Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 433., Sakarya'da 454., Kocaeli'de 475.,

"Ankara'dan Süleyman Uğur Söylemez kardeşimiz de şehidler kervanına katıldı. Kardeşimizin şehâdetini tebrik ediyor, kendisine Allah (cc)’dan rahmet, ailesi ve sevenlerine de sabr-ı cemil niyaz ediyoruz."

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

24 MAYIS 2014 TARİHLİ 433. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
Soma Faciası’ndan sonra ekranlara yansıyan insan hikayeleri yüreklerimizi dağlayıp gözlerimizden yaşlar boşalmasına sebep olurken, bazı medya organları ve sanal alemde yapılan yorumlar bizlere; “Bu yorumları yapanlar acaba insan mı?” dedirtiyor. Bu olayı “Hükümeti yıpratmak için güzel bir malzeme” olarak görüp ellerini ovuşturarak seyredenler akla ziyan yorumlarıyla faciadan siyasi rant devşirmek için uğraşıyorlar. Facianın nedenleri hakkında ortada uçuşan bir çok haberin doğruluğu henüz teyit edilmemiş olsa da, madende sığınakların olmadığı, maskelerin artık küflenecek kadar eski olduğu ve çalışmadığı gibi bazı veriler işverenin hata ve ihmallerini gözler önüne seriyor. Tam bu sırada Mason biraderlerin koruma kalkanı devreye giriyor ve maden sahibi Alp Gürkan yerine bazı çevreler ısrarla tekme olayını manşetlere çekerek konuyu saptırma yarışına giriyorlar. Başbakanlık Müşavirin iki polisin yere yıktığı bir insana tekme atmasını biz de kınıyoruz ama, 301 insanın can verdiği, yüzlerce dul ve yetimin feryatlarının devam ettiği faciada, şu veya bu sebeple bir protestocunun tekmelenmesini bu kadar öne çıkarıp gündemi saptırmak kime yarar sağlamaktadır? Her şeyin sorumlusu maden sahibinin bırakın tutuklanmasını, ifade bile vermemesini nasıl izah edeceğiz?
Bu ülkede sendikalar işçilerden kestikleri aidatlarla yıllardır sefa sürerken, işçilerin güvenliği için bu güne kadar hangi tedbirlerin alınmasına gayret sarf etmişlerdir? Bu tedbirlerin kontrolünü yapmışlar mıdır? Bu konularda bu güne kadar kıllarını bile kıpırdatmayanlar, sendikalara görevlerini hatırlamak yerine faturayı hemen hükümete kesiveriyorlar. Efendim, özelleştirmeler olmasaymış, böyle kazalar olmazmış. Halbuki istatistikler ve eldeki veriler kamu madenlerindeki kazaların daha fazla olduğunu gösteriyor. Soma’da özelleştirmeden sonra üretim kat kat artmış. Fakat işçilerin hakkını savunduğunu iddia eden çevreler işçilerin hakkını savunacak yerde son zamanlarda patronlarla iş tutuyorlar. Solcu çevreler artık kapitalistlerle yoldaş. Hem zaten bu işçiler de Ak Parti’ye oy veriyorlarmış.
İslâm Fıkhına göre; hataen bir insanın öldürülmesi durumunda mağdur olan varislerine diyet ödenmesi şarttır. Yaralama, uzvu koparma veya sakatlanma gibi müessir fiillerde ise mağdura ödenecek bedele erş adı verilir. Diyet ve erş miktarları sünnetle belirlenmiştir. Diyet miktarı; para olarak bin dinar altın veya on bin dirhem gümüş, yahut yüz deve veya iki yüz sığır ile iki bin koyun olarak İslâmî kaynaklarda yer almaktadır. Bu vesile ile Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak mağduriyetlerin giderilmesi için bunu hatırlatırken, hükmî şehid olan kardeşlerimize bir kez daha Allah (cc)’dan rahmet, ailelerine de sabırlar diliyoruz.
Gazze’ye uygulanan İsrail ablukası ve zulmüne dikkat çekmek ve Gazzelilere insanî yardım götürmek için yola çıkan Mavi Marmara gemisinde İsrail askerlerinin yaptığı saldırı sonucu başından ağır yaralanan ve dört yıldır yoğun bakımda bulunan Süleyman Uğur Söylemez kardeşimiz de şehidler kervanına katıldı. Kardeşimizin şehâdetini tebrik ediyor, kendisine Allah (cc)’dan rahmet, ailesi ve sevenlerine de sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Sakarya 454. Hafta: “Sermayenin çıkarları üzerine kurulu bir sistem'de iktidarlar, ancak itaatleri ölçüsünde muktedir olabilir”

 

Sakarya’da her cumartesi yapılan adalet ve özgürlükler eyleminde 454. hafta basın açıklamasını Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi okudu.

