Hasan Karakaya
Bay Kılıçdaroğlu, hiç aynaya bakmaz mı?
Bilmem hatırlar mısınız?.. Bundan 3-4 yıl önce bir “fıkra” anlatmıştım.
Fıkra, şöyleydi:
Pamuk Prenses, Süpermen ve Pinokyo, bir yolculuğa çıkmışlar... Giderlerken, bir şehirde “güzellik kraliçesi” seçimi yapılıyormuş...
Pamuk Prenses; “Ben bu yarışmaya katılacağım” demiş ve yol arkadaşlarından beklemelerini rica edip, gitmiş, katılmış yarışmaya...
Döndüğünde, arkadaşları; “Ne oldu?” diye sorunca, “Şüpheniz mi vardı” demiş Pamuk Prenses; “Elbette birinci seçildim!”
Sevinçle yollarına devam ederlerken, bir başka şehirde; “Dünyanın en güçlü erkeği” yarışmasının yapıldığını öğrenmişler... Süpermen demiş ki; “Ben bu yarışmaya katılmak istiyorum... Siz, beni burada bekleyin!”
Döndüğünde; “Ne oldu?” demişler... O da, tıpkı Pamuk Prenses gibi, “Şüpheniz mi vardı” demiş; “Elbette birinciliği ben kazandım!”
Bir süre sonra; aralarında “kukla”ların da bulunduğu “Yalancılar Kralı Yarışması”nın yapıldığı bir şehre gelmişler.
Kim “en büyük” ve “en iyi yalan”ı söylerse, ödülü o alacak!..
Kukla Pinokyo, “şansımı bir deneyeyim” demiş ve gitmiş, katılmış yarışmaya!..
Döndüğünde, yüzü al al, mor mormuş!.. Üstelik; iki gözü iki çeşme, hüngür hüngür ağlıyormuş!..
“Ne oldu?” demiş arkadaşları;
“Yoksa kazanamadın mı?”
Cevap vermiş Pinokyo;
“Kim ulan bu Kemal Kılıçdaroğlu?..
Nereden çıktı bu adam?..
Ancak ikinci olabildim!”
PİNOKYO’YU BİLE SOLLADI
Fıkra, tam da Bay Kılıçdaroğlu’nu anlatıyor... O kadar çok “yalan” söylüyor ki, “yalan söylediğinde” burnu uzayan Pinokyo’yu bile solladı...
Herhalde hatırlarsınız;
Daha dün;
“Ecevit’in kasketiyle” çıktığı miting kürsülerinde, “Efsane liderimiz Ecevit” deyip ekliyordu: “Biz de aynı yerde, aynı yoldayız!.. Onun yolu yolumuzdur”
Daha “sözün tükürüğü” kurumadan, bir gün sonra yine “çark” edip, “Ecevit’i de satmıştı” iyi mi?..
CHP’nin “iktidar”da, Bülent Ecevit’in “Başbakanlık koltuğu”nda, Deniz Baykal’ın da “Enerji Bakanlığı”nda olduğu “1970’li” yılları eleştirip, demişti ki;
“1970’li yıllarda, evet Ecevit döneminde ekonominin iyi yönetilmediğini düşünüyoruz... Özeleştiri yapmak durumundayız!”
Hoppalaa!..
“Kasketini” başına al,
Ama Ecevit’i yere çal!..
Hem de, 24 saat içinde!..
Şu hâle bakın;
Daha dün “Efsane liderimiz” dediği; “Yolu, yolumuzdur” deyip övdüğü adamı, bugün “beceriksizlik”le suçluyor!..
İyi de;
Bunun hangisi doğru, hangisi yalan?..
Ecevit’in “efsane lider” olduğu mu yalan, “beceriksiz” olduğu mu doğru?..
Sizi bilmem ama;
Ben Pinokyo’ya hak veriyorum!..
Kemal Kılıçdaroğlu varken,
Ağlamasın da n’aapsın Pinokyo?!?..
ARSA İDDİASI DA YALAN!
3-4 yıl önce durum böyleydi de, bugün farklı mı?.. Bay Kılıçdaroğlu, “yalan”larına hâlâ devam ediyor.
Meselâ, demiş ki;
“Başbakan (...) o müteahhide belirli ayrıcalıklar sağlayacak, müteahhit de bunun karşılığında Başbakan’ın oğlunun vakfına arsayı verecek. Bunun adı rüşvettir.”
Bu lâfı ettiğinin ertesi günü;
Ali Ağaoğlu çıkmış ortaya ve Kılıçdaroğlu’na seslenip, demiş ki;
“Sayın Başbakan’ın ailesinin de yönetiminde olduğu TÜRGEV Vakfı’na Ataşehir’de 20 dönümlük arsa hiçbir biçimde verilmediği gibi, bir pazarlık da söz konusu olmamıştır... Tapu kayıtları ortadadır... Verilemeyecek hesabımızın olmadığının bilinmesini isteriz.”
Ne dersiniz;
Ali Ağaoğlu’nun bu “yalanlama”sından sonra, Bay Kılıçdaroğlu’nun burnu, biraz daha uzamış mıdır?..
Hele söyleyin, böyle bir “yalancı” varken, Pinokyo ağlamasın da n’aapsın?..
AL SANA YOLSUZLUK!
Hepsi bir tarafa da; Başbakan Tayyip Erdoğan ne demişti;
“Çocuklarımdan birisi herhangi bir yolsuzluk olayına karışırsa, onu bir dakika yanımda tutmam, evlâtlıktan reddederim.”
Bu kadar kesin,
Bu kadar kararlı...
Peki, Bay Kılıçdaroğlu’na soralım; aynı “adam”lığı, aynı “kararlılığı” sen de gösterebilir misin?..
Ekranlarda veya meydanlarda; “İktidara geldiğimizde soymayacağız, soydurmayacağız” gibi “cafcaflı lâflar” etmek kolay...
Erdoğan kadar açık ve net söyleyebilir mi; “Çocuklarımdan biri yolsuzluğa bulaşırsa, onları evlâtlıktan reddederim!” diye!..
Söyleyemez!..
Zira; meydanlara çıkıp; “İktidara geldiğimizde soymayacağız, soydurmayacağız” diye gürlüyor ama, 9 yıl boyunca “Genel Müdürlük” yaptığı SSK’nın nasıl “soyulup-soğana çevrildiği” belgeleriyle ortaya konulmasına rağmen, tek lâf etmedi... İşin tuhafı, bu “soygun”dan dolayı açılan “soruşturma”da, “sanık” olarak yargılanmaktan “Rahşan Affı” sayesinde kurtuldu...
Millete karşı “soymayacağız, soydurmayacağız” diye hava basan Kemal Kılıçdaroğlu’nun; nasıl “aile boyu sigorta üçkâğıdı” çevirdiğini, bütün Türkiye biliyor.
Her nasıl olmuşsa olmuş;
Oğlu Kerem’i, henüz “14 yaşında” ve de henüz “ilköğretim öğrencisi” iken, yani “derste olması” gerekirken, “Ekinciler Holding’te çalışıyor” gösterip, “sigorta” yaptırmış Kemal Bey!..
Ki, “erken yaşta emekli” olabilsin, devletten “daha fazla emekli maaşı” alabilsin!..
O parada; “dul”ların, “tüyü bitmemiş yetimler”in hakkı varmış, kimin umurunda?..
Derken, “torunu Duru Nadir” meselesi çıkmıştı ortaya!.. O da, “henüz 10 aylık” iken “işe girmiş”(!) ve de “iki gün” çalışıp(!) “sigortalı” olmuştu, iyi mi?..
Duruuun, daha bitmedi!..
Bu Ekinciler Holding, ne menem bir “işyeri”dir ki, sadece Kerem’i değil, “Kerem’in ablaları”nı da işe almış ve onları da “çalışıyor” gösterip, “sigortalı” yapmıştı...
Meselâ, kızları Azime Aslı ve Zeynep... Şu işe bakın ki; onlar da yine Ekinciler Holding’te yine “birer ay” çalışmış(!) gösterilerek, “sigortalı” yapılmıştı...
Tabiî, “erken emekli” olabilsinler diye!..
Şunu anlatmaya çalışıyorum;
Meydanlarda “İktidara geldiğimizde soymayacağız, soydurmayacağız” diyen bir adam, daha “muhalefette” iken başlamış “devleti soymaya!”
Kusura bakmayın;
Henüz “öğrenci” iken oğlunu ve kızını “sigortalatma”nın bir tek adı vardır:
“Devleti soymak!”
Ha “devletin hazinesi”nden “milyarlarca lira söğüşlemişsin”, ha oğlunu ve kızını haketmedikleri yaşta “sigorta” ettirip, “erken emekli” olmalarını sağlamışsın!.. Bunun adı “soygun”dur, bunun adı “vurgun”dur, bunun adı “yolsuzluk”tur!..
Öyle ya;
“Erken emekli” olup da, “SSK kasası”ndan ömür boyu para almanın başka izahı var mıdır?..
“Devletin hazinesi”ni, daha muhalefette iken “tırtıklamaya” başlayan bir adam, Allah muhafaza iktidara geldiğinde, acaba neler yapar?..
SSK’DAKİ AKRABALAR!
Durun, daha bitmedi...
CHP Genel Müdürü Bay Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürü olduğu yıllarda, “annesinin kızlık soyadı Gündüz” olan “26 akraba”sını da SSK’ya doldurmuştu...
Aynı Kılıçdaroğlu, bu defa da “eşinin kızlık soyadı Düzgün” olan “13 akraba”sını SSK’da işe başlatmıştı...
Haa, unutmadan söyleyeyim;
Kemal Kılıçdaroğlu, 1998 Mayıs ayında ÖSYM aracılığıyla yaptırdığı hemşire, ebe, laborant sınavında Ecevit Karabulut, Elvan Karabulut, Hülya Karabulut, Meryem Karbulut ve Ümmühan Karabulut isimli kişileri de SSK’da işe almıştı.
Peki, bunlar; “Hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik ve kayırmacılık” değil midir?..
Bana göre;
Bay Kılıçdaroğlu, pompalandığı ve şişirildiği kadar “dürüst” değildir...
Hayır, Bay Kılıçdaroğlu’nun “SSK Genel Müdürlüğü” dönemlerine kadar gidip, “hükümlü çalıştırma” kontenjanına, genellikle “PKK’lıları veya solcu militanları” doldurduğunu hatırlatacak değilim!..
Belki yazmak gerekir ama;
“Kılıçdaroğlu’nun ikiz kardeşi Adil Kılıçdaroğlu”nun; İzmit’te yöneticisi olduğu “kooperatif”te “zimmetine para geçirmek”ten ve aynı kooperatifte “kaçak su kullanmak”tan sanık olduğunu da yazacak değilim!
YOLDAŞ’A İHALE KIYAĞI!
Ama, Bay Kılıçdaroğlu’na, bazı “ihale soruları” yöneltmek istiyorum...
l 1998’de Göztepe Hastanesi onarımı işi CHP eski il başkanı Ali Özcan’a ait Yapı Üretim A.Ş’ye davetiye usulüyle (o günün rakamlarıyla) 21 milyar 304 milyon 980 bin TL’ye verilmiş midir?... Şirkete 7 yılda yüzde 2 bin 119 artışla 466 milyar TL ödenmiş midir?.. Ali Özcan, ihalenin yasalara uygun gerçekleştiğini savunarak, ‘Kılıçdaroğlu’nu o dönemde tanımadığını’ öne sürmüş müdür?..
l Kılıçdaroğlu’nun hemşehrisi Rıza Olcay’ın şirketine 1993’te davetiye usulü ile yine o günün rakamlarıyla 23 milyar 655 milyon TL bedelle Tunceli Sağlık Meslek Lisesi’nin inşaat ihalesi verilmiş midir?.. 1997’de bitirilen inşaat için ihale bedelinin yüzde 747 fazlasıyla 195 milyar 452 milyon TL ödenmiş midir?..
l 1993’te İstanbul Merdivenköy Dispanseri inşaatı yine yakın arkadaşı Adil Özçırpıcı’ya davetiye usulü ile 50 milyar 148 milyon TL’ye ihale edilmiş midir?.. 3 yılda yüzde 596 artışla 348 milyar 205 milyon TL ödeme yapılmış mıdır?..
l 1998’de FA-AL İnşaat’a 6 milyar 777 milyon 300 bin TL ile verilen Ankara Etlik Doğumevi Tıbbi Atık Deposu inşaatı aynı yıl tamamlanmış, ancak yine yüzde 133 artışla şirkete 13 milyar 939 milyon TL ödenmiş midir?.. Aynı firmaya 6 milyar 576 milyon TL’ye ihale edilen Şanlıurfa Hastanesi kazan dairesi için de aynı yıl içinde yüzde 183 artışla 17 milyar 27 milyon TL ödenmiş midir?..
l SSK’nın aynı dönemde Oyak İnşaat’a verdiği ihalelerde ise yüzde 51 ila 84 arasında artış yapılmış mıdır?.. 1998’de 1 trilyon 589 milyar liraya Oyak İnşaat’a verilen Denizli’deki 200 yataklı hastane inşaatı ihalesi için 4 yıl sonunda yüzde 53 artışla 2 trilyon 440 milyar TL, Yalova’daki 200 yataklı hastane inşaatı için ise 1 trilyon 589 milyar TL yerine yüzde 51’lik artışla 2 trilyon 410 milyar TL ödenmiş midir?..
“BABA”LIKTAN İSTİFA ETMELİ!
Şunu demeye çalışıyorum:
Bir insan, eğer başkalarına “çamur” atmak istiyorsa, kendi “paça”ları temiz olmalı... Sadece “paça”sı değil, “faça”sı da temiz olmalı ki, çamur atmaya hakkı olsun...
Ama, Bay Kılıçdaroğlu’nun “dün”ünden “bugün”üne temiz bir tarafı yok!..
“Yalan” desen, bini bi para!..
“Kayırmacılık” desen, tonla!..
“Yolsuzluk” desen gırla!..
Bir de kalkmış, Erdoğan’ı suçluyor...
Erdoğan, kürsüye çıktı ve açıkça haykırdı: “Çocuklarımdan biri yolsuzluğa bulaşırsa, evlâtlıktan reddederim.”
Peki sen Bay Kılıçdaroğlu, sen çocuklarını “evlatlıktan reddedebilir misin?”
Hayır, reddedemezsin!..
Çünkü, ilk önce kendini,
“Babalık”tan men etmen gerekir!..
Öyle ya; “torun”unu henüz “10 aylık” iken, çocuklarını da henüz “öğrenci” iken “işçi” gösteren ve onları “sigortalı” yaptırarak, “tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen” sensin!..
Böyle bir baba, hiç çocuklarını “evlatlık”tan reddedebilir mi?..
Önce kendini reddetmeli!.. Bay Kılıçdaroğlu, dün demiş ki;
“Hırsızlık babadan evlada geçer”
Aslına bakarsanız;
Tam da kendisini tarif ediyor.
*******************************************************************
Zalim’in yanında mısın, insanlığın yanında mı?
Adına “vahşet” denilebilir, “katliam” denilebilir ve hatta “soykırım” denilebilir... Suriye’deki “Esad zulmü”nü belgeleyen “fotoğraf” ve “kanıt”lar şu anda bütün dünyanın gündeminde...
Esad’ın, “kendi insanlarına” yaptıklarını biliyorduk... “Kurşunlanarak” öldürülenleri, “bomba” ile parçalananları, “kimyasal silahlar”la katledilenleri biliyorduk... Ama “aç” bırakılarak, “otomobil kayışı” ile boğularak, “elektrik” verilerek, kısacası “insanlık dışı işkenceler” uygulanarak öldürülenleri bilmiyorduk...
Daha doğrusu, “belgesini” gösteremiyorduk...
Şimdi, her şey belgeli... Bu “insanlık suçu”nda, bu “savaş suçu”nda, bütün insanlığın sorumluluğu var... Amerika’nın sorumluluğu var, Avrupa’nın sorumluluğu var, “İslâm dünyası”nın sorumluluğu var...
Bu “vahşet”te; Suriye’ye gidip, “Esad ile Şam hatırası” çektiren “CHP’liler”in sorumluluğu var... Suriye’ye “yardım” götüren TIR’ları durdurup “arama” yaptıran “Paralel Yapı”nın sorumluluğu var... Bu katliamlara “sessiz” kalanların sorumluluğu var...
Bütün “vahşet fotoğrafları”na rağmen, hâlâ “Esad’ın yanında” yer alanlar, bilsinler ki, artık onlara “insan” denemez... Ortaya çıktı ki; “Esad gitmeden Suriye düzelmez!”
Herkes, “saf”ını belli etmelidir.
Yoksa, tarih bunun hesabını sorar...
yeniakit