Başörtüsü Olmadan Asla (FOTO)

Başörtüsü Olmadan Asla (FOTO)

ADAP (Akdeniz Dayanışma Platformu) 1 Mart 2008 Cumartesi günü başörtüsü yasağını ve 28 Şubat Darbesini protesto etmek için Antalya Kışlahan Oteli önünde...

ADAP (Akdeniz Dayanışma Platformu) 1 Mart 2008 Cumartesi günü başörtüsü yasağını ve 28 Şubat Darbesini protesto etmek için Antalya Kışlahan Oteli önünde 6. basın açıklamasını saat 11:00'da gerçekleştirdi. Her ayın ilk cumartesi günü gerçekleştirilen basın açıklamasına Antalya merkez ve ilçelerinde faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum kuruluşları ve Antalyalılar katıldı. Filistin'de yaşananlara da basın açıklamasında yer verildi. Çeşitli sloganlarında atıldı. Bir dahaki basın açıklaması 5 Nisan 2008'de yine aynı yerde saat 11:00'da gerçekleştirilecektir.

AKDENİZ DAYANIŞMA PLATFORMU 6. BASIN AÇIKLAMASI (1 MART 2008)
BAŞÖRTÜSÜ ÖZGÜR OLMADAN ASLA

Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden gelen sivil toplum kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Akdeniz Dayanışma Platformu (ADAP) olarak “Başörtüsüne Özgürlük Eylemi”nin 6.sını gerçekleştiriyoruz.
Azgın azınlığın, son günlerde iyice azıttığına hep beraber şahit olmaktayız. Son çırpınışlarını gerçekleştiren bu kişiler, yakın bir zamanda inşallah tarihin çöplüğüne gömülecektir. Tamamen keyfi davranışları küçük çocukların bile gözüne batan bu kimseler, hukuk diyerek arkasına sığındıkları helvadan putlarını, işlerine gelmediği zaman nasıl yiyebildiklerini, kendilerine güldürerek bize seyrettiriyorlar. Gerçekte ortada oynanan bir trajediden başka bir şey değil. Kendilerini, ülkenin en akıllı insanları olarak vehmeden bu kişiler, menfaatleri ve makamları yerinden oynatılmaya kalkışılınca ne kadar akıldışı işler yapabileceklerini de sergilemiş oluyorlar. İşlerine geldiği zaman kıyıda kalmış bir yönetmeliği bile kullanabilirlerken, işlerine gelmeyince anayasa maddesine bile sırt çevirebilmektedirler. Şimdiye kadar anayasa anayasa diyerek tutundukları dalın tersi ellerine tutuşturulunca ben bunu beğenmedim diyerek o dalı kırabilmektedirler.
Simgelere, sembollere yer yok üniversitede diyorlar. Başbakanın “velevki simge olsun” ifadesini biz değiştirip diyoruz ki evet başörtümüz bizim “simgemiz” ve “sembolümüz”dür.
Diyanet İşleri Başkanlığının Kur’an-ı Kerim mealinde, Ahzap suresi 59. ayette; “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir” buyrulur. Söyler misiniz, Allah aşkına, bir kadının dışarı çıktığı zaman, tanınabilmek için; üzerine aldığı örtü onun simgesi olmuyor da neyi oluyor? Müslüman olarak kendisini tanıtabilmek için başka ne yapabilir?
Simgedir. Çünkü; dünyanın neresine giderseniz gidin kadının örtüsü İslam’ı çağrıştırır. Tıpkı ezan, minare, seccade, Kabe gibidir. İslam dinini anımsatan, işaret eden bir levhadır.
Ancak, başı örtülülük bir siyasi simge de başı açıklık neyin simgesidir? Bu sorgulanabilir mi ? Elbette yedi yaşındaki bir çocuğun bile beğenileri, tercihleri var. Peki ya üniversite talebelerinin niçin siyasi beğenileri yada kendi tercihleri olmasın? Toplumsal hayatın içinde olan kişilerin siyasi fikre sahip olmaması makul bir durum mudur ? İnsanın düşüncesini yada kimliğini ifşa etmek istemesi onun insanlığının doğal bir sonucu değil midir? Bununla uğraşmanın akıllı bir insanın işi olduğunu söylemek mümkün müdür ?
Türkiye karar eşiğindedir. Artık Türkiye; parazitleri kaymak tabakaya haksız avantajlar sağlayan beşinci sınıf bir demokrasi olmaya devam mı edecek, yoksa büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman halkın mutluluğunu esas alan, temel hak ve insan özgürlükleri açısından bütün vatandaşlarını mutlu etmeyi hedef edinmiş gerçek bir hukuk devleti mi olacak ? İşte başörtüsü bu mücadelenin adı olmuştur.
Bu yasağı ısrarla savunanların büyük kesimi; gerilim, kamplaşma ve ayrışmadan beslenen eski anlayışın sürmesinden maddi, siyasi, ideolojik rantlar sağlıyorlar.
Yetenek ve liyakatin yerini hamaset dolu ideolojik söylemlerin aldığı bir düzende, birçokları kolay yoldan mevki ve koltuk işgal edip ekonomik ve ideolojik rant devşirebiliyorlar. Böylelikle kriterleri ideolojiye indirgeyerek, statükoda bir yerlere gelebilmek için kimseyle doğal şartlar altında rekabet etmeleri gerekmiyor. Bazen iki gerilimli nutuk, üç beş ideolojik söz, bilumum yeteneksizlikleri örten bir şal olabiliyor. Başörtüsü sorunu çıkartarak, kendi kifayetsizliklerinin üzerini örttüklerini sanıyorlar. Değilse kızlarımızın başını örtüp örtmemesi, nasıl olur da yıllardan beri koca koca adamların biricik gündem maddesi haline gelebilir ?
Buradan Üniversiteler Arası Kurul Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi rektörü Mustafa Akaydın’a sesleniyoruz. Yıllardır meclis sıkıntısıyla, YÖK sıkıntısıyla uğraşan bacılarımız bütün bu engelleri zorluklarla aşıp, tam özgürlüğümüze kavuştuk dedikleri anda senin keyfi uygulamana takılmışlardır. Senden üniversitenin kapılarını derhal açmanı istiyoruz. Antalya topraklarında Alaaddin Keykubat’tan bu yana şerefleriyle başlarında taşıdıkları analarımızın bacılarımızın başörtüsünü senin emellerine alet etmeyiz. Bunu böyle bilesin.
Geçen Pazar günü, televizyonda Etyen Mahcubyan, “üniversiteler laikliğin kilisesidir, orada sizi şekillendirmeye çalışırlar. Onun için, oraya başörtüsü ile girilmesine karşı çıkarlar. Çünkü o zaman insanı istedikleri gibi şekillendiremeyeceklerinden ve bir din gibi algıladıkları laikliğin sulandırılacağından korkarlar. Kemalizm bir din gibidir, 'Anıtkabir' ziyaretleri, onu 'yüce' sıfatını kullanarak yapılan ululamalar, oradaki deftere yazılanlar vs., bunlar bir dinin ritüelleri/ âyinleri gibidir.. Komünizm de böyleydi, kendisini resmî ideoloji olarak topluma, bir din gibi kabul ettirmeye çalışıyor” diyordu, özetle. Son anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesiyle birçok üniversite rektörünün, kendilerini kanun üstü zannedip, hukuken 'kaos'a vesile olacak şekilde sergiledikleri çarpık anlayış da Mahcubyan'ı doğrulamıyor mu?
Ama siz bilmiyorsunuz ki; Biz başörtülerimizi sadece başlarımıza değil, yüreklerimize bağladık. Her birimizin başına bir askerde dikseniz, başörtümüzü çekip alsanız bile, yüreklerimizden ona daha sıkı bağlanacağız. Bu değerimizi yitirmeyeceğiz.
Unutulmamalıdır ki; başörtüsü sorunu, sadece başörtülü öğrencileri yükseköğrenim hakkının gasp edilmesine indirgenemez. Yasağın boyutları çok daha geniştir. Vahyin sosyalleşmesini engelleyenlerin başörtüsü düşmanlığı yüzünden bugüne kadar okullarından ve işlerinden uzaklaştırılan, sürgün edilen, soruşturma geçirip ceza alan, sözlü tacize, hakarete ve hatta saldırıya uğrayan Müslüman kadın ve erkeklerin sayısı on binleri geçmiştir. Başörtüsü yasağı sebebiyle okulundan, görevinden ayrılmak zorunda bırakılan, hak gaspına maruz kalan herkesin tüm hakları derhal iade edilmeli, uğradıkları maddi ve manevi tüm zararların tazminine gidilmelidir. Kamusal alan ya da laiklik dayatmalarıyla uygulanan başörtüsü yasağı, tüm resmi ve özel kurumlarda kaldırılmalı ve inancı gereği ibadet eden/örtünen insanların uğradığı ayrımcılıklara karşı haklarını koruyucu önlemler alınmalıdır. Ayrıca başörtüsü yasağıyla paralellik arz edip aynı zalim muhtevaya sahip olan katsayı uygulaması da kaldırılmak zorundadır.
Laikliği “bütün dinlere eşit mesafede olmaktır” tanımından çıkartıp “sadece aziz İslam dinine uzak olmaktır” şeklinde anlayan rektörler, bu eylemleriyle tarih önünde hesap vereceklerini unutmamalıdırlar.
