Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Kocaeli'de 360., Konya'da 234., Sakarya'da., Ankara'da 317.,
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu yoğun yağmur ve fırtınaya rağmen yine meydanlardaydı ve 360.hafta basın açıklamasını gerçekleştirdi.3 Mart 2012 Cumartesi günü saat 12....30'da yapılan basın açıklamasının konusu, bundan 88 yıl evvel bugün kaldırılan Hilafet makamının tekrardan tesis edilmesiydi.Basın açıklamasını Kocaeli Kartepe İnsan Hakları Derneği başkanı Ali Akbaş yaptı.Açıklama sırasında "Hıristiyan alametinin papası var, İslam aleminin neden Halifesi yok, hiç düşündünüz mü?", ""Müslüman halkların başına yönetici olmazsa olmazdır","Hilafeti kaldırmak haçlı entrikasıdır","Hıristiyanların papası varda Müslümanların neden halifesi yok","Müslüman halkların başına yeniden halife", pankartları tutuldu.fakat yoğun yağmur ve fırtına sebebiyle açılan pankartların bir kısmı parçalanmasına rağmen, açıklama yinede devam etti.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
*HİLAFET MAKAMI YENİDEN HAYATA GEÇİRİLMELİDİR.
Değerli halkımız ve basın mensupları 360.hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Peygamberimiz Hz.Muhammed sas.efendimiz, "2 kişi yola çıkarken, mutlaka biriniz yönetici olsun", diyerek Müslümanların, 2 kişi dahi olsa yöneticisiz kalmamasını emretmiştir. Onun vefatından sonra da 1350 senelik zamanda, Müslümanların başında daima bir halife bulunmuştur.Lozan'daki barış görüşmeleri sırasında, İngiliz heyetinin başkanı Lord Gurzon, İsmet İnönü'nün yardımcısı olarak, Lozanda bulunan İstanbul Hahambaşısı Yahudi Hayim Naum'I çağırarak, daha önce verilen sözlere uygun olarak hilafet makamı kaldırılmadığı takdirde barış görüşmelerinin son bulacağını bildirmiştir. Çünkü o dönemde sömürgeleri elinde bulunduran İngiltere için Hilafet makamı baş belasıdır ve ortadan kaldırılması gerekir. İngilizler gayet iyi farkındadır ki, bunu kendileri yaparsa kıyamet kopacak ve Müslüman halklar bunu kabul etmeyecektir. Bundan 88 yıl önce, bu gün 3 Mart'ta Hilafet makamı,mecliste aldırılan bir kararla Abdülmecit Efendiden alınarak, yetkileri T.B.M.M devredilmiştir.
Hilafet denildiği zaman malum çevrelerin, bunu söyleyenlere, irticacıdan başlayıp, gericiliğe kadar ," bu çağda halife mi olur ?" demeye kadar, söylemediklerini bırakma- yacaklardır ."Şimdi de hilafet istediler" diye başlıklar atacağını biliyoruz. İşte haçlı anlayışının iğdiş ettiği bir kafa yapısı.Haçlılar buna haklı olarak karşıdır, fakat hilafet İslam'ın emriyken, bir Müslüman neden buna karşı çıksın?.
Bunu söyleyenlere soruyoruz, sizin örnek aldığınız medeniyet hangi medeniyettir?. Çağdaş batı medeniyeti, Avrupa değil mi?.Madem sizin örneğiniz Avrupa'ysa, bunun göbeği İtalya'da Vatikan gibi bir merkez ve başında tüm Hıristiyan alemine hitap eden bir papa yok mudur?.Siz neden bunu örnek almıyorsunuz?.Yoksa en üstün teknolojiye sahip çağdaş batı da!, sizin gözünüzde papalık uygulamadan dolayı gerici mi?.
Bu gün hilafet makamına hayır diyenler, Müslüman halkların başında bir yönetici olsun istemeyenler, İngiliz, Haçlı entrikaları doğrultusunda hareket etmektedirler. Haçlıların, emperyalistlerin bu konudaki dayatmalarına kulak asmadan, Müslüman halkların başına yeniden bir halife tayin edilmeli ve Hilafet makamının yetkilerini elinde bulunduran T.B.M.M, seçilecek yeni halifeye bu yetkiyi devretmelidir.
