabiata saldıran kapitalizme, dünya halklarıyla birlikte karşı çıkmak için burada toplandık. Her geçen gün insanlığın ve tabiatın boğazına geçirdiği ilmeği sıkan, hayatı çekilmez hale getiren kapitalizme karşı insanlığı fıtratına, el konulmuş özüne çağırıyoruz. Kapitalizmin vahşetine karşı Kuzey Amerika'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Güney Amerika'ya, Asya'dan Uzak Doğu'ya kadar ayaklanan bütün dünya halklarını Tokat'tan selamlıyoruz.
Arkadaşlar,
Kapitalizm, mutlu bir azınlığın eliyle bütün insanlığı köleleştirmek istiyor. Milyarlarca insan, efendilerin hegemonyasında açlık ve çaresizlikle boğuşarak zindan hayatı yaşıyor. Çokuluslu büyük şirketler dünyayı kendi keyiflerince yağmalıyor. Ellerini uzatmadıkları yer kalmadı. Bütün denizlerimiz, karalarımız yağmalandı. Yer altı ya da yer üstü, insanlığın ortak malı ve nimeti olan bütün zenginliklerimiz talan edildi. İnsanlık ve dünya var olalı beri, böyle saldırganlık, böyle azgınlık, böyle doyumsuzluk görmedi.
Bugün barbar batı medeniyetinin bütün dünyayı kendine benzettiğini görüyoruz. Hayatı tüketen, insanı sadece bir robota döndüren bu yaşam tarzı kulların Rableriyle bütün bağlarını kesmiş bulunuyor. İnsanlık cehennemî bir uçurumun kenarında durmuş, şaşkınca etrafına bakınıyor; bir kurtuluş umudu arıyor.
İnsanın değil de paranın, tabiatın değil de kârın önemsendiği, fazla fazla kutsandığı bir çağın altında hep beraber eziliyoruz. Sırtımızdaki yük artıyor, bize hayatın sadece çalışmak ve koşuşturmaktan ibaret olduğu kabul ettirilmek isteniyor. Bunca koşturmacaya rağmen insanlar sevdikleriyle beraber huzurlu bir yaşam süremiyorlar. Çünkü yağmacı efendiler insanların alın terini, ekmeğini çalıyor; kendilerini de köle haline getiriyorlar. Tabiat sonsuz bir kaynakmışçasına yağmalanıyor; ormanlar, sular, denizler yok ediliyor. İnsanın anlam dünyası yitiriliyor.
Dostlar,
Ülkemizin durumu da bu trajik tablodan farksız değil. Burada da 5 milyon insan asgari ücretle, günde 12 saat çalıştırılıyor. Burada da milyonlarca insan asgari ücret bile alamadan, sosyal güvencesi olmaksızın köleleştiriliyor. Burada da milyonlarca işsiz bugünlerini ve geleceklerini kaybetmenin endişesiyle yaşıyor. Bütün bunlar olurken kapitalist cephe yine boş durmuyor. Onlar yine ceplerini şişirmenin hesabı içindeler. Karın tokluğuna çalıştırarak sırtlarından zenginleştikleri emekçilerin yanı sıra tabiata da son sürat saldırarak yağmalarını artırmaya gayret ediyorlar. İşte HES inşaatları" İşte hükümetin nükleer tutkusu" İşte kirletilen, yok edilen derelerimiz, kurutulan ovalarımız, zehirlenen suyumuz, havamız" İşte her geçen gün daha da artan vergi yükleri" Kendisi bir kriz olan kapitalizmin insanların kanını daha çok emmek için bahanesi olan yeni krizler" İşte yağmadan, eşkıyalıktan beslenen yağma düzeni!
Fabrikalarda yoksul ailelerini doyuramayacak ücretlerle çalışan halkımızın çaresizliğine, derelerinin kurutulmaması için aylarca HES inşaatlarına karşı dururken coplarla, tekme tokatlarla geriletilen köylülerimizin gözyaşları eşlik ediyor. Zengin ailelerin çocukları özel okul ve üniversitelerde okurken ailesinin karnını doyurmak için fındığa, ayakkabı boyacılığına, tekstil tezgâhlarına koşturan yoksul çocukların öfkesi her geçen gün büyüyor. Yoksulluk ve çaresizlik, borçluluk ve geleceksizlik derinleşirken sermayenin heva ve heves tapıcılığının nişanesi olarak rezidanslar yükseliyor, yeni iktidar süreci geç kalmış yağmanın sembolü haline geliyor.
Arkadaşlar,
Gidişat insanlığın ve tabiatın aleyhinedir. Vakitlice müdahale edilip kapitalist yağma ve saldırganlığa bir son verilmezse tarifi ve çözümü imkânsız sorunlar yumağında hep beraber kıvranacağız. Allah'ın emaneti olan dünyayı elleriyle ifsat edenlere karşı ıslah direnişini örgütlemek, dünyada kapitalist yağmacılara karşı çıkan her onurlu insanın yanında durmak zorundayız.
Dostlar,
Rekabetin değil, dayanışmanın dünyasını arzulamalıyız. Sınırsız ve sorumsuz üretim hastalığına bir son vermeliyiz. Serbest piyasa denilen mel'anetin görünmez elini görünür kılıp behemehal kırmalıyız. Kurtla kuzuyu bir arada tutan ahlaksız, adaletsiz düzenin maskesini indirmeliyiz. Hakikatin buharlaştırılıp güçlülerin faşizmini yücelten sahte inançların ipliğini pazara çıkarmalıyız. Neoliberal çılgınlıkları ülkemizde ve dünyada fütursuzca uygulayan iktidar odaklarına karşı hakikat ve adalet direnişinin yanında yer almalıyız.
İşte 1960'ta 30 kat olan en zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 arasındaki gelir farkı 1997'de 225 kata çıkmış bulunuyor; bugünkü farkı ise Allah bilir! Türkiye'de açlık sınırını 950 lira olarak belirleyen kapitalist sistem, geçinebilmeleri için insanlara 658 liralık asgari ücreti layık görüyor! Enerji bakanı sermaye sahiplerini daha da zenginleştirmek için gün ışır ışımaz işe koyulmamız gerektiğini, hafta sonu da çalışılmasının lüzumlu olduğunu söylüyor. Sanki köleleştirilmiş milyonlarca insan günde 12 saate asgari ücretle çalıştırılmıyormuş gibi! Bu ne pervasızlıktır! Gözlerini inşaatçılık ve kalkınmacılık hırsı bürümüş! Diğer herkesi de köleleştirmek, robotlaştırmak istiyorlar. Eğitim bakanı çıkıp rotasyondan küresel ekonomik anlayış doğrultusunda rekabetçi öğrenci yetiştirmeye; çalışma sürelerini artırmaya kadar eğitim çalışanlarını piyasa koşullarında çalıştırmaya, onların örgütlenmelerini engellemeye çabalıyor. Neoliberal azgınlığın pervasız saldırıları sosyal politikaların kırıntılarına bile tahammül edemeyip sınırsız ve sorumsuz özelleştirme politikalarıyla herkesi 4/C'lileştirmeyi amaçlıyor!
Değerli arkadaşlar,
Kapitalizmin başka şekil ve boyutlarda bütün insanlık ve tabiatı kuşatan bu saldırganlığına, yozlaştırıcı etkisine karşı bugün bütün dünya ayakta: Biz de buradayız ve onların çığlıklarına sesimizi katıyoruz. Onlar gibi "İnsan ve tabiat; dolar ve eurolarınızdan, enerjinizden, cirolarınızdan, makinelerinizden, şirketlerinizden, nükleer santrallerinizden, ışıltılı tüketim katedrallerinizden, banka hesaplarınızdan, saçma sapan sayısız ürününüzden daha değerlidir!" diyoruz. Kendisi bizatihi kriz olan kapitalizme karşı; yüce kitabımız Kur'an'ın da ısrarla uzak durmamızı istediği bu biriktirme hırsına karşı vicdanı, aklı, fıtratı yozlaşıp körelmemiş herkesi karşı koyuşa, direnişe, boykota, adil bölüşüm ve ıslahtan yana dayanışmaya çağırıyoruz!
Kalkınmacı politikalar insanı yutuyor, zenginleşmeci hırslar tabiatı yağmalıyor, tüketim paranoyası kuşakları köleleştiriyor! Küresel kapitalist güçlerin jandarması NATO, Irak, Libya ve Afganistan'ı çok uluslu sömürgeye açıyor, batıda sıkışan sermaye Asya ve Ortadoğu'nun bakir alanlarına yağmacılık seferine çıkıyor. Ülkemiz iktidarı küresel sermayenin parası söz konusu olunca din iman ayrımı yapmıyor; kerameti kendinden menkul büyüme rakamlarının büyüsüyle memleketi küresel sermayenin açık pazarı haline getiriyor. Ülkemiz haramla inşa edilmek istenen kuşaklarla büyüyor. Rakamlar büyüdükçe hikmet yitip gidiyor.
Duyarlı dostlar,
Bütün bu olumsuz tabloyu ona teslim olmak için değil ona karşı direnmek için resmettik! Biz burada, başka onurlu insanlar da kendi diyarlarında bu çağın firavunluğuna, karunluğuna karşı mücadele vereceğiz! Seslerimiz ve direncimiz kötülüğü yerle bir edecek! Buna olan inancımız Allah'ın izniyle tamdır!
TOKAD & ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ & TASFİYE DERGİSİ & ÖZGÜR EĞİTİM-SEN TOKAT İL TEMSİLCİLİĞİ
Adına
Filiz ASLAN
Türkiye, Meclisin açılmasıyla birlikte yeni Anayasa çalışmalarına odaklandı.24. Dönem TBMM zor bir dönem olmasının yanı sıra tarihe geçecek bir dönemdir. Bu sebeple katkı yapanlarda tarihe geçecektir. Siyasi partilerin yeni Anayasa üzerinde pekte uzlaşamayacağını görsek de temenni ediyoruz ki iktidarıyla, muhalefetiyle ortak, evrensel değerlerde anlaşarak yeni Anayasayı yaparlar.Her ne kadar yeni Anayasa'yı sihirli bir değnek gibi görüp her meseleyi çözeceğine inanmamakla birlikte bir başlangıç olmasını umut ediyoruz.
Bütün kesimlerin (vatandaş, azınlık,çalışan, çalışmayan, öğrenci,çocuk, engelli v.b) kendisini bulabileceği, sahip çıkacağı, hiçbir şeyin açıkta ve muallakta kalmayacağı bir Anayasa olmalı.Yeni Anayasa değiştirilmez hükümler içermemeli ama Anayasa maddesi de yönetmeliklerle, yönergelerle ikame edilip değiştirilmemelidir.
Üniversitelerdeki keyfi başörtüsü yasağı bunun en açık örneğidir. Ön şartsız bir Anayasa istiyoruz. Toplumsal barışın sağlanması için, farklılıkları zenginlik olarak gören demokratik kazanımları geliştiren, toplumsal bir mutabakatı tesis eden özgürlükleri en geniş şekliyle yaşanılır kılan bir zihniyet dönüşümünü destekleyen bir Anayasa istiyoruz. Meclis iç tüzüğünün vekaleti veren asli vatandaşların talepleri doğrultusunda değiştirilmesi gerekiyor. İlk kurucu meclise baktığımızda her kesimden seçilen milletvekillerinin kılık kıyafetlerine bakılmaksızın meclis çalışmalarını yürüttüğünü görüyoruz.
Tek tip kıyafetten çok herkesin üzerinde uzlaşabildiği temel ahlak kurallarına uygun her kıyafetin serbestçe giyilebilmesini öngören bir değişiklikten yanayız. Geçtiğimiz dönemlerde halkın oylarıyla seçilmiş başörtülü bir milletvekiline haddini bildirmeye kadar varan onur kırıcı davranışları TBMM çatısı altında maalesef izledik. Bu gün bu ve bunun gibi sorunların çözümü için bir fırsattır.
Başörtüsü yasağını kaldıracağız diyerek seçim meydanlarında söz verenler bugün ellerine geçen fırsatı değerlendirmeyip, önergenin kim tarafından ne sebeple verildiği ile uğraşıp Anayasa Komisyonuna geri gönderiyorlar. Bir kısmı da zaten iç tüzük başörtüsünü yasaklamıyor diyorlar.
Peki yıllar önce meclise bile girmesine tahammül edemediğiniz başörtülü milletvekiline neden sahip çıkmadınız. Artık milletvekilleri de lider tahakkümünü yıkıp özgür iradeleriyle karar vermeliler.
Her geçen gün artarak devam eden kadın cinayetleri medyada da teşhir edilmeye başlandı. Geçtiğimiz günlerde önce dövülüp sonrada sırtından bıçaklanarak öldürülen bir kadının görüntüleri hem gazetelerde hem internette yayınlandı.
Dayak yiyerek onur ve şerefi kırılan, acımasızca öldürülen kadını bir de medya aracılığıyla onurunun kırılmasını asla tasvip etmiyoruz. Farkındalık yaratmak bahanelerini de kabul etmiyoruz. Ancak vicdan sahiplerine farkındalık yaratabilirsiniz, insanlıktan nasibini almamış olanlara bunlar belki de daha da cesaret verecektir. Yüzü gözü morarmış, bir yerleri kırık kadın görüntülerinin yanına'' artık bunları kanıksadık daha fazlasını da gösterelim'' anlayışını şiddetle kınıyoruz.
