Selâhaddin Çakırgil
‘Beşerî kanun adına değil, Allah adına’ nikâh
Abant’ta 13-15 Ekim günlerinde yapılan, ‘Aile, Toplum ve Devlet’ konulu bir sempozyumdaki bazı sunumlara önceki yazıda kısaca değinilmişti; devam edelim..
Ancaak, sözün başında bir başka noktaya da değinmekte fayda olsa gerek..
Abant, güzel bir yurt köşesi, kabul; ama, bu ülkede daha nice güzel mekânlar da vardır. Hele de, kamu kurumlarınca yapılan toplantılar niçin, genel olarak Abant, Antalya, Marmaris vs. gibi yerlerde yapılır? Bu gibi toplantılar bu yüzden, daha baştan turistik bir geziye dönüşüyor. Bunun yerine, meselâ Hakkârî’de, Cizre’de, Kırklareli’nde veya başka bir başka yurt köşesinde yapılamaz mı bu gibi toplantılar? ‘Efendim, oralarda yeterli hacimde toplantı mekânları olmadığı gibi, ulaşım imkânları da sınırlı..’ denilebilir. Bu, zannımca yanlış bir değerlendirme..
Geri kalmış yurt parçalarının gerçeğinden yakınen haberdâr olmak için bu gibi toplantıların öyle yerlerde yapılması niçin düşünülmez? Ayrıca, böyle bir tercih ortaya konulursa, tabiatın o bölgelerdeki harikulâde güzellikleri ve tarihî zenginlikler de gün yüzüne çıkar.
Bu konunun ciddî olarak düşünülmesi temennisiyle, asıl konuya geçebiliriz.
***
Abant’taki sempozyum vesilesiyle birçok eski hocaları, dost veya arkadaşları da görmek imkânı oldu. Gençlik yıllarımızda, 45 sene öncelerde, merhûm Muhammed Hamidullah’ın derslerini bize ânında tercüme eden ve üzerimizde çok hakkı olan Prof. Yûsuf Ziya Kavakçı hocanın sabah namazından sonraki dersleri, kezâ İbrahim Halil Çelik ve eski Akıncı liderlerinden Ârif Altunbaş’ın sohbetleri bu sempozyumun gözükmeyen faydalarından olarak zikredilmelidir.
Bu arada, Prof. Necdet Subaşı’nın ve Hamza Cebeci’nin güzel konuşmasına bu sütun yetmedi ve özetlemeye kıyamadım. Belki yeri gelirse ileride değinirim.
***
Sempozyumun son oturumda Azerbaycan Meclisi’nde milletvekili olan Ganire Paşayevahanımın konuşmasına da kısaca değinmekte fayda var. ‘Müslüman Türk ailelerin yabancı kültürlerin saldırı ve istilâsıyla karşı karşıya bulunduğunu; geçmişte Brezilya dizilerinin bize yabancı olduğunu söyleyerek onların etkisini kırabildiğimizi; ama, şimdi onlardan daha da tahripkâr dizilerin kendi insanlarımızca oynandığını’ belirten Paşayeva ‘Çocuklarımızı elimizden alıyorlar..’ diye yakınmayalım, onları başkalarına biz kendi elimizle teslim ediyoruz. Onların geleceğini maddî açıdan düşündüğümüz kadar, iç dünyalarını düşünmüyoruz..’ derken haksız değildi.
***
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez Hoca’nın konuşması üzerinde de biraz durmak gerekiyor.
Görmez Hoca’nın son derece ilginç olan konuşması, özellikle, bugünlerde, ‘Müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi’ etrafındaki tartışmalara da ışık tutması hasebiyle cihetiyle daha bir ilginçti.
Çünkü ‘nikâh’ denilen aqd /akit, dayandığı kanunun aslî temeline göre itibar kazanır. Nice ülkelerde şimdilerde cinsî sapıklıklar bile evlilik olarak nitelenip aynı cinsten olanlar arasında nikâh adı verilen ve hukukî sonuçları olan en ahlâkdışı birliktelik işlemlerine bile cevaz veriliyor.
İslam açısından ise, nikâh, ancak, evlenmelerinde İslam açısından bir engel bulunmayan erkek ve kadın arasında, taraflar Allah adına söz vererek yapılan bir hukukî işlemin adıdır. Yani, bir takım güç odaklarına göre değişen beşerî kanunlara değil, Allah’ın kanununa göre ve O’nun adına söz vererek yapılan bir hukukî işlem..
***
Görmez Hoca, bu konuya dair izahatta bulunurken özetle şunları söylüyordu: ‘Nikâh’Kur’an’da ‘mîsâq’ olarak geçer, ‘mîsâq’un galizâa..’ Büyük sözleşme.. Çünkü böylece hem bir ahdleşme- yeminleşme, hem bir aqd, ve hem de mîsâq gerçekleşiyor. Allah’u Tealâ ile ruhlarımız arasında Qalûbelâ’da yapılan sözleşme de böyle bir ‘mîsâq’dır. Ve ‘nikâh, bütün dinlerde,sekülerbir ‘aqd’ değil, manevî bir ahd’dir, mîsâq’dır.’
***
Evet, beşerî kanunlar yasak ve cevazlar getirir; haram ve helâli ise vahyden kaynaklanan inanç belirler. Nikâh denilen işlem sadece beşerî kanuna göre yapılırsa, bir sıradan akitolur; Allah adına yapıldığında ise bir ‘mîsâq’..
stargazete