İbrahim Karagül
Bastığı toprağı kirleten adam!
1970'ten beri suikast timi yöneten, İsrail ve Filistin ışında çok sayıda ülkede gizli operasyonlar yapan, son on yılda işlenen siyasi cinayetlerin bir çoğunun altında imzası olan, en son icraatı Akdeniz'in ortasında Türk yardım gemisine saldırı olan Mossad'ın 65 yaşındaki Başkanı Meir Dagan, görev süresi uzatılmadığı için görevini bırakıyor.
Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'den Şeyh Ahmet Yasin suikastine, Abdülaziz Rantisi'den İranlı nükleer fizikçilerin öldürülmesine, Irak'ta binlerce aydının/öğretim üyesinin ortadan kaldırılmasından Avrupa başkentlerindeki insan avına, onlarca ülkenin pasaportlarını kopyalayıp dünyanın her yerine suikast timleri göndermeye kadar cinayetleriyle dünyayı karıştıran, istihbarat örgütü değil tam anlamıyla terör örgütü yöneten bir adam Dagan...
Ariel Şaron'un otuz yıllık arkadaşı olarak döktüğü kanla ölçülürse ondan aşağı kalır yanı yok. Daha 70'lerde Filistin'de insan avcılığı yapıyor, gizli örgütler kuruyordu. 1996-97'lerde Başbakanlığı sırasında Benjamin Netanyahu'nun terörle mücadele danışmanlığını yapıyordu.
Bu tarih önemli. Çünkü bu tarih, Türk-İsrail ekseninin şekillendiği, Mossad'ın Türkiye içinde bile istihbarat operasyonları yaptığı, hükümetlerin düşürülüp askeri müdahalelerin yapıldığı, insanların sorgulandığı, milletin bir bölümünün İsrail tehdit görüyor diye düşman kategorisine alındığı bir dönem. Bu yüzden Dagan'ın Türkiye ile ilgili hatıraları bu ülkenin yakın tarihinin önemli bir parçasını oluşturuyor.
Göreve getirildiği 2002 yılında İsrail gazetesi Yediot Ahranot; artık doğrudan eyleme geçildiğini, Mossad'ın yurtdışında komando saldırılarına başladığını, İslami gruplarla doğrudan savaşa başladığını yazıyordu.
Hemen ardından Filistinli liderlere yönelik yoğun suikastler başladı. İsrail istihbaratı çevre ülkelerde, Avrupa'da insanlar öldürüyor, kaçırıyor, Türkiye gibi "müttefik ülkelerde" evler basıyor, açık denizlerde gemiler kaçırıyor, uçaklar düşürüyordu. Dagan'ın sekiz yıllık kirli dosyasını elbette burada anlatmak mümkün değil. Ama bir kaçına dikkat çekelim:
Bu yılın ilk günlerinde, Ocak sonlarında CIA Başkanı Leon Panitta ve üst düzey yöneticilerle Mossad Başkanı Meir Dagan ve tepe yöneticiler arasında İsrail'de bir toplantı yapıldı. Başbakan Binjamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Ehud Barak'ın da katıldığı bu toplantının yeni suikast dalgasını başlatacağını yazdık burada. Çok geçmeden dünyayı ayağa kaldıran bir kirli operasyon patladı.
Mossad; Dubai'de, birçok ülke pasaportlarını kullanarak yeni bir suikaste imza atmıştı. İngiltere, İrlanda, Almanya, Fransa pasaportları taşıyan on bir kişi Dubai'ye gidiyor. Beş yıldızlı bir otele yerleşip tüm hazırlıklarını yapıyor. Kendilerine "hedef" olarak verilen kişiyi izliyor. Ekip içindeki tek kadın, oda görevlisi kıyafeti giyerek "öldürülecek" kişinin odasına giriyor. Diğerleri aynı katta yan odalara yerleşiyor. Beklemeye başlıyorlar. Hedef odasına girdiği anda elektrikli şokla etkisiz hale getiriliyor. Ardından boğuluyor ya da zehirleniyor. Bir gün önce Dubai'ye gelen ve öldürülen hedef, altı ay önce yine Dubai'de zehirleniyor ve son anda kurtarılıyor.
On bir kişilik suikast timini Dubai'ye götüren hedef, Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları'nın komutanlarından, yirmi yıldır Şam'da ikamet eden elli yaşında bir isim, Mahmud el Mebhuh. Suikast 20 Ocak'ta işleniyor. Olayı tartışırken; "Böyle ülke ülke dolaşıp insan öldüren kaç tane daha tim var?" diye sormuştuk.
Varmış... Mart ayında bir skandal daha çıktı ortaya. Bu timlerden biri Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de Hamas'a mali destek sağladığı iddia edilen bir Suriye vatandaşını gün ortasında arasında öldürdü. Çantasında bulunduğu iddia edilen 500 bin euroyu da alıp kayıplara karıştı. Macar yönetimi saldırıyı gasp olarak kayıtlara geçti ama büyük bir skandalın patlamasını önleyemedi. Suikast sırasında iki İsrail uçağının havada güvenlik sağladığı ortaya çıktı. Dünyanın her yerinden işkence merkezlerine esir kaçırmakta kullanılan Gulfstream tipi iki uçak, Türkiye, Bulgaristan ve Romanya hava sahalarını kullanarak suikaste katılmıştı.
Uçakların Türk ülke hava sahalarını kullanması büyük bir skandaldı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı'nın talepleri doğrultusunda iki İsrail uçağına 17 Mart 2010 tarihinde üst uçuş izninin, yakıt ikmali yapmaması, elektronik teçhizat bulundurmaması gibi, bazı şartlarla verildiğini açıkladı. Bir saati askın süre Türk hava sahasında uçan suikast uçakları, elektronik izleme aygıtları taşıyor olmalı ki, Budapeşte üstünde suikastçilere izleme/güvenlik sağladı.
Oysa, 2007'de Türkiye hava sahasını kullanılarak Suriye'ye saldıran, yakıt tanklarını Türkiye topraklarına atan, bölgesel krize neden olan İsrail'e uçuş izni verilirken çok daha hassas olunması gerekiyordu. Macaristan, uçakların diplomatik görevle geldiğini söylüyordu. Ya Macar yönetimi yalan söylüyordu ya da İsrail onları kandırmıştı. Aynı durum, Türkiye için de geçerliydi. Eğer izin gerekçesi böyleyse İsrail Türkiye'ye yanlış bildirimde bulunmuş demekti. İki gündür, Polonya'ya giden İsrail askeri uçağına geçiş izni verilmemesi tartışmalarına dikkat. Budapeşte olayından sonra iki soru sorduk:
1- Dubai'den Budapeşte'ye uzanan, önümüzdeki günlerde başka bölgelerde de görebileceğimiz suikastler, bir gün Türkiye'yi de vurur mu? Cevap; "vurabilir"di.
2- Dubai'deki suikastte, Avrupa ülkelerinin pasaportlarını kullanan Mossad suikastçileri, Budapeşte de hangi ülke vatandaşı olarak suikast yaptı? İsrailli suikastçiler, bir süre sonra Türk pasaportu kullanıp cinayet işlerse ne yapacağız?
Birinci sorunun cevabını aldık. İsrail, Akdeniz'in ortasında Türk gemisine saldırıp dokuz vatandaşımızı şehid etti. Adli Tıp raporları yeni açıklandı. İnsanlarımız kasten ve bilerek öldürülmüş, adeta infaz edilmiş.
Türk hava sahasından silah kaçakçılığı yapıp suikast uçakları uçuran İsrail durdurulmazsa, bir süre sonra ikinci sorunun da cevabı alınacak. Türk pasaportlarıyla cinayetler işlendiğini göreceğiz. Muhtemelen bu cinayetler uyduruk bir "İslamcı grup"a maledilecek.
Meir Dagan, son sekiz yıldır işte bu kanlı oyunları oynuyordu. Geçmişi kirli bu adam, ülkeleri iç savaşa sürükleyecek, bölgesel çatışmalara yol açabilecek suikastler yönetiyordu.
"Büyük Ortadoğu Suikastleri" olarak tanımladığım ve her gelişmeyi aktardığım sürecin tam merkezindeki isimlerden biriydi o. Acaba Türkiye'deki suikast planlarının ne kadar içindeydi!
yenişafak