Hilafet makamının merkezi 500 senelik zamanda olduğu gibi yine İstanbul olmalı ve bu makam , için bir yer tayin edilmelidir. Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin ekümenikliği konuşuluyor da, İslam aleminin halifeliği için İstanbul'da bir merkez neden konuşulmuyor? Hiç düşündünüz mü?.Burada oluşturulacak istişare heyeti için, İslam coğrafyasının tüm halklarından temsilciler bulunmalı ve halife seçimi belli dönemlerde değişik milletlerden olmalıdır.Bu durum hem İstanbul'u, hem de Türkiye'yi merkezi bir durum getirecektir. İslam ülkeleri ile olan bağlarımızın artmasını, sözümüzün geçmesini sağlayacaktır..
Anayasanın bize sağladığı, düşünceleri ifade özgürlüğü çerçevesinde, bir sivil toplum Kuruluşu olarak buradan hükümete sesleniyoruz.Hilafet in ve Hilafetin makamının merkezinin yeniden tesisi için çalışmalara başlayın.Bunun alt yapısını oluşturun ve Hilafet makamı üzerindeki, çirkin haçlı entrikasını bozup, Müslüman halklara başkanlık edecek bir yöneticinin iş başına gelmesi için gerekli çalışmayı yapın, haçlılar ve emperyalistler istemese de!.....
Katıldığınız için hepinize teşekkür ederiz.
Ali Akbaş
Kocaeli Kartepe İnsan Hakları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı.
Rahman, Rahim Allah'ın adıyla
Yoksa biz, iman edip de Salih amel işleyenleri, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya muttakileri yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız? (Sâd Suresi 28. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları
Bu sene Şubat 29 çekti. Yani 28'ine 1 eklendi. Acaba diyoruz ''28 Şubat'' eklemeli olarak hala mı capcanlı duruyor? ''28 Şubat'' bir anlayış ve bir düşüncenin ürünü değil miydi? Yaptıkları da bu anlayışın ve düşüncenin hâkim olmasını sağlamak için değil miydi? Failler değiştiğinde fiiller aynı kalıyor ve mef'ul üzerinde aynı tesiri bırakıyorsa failin ne önemi var. Eylem aynı sonuç aynı"
Yani sizin anlayacağınız, değişen çok bir şey yok gibi. Yine batıcı ve seküler bir anlayış, yine batıcı kriterler, yine batılı değerlere uygun batı tarzı bir eğitim ve yine batılılaşma"
28 Şubat'ın uygulamaları pek çok alanda etkisini, gösterememişti. 28 Şubat'çıların neredeyse başarılı oldukları tek alan eğitim alanıydı. 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasıyla engellemek istediklerini engellemiş, yapmak istediklerini de kendilerince başarmışlardı. 15 yıldır 28 Şubat'ın hedeflerine uygun bir nesil yetiştirmişlerdi. Kamu vicdanı işlemiş oldukları bu büyük cürümden dolayı 28 Şubat'çıları hiçbir suretle affetmeyecektir.
Ülke gündeminin yeni konusu yine bir eğitim meselesidir. Çokça tartışılan 4+4+4 eğitim uygulama tasarısı ilk gündeme getirildiği şartlarda halkımızın beklentilerini karşılamasa da nefes alma imkânları sağlayacağını umulmuştu. Fakat süreç ilerledikçe dağın fare doğurduğu görülmekte.
Bu yasa tasarısı dikkatle okunduğunda halkın beklentilerinin çok küçük bir tarafını karşılayacağını görmekteyiz. Bu tasarı ne Kemalist dayatmaya ne ideolojik eğitime ne seküler eğitim anlayışına ne de pozitivist bilgilenmeye yönelik tek bir iyileştirmenin olmadığını görmekteyiz. Yani bu yasa tasarısı eğitim anlayışında hiçbir değişiklik yapmayıp, halkımızı rahatsız olduğu bu sisteme fazladan bir 4 yıl daha eklemektedir.
Bu uygulamayı savunanlar da muhalefet edenler de olayın bu yönü üzerinden hiç konuşmaya yanaşmamaktadır. İster kesintili ister kesintisiz olsun bu temel anlayış değişmedikçe 28 Şubat'çıların ruhu ve etkisi hala var olmaya devam edecek hatta eğitimde süresi uzamış olacaktır.
