Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)
Konya'da 282., Ankara'da 365., Kocaeli'de 408., Sakarya'da 387.,
Konya'da 282. Eylem
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men'etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar. (HUD/116)
S Sevgili dostlar değerli basın mensupları;
Yeryüzünün,kibirli zalimi AmeriKAN konsolosluğuna yönelik Ankarada ki saldırı öncelikle AmeriKAN emperiyalizmine yönelik bir tutum ifade etmesi açısından önemlidir. Bu saldırının failleri ve ne yapmak istedikleri ise ayrıca değerlendirilmelidir. Amerika bulunduğu her yerde işlemiş olduğu suçlardan dolayı farklı din, mezhep, anlayış ve ideolojiden tepkiler alacaktır. Bu tepkiler, AmeriKAN emperyalizminin işlemiş olduğu suçların tabii sonucudur. Ne varki zamanlaması, failleri, ve sonuçları itibariyle ayrı değerlendirmeye tabii tutulmalıdır.
Libyada AmeriKAN konsolosunun öldürülmesi AmeriKAN zulmünü ve işgallerini haklı gösterme aracı olarak kullanılınca bugünkü Ankara saldırıları da farklı zulümlerin ve işgallerin sebebi olarak kullanılacağı yada mevcut durumun meşruluğunu sağlama alma şeklinde tezahür edeceği gayet açıktır. Sebepleri üzerinde durmayı henüz gaybı taşlamak olarak değerlendirdiğimiz bu saldırının sonuçları hakkında konuşmayı da basiret çerçevesi içerisinde ele alıyoruz.
Bu saldırı Türkiye AmeriKAN ilişkilerinin kuvvetlenmesine bölgesel ve küresel birlikteliğin sağlamlaşmasına yönelik bir tezahür ile sonuçlanacak gibi duruyor. Amerika bölgesel etkinliklerini Büyük ortadoğu projesine yönelik uygulamalarını bu saldırı üzerinden yeniden şekillendirip daha etkin hale getirecektir. Türkiye hükümetini de bu saldırıya mani olamayışından dolayı eziklik tutumu içerisinde kendisi ile olmaya mecbur kılacaktır. Bu saldırının sonuçlarından bir kısmının böyle tezahür edeceği öngörüsü içerisindeyiz.
Bölgesel sorun israilin suriyeye yönelik saldırıları bütün yapay gündemlere rağmen ana sorunun israil olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur. İsrail kendi varlığını kendi gücüne ve destekçilerinin gücüne borçlu değildir. İsrailin varlığı muhalifleinin acziyeti, bölünmüşlüğü ve zaafiyetleri üzerine kuruludur. İsrail bütün zamanlarda çevresindeki çatışmaları kendi lehine kullanmış ve bu çatışmalardan azami fayda elde etmiştir.
İsrailin bu saldırısı özelde Türkiye kamuoyunda tepkisiz karşılanmıştır. Müslümanların bu tepkisizliği, onların üzerinde gerçekleştirilen oyunların tutmakta olduğunun işaretçisi midir? Müslümanların bir kısmının 'oh olsun' tutumu içerisinde olması hazin ve ibretlik bir tutum değil midir? Kardeşliğimizi zedeleyici, tartışma alanlarının duruşumuzu ve öncelik sıralamalarımızı da değiştirmiş olması ne kötü bir durumdur. Müslümanlar bir an önce azami müşterekler hususunda ittifakları öncelemeli, kadim düşmanlarımızı unutmamalı ve onlara karşı mücadeleyi engelleyecek anlayışlardan ve tavırlardan uzak durmalıdır.
Malideki Fransa işgali zulmünde sınır tanımadan devam etmektedir. Türkiyeli müslümanların, Nato müttefiki olan Fransaya karşı tepkisizliği Natoyla gelinen süreçte ulaşılan noktaya dikkat çekmek hususunda önemlidir. Müslümanları kendi kimlikleri üzerinden duruş sergilemeye, payanda yapılmak istenildikleri siyasal oluşumlardan uzak durmaya, kendi referansları üzerinden düşünce ve siyaset üretmeye tekrar davet ediyoruz.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 283. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
21 REBÎ'UL-EVVEL 1434 02 / 02 / 2013
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU (365. HAFTA) BASIN AÇIKLAMASI
Değerli katılımcılar; başörtüsü yasağı özelinde ve genelde ise dünyada inanca yönelik tüm baskı ve zulümlere karşı haklıdan yana haksıza karşı tavır almak amacı ile kurulan İnanç Özgürlüğü Platformu 365. Basın Açıklamasını ilginize sunuyoruz.
Bundan sekiz yıl önce kurulmuş platformumuzun gündeminde maalesef her hafta başörtüsü ile ilgili yapılmış bir bireysel ya da genel haksızlık gündemi ile meşgul oluyoruz. Danıştay 8. Dairesinin avukatların başları örtülü olarak duruşmalara katılabilecekleri yönünde verilmiş olumlu kararına rağmen, hafta içinde bazı mahkemelerde hâkimler duruşmalara katılan başı örtülü avukatları baskı altına almış ve meslek kurallarına aykırı kıyafetle katılımları tutanak altına alarak baroya bildirmekle tehdit etmişlerdir. Görüyoruz ki özgürlükleri kişilerin ve kurumların inisiyatifine bıraktığımızda yıllarca bu tür sorunlarla karşılaşmaya devam edeceğiz. Başörtüsü özelinde inanç değerlerine yönelik kişiler ya da kurumlar tarafından oluşmuş düşmanca bu tavrın açmazlarının acilen yasalarla "Sınırsız ve Her Alanda Özgürlük" getirilerek engellenmesi yasa koyucuların en önemli görevlerinden biri haline gelmiştir. Memur Sendikaları Konfederasyonu (MEMURSEN) tarafından kamuda kılıf kıyafet serbestisi için başlatılan "Özgürlük İçin 10 Milyon İmza Kampanyası" nın da yoğun destek gördüğü gözönüne alındığında pratikte yaşanan ve çözümü için milyonlarca insanın desteğini almış bu problemlerin artık bitmesi gerekmektedir.
Aylarca önceden dikkat çekmeye çalıştığımız ve Mali Somali Olmasın başlığı ile bölge hakkındaki gözlem ve çözüm önerilerimizi paylaştığımız Mali'de sözde özgürlük getirme adına Fransa öncülüğünde başlatılan operasyonda maalesef büyük resmin görmezden gelmekteyiz. Ülkemizde ise kendine İslami cemaatleri referans almış medya organları özgürlük getirme adına gerçekleştirilmeye çalışılan Fransa'nın Mali işgalini meşru zemine taşıyarak neredeyse alkışlıyor olmasına anlam veremiyoruz. Mali'de bize gösterilmeye ve kabul ettirilmeye çalışıldığı şekliyle bir problem olmadığını kesin olarak biliyoruz. Sömürgeci batılı ve Amerikalı işgalcilerin bölgeye getireceği tek çözüm Müslüman kanının akmaya devam etmesi olacaktır. Bir an önce Mali'de tarafların bir araya gelerek problemlerini kendi aralarında gidermeleri ve dış müdahalelerin tamamını bertaraf etmeleri gerekmektedir.
Hafta içinde Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı adalet komisyonundan geçmiştir. Komisyondan geçen tasarının meclise gelişinden önce Amerika'nın Ankara Büyükelçiliği girişinde düzenlenen ve maalesef masum sivillerin yaralandığı ve hayatını kaybettiği bombalı saldırı yapılması ve ilk belirlemelere göre taşeron bir örgüt tarafından gerçekleşmiş eylemin gölgesinde görüşülecek olması manidardır. Bu tasarı yasalaştığında;
Ebu Gureyb cezaevinde suçsuz yere tutulan ve insanlık dışı muamele gören mazlumları sadece Amerika terörist dediği için terörist sayılacak mı?
Fransa'nın masumane olarak özgürlük götürme sloganı ışığında sömürüp işgal etmek için bulunduğu Mali'de toprak bütünlüklerini Fransa'ya karşı savunmak zorunda kalan Mali halkı sadece Fransa terörist dediği için terörist sayılacak mı?
Ambargo altında yıllarca yarı açık cezaevinde yaşayan Gazze halkına yardım ulaştıran insani yardım kuruluşları Almanya'da terör gruplarına yardım yapmaktan kapatılmıştı. Taslak bu haliyle yasalaşırsa meşru seçimlerle Filistin halkını temsil eden Hamas yetkilileri terörist, Türkiye'de onları meclis gruplarında, parti genel merkezlerinde ağırlayanlar terör gruplarına yardım edenler mi olacaklar?
soruları cevabı muğlak ve zor sorular olacaktır. Bununla birlikte 2000' li yılların başında İslami Terörü Finanse etmek suçlamasıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından suçlu bulunarak ülkemiz dahil tüm dünyadaki hesapları, malvarlıkları dondurulan, şirketleri iş yapamaz hale getirilen ve yıllarca sürdürdüğü hukuk mücadelesi sonucunda milyonlarca dolar mahkemelerde, milyarlarca dolar ticarette zarara uğratıldıktan 11 yıl sonra kusura bakmayın biz yanılmışız denilen Yasin El Kadı örneği sıcak bir şekilde önümüzde bir gerçek olarak durmuyor mu?
Uluslararası zeminde terör ve terörist tanımlamalarının kişiler ve devletler tarafından kendi ülke menfaatleri için manipüle edildiği ve teröristin, küresel teröristler Amerika ve İsrail tarafından belirlendiği bir dünyada yaşıyoruz. Komisyondan geçen mevcut taslağın kanunlaşmasının uzun vadede oluşturabileceği felaketlerin enine boyuna irdelemesi gerekiyor.
Son olarak 22. Ayında resmi rakamlarla 65 binden fazla masumun katledildiği Suriye'de zulmün son bulması için dua ve temenni ediyor, zulüm bitene kadar meydanlarda olmaya söz veriyoruz. Katılımlarınız için teşekkür ederiz.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu
Kocaeli'de 408. Eylem
BAŞÖRTÜLÜ AVUKATLARA BASKI KABUL EDİLEMEZ.MEMURSEN'İN 10 MİLYON İMZA KAMPANYASINA TÜM STK'LAR DESTEK VERMELİDİR.
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun başörtüsüne özgürlük için yaptığı basın açıklamasının konusu Memur-Sen'in başörtünse özgürlük için Türkiye çapında düzenlemiş olduğu 10 Milyon imza kampanyasına destek ve başörtülü avukatlara yapılan baskılardı. Kocaeli Kartepe İnsan hakları derneği adına açıklama yapan başkan Orhangazi Ergin, bu kampanyada Memur-Sen'in yanındayız ve tüm STK'larda Memur-Sen'i yalnız bırakmayarak, kamuda ve her alanda başörtüsünün özgür olması için canla başla çalışmalıdır" dedi. Açıklamaya katılan STK mensupları da "10 Milyon imza kampanyasını destekliyoruz" pankartları tuttu.
((((((((((((((( EMİRDER )))))))))))))))
TÜRKİYE İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI
Değerli halkımız ve basın mensupları, Memur Sen'in başlatmış olduğa 10 Milyon imza kampanyasına Türkiye'nin her yerinden destek yağmakta ve stantlar açılmakta. Senelerce başörtü zulmüne maruz kalan halk, bu imza stantları önünde , imza atmak için kuyruklar oluşturmakta. Bu hayırlı iş için taşın altına elini koyan Memur Sen camiasını kutluyor ve Allah sizlerden razı olsun diyoruz. Soğukta, yağmurda imza stantlarının başında duran değerli Memur Sen mensuplarının bu gayretleri, Türkiye'deki insan hakları mücadelesi ve başörtüsü mücadelesine altın harflerle yazılacaktır. Umarız ki yetkililer sesiz çoğunluğun imzalarıyla oluşturduğu "yasağa hayır" seslenişini görür ve en kısa zamanda gereğini yapar. Gerek kamuda gerek ilkokuldan itibaren eğitimin her kademesinde başörtü özgür hale gelir. Bu ülke 1920'lerin CHP tek parti kafasının, yasakçı, diktacı anlayışıyla yönetilemez. İnanıyoruz ki 10 Milyon imzadan fazlası toplanacaktır. Uzlaşmaysa, işte halkın imza desteği ve sandıkta verdiği % 50 oy desteği. Bu bitmiş, fosilleşmiş CHP tek parti anlayışının çağdışı uygulamalarını tasfiye etmek için daha ne bekliyorsunuz?, sizi tutan ne?.
Üzülerek görüyoruz ki, bu konuda bazı STK'ların canla başla çalışırken, Memur Sen camiası dışında birtakım vakıf, dernek ve kuruluşların bu işe fazlada destek vermemektedir. Bir kenarda oturmakla hak aranmaz, hukuki yollardan hakkınızı aramanız kaçınılmaz bir gerekliliktir. Kendi programları, etkinlikleri, kermesleri olunca, gece gündüz çalışan STK'ların böyle hayırlı bir işte tembel tembel oturup, "biz imza attık" diyerek olayı geçiştirmelerini anlayamıyoruz. Tüm STK ları bu konuda Memur Sen camiasına, canla başla yardımcı olmaya davet ediyoruz. Her STK, bir sokak başına, imza masası koyup, üyelerini nöbetleşe burada bulundurmalı, beldelerinde çok daha fazla sayıda kişinin imza atmasını sağlamalıdır. Bunu yapmayanların, başörtü yağsından şikayet etmeye hakları yoktur. " Bir topluluk kendinde olanı değiştirmedikçe, Allahta o topluluğu değiştirmeyecektir" Rad süresi 11. Gün bugündür, gün çalışma günüdür.
Danıştayın, serbest avukatlık mesleğini icra eden avukatların duruşmalara başörtülü girebileceği kararına rağmen, bazı hâkimlerin, başörtülü olarak duruşmaya giren avukatlar için tutanak tutup baroya gönderdiğini medyadan öğrenmiş bulunuyoruz. Avukat serbest meslek erbabıdır ve hakimler için kanunlarla, yönetmeliklerle bu konunda belirlenmiş hiçbir görev yoktur. Bu uygulama kanunuzdur. Bu şekilde kendi görev alanı içinde olmadığı ve hiçbir kanun, yönetmelik bulunmadığı halde keyfi olarak tutanak tutup, barolara yollayarak, başörtülü avukatılar üstünde psikolojik caydırma yöntemi uygulayan hakimler konusunda Adalet Bakanını ve HSYK'yı göreve davet ediyoruz. Kendi görev alanları dışında kalan bir konuya müdahale eden hâkimler hakkında HSYK gerekeni bir an evvel yapmalı, soruşturma başlatmalıdır. Basın açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz.
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
Sakarya Adalet Girişimi'nin 387. hafta basın açıklamasında Türkiye'deki başörtüsü mağduriyetinin halen devam ettiği vurgulanırken ancak kararlı bir direniş ile bu mağduriyetin üstesinden gelinebileceği belirtildi.
Basın açıklamasında, Türkiye Barolar Birliği (TBB)'nin başörtülü avukatlara yönelik sürdürdüğü yasak yasal olarak kalkmış olmasına rağmen keyfi uygulamalarının önü tıkalı olmadığı için gerçek bir çözümün hasıl olmadığına dikkat çekildi. Yine geçtiğimiz haftalarda Sivas'taki bir Anadolu lisesinde yaşanan olayların 28 Şubat sürecinden kalma "ikna odaları" taktiğiyle gerçekleştirildiğine ve bu köhnemiş zihniyete bir son verilmesi gerektiği çağrısında bulunularak, Türkiyeli ve Sivaslı Müslümanlara "Başörtüsüne Sahip Çıkalım" çağrısı yapıldı.
Akp hükümetinin Türkiye-NATO-Amerika ilişkilerine altın bir çağ yaşattığına değinilen açıklamada "Ne yazıktır ki tarih NATO ve Amerika ile ittifakın bu denli geliştirildiği başka bir Türkiye Hükümeti yazmamıştır" ifadesine yer verildi. NATO üyeliği kapmasında Türkiye'ye yerleştirilen Patriotların durumuna da dikkat çekilen basın açıklamasında Akp yönetiminin geçmişte dillendirilen "eksen kayması" söylentilerinin gerçek olmadığını ispatlamak için NATO ile biat tazelediğini ve bu çerçevede hem Kürecik'e Füze Kalkanı yerleştirmeyi hem Libya operasyonuna katılmayı hem de Patriot füzelerini kendi toprakları üzerine yerleştirmeyi kabul ettiğine dikkat çekildi.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına Diriliş Saati Dergisi'nden Enes Berat Gürler tarafından yapılan basın açıklaması sırasında "Katil Nato'ya Hayır", "Amerikan Üsleri Derhal Kapatılsın" gibi dövizler taşınırken "En Büyük Terörist Amerika'dır" ve "Nato'ya Asker Olmayacağız" sloganları atıldı.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 387. Basın Açıklaması
MÜSLÜMANCA DURUŞLAR SERGİLEMEK, SORUMLULUĞUMUZDUR!
Değerli Sakarya halkı,
Kamuoyunda halledilmiş bir sorun olarak lanse edilmeye çalışılan başörtüsü yasağının, sadece direniş ve kararlılık ile ortadan kalkabileceğini yıllardır bu meydanlardan dile getiriyoruz. Nitekim her hafta farklı yasaklama örnekleriyle karşınıza çıkıyor olmamız, konunun kamuoyu nezdinde bir karartma operasyonuna kurban gittiğinin en büyük göstergesidir. Bu vesileyle her daim hakkın şahitliğine talip olduğumuzu bir kez daha deklare etmek istiyor; siz değerli halkımızı da bu birlikteliğe davet ediyoruz.
Bu haftaki basın açıklamamıza, başörtüsü zulmünün iki yeni tezahürü ile başlamak istiyoruz.
Keyfî bir uygulama neticesinde 17 yıldır mesleğini tam olarak icra edemeyen Avukat Figen Şaştım'ın, başörtüsü yasağının kaldırılması için Danıştay'a yaptığı başvuru geçtiğimiz hafta karara bağlandı. Danıştay 8. Dairesi'nin, Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) avukatlara yönelik başörtüsü yasağıyla ilgili yürütmesinin durdurulması kararı vermesi ile; başörtülü avukatların davalara girebilmesinin önü açılmış oldu. Ancak bu olumlu haber karşısında yaşanan sevinç pek de uzun sürmedi. Alınan bu kararın, mahkeme salonlarında pratik bir karşılık bulamaması yasakçı zihniyetin köhnemişliğini göstermesi açısından manidardır.
Konu ile ilgili basın açıklaması yapan Av. Figen Şaştım, açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularına cevap verirken; karara rağmen girdiği davalarda hâkimlerin kendisi hakkında tutanak tutmaya çalıştığını şu sözlerle ifade etti: "Karardan sonra, Üsküdar 1. İş Mahkemesi'nde ve Üsküdar 2. İş Mahkemesi'nde duruşmalara katıldım. Ancak karara rağmen 2. İş Mahkemesi hâkimi tarafından duruşmaya girmemin tutanak altına alınarak baroya bildirileceği yönünde tehdit edildim. Yine kararın ertesi gününde bir meslektaşım Kadıköy Adliyesi'nde bir duruşmaya katıldı. Ancak hâkim kendisi hakkında tutanak tutup İstanbul Barosu'na bildirmiş. Bu hukuka aykırı bir işlemdir. Çünkü ortada yargının verdiği bir yürütmenin durdurulması kararı vardır. Bir mahkeme kararının hiçbir kamu kurumu tarafından uygulanmaması mümkün değildir."
Geçtiğimiz haftalarda yasakçı zihniyetin hortladığı diğer bir yer ise Sivas Cumhuriyet Anadolu Lisesi oldu. Derslere başörtüsü ile devam etmek isteyen bir grup öğrenci, okul idaresi tarafından tahkir edilmek suretiyle psikolojik baskıya maruz kaldı. 28 Şubat sürecinden kalma "ikna odası" yöntemine başvuran okul yönetimi, bununla da yetinmeyip aileleri teker teker aramak suretiyle, kızlarının başlarını açarak okullarına gelmesi gibi rezil bir istekte bulundu. Tüm bu baskılara rağmen kararlılıklarını söz ve fiilleriyle dile getiren öğrencileri ise, Rehberlik Birimi'ne sevk ederek, farklı bir baskılama yöntemine başvurdu.
Disipline havale edilmeleri tehdidi ile yarıyıla giren başörtülü kardeşlerimizi sonuna kadar destekliyor ve haklı mücadelelerinin takipçisi olacağımızı buradan dile getiriyoruz. İkinci dönem başladığında benzer sorunla karşılaşma ihtimalleri çok yüksek olan bu kardeşlerimizi yalnız bırakmamak, başta Sivas Müslümanları olmak üzere tüm Türkiye Müslümanlarının görevidir.
Başörtüsü mücadelemize dair bu iki önemli haberi paylaştıktan sonra, biraz da Türkiye ve dünya gündemine göz atmak istiyoruz.
AKP Hükümeti, Malatya Kürecik'te kurulan füze kalkanı ile hız verdiği tam kapasiteli NATO müttefikliği sürecine Libya Operasyonu'yla kazandırdığı ivmeyi, ülkemizin farklı şehirlerine yerleştirdiği Patriot füzeleri ile doruk noktasına taşımak istiyor. Ne yazıktır ki tarih NATO ve Amerika ile ittifakın bu denli geliştirildiği başka bir Türkiye Hükümeti yazmamıştır.
Süreci biraz hatırlayacak olursak; Irak Tezkeresi'nin Meclis'ten geçmemesi ile soğuduğu iddia edilen Türkiye-Amerika-NATO ilişkileri, Türkiye'nin kendisini affettirici çabaları ile toparlama sürecine girmişti. Ancak Hamas lideri Halid Meşal'in Türkiye'ye gerçekleştirdiği ilk ziyaret ile başlayıp, Gazze Furkan Savaşı, Davos Zirvesi'ndeki "one minute" çıkışı ve Mavi Marmara Hadisesi ile ilişkilerin hepten bir çıkmaza girdiği iddialarına kapı aralayan gelişmeler, Batı'da "eksen kayması" söylentilerinin hızlıca müşteri bulmasına sebep olmuştu.
Bu algının gerçeği yansıtmadığını ısrarla dile getiren Türkiye Hükümeti, 19-20 Kasım 2010 tarihinde Lizbon'da yapılan NATO Zirvesi'nde yeni bir biat tazelemesi yaptı. İşte bu vebalı tarih, Mavi Marmara Hadisesi'nin sadece 5-6 ay sonrasına tekabül ediyordu.
AKP Hükümeti, Nato'ya biat tazelemesini müteakiben her türlü talebe karşılık vermeye başladı. Kürecik Füze Kalkanı Sistemi de, Libya Operasyonu'na iştirak süreci de ve son olarak Patriot füzelerinin ülkemizin güneyine konuşlanması da bu sürecin bir parçasıdır.
"Terörle Mücadele"de terörün baş zanlısı Amerika ile paralel çalıştıklarını sürekli olarak dile getiren Tayyip Erdoğan, dün Amerikan Büyükelçiliği'ne gerçekleştirilen bombalı saldırı sonrasında ifade ettiği cümlelerle Amerika'ya olan bağımlılığın boyutunun ne denli tehlikeli olduğunu bizlere göstermiş oldu. Bu saldırının, kendi önlerini kesmek için yapıldığını iddia eden Erdoğan, aslında zımnen dünyanın jandarması Amerika ile iş tutmaksızın önlerinin yeterince açık olmadığını ifade etmiş oldu. Dünyanın süper zalim gücü olan Amerika ile ilişkilerin bozulmasının korkusuyla, terörizme karşı ortak mücadele çağrısı yapan AKP Hükümeti'nin, Amerika'nın listesindeki teröristlerin Filistin'deki, Afganistan'daki, Somali'deki Müslümanlar veya Venezuela'daki, Bolivya'daki, Küba'daki anti- emperyalistler olduğunu bilmediğini varsaymak fazla iyimserlik olacaktır.
Nitekim şu günlerde gündemde olan "Teröre Finansman Yasa Tasarısı", bu resmin bütünleyicisi olmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) uluslararası terörizmin finansman kaynaklarını engellemek iddiasıyla bir sözleşme hazırlamış ve bu sözleşmenin üye ülkeler tarafından kabul edilmesini zorunlu hale getirmişti. Sözleşme kapsamında Türkiye'de hazırlanan yasa tasarısı yaklaşık iki yıl komisyon gündemine alınmamıştı. Geçtiğimiz günlerde BM tarafından Türkiye'nin uyarılmasının ardından hazırlanan tasarı Adalet Komisyonundan geçerek Meclis Genel Kuruluna gönderildi. BM sözleşmesine göre Terör devleti ABD ve AB'nin terörist olarak ilan ettiği örgüt, grup, siyasi oluşum ve camialar Türkiye tarafından da terörist olarak görülecek. Eğer tasarı meclisten geçerse terörist ilan edilen bu kuruluşlarla iş yapan bütün kişi, STK, dernek ve şirketler kara listeye alınacak. Ayrıca talep edilmesi halinde bu kuruluşların mal varlıkları dondurulacak. Yasa bununla da sınırlı değil. Terörist ilan edilen bu kuruluşlar hakkında dava açılıp örgüt üyeliği cezası verilebilecek. Tasarıya göre mal varlıklarının dondurulmasına yönelik talepleri değerlendirmesi amacıyla bir komisyon kurulacak. Böylece mal varlığı dondurma talepleri yargı kararı olmadan alınabilecek.
Buradan, kendini bu çarka kaptırmış olan AKP Hükümeti'ni bir kez daha uyarıyoruz. Eğer bu şer çizgisinde rol almaya devam ederseniz, sizlere ateş dokunacaktır. Ve tabii ki böyle bir tabloda, bizleri de "terörist ilan edilme pahasına da olsa" her zaman karşınızda bulacaksınız.
Son olarak kısaca Suriye gündemine değinerek basın açıklamamızı sona erdirmek istiyoruz.
Suriye'de kan ve gözyaşı dinmek bilmiyor. Emperyalist güçlerin planlarını sahnelemek için laboratuar olarak gördükleri Suriye coğrafyasında, hem Esed Yönetimi hem de muhaliflerce atılan yanlış adımlar neticesinde masum halk ölüm, açlık ve sıkıntı ile karşı karşıya gelmektedir. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın abartısı neticesinde zafer sarhoşluğuna kapılarak uzatılan her eli sıkan muhaliflerin, bugün gelinen noktada makul bir çözümün silahlı çatışmayla değil, ancak adil bir barışçıl çözüm ile gerçekleşebileceğinin farkına varması gerekmektedir. Nitekim Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Muaz el Hatib'in, ülkedeki siyasi tutukluların serbest bırakılması şartıyla Suriye yönetimiyle görüşmeye hazır olduğunu açıklaması, bu noktada atılan önemli bir adım olarak okunabilir.
Suriye halkının mazlumiyetinin giderilmesi noktasında bölgesel merkezli karşılıklı adımlar, sürecin olumlu bir noktaya evrilmesine vesile olacaktır. Bu noktada hem Esed Yönetimi hem de muhalifler makul yöntemler geliştirerek süreci olumluya dönüştürme hususunda bir fırsat yakalamış gözüküyorlar. Temennimiz, emperyalist güçlerin güdümüne girmeden mazlum Suriye halkının yararına olacak bir çözümün bir an önce hayata geçirilmesidir. Bu noktada vicdanı köreltmeden aklı da iptal etmeden her türlü çabanın desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer yandan İsrail savaş uçaklarının Suriye-Lübnan sınırındaki askeri bir tesisi vurması da sürecin gidişatı ile ilgili dış mihrakların etki ve müdahale taleplerinin geldiği noktayı bizlere göstermektedir. Bu saldırı, İsrail'in Suriye'de yaklaşık iki yıldır devam eden kriz ortamında Esed'in devrilmesi için harcadığı çabalara doğrudan ve açıktan bir hamleyle destek olma kararı verdiğini göstermiş oldu.
Zamanlama ve hedefler bakımından değerlendirilip olayın gerçekleşme şekli göz önünde bulundurulduğunda saldırının çok yönlü mesajlar içerdiği görülmektedir.
Bu vesile ile İsrail'i lanetlediğimizi bir kez daha deklare ediyoruz ve Müslümanların bu süreci doğru okuyarak, Suriye'de daha makul ve insancıl bir çözüme gidilmesinde rol almalarını tavsiye ediyoruz. Rabbimiz iki ateşin arasında kalan mazlum Suriye halkının yardımcısı olsun."
Sakarya Adalet Girişimi adına, Diriliş Saati Dergisi