Merve Kavakçı
Başörtüsü kararı (II)
Danıştay"ın başörtülü avukat yani kamu çalışanı ve öğrenci yani hizmet alanı hakkında aldığı iki farklı ve fakat benzer, başörtülüyü taraf alan iki kararından söz ediyorduk. Bunlar iki farklı kategoriyi temsil etmesine rağmen başörtülülerle ilgili olması ve aynı yargı merkezinden çıkması sebebiyle ortak bir paydada birleşiyor. Bizim devlet geleneğimiz şimdiye kadar devletçilik esası itibariyle devleti önceleyen bir sistem oluşturması yönündeydi. Evet, hiç şüphesiz insanların yani vatandaşların hak ve özgürlükleri olabilirdi ancak bu hak ve özgürlükler devletin hak ve özgürlüklerinin sınırlarına gelinceye kadar sınırlıydı.
Devletin hakları olur mu, demeyiniz. Bizim siyasi kültürümüzün öne sürdüğü devlet anlayışı kendi hayatını onu oluşturan, ona işlevsellik sağlayan halk yani bireylerden bağımsız olarak sürdürmesidir. Bu demektir ki devlet aynı bir vatandaş gibi, ama hiç şüphesiz büyük ve güçlü olması sebebiyle ondan çok daha fazla etkindir. Devlet konuşur, fikir beyan eder ve düşüncelerini aksiyona geçirir. Demokratik toplumlarda bütün bunların vatandaşların yaptığı seçimlerle paralel olmasını ve hatta devlet makinesinin hiç de bu kadar çok konuşmaması, fikir beyan etmemesi, ettiğinde de insandan "yana" bir tavır sergilemesi düşünülür. Ancak bizimkisi gibi gelişimini henüz tamamlamamış toplumlarda, bir de üstelik periyodik anlamda demokrasi dışı güçler tarafından "dürtülen," darbelerle çekidüzen verilen toplumlarda işler böyle yürümez. Devlet kendini koruma refleksi ile bir oraya saldırır, bir buraya.
Düşününüz, devletin manevi şahsiyetine hakaret diye bir suçu bile içinde barındırabiliyor böyle sistemler... Hal böyleyken bizde şu olmuştur: başörtülü kadın devlete tehdit telakki edilmiştir. Bu şimdiye kadar böyleydi, değiştirmek istenen başörtülü kadının bu stigmadan kurtulması ve diğer vatandaşlar gibi hizmet verip alabilmesi. Bu anlamda atılması gereken adımlar, geri dönüşü olmayan bir güvence sağlanabilmesi için tek değil, birden fazla. Danıştay"ın iki kararı da örneklik teşkil edecek nitelikte. Ancak bir başka Danıştay dairesi veya üst mahkeme konuya farklı yaklaşır ve geri döndürürse faydası da yok. O zaman yapılması gereken köklü değişikliğin Anayasal anlamda yapılması gerekmektedir. Burada da özgürlük alanının genişletilebilmesi için atılacak adımlar birden fazla. Birincisi Anayasa"da yazılı laiklik hükmünde yapılacak değişiklik. Bu laiklik tanımı Türkiyeyi boğuyor. Bunu aşabilmek için laikliğin yeniden tanımlanması gerekiyor. Sarih bir laiklik tanımlaması gerekiyor.
Bu tanımlama laikliğin bütün özelliklerini kapsayacak şekilde detaylı olmalıdır ki bir oraya bir buraya çekilmemelidir. İkinci atılması gereken adım, temel hak ve özgürlüklerin pratik edilmesinin engellenmesi halinde karşılaşılacak cezai hükümlerle alakalı. Başörtülü bir kadının hizmet alma veya hizmet verme hali mi engellendi, bu durumda fail caydırıcı cezai hükümlerle karşı karşıya kalmalı. Cezanın caydırıcılığı oranında etkin olacaktır temel hak ve özgürlüklere duyulacak saygı. Kimileri gönüllü olarak, içlerinden gelerek saygı duyamıyorlarsa başörtülü kadınlara, bu onlara "öğretilmelidir" ki cezanın ölçüsü de buna vesile olur. Son olarak, belki ayrı bir madde veya ikincinin bir alt kademesi olarak da kabul edilebilir, bu ülke insanına nefret suçları konseptinin yerleştirilmesi için gereken Anayasal değişiklikler devreye sokulmak durumundadır.
Zira nefret suçları en temelde vatandaşlar arası eşitsizliği yeni baştan üretir, kökleştirir. Nefret suçları başörtülü kadınların, CHP"li Güler"in sözlerinden anlaşılacağı üzre Kürt kökenli vatandaşların, gün be gün yaşadığı bir gerçek. O zaman bu nefret suçlarının sadece vatandaş eliyle değil aynı zamanda devlet eliyle işlenmesinin de önünün kesilmesi gerekir. Bu da ancak anayasal değişiklikler çerçevesinde bu kavram yerleştirilerek olur.
yeniakit