Mavi Marmara saldırısında ağır yaralanan ve 4 yıldır yoğun bakımda olan Uğur Süleyman Söylemez’in dün vefat etmesi dolayısıyla şehadeti tebrik edilerek başlanan açıklamada, Soma faciasını salt işçi ölümleri üzerinden tartışmanın yetersiz olacağı; konuya yaklaşımda bütüncül bir kapitalist sistem sorgulamasının gerektiği vurgulandı.

“Bu facianın teknik aksaklıklar ya da hukuki boşluklar kısmı, üzerinde çokca konuşulmayı hak ediyor. Ancak esas olarak kapitalist sistemin bir bütün olarak sadece ekonomiyi değil, siyaseti ve toplumu da nasıl belirlediği ve ne olursa olsun zarar görmeksizin nasıl devam edebildiği meselesi üzerinde durmak lazım” diyen Mendi, sermayenin çıkarları üzerine kurulmuş bir sistemde iktidarların ancak bu düzene itaatleri ölçüsünde muktedir olabileceğini belirtti.    

Mendi, toplumsal muhalefete karşı tüm argümanlarını “faiz lobisi” üzerine bina eden AKP iktidarının, iki gün önce Koç’un fabrika açılışına katılarak övgüler düzdüğüne de değindi.

“Özelleştirmelerle devletin ekonomi üzerindeki müdahale alanını tamamen sermayenin insafına bırakan, ilaçtan ziraat tohumuna kadar en hayati alanlarda dahi ülkeyi dışa bağımlı kılan, 12 eylül öncesi sendikal kazanımları neredeyse sıfırlayıp, iş gücünü taşeronlaştıran bir siyasi anlayışın devamı olan bu iktidarın, kendisine karşı yükselen muhalefete büyük bir nefretle saldırmasının sebebi de mevcudiyetini bu düzene bağlı görmesidir” ifadeleriyle Ak Parti Hükümeti’ne ağır eleştirilerin getirildiği açıklamada, kapitalist kalkınma modelini kendine şiar edinen iktidarın, sermayenin egemenliğine karşı çıkmasının imkansız olduğuna işaret edildi.

Kapitalist sisteme entegre olmanın içeride olduğu kadar dışarı da bir bedeli olduğunun altını çizen Mendi, Türkiye’nin Kore’den Irak’a, Afganistan’dan Suriye’ye kadar tüm işgal teşebbüslerinde her zaman batılı müttefikleriyle birlikte hareket ettiğini hatırlattı.

Türkiye’de son 1 yıldır yaşanan olaylarda, sermaye düzeninin yol açtığı yolsuzluk, sui-istimal, rüşvet, haksız kazanç, tabiatın sömürülmesi, toprağın rant haline dönüştürülmesi gibi uygulamaların baş aktörü olduğu dile getirilen açıklamada, hükümete dönük halk muhalefetinin, özellikle başbakan tarafından tamamen göz ardı edilmesi, karşı tarafın “şeytanlaştırıl”ması, hedef gösterilmesi ve orantısız şiddet uygulanması ile bastırılmaya çalışıldığı vurgulandı.

Berkin Elvan’ı anmak için toplanan kalabalığa yapılan polis müdahalesinde iki kişinin ölümüyle alakalı da açıklama yapan Mendi, başbakanın “bu polis nasıl sabrediyor anlamıyorum” şeklindeki” ifadesinin kabul edilebilir olmadığını belirtti.

Gelinen noktada en büyük sorumluluğun İslami camiada olduğunu söyleyen Mendi, şunları söyledi: “Kendi içinden çıkan bir iktidarın, halkın bir kesimince nefret edilen, güvenilmeyen ve korkulan bir nesneye dönüşmesinin vebali, 12 yıldır hükümeti hiçbir yanlışında uyarmayan, onun her türlü hatasını körü körüne savunan, zulme varan tutumlarına tam destek veren İslami camianın üzerindedir.”

Mendi, açıklamanın sonunda “Biz platform olarak kendi hissemize düştüğü kadarını buradan bir şahitlik yapma çabası içinde sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz” derken; kendi içinde adaleti tesis edemeyen Müslümanların topluma ve dünyaya verebilecekleri bir şeyleri olamayacağını vurguladı.

454. Hafta Basın Açıklaması

Sevgili dostlar, değerli Sakarya halkı ve basın emekçileri;

Açıklamamıza bir yönü ile acı bir yönüyle kutlu bir haberle başlamak istiyoruz. Dört yıldır yoğun bakımda olan Mavi Marmara gazilerinden Uğur Süleyman Söylemez kardeşimizi dün itibariyle Hakka uğurladığımız öğrendik. Rabbimizinden mağfiret, ailesine de sabır, dava arkadaşlarına da tebriklerimizi sunuyoruz.

İnanıyoruz ki o inandığı değerler uğruna hayatını verdi. O ölüp geçmedi.

Zira davaların sözcüsü, sembolü olan insanlar ölüp geçmezler. Saygıyı ve anılmayı hak ederler.

Sevgili dostlar; Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız Soma faciası; 12 eylül sonrası politikalarla hızlanan, 2002 sonrasında ise dizginlerinden tamamen boşalmış şekilde üzerimize çullanan kapitalist sistemin kaçınılmaz bir sonucu oldu.

Bu facianın teknik aksaklıklar ya da hukuki boşluklar kısmı üzerinde çokca konuşulmayı hak ediyor.

Ancak esas olarak kapitalist sistemin bir bütün olarak sadece ekonomiyi değil, siyaseti ve toplumu da nasıl belirlediği ve ne olursa olsun zarar görmeksizin nasıl devam edebildiği meselesi üzerinde durmak lazım.

Ekonomisi tamamen dışa bağımlı haline getirilmiş ve hatta “en iyi borçlanan ülke” olarak ödüle layık görülen, tüm hukuk ve hatta eğitim sistemini bu kapitalist modele göre dönüştürmüş bir ülkede meseleyi salt işçi ölümleri üzerinde tartışmak yeterli olmaz.

Sermayenin çıkarları üzerine kurulmuş bir sistemde iktidarlar ancak bu düzene itaatleri ölçüsünde muktedir olabilmektedirler.

Toplumsal muhalefete karşı düne kadar tüm argümanlarını kendisine komplo hazırlamış “faiz lobisi” üzerinden kuran ve dahası bizzat isim vererek belli bir sermaye gurubunu işaret eden AKP iktidarı da daha iki gün önce bu sermaye gurubunun fabrika açılışına katılmış ve övgüler düzmüştür.

Özelleştirmelerle devletin ekonomi üzerindeki müdahale alanını tamamen sermayenin insafına bırakan, ilaçtan ziraat tohumuna kadar en hayati alanlarda dahi ülkeyi dışa bağımlı kılan, 12 eylül öncesi sendikal kazanımları neredeyse sıfırlayıp, iş gücünü taşeronlaştıran bir siyasi anlayışın devamı olan bu iktidarın, kendisine karşı yükselen muhalefete büyük bir nefretle saldırmasının sebebi de mevcudiyetini bu düzene bağlı görmesidir.

Kapitalist kalkınma modelini kendine şiar edinen akp iktidarı, bu yüzden sermayenin egemenliğine karşı çıkamaz.

Çıkanları da kendisi açısından yok edilmesi gereken bir düşman olarak görür.

Kurulduğu günden beri kendini batı müttefiki kapitalist bir devlet olarak dönüştüren T.C. devleti bunun içerde olduğu kadar dışarıda da bedelini ödemekte daha doğrusu kendi halkına ödetmektedir.

Kore’den Irak’a, Afganistan’dan Suriye’ye kadar tüm işgal teşebbüslerinde her zaman batılı müttefikleriyle birlikte hareket eden T.C. devleti, iş başına gelen hükümetlerin dini kimliklerini de kendi amaçları doğrultusunda kullanmış ve bunun bedelini bölge insanlarına yine kendi kanlarıyla ödetmiştir.

Suriye’de ölen 150 bin insanın kanı da işte bu sermaye düzeninin yerel iktidarların hırslarını kendi amaçları doğrultusunda kullanabilmesinin en son örneğidir.

Ülkemizde son bir yıldır yaşanan olaylar; bu sermaye düzeninin yol açtığı yolsuzluk, sui-istimal, rüşvet, haksız kazanç, tabiatın sömürülmesi, toprağın rant haline dönüştürülmesi gibi uygulamaların baş aktörü olduğu gibi bir şaibe altına girmiş olan hükümete dönük halk muhalefetinin, özellikle başbakan tarafından tamamen göz ardı edilmesi, karşı tarafın “şeytanlaştırıl”ması, hedef gösterilmesi ve orantısız şiddet uygulanması ile korkunç bir noktaya gelmiştir.

Daha iki gün önce Berkin Elvan’ı anmak için toplanan kalabalığa yapılan polis müdahalesinde iki vatandaşımız daha hayatını kaybetmiştir.

Üstelik böyle vahim bir durum varken başbakanın “bu polis nasıl sabrediyor anlamıyorum” şeklindeki ifadesi kesinlikle kabul edilebilir değildir.

Bu tarz yaklaşımlar ülke insanını polisler ve göstericiler olarak birbirine düşman etmek anlamına gelir ki bunun kazananı olmaz.

Hükümet bir an önce bu şiddet sarmalını kırmalı kendi içinde ciddi bir dönüşüm gerçekleştirmeli ve halk muhalefetine kulak vermelidir.

Ülkenin ”seçimle gelen krallar”a değil, bir an önce kendi kaynaklarını halkıyla paylaşma ve dayanışmaya dayanan yeni bir düzen kurmaya ihtiyacı vardır.

Gelinen noktada en büyük sorumluluk İslami camiadadır.

Kendi içinden çıkan bir iktidarın, halkın bir kesimince nefret edilen, güvenilmeyen ve korkulan bir nesneye dönüşmesinin vebali, 12 yıldır hükümeti hiçbir yanlışında uyarmayan, onun her türlü hatasını körü körüne savunan, zulme varan tutumlarına tam destek veren İslami camianın üzerindedir.

Biz platform olarak kendi hissemize düştüğü kadarını buradan bir şahitlik yapma çabası içinde sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz.

Zira bizler “iyiliği emretmenin ve kötülükten alıkoymanın öncelikle Müslümanların arasında hayata geçmesi gereken bir ilke olduğuna iman ediyoruz.

Biliyoruz ki kendi içinde adaleti tesis edemeyen Müslümanların topluma ve dünyaya verebilecekleri bir şeyleri olamaz.

 Şüphesiz Allah sadıklarla beraberdir.

 S.A.Ö.P adına Sakarya Dayanışma Derneği

 

Uğur Kurt'un ölümü, Yılmaz Özdil, Melis Alphan ve Yazgülü Aldoğan ile ilgili Soma basın açıklaması.475.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Dış güçlerin piyonları Türkiye'yi bir Irak, Suriye yapma çabası içinde. Soma olayları bahane edilerek çıkartılmak istenen iç isyan, yapılmak istenen sivil darbe canlar almaya devam ediyor. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun 475. hafta baın açıklamasında, Somada ölen içilere saygıszca ifadeler kullanarak insan hakları ihlali yapan, Yılmaz Özdil, Melis Alphan ve Yazgülü Aldoğan'a ve Uğur Kurt'un ölümünü istismar isteyenlere tepki vardı. Basın açıklamasını İnsan Hakları Savunucuları Derneği genel başkan yardımcısı genel başkna yardımcısı Behlül Metin yaptı. Vatandaşlar Yılmaz Özdil, Melis Alphan ve Yazgülü Aldoğan tepki gösteren ve Soma'daki ölümleri istismar tepki gösteren pankartlar tuttular.

UĞUR KURT2UN KIZKARDEŞİNİN ÖLÜ RANTÇISI ÇAPULCULARA TEPKİSİNİN VİDEOSU;

https://videonuz.ensonhaber.com/izle/ugur-kurt-un-kardesi-eylem-yapmasaydiniz-olmeyecekti

BASIN AÇIKALAMSININ TAM METNİ:

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI

İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI AKTİVİSTLERİ

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 10.YIL 475. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

İZMİT ÖZGÜRLÜK MEYDANI / HİCRİ 24 RECEB 1435

İSLAMİ VE İNSANİ MÜCADELE KENDİLERİNİ ÂLEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’A ADAMIŞ YİĞİT İNSANLAR ELİ İLE YÜRÜTÜLÜR. İHSD GENEL BAŞKANI: ALİ AKBAŞ

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ RESMİ BASIN AÇIKLAMASI

Değerli halkımız ve basın mensupları 475.hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.Bu gün yine medyada bir ölüm haberi ile yüz yüze geldik. Okmeydanı'nın da bir Cem evinde cenaze töreni için bekleyen ve olaylarla ilgisi olmayan Uğur Kurt adlı bir vatandaş ölmüştü ve devam eden olaylarda başka ölümlerde bekleniyordu. Ulusalcı, Kemalist kanalların yöneticileri, ağızları kulaklarına varır şekilde ellerini ovuşturarak, “yaşasın “!,  dediler, ayyuka çıkartabilecekleri, toplumu bir birine düşürüp, iç harbe sürdürebilecekleri, bir ölüm haberi daha gelmişti. Ugur Kurt'un acılı yakınları ölüm rantçılarına, Alevi kesimi olayların içine çekmek için Cem evi önünde polsile çatışmaya giren teröristlere bağrıyordu, “Hep sizin yüzünüzden oldu, eylem yapmasaydınız kardeşim ölmeyecekti”. Ölenler üzerinden, yakınları ve belli kesimleri olaylara çelmeye kalkanlara verilmiş en güzel cevaptı bu. 

 Eskiden ordu göreve pankartı açarlardı, fakat güvendikleri dağlara kar yağmış, darbeciler toparlanmıştı. Müslüman halkla alakası olmayan bu azınlığın, tek yolu vardı, iktidarı sokakta kazanmak ve toplumu birbirine düşürüp, iç harp çıkartarak, sesiz çoğunluğu sindirp, iktidarı ele geçirmek !. Soma olaylarını istismar etmek , ölümleri istismar etmek ve Türkiyeyi bir Suriye'ye, bir Irak'a çevirmek bu dış güdümlü mihrakların tek amacıydı. Yoksa ne Soma umurlarındaydı, ne gezide ölenler, ne de Uğur Kurt. Marmara depreminde 50 bin kişi ölmüş, Ecevit hükümeti ortada yoktu. Bunlardan bir tanesini siz meydanlarda “ hükumet İstifa” dediğini duymuş muydunuz hiç?.

Soma'da yaşanan üzücü facianın kaza mı? Yoksa cinayet mi? Olduğu araştırılıyor, tam netleşmedi. Para için insan hayatının tehlikeye atılması bir insan hakları ihlalidir, böyle bir ihmal varsa mutlaka araştırılmalı ve sorumluları cezalandırılmalıdır. İnsan hakları derneği olarak bunun takipçisi olacağız.

Fakat Soma faciasından sonra ve öncesinde Türkiye'de başlayan sivil darbe girişimleri, halkı isyana sevk ederek sokağa dökme çabaları akıllara birilerinin planlı olarak bu sabotajı gerçekleştirmiş olabileceği ihtimalini getirmektedir. Kimdir bu birileri? ebetteki bu konuda en çok sesi çıkanlar, bu olayın üzerinden hükumetin istifa etmesini isteyen marjinal azınlık ve halkın seçiminden, Mısırda olduğu gibi hoşnut olmayan dış güçlerdir. 

Ne ilginçtir ki, başbakanın, halktan bir kişiye yumruk attığı iddiası, ülkenin sınırlarını aşmış ve bu koroya yabancı devletlerde katılmıştır! Olayın bu boyutu çok önemlidir.Yurt dışında yüz binlerce, milyonlarca insanın kanını döken, haçlı zihniyet, daha sonra bizzat, yumruk atıldığı iddia edilen kişi tarafından yalanlanan, yumruk atma iddiasında, insan haklarını şampiyonu olarak piyasaya çıkıp, durumueleştirmişimdir. Bu ilgininsebebi neydi acaba?, gerçekten insan hakları mı?, yoksa Mısır'da olduğu gibi hoşnut olunmayan biriktidaraçakmak, ülke sınırlarında isyana teşvik eden, Kemalist, Ulusualcıyandaşlara destek vermek mi?.

 

Birileri bu ülkeyi, her olayı kullanarak halkı sokaklara döküp, karıştırma ve sandıkta kaybettiğini sokakta kazanma çabası içinde. Nitekim Okmeydanı’nın da,  Soma bahane edilerek çıkartılan olaylarda, güvenlik kuvvetlerinin aracına, Molotof kokteyli atılarak içindeki görevliler diri diri yakılmak istenmiştir. Araç içindekiler düşman ordusunun askeri midir ?, ki diri diri yakılmaya kalkılıyor?. Kimdir bu halkın güvenlik kuvvetlerini diri diri yakmaya kalkanlar?. Bu aracın içinde halkın güvenliğini sağlayan, bir maaşa hayatını tehlikeye atan, çoluk çocuğuna, ekmek götürmek derdinde olan, bizler gibi halktan insanlar.

 Soma eylemleri bahane edilerek yapılan bu saldırılar alçaklıktır, bunu yapanlar halk düşmanlarıdır, dış güçlerinin maşalarıdır, vede vatan hainleridir. Adına demokratik tepki dedikleri bu terörist eylemlerde ölüm ve yaralanmalar olunca, ardından ellerindeki medya silahını kullanarak, ölüm ve yaralanmaları ayyuka çıkartacaklar, demokratik gösterilere engel olundu yalanını söyleyecekler. Dünyanın neresinde araç yakarak, taşla, sopayla, sapanla, molotof kokteyliyle demokratik eylem yapıldığı görülmüştür. Tüm halkı bunlara karşı duyarlı olmaya ve tepki vermeye davet ediyoruz. Bunlar, ülkenin huzurunu istemeyen dış güçlerin piyonlarıdır, yaptıkları tepki değil, terör eylemidir.

Bu vatanın insanı, gerçek halk asla böyle yapmaz. Soma’da Kızılay’ın battaniyesi ile ölen işçinin cesedini alan kardeşi, battaniyeyi güzelce yıkayıp, katlayarak tekrar Kızılay'a geri iade etmiştir. Olur ya bir gün gelir, halktan bir insanın ihtiyacı olur diye. Madenden çıkartıldığı iş elbiseleri, kamu malını kirletmesin diye sedyeye oturmaktan çekinmiştir. İşte bir tarafta gerçek halk, diğer tarafta, hepimizin malı olan, polis aracına, ambulanslara, belediye otobüslerine, halkın araç ve dükkanlarına saldıran vatan hainleri. Bu alçakların halkla alakası yoktur. İnsanların tepkilerini ortaya koyması en doğal haktır. Fakat bunların amacı tepki ortaya koymak değil, taş, sopa, molotof kokteylleri ile saldırarak, ülkeyi karıştırmak ve iç harp çıkartmaktır.

Sandıkta aldığı yenilgiyi hazmedemeyen Kemalist, ulusalcı kesimin medyası, dış güçlerin maşaları sürekli halkı kin ve nefretle tahrik ederek iç savaş ortamına çekmek istiyorlar. Bunlar “istifa” naralarıyla halkın seçiminin yok sayılmasına, halkın susacağını mı? Düşünüyorlar. Onlarda iyi biliyor artık bu ülkede Kemalizm’in, ulusalcılığın şansı olmadığını. Gayeleri ülkeyi karıştırmak ve halkı bir birine düşürmek. Bu gülünç tepki senaryolarına, malum çevrelerin medyası ve marjinal azınlığın, bu ülkede sahneye koymaya kalktığı tiyatro oyununa halkın karnı toktur. Medeni ülkelerde, halkı kimin yöneteceği sokaklardaki yamyam azınlığın naraları ile değil !, seçim sandıkları ile karar verilir. Bu vandallar, darbeci medyanın abartmasıyla, çok gibi gösterilse de, gerçek güçlerinin, oranlarının ne olduğu seçim sonunda ortaya çıkmıştır. Hiç kimsenin bu ülkede istifa çağrılarıyla halkın seçimine saygısızlık yapmaya hakkı yoktur. Kibirli minik azınlık, Hasolar, Memolar olarak nitelendirdiği halkın seçimine medenice saygı göstermeyi öğrenmelidir.

Bu facia üzerinden halkı, gezi olaylarındaki gibi sokaklara dökme girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Yılmaz Özdil halkı tahrik etmek için, ekmeğini kazanırken ölen emekçiler hakkında, "bunlar mitinglere gitmişti, müstahaktır” derken, Yazgülü Aldoğan sırf kendisi, Kemalist, ulusalcı kesimle aynı görüşte olmadıklarından, ölen somalı emekçiler için , “bunlar Niyazi oldu” terimini kullanarak, ölmüş insanlara saygısızlık yapmıştır. Hürriyet Gazetesinin diğer bir yazarı olan, daha evvel de peygambere saygısızlık yapan Melis Alphan, mağdur ailelere yapılan yardımların hükumetin elini güçlendirdiğini söyleyerek, yardım kampanyalarına bir süre destek olunmaması gerektiğini belirtmiştir. Yılmaz Özdil, Melis Alphan ve Yazgülü Aldoğanın, ekmeği için ölen bu insanlara yaptığı saygısızlığı kınıyor ve işledikleri nefret suçundan dolayı Cumhuriyet Savcılarını göreve davet ediyoruz. Basın açıklamasına katıldığınız için teşekkür ediyoruz.

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