Baykal grup toplantısında konuşuyor

Baykal grup toplantısında konuşuyor

Baykal grup toplantısında AK Parti'nin Deniz Feneri'nden yardım aldığı konusunda ağız değiştirdi. Baykal 'direk para desteği alıyor' söylemini 'partililer siyasi destek alıyor' şeklinde değiştirdi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal partisinin grup toplantısında partililere ve vatandaşlara seslendi.

"AKP VE GÜLEN'İ BİTİRME PLANI" İDDİASI

İrtica ile mücadele belgesi iddiasıyla bir belge ortaya çıktı. Bu belge ile ilgili üç iddia var:

- Genelkurmay emir ve komutası içinde böyle bir belge hazırlanmıştır.

- Genelkurmay emir ve komutası dışında ama Genelkurmay içinde bir belge hazırlanmıştır.

- Genelkurmay'ın tamamen dışında sahte bir belge hazırlanmıştır.

Bunlardan hangisi gerçek ise bir an önce öğrenmek istiyoruz. Biz çok belge gördük. Parti olarak ben şahsen gördüm. Benim hakkımda, "kızımın İsviçre'de 1 milyon dolarlık hesabı varmış" şeklinde bir belge bir devlet tarafından bir süper güç devletin üst düzey yöneticilerinin imzasıyla bir belge yayımlandı. Ben çıktım benim kızımın herhangi bir ülkede 1 kuruş parası yoktur diye açıklama yaptım.

Oyun içinde oyunlar, komplolar, tezgahlar" Ortada bir Ergenekon Davası gidiyor. Bu davada yığınla böyle belge var. Şimdi tırnak içinde yeni bir belge var. Her şey olabilir. 3 ihtimal dedim. 1. ihtimal emir komuta zinciri. Genelkurmay Başkanı Hürriyet'e açıklama yapmış "Hakaret sayarım" demiş, bitmiştir.

Kalıyor iki ihtimal. Bunu Genelkurmay içinde birileri yaptı mı yaptı mı? Genelkurmay'dan yapılan açıklamada Genelkurmay birimleri içinde hiçbirinde bunun yapılmadığı kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Buna da teşekkür ediyoruz. Ama bu açıklama tam olarak tatmin etmiyor. Şimdi bunun gereğini bekliyoruz. Eğer böyle bir belgenin hiçbir ciddiyetinin olmadığı net bir şekilde ortaya çıkarsa, işte o Türkiye'de o demokrasinin yeni bir döneme geldiğinin ve Türkiye'de her şeyin yeniden değerlendirilmesinin gerektiği anlamına gelir. Türkiye'nin içine sokulduğu rotanın sorgulanması gerektiğini gösterir. Belge neredeyse derhal gelmeli. Kimin tarafından hazırlandığı derhal ortaya çıkmalıdır.

BAŞBAKAN NE YAPIYOR?

Bu millete neden bu kadar eziyet ediyorsunuz. Neden sizin ampulünüz seçim meydanlarında söylendiği gibi bu kadar geç yanıyor. Bu Başbakan ne yapıyor anlayamadık. Kolbastı mı oynuyor çökertme mi oynuyor. Bir karar verse de ne oynadığını anlasak.

EKONOMİK KRİZ

Ekonominin bu manzarasını sürdürüyor. Getirilen düzenlemelerle ilgili olarak; bir defa bu düzenlemenin yeni mağdurlar yaratılmasını önleme imkanı yoktur. Şimdi birikmiş mağdurların borçlarını yapılandırırsınız, ama bir süre sonra yeni mağdurlar üretirsiniz. Bu çözüm değil. İşi temelden faizden almak lazım. Faizleri makul seviyelere çekmek lazım. Avans faizlerini de gecikme faizlerini de düşürmek lazım.

Kredi kartı mağdurları doğrudan bankaya muhatap olmalıdır, avukatlarla değil. Ayrıca bankalar kredi kartı kiralarını 35 TL'ye kadar çıkarmışlardır.

VERGİ VE PRİM YÜKÜ AZALTILMALI

Bizim ekonomimize vurulması gereken neşter, istihdam üzerindeki vergi ve prim yükünün indirilmesine yönelik olmalıdır. Mutlaka en kısa zamanda çalışan insanların üzerine bindirilen yük mutlaka azaltılmalıdır.

Türkiye'de kayıt dışı çalışma çok yüksek orandadır. Bunu ciddi bir şekilde azaltmak lazımdır. Yani yüzde 40 dediğinizde bunu ödeyemeyenler, yüzde 20'ye indirdiğinizde kayıt içine gireceklerse bunu yapmak gerekir.

VERGİ YÖNETİMİ TARAFSIZ OLMALI

Türkiye'de kayıt dışını azaltmaya ihtiyaç var, azalan vergi gelirlerini sanayiyi güçlendirerek yükseltmeye ihtiyaç var. Son günlerde Başbakan'ın IMF ile tartışma konusunun bu olduğu ortaya çıktı. Buna da çok derin anlamlar vererek Sayın Başbakan siyasi talepler var dedi. Nedir o siyasi talepler deyince de bunlar bağımsız vergi idaresi istiyorlar dedi. Olur mu öyle şey dedi. Olur tabi. Dünyada vergi idaresi bağımsızdır. çünkü vergi konusu siyasi baskı unsuru olarak kullanılmaktadır. Vergi idaresi bağımsız olursa siyasi olarak da rahatlama sağlar. Vergi yönetimi tarafsız olmalı, bağımsız olmalıdır. IMF ile anlaşır anlaşmaz, reddedebilir. Bunlar olabilir. Bu değiştirilmesi gereken bir manzaradır. Türk halkının bu konuda tarafsız, güvenilir bir vergi yönetimini destekleyeceğine şüphe yoktur.

Terörle mücadele konusunun daha etkin hale getirilmesi ve bir eşgüdüme, koordinasyona çekilmesi için bir yasal ihtiyacı hissettiklerini söyleyip bir tasarı ortaya koydular. Kamu güvenliğinin, düzeninin kurulmasına ilişkin bir tasarı hazırladılar. Terörle mücadele bir kamu güvenliği oradan da kamu düzenine dönüştü. Kamu düzeni bir siyasi otorite problemidir ve kamu düzenini bir yetki konusu gibi anlarlar. Halbuki kamu düzeni yargısıyla, belediyesiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, okullarıyla, çok aktörlü çok katılımlı, çok yönlü bir şekilde oluşur gelişir. Ama diktötöryel iktidarlar kamu düzenlikleri bakanlıkları kurarlar. Franko'da, Salaazar'da İspanya'da bu görülmüştür.

Bu kuruluşların sadece planlama çalışması ile yetinmeyip, uygulama, operasyon, doğrudan olmasa da operasyonel yönlendirme yetkilerinin de olacağı anlaşılıyor ve bütün bunlar İçişleri Bakanlığı'na bağlı bir müsteşarlık olarak adlandırılıyor. Müsteşarlık yetkisi altında bunlar

MAYINLI ARAZİLERİN TEMİZLENMESİ: CUMHURBAŞKANI BÜYÜK BİR SINAV VERİYOR

Kanun tasarısı Meclis'ten geçti, Köşk'e gitti. Cumhurbaşkanı da bu kanunu değerlendirecek. Bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanı'nın dikkatini bu noktaya çekmek istiyorum. Bu kanın Anayasa'ya aykırıdır. Cumhurbaşkanı'nın görevi Anayasa'ya uygunluğunu denetlemektir. Hiç bakmadan onaylayıp göndermesi ondan beklenen Anayasa saygısının arzu ettiğimiz düzeyde olmadığını bize gösterir. Çok yanlış olur. Sayın Cumhurbaşkanı bu yanlışa sürüklenmemelidir. Ülkenin menfaatine değildir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yoktur. Bu akla mantığa aykırıdır. Üstelik de arazi sınır boyundadır. Sınırdaki bir araziyi sen kullanıver diye bir başka ülkeye vermenin ekonomik, siyasal, mantıklı bir dayanağı olabilir mi?

Bir cumhurbaşkanı buna göz yumabilir mi, buna evet diyebilir mi, Türkiye'nin menfaatlerine uygundur diye imza atabilir mi? Sayın Cumhurbaşkanı büyük bir sınav veriyor. Bugüne kadar Sayın Cumhurbaşkanı beklediğimiz başarıyı gösteremedi. Ama bu bambaşka bir mesele. Sayın Cumhurbaşkanı imza atmamalı ve böylece dediğim dedik anlayışının Türkiye'ye hakim olmadığını göstermelidir.

BAŞBAKAN'IN 1 TRİLYONLUK SORUSU

Başbakan çeşitli yolsuzluk suçlamalarına maruz kaldığı ve bunaldığı için CHP'ye saldırarak bu suçlamalardan kurtulma anlayışı içine girmiştir. Bizim değerlendirmelerimizi yanıtlama yerine kendisi suçlama yoluna gitmiştir. Sık sık yaptığı suçlama CHP 1 trilyonun hesabını versin diyor. Bunu daha önce de sık sık dile getirdik. Kimse Başbakan'ın sözlerini ciddiye almıyor. Başbakan sık sık söylediği için bunu yanıtlamak bizim görevimizdir diye düşünüyorum. Bakın Anayasa Mahkemesi tüm siyasi partileri, CHP de dahil, yapılan harcamalarla ilgili değerlendirir. Bu değerlendirmeler sonucunda da bildirimde bulunur.

Bizim bazı harcamalarımızın Anayasa Mahkemesi ölçülerine göre belgelendirilmediği iddiasıyla, geçmişte yaptığımız bazı ödemelerin Hazine yardımından kısılması kararını almıştır. Nedir diye merak ettik ve ortaya çıktı.

Partimizin siyasi çalışmaları için görevlendirdiği milletvekili ve yöneticilerin uçak, otel gibi masraflarıyla ilgili alınmış faturaları, uçak biletleri, otel faturalarını Anayasa Mahkemesi kabul etmemiştir. Ne diye kabul etmemiştir? Burada "falan milletvekili" diye fatura kesilmiştir. Ama bu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi adına kesilmelidir. Anayasa Mahkemesi diyor ki fatura, bilet "Cumhuriyet Genel Merkezi" adına kesilecek diyor.

Bir kategori bu. Diğeri, tasdikli faturası olan harcamaları kabul etmemiştir, asıl faturasını istemiştir. Bu uygulamayı da biz yeni öğrendik. Niye yeni öğrendik onu da karıştırmayalım. Parti çalışanlarının bir kısmı emekliye ayrılmış, bunlara ihbar tazminatı ödemişiz. Hayır diyor ihbar tazminatı ödemeyeceksiniz. Tamam diyoruz. Bir kısım partililer emekli olduktan sonra, sözleşmeli olarak istihdam ediliyor. Hayır yapamazsın deniliyor.

Bir tek kişiye özel bir tek kuruş harcanmamıştır. Yanlış bir şey yoktur. O yüzden Başbakan'a dedim ki "Ortada bir yanlış varsa. Bunu derhal savcılara bildir, suç duyurusu yap. Yaptırmazsan namertsin" dedim. Bu olaylarla ilgili bir suç varsa herkes gereğini yapsın, yakasına yapışsın. Şimdi Başbakan sordu ben hesabını verdim. Şimdi Başbakan gelsin ben oha bir hesap sorayım. Ben sorayım o cevap versin.

AKP DENİZ FENERİ BATAKLIĞINDA ÇIRPINIYOR

Başbakan kızıyor. Deniz Feneri mesela. Büyük bir tepki içinde Başbakan. Deniz Feneri ile ilgili değişik açıklamalar yapıyor. Geçen hafta RTÜK Başbakanı ile ilgili "Ben kefilim, temiz bir insan" dedi.

Akman'ı istifaya çağıran Bülent Arınç'ın görüşleri için kendi görüşüdür dedi. Eski Adalet Bakanı'nın ben de istifaya çağırdım demesi de mi kendi görüşüdür. Bence Başbakan Bakanlar Kurulu'nun görüşünü tek başına mı temsil ediyor.

Şimdi Başbakan Almanya'da hüküm verilen kişileri tanıyor mu tanımıyor mu? O kişilerle akrabalığı var mı yok mu? Sınıf arkadaşlığı var mı yok mu? "Canım mühim değil" diyebilir. Peki akrabası olabilir, sınıf arkadaşı olabilir. Peki sen bunların kuruluşunu kamuya yararlı dernek diye ilan ettin mi etmedin mi? Bu kadroya, o kadronun buradaki parçasına siz kamuya yararlı dernek dediniz mi demediniz mi?

Bir Meclis Başkanı bu derneğe TBMM'nin mutfak malzemelerini bağışladı mı bağışlamadı mı; bu derneğe vergi bağışı getirdiniz mi getirmediniz mi?

Bu derneğin paraları sizin yakın dostlarınız tarafından kurye sıfatıyla Türkiye'ye taşındı mı taşınmadı mı? Bu paralarla Kanal 7 kuruldu mu kurulmadı mı? Kanal 7 televizyonu sizin siyasi desteğinizi veriyor mu vermiyor mu?

Alman mahkemelerinin açık talebine rağmen Türkiye'de bu kişiler hakkında istenen bilgiler gönderildi mi gönderilmedi mi? Türkiye'den istenen talep yerine getirildi mi getirilmedi mi?

Çak açık bir himayenin söz konusu olduğu net bir gerçek değil midir? Bu niye böyle oluyor. AKP içinde bir sürü insan itiraz ediyor. Aklı başında herkes itiraz ediyor ama Başbakan karşı çıkıyor.

Kısacası arkadaşlar AKP Deniz Feneri bataklığında çırpınıyor. Başbakan bunları söyleyince kızıyor. 1 kuruş girdi girmedi. Sen bunları bırak. 1 kuruş gelmiyordur ama sana milyon dolar değerinde siyasi destek gelir. Bir TV'nin desteği her türlü paranın üstündedir.

Başbakan bunalar bir de 60 milyon dolarlık uçağa kızıyor. Ağzını bozuyor ve çok kötü sözler söylüyor. Biz Başbakan uçak kullanmasın demiyoruz. Zaten 2 uçağı da vardı üçüncüsüne gerek yoktu diyoruz. Bak Obama iptal etti. İngiltere Başbakanı Brown iptal etti. Onlar biliyor sen niye bilmiyorsun? Türkiye daha mı zengin? Bu ortamda bunu yapma diyoruz. Yapma Sayın Başbakan yapma.

100 milyon dolar para verilecekmiş, para bulunmuyor diyor. Altına 60 milyon dolar uçak buluyorsun. Kullanılmayan doğalgazın parasını İran'a ödüyorsun. Kullanmadığın doğalgaz için İran'a 700 milyon dolar veriyorsun

EFENDİ POLEMİĞİ

Baykal Efendi diye başlıyor konuşmaya 5 keçiyi yönetemez diyor. Bu keçiler, seçim öncesi başka sevimli yaratıklar. Dünyası bundan ibaret. Ben 5 keçiyi yönetir miyim yönetemez miyim bilmiyorum hiç denemedim. Ama Sayın Başbakan keçileri yönetme konusunda iddialı. Ben keçileri yönetme iddiasında değilim, insanları yönetiyorum.

Baykal Efendi diyor. Sayın, siz derken Baykal Efendi'ye geldik. Ben de ona Recep Efendi diyeceğim ama Recep Recep de, efendi değil. Tabi asıl sorulması gereken soru Başbakan hani ruh haliyle, hani sıkıntı ile içini boşaltma haliyle böyle garip konuşmalar yapıyor. Ben kendimi ifade ediyorum bak: Deniz Feneri bataklığında çırpınıyorsun nokta. 60 milyon dolara üçüncü uçak yanlış nokta.


Etiketler: Baykal CHP Deniz Feneri Anayasa Mahkemesi