Yeni uygulama 4+4+4 veya başka matematiksel sıralamaların hangisiyle olursa olsun özde bir değişiklik arz etmiyorsa eskisinin ziyadelisi olur. Evde eğitim ve açık öğretim gibi halkın nefes almasını sağlayacak öğretim ve eğitim modelleri de bu tasarıdan çıkartılırsa geriye kalan 28 Şubat'çıların 8 yıllık kesintisiz eğitiminin arttırılmış kesintili hali kalır.
Özde bir değişiklik olmazsa hangi aritmetik sıralamayla yaparsanız yapın ister 4+4+4 ister 4+4+2 ister 3+5+2 top yuvarlak saha düz kalır"
Suriye'de sular kendi mecrasına doğru mu akmakta yoksa yapay su yatağı yeni bir mecra mı olmakta? Kafalar bugünlerde iyice karıştı. Suriye muhalifler konseyi başkanı, bu konseyin başta Amerika ve Avrupa Birliği olmak üzere bazı ülkelerce tanınmasından sonra ülkemizde bulunmakta. Suriye halkının verdiği bu mücadelenin çalınmasından dökülen kanların, kanların dökülüş sebebine muhalif kullanılmasından endişe etmekteyiz. İslam topraklarının işgalcilerinin Suriye'de muhalifleri desteklemesi ve onların oluşturduğu konseyi bir an önce tanıması hem konsey hakkında hem de bu konseyin Suriye halkı ile ilişkileri hususunda şüpheler oluşturmaktadır.
Bize daha önceden de seyrettirilen bu oyun tekrar sahnelenmekte ve umutlarımız gasp edilip kendi cellatlarımıza aşık hale mi getirilmekteyiz?
Suriye halkının ''Hak üzere olan'' taleplerinin yanında olduğumuzu yineliyor fakat Suriye ulusal konseyine ve onu destekleyen batılılara ve onların Suriye üzerindeki hesaplarına da karşı olduğumuzu daha yüksek bir sesle söylüyoruz.
Bizim için zalimin Baas'çı, batıcı, NATO'cu, 31 Mart'çı, 12 Eylül'cü, 28 Şubat'çı olması arasında bir fark yoktur.
Adaletin hak üzere gerçekleştiği, hakkın batıla bulanmadığı tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 235. Hafta'da aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 10 Rebî'ül Ahir 1433
03 / Mart / 2012
Şiddetli rüzgâr ve yoğun yağmur altında gerçekleştirilen basın açıklamasında, her yıl 28 Şubat haftasında medyanın gündeminde yer bulmayı başardığını ve bu yıl ilk defa 'post-modern' darbe sürecinin paşalarının ve diğer sorumlularının soruşturmalara tabi tutulmasının olumlu bir gelişme olduğu belirtildi. "Erbakan Hoca'nın hakkının teslim edilmiş olması" da bir diğer olumlu gelişme olarak değerlendirildi fakat buna rağmen ne iktidar olarak ne de Türkiye halkı olarak gerçek sorumlularla tam bir yüzleşmenin sağlanamadığına değinildi.
Basın açıklamasında yer alan ifadelerde 28 Şubat sürecinin ana aktörünün ABD olduğu belirtilerek; öncelikli ve detaylı bir şekilde sorgulanması gerekenin "Amerikan emperyalizminin bizim coğrafyamızda çevirdiği entrikalar" olduğu söylenildi.
Platform üyelerinden Diriliş Saati Dergisi adına açıklamayı okuyan Enes Berat Gürler, Amerikan emperyalizminin sergilediği küresel zulümlere dikkat çekerek, Suudi Arabistan, Katar ve diğer körfez ülkelerindeki diktatörlüklerin işlediği zulümlerin görmezden gelindiğine fakat ne hikmetse bütün dünyanın Suriye'deki zulüm ortamına dikkat kesildiğine vurgu yaptı ve "Küresel zulme ses çıkaramayanlar, ülkelerini ve dünyayı aydınlık bir geleceğe taşıyamazlar" dedi.
Yine son günlerde tartışma konusu olan 4+4+4'lük yeni eğitim sisteminin Kemalist ideolojinin hizmetkârlığını yapmaya devam edecek, şekilde yapısal değişiklikler olmaksızın yasalaştırılmasının hiçbir anlamının olmayacağı belirtildi.
Basın açıklamasının tam metni:
28 ŞUBAT'IN MİMARI AMERİKA'DIR!
28 Şubat darbesi 15. yıl dönümünde anıldı. 28 Şubat'ın aktörlerinin günah çıkardığı bir süreci yaşıyoruz. Bir hafta boyunca çeşitli kanallarda bu konu enine boyuna tartışıldı. Birçok il ve ilçede yüzlerce konferans ve açık oturum düzenlendi. Erbakan Hoca'nın hakkı teslim edildi. Bütün bu gelişmeyi olumlu karşılamakla beraber 28 Şubat sürecinin en can alıcı sorgulamasının yeterince yapılmadığı kanaatindeyiz.
Şu soruyu sormak zorundayız: 28 Şubat'ın ana aktörü kimdir? Bu sorunun cevabı açıktır. Amerika 28 Şubat darbesinin ana aktörüdür. Öyleyse öncelikle ve detaylı olarak sorgulanması gereken ilk argüman Amerikan emperyalizminin bizim coğrafyamızda çevirdiği entrikalardır. 'Amerika niçin o dönemde Refah-Yol hükümetinden rahatsız olmuştu" sorusunun cevabı açıktır: D-8 projesi ile dış politika ekseninin kısmen İslam coğrafyasına kayma eğiliminin ortaya çıkması ve alınan finansal tedbirlerle uluslar arası sermayenin Türkiye ayağını oluşturan büyük sermaye grupları ile faiz lobisinin rahatsız olması 28 Şubat'ın ana nedenleridir.
O halde 28 Şubat ile hesaplaşmak için öncelikle Amerikan emperyalizmi ile hesaplaşmak gereklidir. Amerika'nın İslam coğrafyası başta olmak üzere tüm dünya mazlumlarına karşı yürüttüğü operasyonları dikkate aldığımızda bu hesaplaşmanın ne kadar önemli ve öncelikli olduğu aşikardır.
Amerika bu hesaplaşmayı geciktirebilmek veya unutturabilmek adına sürekli yeni stratejiler geliştiriyor. Son 10 yıldır vizyona giren yeni strateji ise "ılımlı İslam"dır. Bu projede liberalizm adeta kutsal bir libas olarak Müslüman halklara giydiriliyor. Buna mukabil ise Müslümanların Kuran'ın vazettiği tüm toplumsal tezlerinden vazgeçmesi isteniyor. Amerika ve yandaşı egemenlerin menfaatleri ile çatışmayan, bireysel özgürlüklerin bir dereceye kadar önünün açıldığı yeni bir sinsi projenin adıdır "Ilımlı İslam""
Bu proje ile Müslümanlar ılımlı ve radikal olarak bölünmekte, Amerika'ya karşı direnen, radikal diye isimlendirilen Müslümanların bertaraf edilmesi adına mezhebi, ırkı, meşrebi her türlü entrika meşru sayılmakta"
Evet! Nasıl ki 28 Şubat projesinin mimarı Amerika ise Ak Parti ile birlikte İslam dünyasında başlayan ılımlı İslam projelerinin mimarı da Amerika'dır. Bu gerçeği görmeden yapılan hiçbir analiz bizi aydınlığa götüremez.
Küresel zulme ses çıkaramayanlar, ülkelerini ve dünyayı aydınlık bir geleceğe taşıyamazlar.
Son olarak Afganistan'da yaşanan Kuranı Kerimlerin yakılması olayı ile ilgili hükümetten ciddi hiçbir tepkinin gelmemiş olması son derece manidardır. Zulüm Amerika patentli olunca sesler kısılıyor.
Amerika'nın Irak, Afganistan, Somali gibi sıcak alanlarda gerçekleştirdiği katliamlar, döktüğü kan, halklar arasına soktuğu tefrikalar ortada iken niçin Ak Parti hükümeti bir kez olsun Amerika'yı telin edememiştir?
Yine Suudi Arabistan, Katar, diğer körfez ülkeleri gibi dikta yönetimlerden hiç bahsedilmezken kafalar niçin sadece Suriye'ye takılıyor? Bütün yapılıp edilenler, Türkiye'nin Amerikan merkezli bir projenin parçası haline getirildiğinin işaretlerini veriyor. Zulme meyledenler kendilerine ateşin nasıl dokunacağını iyi hesaplamalıdırlar"
Zorunlu eğitimi 4+4+4 olarak kesintili bir forma sokma teklifi Türkiye gündemine oturdu. Dünyada devlet eliyle zorunlu eğitimin tartışıldığı, evde eğitim gibi yeni metotların daha verimli olduğu şeklinde analizlerin yapıldığı bir dönemde, ülkemizde 12 senelik zorunlu eğitim tercihinin ciddi bir hata olduğu kanaatindeyiz. Eğitimde asıl tartışılması gerekenin süre değil kalite olduğu düşüncesindeyiz. Uyuşturucu, içki, sigara vb. kötü alışkanlıkların başlangıç yaşının 10/11'e kadar inmesi eğitim kalitemizin net bir göstergesidir. Yine dürüstlük, yardım severlik, emanete riayet, iffetlilik, tevazu gibi ahlaki erdemlerin yerini yalancılık, bencillik, emanete ihanet, iffetsizlik, kibirlilik gibi ahlaksız tutum ve davranışların aldığı bir gençliğin varlığından şikayet ediyorsak eğitim kalitesi dibe vurmuş demektir.
Sorunlar eğitim sürecinin 4+4+4 şeklinde yeniden düzenlenmesi ile çözülemez.
Sorunun yapısal olduğu görülmelidir. Bu amaçla eğitim Kemalist ideolojinin etkisinden arındırılmalı, Tevhidi Tedrisat kuralı Anayasa'dan çıkarılmalıdır. Eğitime vahiy ve akıl doğrultusunda yeni bir ruh kazandırılmalıdır.
Eğitim sürecinin kesintili bir şekilde 4+4+4 şeklinde yeniden tanımlanması ile ilgili TÜSİAD, Eğitim-sen gibi kuruluşların ve Kemalist köşe yazarlarının ideolojik ve halkın geniş kesimlerini yok sayan tavırlarını şiddetle kınıyoruz. Hükümetin muhtemelen askeri kanadının da dahil olduğu baskılar karşısında geri adım atarak 4 yılın sonunda öngördüğü açık öğretim tercihini kaldırarak, 8 yılın sonuna bırakması bu tasarıyı hak ve hürriyetler açısından eskisinden daha da geriye düşürmüştür. Anlamını yitirmiş bu tasarı geri çekilmelidir.
'Zafer mutlaka direnenlerin olacaktır' şiarını tekrarlayarak ve bu şiarın hayat geçirilmesinde sadece Allah'a güvendiğimizi deklare ederek konuşmamızı sonlandırıyoruz.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi
Geçtiğimiz Salı günü etkileri 1000 yıl sürecek denilen post modern darbe 28 Şubatın yıldönümüydü. Basın-yayın organlarında, sokaklarda, mitinglerde lanetlendi, eleştirildi ve koro halinde darbecilerin yargılanması gerektiği yüksek sesle söylendi, haykırıldı.
... Türkiye'de yaşanan hak ihlallerinin en büyük örneklerinden birini de 28 Şubat post modern darbe denilen süreçte yaşadık. Bu dönemde hiçbir hukuki temeli olmayan girişimlerle, binlerce insanın hayatı karartıldı. İnsanlar işlerinden atıldı, bazıları ise meslekleriyle alakalı olmayacak işler yaptırılmak üzere sürgüne gönderildi. Adeta bir cadı avı yapılırcasına özel hayatlara ilişkin her nokta fişleniyordu.
28 Şubat 1997 den bugüne kadar 15 yıl geçti. Bugün darbeyi kınayan bazı gazeteciler o günlerde neler yazdılar acaba? Basın hürriyeti kısıtlanıyor diye bağıranlar o gün özgürlüğün tanımını kendilerine göre yeniden yapıyorlardı. Mecliste milletin üstünlüğünden, demokrasiden dem vuran bazı siyasi partiler o günlerde askerin verdiği brifinglerde dut yemiş bülbül gibiydiler. Bugünün hak ve özgürlük savaşçıları o günlerde üniversitelere girmek şöyle dursun kapılardan kovulan kızlarımızın gözyaşlarına neden duyarsız kaldılar. Filistin işgalini eleştiren bir tiyatro oyunu nasıl irticayı hortlatabildi? Darbe müsebbipleri tamam yargılansınlar ama onları alkışlayanlar, çanak tutanlar da deşifre olup milletin vicdanında yargılansın istiyoruz. Ayrıca 28 Şubat bitti mi diye sorarsak savunanların yanında her an pusuda bekleyenlerin ve ellerine geçen ilk fırsatta az da olsa yapılan iyileştirmelerin önünü kesecek güçlerin olduğunu unutmamamız gerekir. Bunun için her zaman olduğu gibi yine tekrarlıyoruz, yapılan kısmi iyileştirmeler yeterli değildir, köklü ve kalıcı çözüm için yeni Anayasa biran önce hemen yapılmalıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinin siyasete ve siyasi pazarlıklara konu edilmesi son derece yanlış ve haksız uygulamalardır. Ülkenin kaderi ellerindeymiş gibi hareket eden siyasilerden/siyasi otoriteden, halka rağmen, halkın hassasiyetlerine, inançlarına koydukları yasakların (özellikle başörtülülere üniversiteye, orduya, hatta kamu kuruluşlarına vs. giremezsin) ve uygulamaların değil bin yıl, bir gün bile sürmemesi gerekir. Bu millet iradesini hiçe saymaktır, milletin inançlarına saygısızlıktır
26 Şubat Hocalı katliamının yıldönümü münasebetiyle, Türkiye'de birçok yerde katliamı kınamak maksadıyla etkinlikler düzenlendi. Maalesef Hocalı katliamı Türkiye'nin gündemine Fransa'nın soykırım yasasını onaylaması ile girdi. Orada gerçekten bir insanlık dramı yaşanmıştır ve yapılanlar hiçbir şekilde kabul edilemez. Özellikle de bu katliamı bizzat yapanların bugün Ermenistan yönetiminin başında olduklarını görmek de oldukça korkutucudur. Fakat bütün bunlara rağmen İstanbul'da yapılan mitingde nefret söylemi içeren pankartların taşınması da kabul edilemez. Birilerinin yaptığı hatalardan dolayı topyekûn bir millet aşağılanamaz ve sorumlu tutulamaz. Acı yarıştırarak bir yere varılamaz. Bu meselelerin çözümü her iki toplumun da sağduyulu ve gerçeklere saygılı, önyargısız, sadece gerçeklerin ortaya çıkması için çaba sarf eden barış isteyen insanların bir araya gelerek arşivleri araştırması neticesinde olacaktır.
Ayrıca tekrar hatırlatıyoruz; Uludere'de yaşayan masum halkın başına gelenler bir daha yaşanmaz ve Uludere'de mağdur olan ailelere sahip çıkılır. Onlardan alınan canlar geri gelmez ama en azından kalanlardan özür dilenmesi, acıların dindirilmesine katkı sağlayacağını yetkililere hatırlatırız. Türkiye eğitimde 4+4+4 formülünü konuşuyor. Zorunlu 4 yıldan sonra açık öğretim imkânı kızların okuma oranlarını düşüreceği teziyle bazı çevreler tarafından eleştiriliyor. Allah aşkına kızların okumasını, kendi istediği bir işte çalışmasını, toplumda yer edinmesini isteyen bu insanlar yüzlerce başörtüsü mağduru liseli ve üniversiteli kızımızın okuma hakkına neden sahip çıkmıyorlar. Yoksa onların dertleri sadece kızların okuması değil de kendi zihniyetinde kalıplaşmış insanlar yetiştirmek mi?
Bu konuda bir eleştirimiz de 4+4+4 formülünü getirmek isteyenlere. 4. sınıftan sonra kız çocuklarının örgün eğitime devam edemeyebileceğini söylemek yerine, bu imkânla birlikte ilköğretimde de başörtüsüne tam özgürlük getirmeyi neden düşünmüyorlar? 4. Sınıftan sonra başörtülü okumak isteyen kızlarımız bu ara formülle okuldan tamamen uzaklaşmak zorunda kalacaktır. Bu nedenle her zamanki isteğimizi yineliyoruz: "Hayatın her alanında başörtüsüne tam özgürlük" diyoruz.
Ayrıca Adana Pozantı Cezaevinde çocuk mahkûmlara yönelik taciz ve işkence iddialarının araştırılıp, olayın üstü kapatılmadan gerçekler biran önce ortaya çıkarılmalıdır. Çocuk mahkûmlarla yetişkinlerin bir arada tutulması bu tür olaylara davetiye çıkaracak niteliktedir. Bu iddiaların iki yıl önce de gündemde olması ve cezaevi koşullarının düzeltilmemesi de bir başka garabettir.
Haklıya hakkının verildiği, özgürlüklerin konuşulduğu bir hafta da daha buluşmak dileğiyle"
Ankara İnanç Özgürlüğü Plat. Adına İLKDER Yön. Kur. Üyesi Hadiye KILIÇ