Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Cemil Çiçek: Savaşın bile bir hukuku var

Benim, böyle durumlarda konuşması gerektiğine inandığım isimlerden birisidir Cemil Çiçek. Tamam, mevcut yönetim içinde statüsü vs. vardır ama bazı şeyleri her şeye rağmen söylemenin gerektiğine inandığı zamanlar da olur.

Dün aradı, içi doluydu, Ramazan’ı yaşıyorduk, Kadir Gecesi ile buluşmuştuk, yakında Bayram vardı ama memlekette bu iklim neydi? Böyle mi bayramlaşacaktık?

Bu seneyi aile yılı ilan ettik” dedi söze başlarken. “Aile yılında yapılanlara bakar mısın? Ne geçmişler kaldı ne de yaşayanlar… Kimse dünyadan göçmüş anne, baba hukuku dinlemiyor, kimse eş – çocuk hukuku dinlemiyor. Mezar taşları bile saldırılara karşı savunmasız.

Savaşın bile bir hukuku vardır” dedi Cemil Çiçek. “Şu anda yaşananlar savaş hukukunda bile kabul edilmez” dedi.

Hani Hazreti Peygamber geçmişlerinizi hayırla yad edin, demişti, ne zaman hatırlayacağız, bu Ramazan günlerinde hatırlamayacaksak Peygamber’in uyarısını?”

Vefat etmiş anneye küfretmek…. Siyasi rakibinizin eşine küfretmek…

Hangi yandan gelirse gelsin ahlâkın dibe vuruşu değil mi bu?

Cemil Çiçek “Ekrem İmamoğlu’na ne dersen de, onunla istediğin kavgayı ver, ama ailesinden ne istiyorsun?” dedi.

Ahlâk’ın ve hukukun yerlerde süründüğü bir ülke haline gelmek….” Cemil Bey’in feveran ettiği durum buydu.

Hukuk adamı Cemil Çiçek. Adalet Bakanlığı yaptı. Meclis Başkanlığı yaptı. Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a vekâlet ettiği zamanlar oldu. En gergin zamanlarda Milli Güvenlik Kurullarında bulundu.

Kumpas davalarının etrafı kasıp kavurduğu ve Genelkurmay dahil askerle ilişkilerin çok gerildiği dönemlerde hukukun temel hassasiyetlerini koruma yolunda çabalarının olduğunu ve bu çabalar sayesinde bazı büyük gerilimlerin söndürüldüğünü biliyorum.

Şimdi “Ahlâk ve hukuk yerlerde sürünüyor” diyorsa “ahlâk” adına da “hukuk” adına da olan bitenden duyduğu kaygıyı anlamak lâzım.

Bir örnek anlattı Altan Öymen’in anılar kitabından yola çıkarak. 1950 - 60 arası. CHP – DP arasında müthiş bir gerilim var. O sıralar Adnan Menderes’in Ayhan Aydan ile ilişkisine dair kulisler yansıyor medyaya… O arada Ulus Gazetesinin bir muhabiri Ayhan Aydan’la röportaj yapıyor. Evden Adnan Menderes imzalı bir fotoğraf çekiyor. Gazeteye getiriyor. Nihat Erim parti genel sekreteri ve Ulus yayınlarından sorumlu. Fotoğrafı görüyor, yayınlansın mı yayınlanmasın mı? “Bunu Paşa’ya soralım” diyor. Paşa İsmet İnönü. İnönü fotoğrafın yayınlanmamasını istiyor ve şöyle diyor: “Menderes benim rakibim ama mahrem alanlar bizim işimiz değil, siyasi mücadeleye aileyi karıştırmamak lâzım.”

Cemil Çiçek sözü “Biz”e getiriyor, “Biz”i sorguluyor. Sırası geldiğinde Müslümanlıkları sorgulanan insanların aile mahremiyeti söz konusu olduğunda sergiledikleri “ahlâki duyarlılığın -bizde- neden gösterilemediği”ni sorguluyor.

Ben böyle “Biz” diye bir şeyin altını çizdiğimde okuyucular ya da konuştuğum herkes “Biz kim, biz diye bir şey var mı?” itirazını yapıyor. Ramazan var, vaazlar var, camilerimiz var, muhafazakâr iktidar var ve o ortamda analar – eşler siyasetin ahlâk çukurunda kurban ediliyor. “Ey bizimkiler -Biz- diye bir şey var mı, kaldı mı gerçekten?”

İyi ki birisi (Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu) çıktı da “Cumhurbaşkanı’nın annesine yapılan hakareti kendi anneme yapılmış addederim” gibi bir isyanı seslendirdi.

Cemil Çiçek de böyle bir isyanı seslendiriyor işte.

Ben Cemil Çiçek’in hukuk alanında söyleyeceklerinin buraya aldığım “Ahlâk – Hukuk duyarlılğı”ndan ibaret olmadığını düşünürüm. FETÖ’nün Yargı’da – Emniyette etkin olduğu dönemleri bilen bir insan olarak kimi hukuk – güvenlik elemanlarının durumdan vazife çıkararak özel misyon üstlenmelerini normal göreceğine inanmam.

Normalde Cemil Çiçek gibi insanlar, her siyasi hareket için supab niteliğindedir. Nabız atışına baksanız, sürecin nasıl bir hassasiyet gerektirdiğini anlarsınız. Ama bu işler ne garip ki medya boyutu kazanmadan etkinlik bulmaz. İç sancınız sizi ne kadar kıvrandırsa da icra planına ulaşmaz. Memleket yapılanların bedelini ödemeye başladığında ise zaten iş işten geçmiş olur.

Şu ana kadar bakıyorum “Aile yılı” üzerine söylenenlerin – yazılanların tamamı “Aile yılının içinin boşluğu”na misal getirme niteliğinde gelişiyor. En son işte analar – eşler giyotinin altına yatırıldı ve “Bununla mı aile yılı olacağız?” sorusu soruldu.

Bir şeyler iyi gitmiyor. “Dualar hayatımıza bir türlü ulaşmıyor” dedi Cemil Bey. Sahi ne yapacağız? Bayram’da diyelim bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile yarın ülkeyi yönetmeye aday Ana Muhalefet lideri el sıkışabilecek mi? Böyle bir durum mesela Cumhur’un Başkanı için ne anlam ifade eder?

Bu yazı toplam 230 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar