Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)
Sakarya'da 406., Konya'da 301., Kocaeli'de 426.,
Gezi Parkı'ndan alınması gereken dersler var!
Sakarya 406. hafta: Gezi Parkı'ndan alınması gereken dersler var!
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, 406. hafta açıklamasında Gezi Parkı olaylarını değerlendirdi, başörtülü kadınlara yönelik saldırıları ve Roboski soruşturmasının askeri savcılığa gönderilmesini kınadı
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu tarafından gerçekleştirilen 406. hafta basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği'nden Kadrican Mendi okudu.
"Gezi parkı olayları ile ortaya çıkan yeni durumu iyi analiz etmek, bu insanlara direkt cephe almak yerine sonunda katılsak da katılmasak da mutlaka anlamaya çalışmak zorundayız. 5 insanın hayatını kaybettiği, 10 yakın insanın gözünü kaybettiği, atılan gaz bombalarıyla 4 kişinin kafatasında kırık oluştuğu, 4000′den fazla kişinin yaralandığı bu süreçten çıkarılacak dersler olduğu kanaatindeyiz." diyen Mendi, "Partimiz, liderimiz cemaatimiz ne olursa olsun din günü Allah(c.c.) huzurunda yapıp ettiklerimizin hesabını vereceğimizi unutmaksızın, her zaman hakka şahitlik etme sorumluluğumuzu gözetmeliyiz." çağrısı yaptı.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
SAGİR-BP 406. Hafta basın açıklaması
20 gündür Türkiye ve dünya gündeminin ön sıralarında yer alan "Taksim Gezi Parkı" olayları üstü kapatılmaya çalışılan çelişkileri gün yüzüne çıkarıyor.
Bu çelişkilerden başlıcası AKP'ye oy verenler dışındaki geniş bir halk kesiminin duydukları rahatsızlık ve güvensizlik duygusunun ilk defa bu kadar ciddi ve uzun soluklu bir tepkiye dönüşmesidir.
Parlamenter demokraside, siyasette en fazla oyu alan yönetir muhakkak; ancak bu kalan kesimlerin hassasiyetlerinin hesaba alınmayacağı, iktidara geçenin istediği her şeyi yapabileceği anlamına gelmez.
Bu açıdan "birkaç ağaç" üzerinden çıkan olayların bu raddeye gelmesinde, AKP'nin ve özellikle Başbakan Erdoğan'ın halkı kutuplaştırıcı söyleminin maalesef büyük rolü olduğunu söylemek zorundayız.
Gezi Parkı'nda toplananları sevmeyebiliriz, yaşam tarzlarını tasvip etmeyebiliriz ancak bu durumda dahi Müslümanlara düşen adil olmak, hoşlarına gitmese bile başta dindar kesimler olmak üzere, uyarı vazifemizi yerine getirmektir.
Rabb'imiz Maide suresinde şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır."
28 Şubat'ta da medya üzerinden Müslümanlara yapılan saldırıları hatırlıyoruz. O zaman da medya, tek bir olay üzerinden tüm haklı talepleri yok sayıyordu. Halkın bir kesimin en meşru talebi olan Başörtüsüne özgürlük mücadelesini itibarsızlaştırmaya teşebbüs ediyordu. O günlerde biz de, Sakarya'da "çocukları eylemlere alet ediyorlar" gibi bir takım hedef gösterici yayınlar üzerinden saldırıya uğramıştık.
Şimdi de Hükümet'in yarattığı imkânlarla palazlanan bir kısım dindar medyanın bu imkânlarını kendileri gibi düşünmeyen insanlara karşı, onları itibarsızlaştırmak, milletin gözünde küçük düşürmek için kullandığını görüyoruz. Daha kötüsü, siyasal iktidara karşı her tepkiyi "İslam düşmanlığı" gibi göstermek yönünde çok ciddi ve sorunlu çabalara şahit oluyoruz. Bu tutumdan bir an önce vazgeçilmelidir.
Gezi parkı olayları ile ortaya çıkan yeni durumu iyi analiz etmek, bu insanlara direkt cephe almak yerine sonunda katılsak da katılmasak da mutlaka anlamaya çalışmak zorundayız. 5 insanın hayatını kaybettiği, 10 yakın insanın gözünü kaybettiği, atılan gaz bombalarıyla 4 kişinin kafatasında kırık oluştuğu, 4000′den fazla kişinin yaralandığı bu süreçten çıkarılacak dersler olduğu kanaatindeyiz.
İlk olarak, Başbakan Erdoğan şunu anlamalıdır ki; dindar insanların geleceğini, toplumun kalan kısmını onlara hasım yaparak koruyamaz. Bu sert ve küçük görücü söylemi, kendisine oy atan insanları tatmin ediyor olabilir ancak toplumun genelinde sadece gerilimi arttırmaktadır.
Bu toplumun içerisinde Kürtler, aleviler, solcular, sosyal demokratlar, Atatürkçüler ve bilumum "çapulcular" da yaşamaktadır. Dolayısıyla Başbakan söyleminde ve eyleminde bu kesimlerle dindarları cepheleştirecek tutumlardan sakınmalı; kendisine oy atmayanların dahi saygısını kazanacağı bir tutum içerisinde olmalıdır.
Bu sözlerimiz birçok kimseyi kızdırabilir ancak kurulduğu günden beri ne pahasına olursa olsun adaleti gözeten platformumuz tarafından söylenmesi gereken sözlerdir.
Kendimiz için istediğimiz Müslümanca bir hayat diğerleri için bir cehennem hayatına dönüşmemelidir.
Bu vesileyle şunu da hatırlatmak istiyoruz.
Gezi Parkı'nda uzun süredir izlenen ve son günlerde geri adım atılmak zorunda kalınan gerilim stratejisinin doğurduğu öfke, bazı gruplar başörtülü kadınlara yönelik saldırılara bahane kılınmak istenmiştir. Kadınlara yönelik bu tür çirkin saldırıları şiddetle kınıyoruz.
Hükümet'in bunu siyasi bir malzemeye dönüştürmesini de kesinlikle kabul etmiyoruz. Serbest kıyafette başörtüsünü hariç tutan, kısa süre önce kendi İçişleri Bakanlığı başörtüsü yasakçısı bir genelge yayınlayan, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemindeki yasakçı kıyafet yönetmeliklerini kaldırmayan bir Hükümet'in bu konuda söyleyeceği hiçbir samimi söz olamaz! İstismarı bırakıp, görevinizi yapın ve yasağa son verin, yeter!
Sevgili dostlar,
İktidar kim olursa olsun Türkiye'de bir devlet sorunu vardır.
Roboski/uludere'de devletin savaş uçaklarıyla katlettiği 34 masum insanın katilleri hala hesap vermediği gibi, dava görevsizlik kararıyla askeri savcılığa sevk edilmiştir.
Taksim Gezi Parkı'nda binlerce casusu anında tespit ettiğini, olayların arkasında yabancı güçlerin parmağını hemen deşifre ettiğini iddia eden devlet kurumları, bu kadar açık bir katliamın sorumlularını bir buçuk senedir nasıl hala bulamamaktadır?
İşte bu tür olaylar kamu vicdanını zedeleyen şeylerdir; devlet ve hükümette bir yaklaşım değişikliği olmadığı sürece de, her fırsatta başka görünümlerle gün ışığına çıkacaktır.
Buradan çağrımız, başta dindarlar olmak üzere tüm halkımızın kendilerini önce adaletten yana taraf olarak görmeleridir.
Partimiz, liderimiz cemaatimiz ne olursa olsun din günü Allah(c.c.) huzurunda yapıp ettiklerimizin hesabını vereceğimizi unutmaksızın, her zaman hakka şahitlik etme sorumluluğumuzu gözetmeliyiz.
Şüphesiz Allah doğrularla beraberdir.
SAGİR adına Sakarya Dayanışma Derneği
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 301. HAFTABASIN AÇIKLAMASI
Rahman, Rahim Allah'ın Adıyla:
'Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel biçimde mücâdele et. Kuşkusuz Rabbin, işte yolundan sapanları en iyi bilen O'dur ve O, yola gelenleri de en iyi bilendir'. (Nahl Suresi/125)
Sevgili Dostlar Değerli Basın Mensupları:
Bir nasihat bin musibetten evladır yoksa böyle değimliydi bu söz ? Bir musibet bin nasihatten evladır! Şeklinde miydi? Biz mi yanlış hatırlıyoruz? Yada etkili ve yetkili isimlerin zihinlerinde böyle mi kalmış ? Kamuoyunun zihnini günlerdir bu soru meşgul etmekte"
Gezi parkı eylemleri sebep, sonuç, eylemcilerin tutumları, hükümetin tutumu, medyanın durduğu yer, uluslar arası örgütlerin ve yabancı devletlerin izledikleri politikalar, gerekli yerler tarafından değerlendiriliyor ve sonuçları kamuoyunda tartışılıyor. Biz burada bu tartışmaya girmeyi uygun görmüyoruz.
Olaylara hiç kimsenin bakmadığı yerden bakmaya çalışıyoruz. Bizim durduğumuz yer açısından gezi parkı olaylarının topluma, kamuoyuna öğrettiği şeyleri anlamaya çalışıyoruz.
Devlet son altı aydır isteyerek veya istemeyerek halklara ve meselelerinin çözülmesini isteyen kesimlere şu mesajı mı vermektedir? 'Pkk ülke içerisindeki gördüğü sorunları teröre başvurarak çözmeye çalışınca dökülen onca kandan sonra devletin muhatabı olabildi ve devlet örgütü ve onun yetkililerini muhatab sayıp onlar ile masaya oturarak meselelerin çözümüne yöneldi.
Gezi parkı olaylarında da eylemciler sokaklara dökülüp, şiddete başvurarak, orayı burayı kırıp, çevreyi tahrip edince polis ile çatışıp, meydanları işgal edince devlet onları da muhatab aldı. Onlar ile de görüşüyor, konuşuyor, meseleleri nasıl çözeceklerine birlikte karar veriyor.
Müslüman halkın onlarca yıldır vermiş oldukları hak ve özgürlük mücadelesinde on milyonlarca imza, birmilyon kişinin katıldığı özgürlük için el ele eylemi, yüzbinlerin bir araya gelerek yaptığı eylemler binlerce defa tekrar edilen orta ölçekli eylemler, onlarca şehirde yaklaşık beşyüz haftadır devam eden basın açıklamaları ve benzeri şiddete yönelmeyen hak taleplerini devletin ciddiye almayıp muhatab kabul etmemesinin sebepleri ne olaki acaba"?
Devlet bu haklı ve meşru kitlenin istek ve taleplerini göz ardı ederek şiddete başvurmayan eylemlerini ciddiye almayarak onları muhatab kabul etmeyerek ve daha da önemlisi çözüm için hiçbir ciddi adım atmayarak bu kitleye hangi mesajı vermektedir? Yoksa devlet bize şunu mu demek istiyor? ''Bizim sizleri muhatab alabilmemiz ve meselelerinizi çözmemiz için şiddete başvurmanız gerekir"''.
Yani bir musibet devlet için bin nasihatten evlamı ? biz nasihat etmeye devam edeceğiz. Sabrı son noktasına kadar yudum, yudum içeceğiz. Fakat devlet yetkililerine tavsiyemiz nasihatleri dinlememek için kulaklarını tıkamasınlar. Gerçekleri görmek için ve haklı taleplerimizi yerine getirip problemlerimizi çözmek için bir musibet beklemesinler.''O gün çok geç kalınmış olabilir''.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 302. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 6 ŞABAN 1434 15/ 06 / 2013
TAKSİM GEZİ PARKI İŞGALDEN KURTARILARAK HALKA GERİ VERİLSİN.426.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI.
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun, 426.hafta basın açıklamasının konusu Taksim Gezi Parkının işgalden kurtarılarak halka geri verilmesiydi. Halk adına isyan çıkarttıklarını iddia edenlere de, "Taksim'e cami, tarihi topçu kışlası, Türkiye'ye de başörtüsüne özgürlük için referandum" çağrısı yapıldı.İzmit İnsan Hakları Parkında yapılan Basın açıklamasın İnsan Hakları Savunucuları Derneği adına genel başkan yardımcısı Behlül Metin yaptı.
BASIN AÇIKALAMASI:
KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 9.YIL, 426.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
Değerli halkımız ve basın mensupları. Statükonun, 90 seneden beri halkla hiç bağlantısı olmamasına rağmen, halkı yönetme talebinde olan güçlerin başarısız bir sivil darbe girişimine daha tanık olduk. 1908'de Sultan Abdülhamit'e yapılanların, 27 Mayıs'ta Menderes'e yapılanların bir benzeri günümüzde sergilenmeye çalışıldı. Halkımız uyandığı için başarılı olmadı. Bunlar biten ittihatçı, ulusalcı, Kemalist anlayışın son çırpınışlarıydı. Ağaç katliamı kılıfıyla, halkın bir kesimini yanına çekse de, bitmiş CHP'nin Kadıköy'de yapacağı miting yerine Türkiye'nin her yerinden gelen otobüsleri Taksime yollayıp, "halk sokaklara döküldü, isyan var, Türk baharı yaşanıyor" görüntüsü verilse de, sokaklardaki kalabalık, 76 Milyona orantılandığında, halkın % 1'ne dahi tekabül etmiyordu.
Ortaya referandum lafı çıkınca, buna "halk isyanı" diyenlerin hemen nasıl sustuğunu hep birlikte görüyoruz. Burası demokratik bir cumhuriyetse, sizde masumane demokratik isteklerde bulunuyorsanız gelin demokratik şekilde halka soralım. Taksim'in turistik yapısına uygun, tarihi Osmanlı kışlasını ve camiyi halk istiyor mu?, istemiyor mu?. Seçim her şey değilse arada demokratik taleplerde olacaksa, bu ülkede sadece sizin değil 76 milyon halkın talepleri var. Taksim nasıl şu an Türkiye'nin meselesi ise, başörtüsü de 90 yıldan beri Türkiye'nin meselesi. Bu arada başörtüsü içinde referanduma gidelim. İstanbul Taksim'e cami, kışlayı, Türkiye'de başörtüsüne özgülüğü oylasın. Halkı yakından ilgilendiren bu konular da kararı, yine halk versin. Demokratik talep diyenlere, seçim her şey değildir diyenlere, soruyoruz, Taksimde cami ve kışla, Türkiye'de başörtüsüne özgürlük, referanduma var mısınız?.
Geçtiğimiz günlerde Taksim'i, terör örgütlerinin işgalinden kurtarılarak halkın hizmetine açıldı, halk olarak teşekkür ediyoruz. Şu anda çok sayıda terör örgütünün karargâhı bulunan, idrar kokusundan geçilemeyen Taksim gezi parkının da bir an evvel işgalden kurtarılıp halkın hizmetine sunulması için yetkilileri göreve çağıyoruz. Gezi parkında karargâh kuran terör örgütlerine bakılarak, bunun çevreci bir hareket olmadığı kolayca anlaşılır.
Halkımız tarafından da, bunun bir ağaç katliamına tepki hareketi olmadığı, kısa süre içinde anlaşıldı. Dış ve iç güçlerin bir oyunu olduğu ortaya çıkınca, halktan destekleri kesildi. Türk baharı deniyordu, Taksim'i kurtarılmış bölge ilan eden bitmiş marjinallerin, çok kısa sürecek, "tükenmişler baharı" oldu. Taksim'de yaktıkları araçların üstüne bayraklarını dikenler, hatta belediyenin minibüsün üstüne Mısır bayrağı dikip, Taksim'i, Mısır'ın Tahrir'ine benzetenler, kısa bir bahardan sonra yaza değil, kara kış'a girdiler. Mısır tahrir meydanını diktatör Mübareği devirmek için yüz binlerce kişi doldururken, Polis Taksim'i halkın giremediği bu işgal bölgesini, marjinal sol örgütlerden ve PKK 'dan kurtarmaya geldiğinde, TV lerde hep beraber izledik, 15 Milyon kişinin yaşadığı İstanbul'da polise mukavemet eden 15 kişiydi. Mesainin bitmesi, işten çıkanın oraya koşması ile bu sayı ancak birkaç bin kişiye yükseldi. Demokratik yollarla seçilen hükümeti sözde isyan, özde sivil darbe ile devirmeye kalkan eylemcilere, parktaki çevreciler dahi destek vermedi.
Tükenmiş sol'un baharı, proletarya, halk devrimi rüyaları başlamadan bitti. Türkiye'nin bir çok yerinde yapılan ve çoğunluğunu fanatik CHP seçmenleri ve marjinal sol örgütlerin, ulusalcı Kemalistlerin oluşturduğu göstericilerin ağzından çıkan bir slogan vardı, "istifa". Neden istifa, enflasyon mu yüksekti?, faizler mi zıplamıştı?, döviz, mi fırlamıştı?. Tüm dünya ekonomik krizle boğuşurken, krizin teğet geçmediği Türkiye'nin ekonomisi mi batmıştı? neden istifa?.
Masum! demokratik gösterileri sırasında, halka ait 280 iş yeri, 207 özel araç, 108 polis aracı ve kamu malını tahrip eden, 600 e yakın polisi yaralayan bu masum olmayan gösterileri yapan koalisyon güçlerinin amacı antidemokratik şekilde, halkın seçimini, oylarını hiçe saymak, anayasal demokratik düzeni isyan yoluyla değiştirmek ve iktidarı gasp etmekti. Demokrasi sadece sandık değildir, ya nedir? Demek demokrasi, sokak gösterileri ile yeri geldiği zaman, halkın oylarıyla seçtiği, şikâyetçi olmadığı iktidarı, sivil darbe yapıp, isyanla devirmek miydi?
Neden isyan ediyorlarmış, özgürlükleri yokmuş! yaşam biçimlerine müdahale ediliyormuş !. Bu çığlıkları gören de, 90 seneden beri Kemalist rejimin baskı altına aldığı, Kemalizm'in zorla dayatıldığı, başörtü yasağıyla özgürlüklerini kısıtlandığı Müslüman halktan gelen özgürlük talepleri sanır. Hangi özgürlüğünüz yok?, içki içme özgürlüğünüz mü?, sokak ortasında öpüşme özgürlüğünüz mü?, parkta istediğiniz ağacın altında sevişme, put dikme, puta tapma, zina yapma, özgürlüğünüz mü yok?.
Biriniz çıksın da dürüstçe ben şunu yapamıyorum, bu özgürlüğüm yok desin. Türkiye'nin göbeği Taksim'de sabahlara kadar kafaları çekiyor, sarhoş olup birbiriniz bıçaklıyor, idrarınızda ulu orta istediğiniz yere yapıyorsunuz. Taksim alkoliklerin idrar kokusundan geçilmiyor. Türkiye'nin içine etmişsiniz !, hangi özgürlüğünüz yok dürüstçe açıklamaya davet ediyoruz sizi.
Neymiş hükümet yaşam biçimlerine müdahale edip içkiyi yasaklıyormuş. Bu eylemlerde, içkinin insanları bir birine düşürüp kavgalar çıkarttığını görünce, siz değimliydiniz ?, eylemlerinizde içkiyi yasaklayıp, kendi arkadaşlarınızın yaşam biçimine müdahale eden. Hatta bu yasağı uygularken Çarşı grubunun başkanı Taksim parkında bıçaklanmadı mı?.Demek başka insanların özgürlüklerinin kısıtlanmaması için, kurallar koyulması gerekiyormuş. Hükümeti içki yasakçılığı ile suçlayan siz, olaylar getirdiği mecburiyetle, hükümetten beter içki yasakçısı oldunuz.
Fakat yinede özgürlükler konusunu gündeme getirdiğiniz için size teşekkür ediyoruz. 90 seneden beri Müslümanlara zorla dayatılan Kemalist yaşam biçiminden özgürleşmek, başörtü yasağından özgürleşmek, sizlerin bu girişimi sayesinde İslami kesim tarafından daha da güçlü bir şekilde seslendirilecek. Halkın özgürlük mücadelesi Kemalizm ve dayatmalarından, CHP'nin 6 okundan bu ülke tam anlamıyla özgürleşene kadar devam edecek. Baksanıza, en insani bir insan hakkı talebi olan, başörtü özgürlüğünü, her seferinde Anayasa mahkemesine götüren CHP ve Kılıçtaroğlu dahi, özgürlük isteme şampiyonu kesildi bir anda.
Özgürlük taleplerinin önünü açtığınız için size teşekkür ediyoruz. En doğal insani haklarını dahi taleb edemeyen, Kemalizm'in baskıyla 90 seneden beri inleyen, sessiz kesimlere, halka da özgürlüklerin nasıl isteneceğini öğrettiniz. Açtığınız yolda Kemalizm'den, yasaklarından bu halk tam manasıyla özgür olana kadar yürüyeceğiz, bundan şüpheniz olmasın.
Bu sivil darbe girişimi, isyan provasının altında Türkiye burjuvazisi, bitmiş ulusalcı, Kemalist kesim yatmaktaydı. Hasolar, Memolar, göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalılar dedikleri halkın seçimine razı olmamak vardı. Halktan kopuk ve ideolojisi, İslam, halk, başörtü düşmanlığı olan Kemalist kesim çok iyi anlamıştı, 63 seneden beri görmediği iktidar yüzünü bundan sonrada artık göremeyeceğini. Doğal olarak kendisi efendi, halkta köle olduğundan, dağdaki çobanların ' yani halkın !, oylarıyla kendisi gibi şehirli !, kültürlü!, Kemalist !, burjuvazinin oylarının eş değer olmayacağını düşünmekte ve halkın yaptığı seçime "istifa " naralarıyla tepki vermekteydi. İktidar giderse kim gelecekti yerine, kendi adı da Kemal olan, Kemalist kesimin lideri olan, fakat seçimde kendine dahi oy atmayı beceremeyen, merdivene dahi tersten binen, kısaca kendini dahi yönetemeyen Kılaçdaroğlu mu?. Bu Kemalistler, bırakın halkı, ülkeyi, kendilerini dahi yönetmekten aciz.
Darbeci ordu, silahı ellerinden gittikten sonra, iktidar ancak Kemalistlerin rüyalarını süsler. Kemalizm'in yapması gereken bir an evvel halkın yakasından sessizce, efendice düşüp, kaderini acı da olsa !, kabul etmesidir, bu çırpınışların ona faydası olmaz. Ülkesini seven, Türkiye'nin Irak, Suriye olmasını istemeyen vatansever halk bunlara cevap vermemiştir. Kemalizm'in halkı sokağa dökme tahriklerine kapılmayarak, sükûneti muhafaza eden halkımızı kutluyoruz.
Faiz lobisi, Alkol lobisi, Reklâm lobisi iç ve dış düşmanlar artık şunu anlamalıdırlar ki, Abdülhamit'e oynadıkları, Menderes'e oynadıkları senaryoyu bu gün oynayamayacaklardır. Karşılarında dim dik duran bir halk vardır, sandıktaki oyunu, bu zorbalara çiğnetmeyecektir. Taksim platformu hükümetle pazarlık masasına oturduğu an maskeleri düşmüştür. Türkiye işgal edilse, ülkenin hayrını istemeyen işgal güçleri dahi çok daha masumane isteklerde bulunurdu. Hava limanı yapılmasın, Türkiye'nin dünya ile bağlantısı artmasın !, Orta doğuda güçlü bir hava ağı ile lider olmasın. Köprü yapılarak halkın talebine cevap verilmesin, hidroelektrik santral kurulmayıp, enerji para ile dışarıdan satın alınsın.
Bu taleplerin Taksimde 35 ağacın yerinden sökülmesine karşı çıkan masum talepler olmayıp aslında, emperyalist güçlerin işbirlikçisi, vatan hainlerin talepleri olduğunu halkımız gördüğü andan itibaren, bu işin aslında bir ağaç meselesi olmadığını görmüş, kandırılanlar desteğini çekmiş, sözde halk isyanı başlayamadan bitmiştir. Halk bu vatan hainlerine, halk düşmanlarına sustuysa resmi görevlilerin işlerini başarıyla yapmasından dolayıdır. Yoksa iyi bilsin ki bu saatten sonra, askeri darbe !, yargı darbesi !, olmadı sivil darbe !, girişimlerine halk susmayacak ve meşru seçme hakkını bu antidemokratik, marjinal, çapulcu sürüsüne asla ve asla yedirtmeyecektir. Basın açıklamasına katıldığınız için teşekkür ediyoruz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