Sorunların değil umutların konuşulduğu 298. Haftada buluşmak dileğiyle.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
İlke İlim Kültür ve Dayanışma Derneği (İLKDER)
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Ey nebi! Allah'tan kork. Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Rabbinden sana vahyedilene tabi ol. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah kafidir. (Ahzap suresi 1. - 3. Ayetler)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Başörtüsü meselesi yine ülke gündemini en ciddi bir şekilde meşgul etmekte ve yine bir turnusol kağıdı gibi bütün renkleri açığa çıkartmaktadır. Müzminleşen, müzminleştikçe kronikleşen, bazı kesimlerce kanıksanıp içselleştirilen kimileri tarafından yok sayılan kimileri için çözüldüğü kabul edilen ama hala pek çok insanın yüreğinde sızı olmaya devam eden Başörtüsü meselesi"
Kimileri tarafından bir provokasyon malzemesi olarak kullanılan, kimilerinin seçim malzemesi, kimine göre suni gündem, bizim içinse inanç meselesi"
Niye başörtüsü?
Çünkü başörtüsü meselesi inançlarımıza değerlerimize yönelik saldırı, baskı ve yasakların sembolü. Tarafların her ikisinin gözünde de o bütün değerleri ifade etmekte, onların sembolü ve şiarı olmaktadır. Yasaklayanlar da bunun bilincindedir; mücadelesini verenler de" O bir bayraktır! Bütün değerleri kendi gölgesi altında toplayan.
Mecliste, bir bayan vekilin özel durumu ile alakalı çözüm üretmek için meydana gelen mutabakat yine başörtüsü engeline takıldı. Taraflar, bir vekilin şahsi sorununu çözmek için mutabakata ulaşmışken Müslüman halkın sorunu hususunda bir türlü uzlaşamıyorlar.
''Örtü fobisi'' diye nitelendirebileceğimiz bu korkuyu, anlayabilmek için Türkiye tarzı bir toplumda yaşamak gerekir. Her şeyi kendine has olacak. Değerleri, korkuları, yasakları, rüyaları" Bu denli bir korku ve bu denli bir düşmanlık hiçbir şekilde izah edilemez. Savsaklamak ve ertelemeyi bir çözüm yolu olarak göstermek de ayrı bir fobidir. Kimden niçin nasıl korkuluyor anlaşılamamaktadır.
Mecliste başörtülü bir bayanın bulunması, hatta bunun düşünülmesi bile yürekleri ağızlara getiriyor. Niçin korkuyorlar anlıyoruz. Çünkü onlar, daha ilkokul çağındaki çocukların örtünmesinden bile rahatsız oluyorlar. Çünkü onlar haktan rahatsız oluyorlar. Çünkü onlar hakikatten rahatsız oluyorlar. Çünkü onlar ışıktan rahatsız oluyorlar.
Her şeyi çözümlemeyebilmek için mutabık kalıyorlar ama iş inançlarımızdan ve değerlerimizden kaynaklanıyorsa her bir taraf kendince fobilerini ortaya koyuveriyor. İşin ucu başörtüsüne dayanıyorsa tüm çözümler birden iptal ediliveriyor. Allah'tan korkun! Allah'ın emirlerini yasaklamaktan korkmuyorsunuz da; onun emirlerini yerine getirmekten mi korkuyorsunuz?
İsrail, Hamas arasındaki esir takası üzerinden değişik yorumlar yapılmakta. Yorumlar ne olursa olsun, görünen o ki: Direniş zalime karşı kullanılabilecek en etkili ve tek yoldur.
Lübnan direnişinin açtığı esir alma yolu Hamas'ın bu büyük zaferi ile zirve yapmıştır. Silahlı mücadelede elde edilen başarılar masa başında da elde edilmeye başlanmış direniş kararlılığını ve üstünlüğünü bir kez daha ortaya koymuştur.
İsrail bundan sonra atacağı her adımda daha güçlü bir direnişle karşılaşacak ve adımlarının bedellerini ödeyecektir!
Allah'tan başka hiçbir şeyden hiçbir şeyden korkulmadığı, korkunun sadece kulluk yapamama endişesinden olduğu, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 215. Hafta'da aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU