Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bayrama doğru

Bu gece Kadir gecesi olabilir.. Ve bayrama şunun şurasında birkaç gün kaldı. İslam düşmanları, Müslümanlara Ramazanda rahat yüzü göstermedi. Sadece Gazze’de değil, Doğu Türkistan’da da, Hindistan’da da durum farklı değildi. ABD’de her an bir “cadı avı” başlatılabilir.

Henüz, İslam dünyasının yöneticilerinde, Cemaat temsilcilerinde görünen bir uyanış emaresi yok. Kınama ve tavsiyelerle bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekten başka bir işleri yok gibi. Sadece Yemen İsrail’e füze saldırıları düzenliyor.

Bayram’dan hemen sonra ABD İran’a bir saldırı düzenleyebilir. ABD’nin İran’a Nükleer programı konusunda iki aylık bir süre verse de batılı ülkeler İran’daki vatandaşlarına geri dön çağrısı yaptı. ABD’nin çağrısı bir oylama taktiği olarak görünüyor. ABD İran'ı vurduktan sonra ülkeyi, Belücistan, Huzistan, Azerbaycan ve Kürdistan olarak bölmek istiyor. Belücistan bağımsız bir devlet olurken, ABD’nin evdeki hesabına göre Huzistan Irakta kurulacak Kutsal Şii devletine bağlanacak. Öte yandan İran Azerbaycan’ı, Kuzeydeki Azerbaycan’la birleşecek. Azerbaycan’ın nüfusu 10 Milyon gibi, İran Azerbaycan’ı Diaspora ile birlikte 25-30 Milyon gibi tahmin ediliyor. Yani iki Azerbaycan’ın toplam nüfusu 40 milyonu bulabilecek.

İran Azerbaycanı’nın yüzölçümü 200.000 km2, Azerbaycan Cumhuriyetinin yüzölçümü 86.600 km2. İkisinin toplamı 286.600 km2. Türkiye’nin yüzölçümü 783.562 km2. Olduğuna göre, Türkiye’nin yarısına yakın bir toprak’tan söz ediyoruz. Nufus olarak da Türkiye’nin nüfusuna yakın. Tabi Laik, batıya ve İsrail’e dost bir Azerbaycan düşünülüyor. Hayallerindeki, bizi garantörü yapmak istedikleri Filistin devlet-i Ucubesi de, Küridistan da öyle bir şey olsun istiyorlar. Her ne kadar Karay Musevilerinin dini ve siyasi merkezi Türkiye / İstanbul olacak olsa da, sosyal ve ekonomik merkezi Bakü’ye kaydırılacak gibi.

Tabi, İran Kürdistanı, bu senaryoda özerk bölge olarak kalmayacak, bağımsız bir devlet olma yönünde, Irak ve Suriye Kürdistan’ına eklemlenmek isteyecektir. Bu şekilde 3 ülkede siyasi meşruiyet kazanan bir hareket olarak Türkiye’yi masaya oturmaya zorlamaya çalışacaklar, arkalarına batılı ülkeleri de alarak.

Bu arada ABD dışişlerinin Türkiye’yi Avrupa/Avrasya bloku dışına iterek, Asya ülkesi olarak tanımlaması da ilginç. Şunu aklımızdan hiç çıkartmayalım. Onların böyle bir planı varsa, Allah (cc)nin de bir hükmü var. Galib olacak olan Allah’ın hükmüdür. La Galibe illallah. Mkerallah!

Burada bizim için en acil konu, Filistin’den, Suriye’den, Lübnan’dan önce Gazze ve Batı Şeria konusu. Çünkü Gazze düşerse sıra ilk kıblemiz olan, İsra’nın gerçekleştiği, Namazın farz kılındığı makama yönelmek isteyecekler. Ondan sonra sıra Mekke ve Sina’ya gelecek..

Gazze aslında sadece bölge halkı için değil, İslam dünyası ve hatta tüm insanlık için bir turnusol kağıdı görevi yapıyor. Gazze halkı çok ağır bir imtihanla karşı karşıya.

Bana kalırsa onlar ölmeden önce ölmüş. O insanlar yaşayan şehidler ruhları bedenlerinden hicret ederken gülüyorlar.. Yaşanan trajedi, cesetlerinde ve ruhları başka alemlerde olduğu için, tıpkı Maşite annemizin Firavunun sarayında kızgın saca atılan bebeğinin dile gelip söylediği gibi ruhları acı duymuyor olsa gerek. Bedenlerindeki acının ise hafızası yok. O acının tende ve canda varolması gerekir ki, bu vahşeti yapanlara öbür dünyada işledikleri cinayetin tam benzeri onlara uygulanabilsin.

Evet, iman etmedik mi, kimse ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. Akacak kan damarda durmayacak. Olması gereken olacak, bu dünyadan göç etmesi gerekenler göç edecek ve onlar, kendilerini bekleyen cennette huzur bulacaklar. Bu cinayetin faillerine, bu katillere yardım edenlere gelince, onları büyük helak’ın hakkedişi için yakmaya, yıkmaya devam ediyorlar.

Gazze halkı ölmüyor, Şehid oluyorlar. Şehidler ölmez. Ölen toprak olacak olan, acısı duyulmayan cesetlerdir. Onlar aslında Gazze’yi cehenneme çevirmekten söz ederken kendi sırtlarında kendi cehennemlerinde bomba taşıyorlar. Gazzeli çocukları cennete uğurluyorlar, eş zamanlı olarak. Ölüm zannettikleri şey, ölümlü dünyadan ölümsüzlüğe hicrettir, dünya sürgününün sonudur. Düğün gecesi, Mevlana’nın dediği gibi Şeb-i arus’tur o gün. O gün, asude bir bahar ülkesidir Gazzeli’ler için. Onlar bunu anlamıyorlar. Aslında onlar kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyor.

O Gazzeli’lerin kanı ne mübarek kan’dır ki, kanları, Mescid-i aksanın kurtuluşuna giden yolda, sebebler dünyasında, uyuyan İslam dünyasındaki Müslüman halkların manen direnişine dönüşen bir iman ve cihad mektebine, bir diriliş müjdesine, bir uyanış iksirine dönüşüyor..

Bir avuç Gazze’li, bu kadar kısa zamanda İslamoFobia’yı bitirdi. Kelime-i tevhidi dünyaya duyurdu. Bir “şehid kanı” binlerce insanı diriltti. İçimizdeki gerçekten iman edenlerle etmeyenler belli oldu bu süreçte. İnsanlığa cihadı, ölümü ve hayatı, şehadeti öğrettiler. Bir cihad ve şehadet mektebine dönüştü memleketleri. İnsanlık vicdanını yeniden keşfetti. Ve soykırım yalanını yere çaldılar. Siyonizm ve İsrail kurulduğundan beri ilk kez böylesine büyük bir yenilgi aldı..

Necip Fazıl’ın “Zindandan Mehmed'e mektubu”nu şimdi Gazze direnişini aklımızda tutarak okumanın tam vakti: “Sevinin Mehmed’im başlar yüksekte. Ölsek de sevinin, eve dönsek de. Sanma bu tekerlek kalır tümsekte. Yarın elbet bizim elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış, Ebed bizimdir”.

Evet, evet, “Hani Romen Diyojen ne diyordu: Yıktırayım Kabe'yi, yaktırayım Kur’an'ı. Şarka gelen görmesin Minareli Kubbeyi..”

Trump ve Netenyahu bugün bunu şöyle okuyorlar herhalde: “Yıktırayım Aksa'yı, yaktırayım Kur’an'ı, Şarka gelen görmesi minareli kubbeyi”.. Selahaddin’in, Alparslan’ın manevi mirasçısı Kassam tugayları’nın “yaşayan şehidleri” şöyle diyor olsa gerek: “Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, Müminler asker”. Allahu ekber. ”Gökten melekler, Allahu ekber”.

Bu şiiri okumak tamam da, NAS’tan uzaklaşıp “uluslararası sistem”in peşine takılınca işler karışıyor. Bugün İslam dünyasının geldiği noktada ortada.

Arif Nihat Asya, bir şirinde ne diyordu, İslam dünyasının bu “destansı çöküşü” ile ilgili: Biz bu dünyadan nereye göçelim, ya Muhammed? / Yeryüzünde, riya, inkâr, hıyanet altın devrini yaşıyor.. / Diller, sayfalar, satırlar (Ebu Leheb öldü) diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, yâ Muhammed; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Yüreklerden ne zaman taşacak iman.. O iman ne zaman korkumuzu yenmemize sebeb olacak.

Şairler ne zaman destanını yazacak Gazze’nin. Musa asa’sıyla, Davud sapan’ıyla, Süleyman Hüdhüd’ünü alsın gelsin’de (Hepsine selat ve selam olsun) biz yoksak meydanlarda, nasıl olacak bu iş. Ömer Kudüs’ü fethe gelsin yeniden de biz ne yapacağız o zaman. Biz yeniden ayağa kalkalım da tarihi yeniden yazsın Müverrih’ler. Bizden bahsetsinler, Musa’nın, Davud’un, Süleyman’ın, Mesih’in, Muhammedin, (Hepsine selat ve selam olsun) Ömer’in, Selahaddin’in dostları diye. Hızır’ın yolunu gözler anneler. Hızır’sa bizim yolumuzu gözler, cennetin yoluna birlikte yürümek için. (Allah cc onlardan razı olsun)

Melekler kol kanat germiş avucunu açmış bekler biz geleceğiz diye.

Allah (cc) yeryüzünü bize Mescid kılmak istiyor. Bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor, ama biz Allah’ın ipine tutunmak yerine, İns’in Şeytanlarının inşa ettikleri uluslararası sistemin ipine tutunmaya çalışıyoruz. Onun için iki yakamız bir araya gelmiyor. Onun için Allah’ın gazabı bizi buluyor. Onun için Allah işlerimizi sarp dağlara sardırıyor ve üstümüze pislik yağdırıyor. Gelin tövbe edelim. Yoksa dualarımız da kabul olmayacak. Sahi “dualarımız olmasaydı, ne işe yarardık ki!” Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 255 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar