Beyaz Türkler'den Menkul Laik Seçkinlerin İktidar Kavgası
Teh Economist gazetesinden Türkiye yorumu.
Türkiye'deki başörtüsü tartışmaları sadece dinle ilgili değil. 'Beyaz Türkler'le dindar kesim arasında laiklerin kibrinin damgasını vurduğu bir iktidar mücadelesi, gelenekle de modernite arasında bir çatışma söz konusu. AKP'nin Vakıflar Yasası ve 301 konusunda ayak diremesiyse rahatsız edici.
The Economist
Türkiye'nin laik seçkinlerine göre, karanlık çağlara doğru geri adım atılıyor; muhafazakârlarına göreyse verilmekte geç kalınmış bir hak söz konusu. Ne olursa olsun, üniversitelerde başörtüsü takılması üzerindeki yasağı kaldıran ve meclisin onayladığı anayasal değişiklikler, ılımlı İslamcı Başbakan Erdoğan'la laik muhalifleri arasında yeni bir savaşı tetikleyecek.
Çok sayıda üniversite rektörü değişiklikleri, 9 Şubat'ta büyük bir meclis çoğunluğunca kabul edilmesine rağmen görmezden geleceklerini ilan etti. On binlerce Türk protesto için sokağa döküldü. Anamuhalefet lideri Baykal Anayasa Mahkemesi'ne gitme sözü veriyor ve değişikliklerin laikliğin anayasal güvencelerini çiğnediğini savunuyor. Mahkeme, geçen mayısta cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda çıkan ihtilafta olduğu gibi, bu yönde karar verebilir. Nasıl bir karar çıkarsa çıksın, değişiklikler fiiliyata geçmeden önce hükümet, kampüslerdeki kılık kıyafete yönelik daha belirgin kurallar için değişiklik yapmalı. Bazı felaket tellallarının kehanetine bakılırsa, 1970'lerde solcu öğrencilerle milliyetçiler ve İslamcılar arasında yaşanana benzer şiddet olayları patlak verecek.
AKP iktidara ilk gelişinden beri, başörtüsü kısıtlamalarını kaldırması yönünde tabanının baskısı altında. Anketler çoğu Türk'ün üniversitedeki yasağın kaldırılmasından yana olduğunu gösteriyor. Generaller bile değişikliğe dair sessizliğini koruyor. Peki yaygara neyle ilgili? Bir yanıt şu: Başörtüsü savaşı aslında sadece dinle ilgili değil. Daha ziyade orta Anadolu'dan gelen dindar Türklerden menkul yükselen bir sınıfla, generaller ve yargının desteklediği 'beyaz' Türklerden menkul laik seçkinler arasında bir iktidar mücadelesi bu. İstanbul sosyetesinden biri, "Başörtülü kadınlar eskiden hizmetçimizdi, şimdi komşumuz oldular" diyor kibirle.
Fakat kibir ve iktidar hikâyenin sadece bir kısmı. Tartışma İslam'la demokrasi arasında olduğu kadar gelenekle modernlik arasındaki bir çatışmayı yansıtıyor. Birçok Batılılaşmış, orta sınıf Türk, özellikle de kadınlar, hayat tarzları adına korkuyor. Sarmaşık misali saran muhafazakârlığın bir başka örneği olarak, televizyonda alkol gösterilmesinin yasaklanmasından dem vuruyorlar. Bir AKP vekilinin başörtüsü konusunda kampüsleri devlet dairelerinin izleyeceğini söyleyerek böbürlenmesi kaygıları daha da artırıyor.
Yasağa karşı kampanya yürütenler bile, hükümetin planlarına dair hiçbir şey bilmediklerinden yakınıyor. Bazıları, amacın yerel seçimlerde oy toplamaktan ibaret olduğuna inanıyor. AKP cinsler arası eşitliği güçlendirmek konusunda ciddi olsaydı, "Kabinede birden fazla kadın yer alırdı" diyor AKP yanlısı bir bayan. Ve eğer kadınların örtünmesi, Erdoğan'ın iddia ettiği gibi bir hak meselesiyse, hükümet ifade özgürlüğünü suç kılan 301. maddeyi niye kaldırmıyor? Hükümet AB'nin devlet tarafından el konulan mülklerinin gayrimüslim azınlıklara geri verilmesinin kolaylaştırılması taleplerine de ayak diriyor.
Bazılarına göre bunun bir nedeni, AKP'nin başörtüsü konusunda meclis çoğunluğunu elde etmek için küçük bir aşırı sağcı partinin desteğine ihtiyaç duyması. Bu gelişmeler çerçevesinde Erdoğan'ın AB üyeliğine azalan ilgisi, liberal destekçileri arasında artan bir rahatsızlığa yol açıyor. Liberallerin sorunu, yüzlerini çevirecek başka hiçbir yerlerinin olmaması. Atatürk'ü ve modernliği savunduğunu iddia eden Baykal, AB'nin istediği reformların en katı karşıtlarından.
10 yılda art arda üç seçim kaybetmesine karşın sarsılmaz bir biçimde koltuğunda oturuyor.
Daha büyük endişe şu: Türkiye henüz, ister dindar ister laik, ister Türk ister Kürt olsun, bütün bireylerin haklarını koruyabilecek bir denetim ve denge sistemi kurabilmiş değil. Avrupa yanlısı cumhurbaşkanı Gül'ün de iddia ettiği gibi, AB üyeliği Türkiye'nin hastalıklarına deva olabilir. Tabii ancak Erdoğan (ve mevcut AB üyeleri) kabul ederse.
radikal