Ayrıca daha bir kaç gün önce; 11. yılına giren 28 Şubat sürecinin, bin yıl süreceğini iddia edenlerin 11 yılda nasıl Ergenekon duvarına tosladıklarını hep beraber gördük. Ergenekon’un 2.adamı olduğu iddia edilen Doğu Silahçıoğlun’un şairimiz Mehmet Akif’e sövgüler düzerek, şerefli İslam dininin, zorla müslümanlaştırıldıklarını iddia ettiği bizleri gerilettiğini söylerken şaman kültürüne geri dönmemizi tavsiye etmekteydi. Eğer dilerse kendisi şaman olabilir ve hatta biz kendisine isterse “ulu şaman” yada “ulu şaman paşa” diye hitapta edebiliriz. Ancak biz Müslümanız ve olmaya da devam edeceğiz.
Sadece ekonomik olarak bu millete 50 milyar dolara mal olan 28 Şubatçılar, bu paranın hesabını henüz vermemişlerken başörtüsü ile neyi örttüklerini, neleri götürmeyi hedeflediklerini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Her birisi, hortumcu bir bankanın başına geçerek, yiyeceksek beraber yiyeceğiz diyerek milletin iliklerini emmişlerdir. O süreçte elde ettikleri, gecen 10 yılda bitmiş olsa gerek ki iştahları yine kabarmış, yine masum Müslüman halkın üzerine çullanmışlardır.
31 marttan bu güne kadar gelen İttihat Terakki uzantısı bu çetelerin son numaraları olan Danıştay saldırısı, Ümraniye olayı, bombalamalar, Malatya, Dink ve Rahip Santero cinayetleri deşifre edilmiş ve kendilerini ele vermişlerdir. Ergenekon çetesinin yakalanması ittihat terakkicilerin de sonunun geldiğini göstermektedir. Son çırpınışlarını da localar kanalıyla yapmaya çalışan bu kökü dışarıda grupların artık gidebilecekleri yerleri kalmamıştır. En son 5 rektör ve 2 dekanın da Ergenekonla işbirliği içerisinde olduğu tespit edilmiştir.
Halkın emeğini ve kanını emen asalak oligarşik elit; kan ve gözyaşı üzerine kurduğu iktidarının bekası için her türlü kötülüğü işlemeye kararlı olduğunu söyleyerek bizi tehdit etse de, biz insan onuruna yaraşır hakça bir yaşam inşa edene kadar Özgürlük mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız. Halkımızı Oligarşik cuntaya karşı uyanık olmaya davet ediyoruz. Yaşadıklarımız üniversite, silahlı ve silahsız bürokrasi ile medyanın oluşturduğu cuntacı ittifakın darbe düzenini sürdürme çabasıdır. Bu çabaları Allahın izniyle boşa çıkaracağız. Buradan 28 Şubat 2008’i, doğumunun 11.yılında, 28 şubat postmodern darbe sürecinin ölüm tarihi olarak ilan ediyoruz.
Ayrıca Peygamber efendimize tekrarlanarak yapılan çirkin ve menfur saldırıları ve bu alçaklığı yapanları buradan şiddetle telin ediyoruz. Peygamberimiz Hz.Muhammed’e (sav) bu çirkin karikatürleri uygun görenleri tarihin ve insanlığın önünde en büyük zulmü işleyen zalimler olmakla suçluyor ve mahkum ediyoruz. Aynı barbar zihniyetin Almanya’da Müslümanların evlerine yönelik ırkçı ve faşist saldırılarını da şiddetle lanetliyoruz.
Zulmün ele başı olan terör örgütü İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını dikkatle takip ediyor, kardeşlerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha ilan ediyor mücadelelerinde dualarımızla yanlarında olduğumuzu ifade ediyor, başta kutsal topraklar olmak üzere zulmün, baskı ve zorbalığın kalmadığı bir dünyaya ulaşmayı Rabbimizden niyaz ediyoruz.
İnşallah 1 Nisan 2008 Cumartesi günü saat 11:00’da yine burada, 7.sini yapacağımız basın açıklamasında buluşmak ve tüm haksızlıkların takipçisi olduğumuzu söyleyerek hepinizi Allah’a emanet ediyoruz.



  ANÇED(ALANYA), SEBİLAY(ALANYA), ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, AKAD (MANAVGAT), ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ, ES-DER ANTALYA ŞUBESİ, DİYANET-SEN ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, EĞİTİM-BİRSEN ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, RADYO MERCAN