Başörtüsüne Özgürlük Eylemlerinde Bu Hafta (FOTO)

Başörtüsüne Özgürlük Eylemlerinde Bu Hafta (FOTO)

Sakarya'da 254., Konya'da 150., Akyazı'da 181., Kocaeli'de 275. Başörtüsüne özgürlük eylemi düzenlendi ama zulüm devam ediyor...

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, 5. yıldır her Cumartesi günü yaptığı başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 254. haftayı geride bıraktı. Platform adına İlim ve Hikmet Vakfı'ndan Behzat Ay'ın okuduğu açıklamada Avrupa ülkelerinde çarşaflı ve peçeli Müslüman kadınları hedef alan yasaklar ve cezalar eleştirilirken; geçtiğimiz hafta Başbakan'ın STK'ların kadın temsilcileriyle yaptığı toplantıda başörtüsü yasağına hiç değinmediğine dikkat çekildi. Eylemde ayrıca Birleşmiş Milletler'in Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) kapsamında yapılan toplantıda Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf'ın başörtüsü yasağını yok sayan tavrı eleştirildi. AKDER'den Avukat Fatma Benli'nin "Türkiye'de kadınlara giyim-kuşam noktasında baskı yok" diyen resmi rapora itiraz ederek başörtüsü yasağını eleştirmesi üzerine Bakan Kavaf'ın resmi bir yasak bulunmadığını itiraf etmek zorunda kaldığı ve uygulamada sorunların yaşandığını söylediği hatırlatıldı.

İsrail Mavi Marmara'nın bedelini hâlâ ödemedi!

Eylemde okunan basın açıklamasında Mavi Marmara gemisiyle ilgili olarak da "İnsanlarımızı katleden, gemilerimize ve mallarımıza el koyan İsrail, aradan geçen zamana rağmen hiçbir bedel ödememiştir. Uluslar arası sularda korsanlık yapan İsrail bu suçun bedelini mutlaka ödemelidir. Özür dilememekte ısrar eden, tazminat ödemeyen, Gazze'deki ambargonun tamamen kaldırılmasını kabullenmeyen İsrail'den elbette suçunu itiraf etmesi beklenemez. Biz yine de bu konuyu ısrarla gündemde tutmaya devam edeceğiz. Türkiye'de Hükümet'in ise İsrail'e karşı hangi yaptırımları uyguladığını merak ediyoruz. Açıklamalar ve talepler olumluydu fakat artık icraat ve sonuç bekliyoruz" denildi. Basın açıklaması "Sayın Başbakan 12 Eylül cuntasının astırdığı isimlerden bahsederken gözyaşlarını tutamadı. Bu gözyaşlarının samimiyetini sorgulayacak değiliz. Ağlamanın insani bir davranış olduğunu biliyoruz. Ama şu soruyu da soruyoruz: Başörtülü öğrenciler belki idam sehpalarında sallandırılmadı ama en doğal hakları ellerinden alındı, insafsızca horlandılar, dışlandılar. 8 yıldır tek başına iktidarda olduğunuz halde bu sorunu çözemedik diye de ağladınız mı?" sorusuyla son buldu.

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 150. Hafta basın açıklamasında Afganistan konferansı değerlendirildi. Platform sözcüsü İbrahim yardım bu konferansı Adalet ve iyilik üzere olmayan bir konferans olarak nitelendirildi. Bu tür toplantıların sonuçlarının kan ve gözyaşı olduğunu belirten Yardım son günlerde ülkemizde yaşanan gözaltılarla bu konferansın ilişkisini sorguladı. Yardım daha sonra ülkemizde yapılan iyilik ve adalet üzerine yapılan toplantıları desteklediklerini ifade etti.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 150. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Ey iman edenler, Aranızda toplantılar yaptığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule karşı gelmek üzere toplanmayın. İyilik ve takva üzere toplantılar yapın. Ve huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun. İman edenleri üzmek için yapılan toplantılar şeytandandır. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onlara zarar veremezler. Mü'minler Allah'a tevekkül etsinler. (Mücadele Suresi 9. ve 10. Ayetler)

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

Yaşadığımız yüzyıl, önceki yüzyıllara göre, çok farklı bir zaman dilimidir. Bilginin öne çıktığı ve insanların bilgi eksenli faaliyetler yürüttüğü, çoğunlukla da bilgiyi ıslahın, iyileşmenin ve adaletin zıddına kullandığı bir çağdır. Konferanslar, bilginin üretildiği ya da bilginin ortak paylaşıma sunulduğu toplantılardır. Böyle kabullenilir. Fakat uluslar arası pek çok konferansın, özellikle siyasal alanda düzenlenmiş iseler, sonuçları dikkate alındığında büyük felaketlere hazırlık maksatlı olduğu ortadadır.

1. ve 2. dünya savaşları öncesi ve hemen sonralarında düzenlenen uluslar arası konferanslar da, yeryüzü coğrafyasının, emperyalist güçler tarafından yeniden düzenlemesiyle sonuçlanmış; İslam ümmetinin toprakları parçalanıp, emperyalistler tarafsından işgal edilmiştir.

Irak'ın işgali ve Afganistan'ın işgali öncesi düzenlenen uluslar arası konferanslar da yüzbinlerin katledilmesine, emperyalizmin daha da güçlenmesine ve mazlum halkların büyük bir ızdırab içinde bırakılmasına sebebiyet vermiştir.

20 Temmuz 2010'da, Afganistan'ın Kabil kentinde düzenlenen, uluslar arası Afganistan konferansı, NATO'nun öncülüğünde, büyük bir katılımla gerçekleşmiştir. Devlet başkanları, dışişleri bakanları ve yüksek bürokrasinin katılımıyla gerçekleştirilen bu konferans, NATO'nun öncülüğündeki Amerikan işgalinin devamını ve emperyalistlerin maşalarının güçlendirilmesini hedeflemektedir.

Bir NATO üyesi olarak, Afganistan'da asker de bulunduran Türkiye, dışişleri bakanıyla bu toplantıya iştirak etmiştir. Türkiye NATO üyesi olması hasebiyle, NATO'nun ve onun müttefiklerinin – ister memnuniyetle ister kerhen olsun – işlemiş olduğu her cinayetin suç ortağı olmuş durumundadır.

Bizler, Müslümanların ve mazlum halkların aleyhine olacak, adalet ve iyilik esaslarına aykırı olan her tür anlaşmanın, ittifakın, fikrin ve fiili uygulamanın karşısında olup, onları asla kabul etmeyeceğimizi buradan bir kez daha bildiririz. Afganistan, Irak ve işgal edilmiş tüm topraklardan emperyalistler çekilip gidinceye kadar, adalet ve iyilik eksenli mücadelemizin devam edeceğini de ilan ederiz.

BİZ HAKKA TESLİM OLDUKÇA ÖZGÜRLEŞENLERİZ, NE ZULMEDERİZ, NE ZULME BOYUN EĞERİZ!

Ülkemizde, son aylarda, Müslümanlara yönelik baskılar, gözaltılar ve tutuklamalar artmıştır. Dikkatimizden kaçmayan bu uygulamaların, Afganistan ve El-Kaide ile bağlantılı olarak gösterilmesi, ''Bu uygulamalar, konferans öncesi, bir ön hazırlık ve işgalcilere yaranma uygulaması mı?'' sorusunu akıllara getirmektedir. Şayet böyleyse, bu utanç verici bir durumdur ve asla kabul edilemez.

Bizler, hangi gerekçeyle olursa olsun, Müslümanlara ve halklara yönelik baskıların karşısında olduğumuzu bir kez daha yineleriz. Bu anlamda, ülkemizin değişik bölgelerinde akan kanın durmasına yönelik, toplantıları, platformları, konferansları desteklediğimizi beyan eder, sorunların çözümüne sağladıkları katkılardan dolayı teşekkürlerimizi bildirir, yanlarında olduğumuzu ilan ederiz.

İyilik ve takvanın hâkim olduğu, zulmün ve karanlıklarının vahyin aydınlığıyla yok olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 151. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

Türkiye'de sivil iradeye karşı derin ve gizli örgütlenmelerle darbe planları  hazırlayan çevrelere karşı hukuki sürecin işlemekte olduğunu görmek memnuniyet vericidir. Dün İstanbul 10. Ağır Ceza  Mahkemesinde görülen ve kamuoyunda "Balyoz Darbe Planı" olarak bilinen davada haklarında yakalama emri çıkarılan 102 sanık arasında, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ile Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ve Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu'nun yer alması oldukça manidardır. Ordunun en üst düzey komuta kademesinin bu tür bir davada tutuklu sanık sıfatı ile yargılanmaları, ordunun içinde bulunduğu durumu yansıtması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.

Türkiye'nin yeni darbe teşebbüslerine artık tahammülü olmadığı gibi geçmişte yaşanan darbelerle hesaplaşmak için önümüzde önemli fırsatlar bulunmaktadır. Darbecilik gibi başlı başına bir hukuksuzluk ve keyfilik anlamına gelen uygulamalarla yüzleşmek açısından 12 Eylül 2010 tarihindeki referandum ile 12 Eylül darbecilerine de yargı yolunun açılması, darbe heveslilerinin özlemlerini boşa çıkarmış olacaktır. Bununla birlikte darbecilerin anayasadan ilham almak için sürekli olarak istismar ettikleri TSK İç Hizmet Kanununun 35.maddesinin de tümüyle değiştirilmesi gerekmektedir. Sadece darbe zihniyetli askerlerin değil onların uzantıları olan sivil siyasetçilerin de yıllarca hararetle savundukları bu madde, ne yazık ki ordunun darbe yapmaya hakkı olduğu hatta bunun bir görev olarak algılanması gerektiği yönünde yorumlanmıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Gül başta olmak üzere ana muhalefet partisinin lideri tarafından da dile getirilen ve 35.maddenin değişmesi gerektiği yönündeki açıklamaları hükümetin ciddiye alarak gerekli düzenlemeyi biran önce yapması beklenmektedir.

Darbelerin ve yeni darbe teşebbüslerinin olmadığı, hukukun ve özgürlüklerin egemen olduğu bir ülkede yaşamak umuduyla gelecek hafta cumartesi günü saat 12.30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına

Mazlum der Akyazı Şube Başkanı

Burhan ÇİMŞİT

Türkiye derin sancılar çekerek,bir demokratikleşme haftasını daha geride bırakıyor.Halk dilinde "Anayasa İyileştirme Çalışması " da denilen Anayasa Değişiklik Paketi , yapılan tartışmalarla belki daha iyi anlaşılmaya çalışılıyor , belki gerekliliği vurgulanıyor , belki de önemsizleştirmek isteniyor.Hiç şüphe yok ki söylemleriyle zaman zaman kendiyle çelişenler , yaptıkları yorumlarla bizleri hayretler içinde bırakmaya devam ediyorlar.
           
            Yerleşmiş statükonun bozulmasından korkanlar,laiklik ve ulusalcılık şemsiyesi altında , neredeyse darbe çığırtkanlığı yapıyorlar.Türkiye nin köklü sorunlarından biri olan Darbe Anayasasıyla yönetilmek , halen bazı kesimlerce kesintisiz bir şekilde savunulmakta ve bu kesimlerce çözüme köstek olunmaktadır.Yapılan açıklamalar haliyle vicdanlarda ve akıllarda bazı sorular bırakmaktadır..
 
            Darbe zamanı ülke yönetiminde söz sahibi olan ve en fazla etkilenen kesim olan sol zihniyet , acaba neden darbecilerin yargılanmasına hayır diyor?
 
            Yargının parti kapatmasının önüne geçecek düzenlemeye , bundan dili defalarca yanan kesim acaba neden hayır diyor?
 
            Darbe ürünü olan Anayasa Mahkemesi ve HSYK gibi yapıların taraflılığını yok edecek ve çok sesliliğini artıracak değişikliğe acaba neden hayır deniliyor?
 
            Toplu sözleşme ve grev hakları genişletilen bazı sendikalar , kendi yararlarına olan bu değişikliğe neden hayır diyor?
 
            Vesayetin kırılmasını istemeyenler acaba neden hala vesayet dikteleri altında yaşamakta ısrar ediyor???"..
           
            İçeriğinden çok , kimin yaptığıyla ilgilenenler öyle görülüyor ki ,süreci imkansızlaştırmak ve iptal etmek adına her şeyi yapıyorlar ve yapacaklar.En iyi cevabı halkın vereceği bu konuda  yapılması gereken önemli işlerden bir tanesi ,Anayasa Değişiklik Paketi içeriği konusunda halkın yeterince bilgilendirilmesi.Şundan emin olunmalıdır ki , referandum konusunda halk yeterince bilgilendirilirse sonuç daha farklı olacak ve demokratikleşme adına daha sağlıklı bir sonuç alınacaktır..
 
            Son olarak şunu belirtmek isteriz ki , zaman artık eski zaman değildir.Artık her yerden duyulan ses , bir zamanlar gibi , tank sesleri , tüfek sesleri , darbeci askerin ayak sesleri değildir..Artık duyulan ses sivil insiyatifin,yani halkın sesidir"
 
            Katılımınız için hepinize teşekkür ederiz.
 
 
            Mazlum-Der Kocaeli Şubesi Adına
                                  
Sezer ÇORMAN