Abdurrahman Dilipak
Bir işin içinde herkes varsa
Bu kadar farklı çevreden bu kadar insan varsa, o işten bir şey çıkmaz. Birileri kurban seçilir, birileri teslim olur, birilerinin malına mülküne el konur, kimsenin gıkı çıkmaz.
Bunların çoğu anlaşacak demenin de bir âlemi yok, zaten çoğu birileri ile anlaşarak bu işlere girdiler. Belki şimdi değişen süreçte konjonktürel olarak öne çıkanlar vardır, ya da birilerinin birilerine ihtiyacı vardır, onu bırakıp buraya gelmesi gerekiyor. Dün tepedekiler ortakken bugün yollarını ayırmışlarsa, bizimkilerin onlardan birini seçmesi gerekir. Birini seçmek zor değil de, öteki itiraz ederse ne olacak. İşte orada biraz sorun var.
Güya Pandora’nın kutusunda Türkiye’den 220 isim vardır. Yok, canım o açıklanan listedeki 220 isimleri. Siz onun sonuna bir sıfır daha ekleyin.. Açıklanan isimlerin hemen hemen tamamı eski zenginler.
Ha! Şu var, zaten dünyaya açılıyorsanız, bu offshore’lerden birine takılmak zorundasınız. Serbest bölgede yeriniz olacak içeride. Özel uçağınız ve yatınız da olmalı.
2008’de Türkiye’de 1313 özel jet varmış. Bir jet 8.9 milyon dolar. Her özel uçağı olan bu işleri yapıyor değil ya da her yatı olan. Ama çoğu bu işleri bilir.
Aslında bunların kimler oldukları belli, biliniyor. Yani Pandora, Panama, WikiLeaks açıkladı da öğrendik değil. Liman ve uluslararası hava alanlarındaki birçok kişi bu işi bilir. Ofshore’lara merak edip gidenler bile bilirler. Ya da ünlü tatil yerlerine gidenler, mesela, bu gruptan Yunan adası Mikonos’a gidenlerin çoğu LGBT takımından iş adamlarıdır. Ya da Kıbrıs’ta, Balkanlar’da, ABD’de, kumar “cehennemleri”(!?)ne gidenlerin kim olduklarına bakın, onların hemen hepsinin bu taraklarda bezleri vardır.
Zaman zaman bu açıklamalar olmalı ki, birileri adına birileri kırbaç şaklatıp, “biz buradayız” demeli ve herkes ona bakıp hizaya gelmeli. Unutmayın “Büyük birader sizi gözlüyor”.
Sizin bu listede adınız çıkmadı ise çok sevinmeyin, yine size gelirler. Unuttular sanmayın, bu işler gizli kapaklı işler sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu işin içindekiler kim kimdir bilirler.
Bu işin içinde bu kadar farklı çevreden kişilerin isimleri geçiyorsa, sonunda olacak belli. Herkesi birden harcamazlar. Demek ki, birilerini öfkelenen finans tanrılarına kurban edecekler ve âlemi ibret olarak onların leşlerini birilerinin önüne atıp gözlerini korkutacaklar, mallarına çökecekler, onlardan tekrar kendilerine sadakat yemini alacaklar bu “köpekler”in. Hani, Rasim Ozan Kütahyalı diyor ya, “…Ekranda sahte Atatürkçülük şovu yapıp sonra Adnan Oktar’ın, PKK’lıların ve FETÖ’cülerin avukatlığını yaparak milyon dolarları indiren bu tipler bize faydalı. Kabaca ifade edeyim: Bunlar bizim köpeğimiz. Onlar bize lazım, hoşgörülü ol..”
Birileri de, bu burunları havada dolaşan politikacı, bürokrat, iş adamı, kanaat önderi, ilim adamı, İlahiyatçı, medya patronu ya da kalem sahibi birileri için aynen böyle diyorlar. Kütahyalı’nın bu ifadeleri “intihal” yani. Ve bu iş bu şekilde silsile şeklinde yukarıdan aşağı devam eder gider. En tepede ise şeytan, insanoğlundan intikamını almaya devam eder. Bu merdivenlerden yükselenler ise, bir yerden sonra geri dönülmez noktayı geçince “insin Şeytanı”na dönüşürler.
Birileri o kaçtıkları yerler istihbaratçı kaynıyor, finansal tetikçi kaynıyor. Sonunda avdan dönen avlanıyor. Onlar yerli ve milli olarak avlanıyor, onları da global çeteler avlıyor. Bu gelişmeler, birinin ava çıktığını gösteriyor. Sürek avı gibi bir şey bu. Toplumda bu hassasiyeti canlı tutmak gerek ki, söz dinlemeyen birini toplumun önüne attıklarında, âlemi ibret bir sonuç elde etsinler. Yani adamlar bizim öfkemizi bile kullanıyor. Bu temiz toplum ayaklarının filan da bir kısmını kendileri örgütlüyorlar. Yani piyasayı bütün olarak kontrol ediyorlar. Bu soğuk savaş taktiği, solu da sağı da fonlayacaksın, asarken de bir ondan bir bundan. Hem uyuşturucu işini yapacaksın, hem de senden habersiz iş yapan varsa, rakibin varsa ya da senden olup da sana yanlış yapan varsa onu yakalatacak, cezalandıracaksın. İtalyan ve Latin Amerika mafyası bu işleri iyi bilir.
Sahi bir zamanlar medyada Karacan’lar, Simavi’ler vardı, ne oldu, şimdi neredeler, ne yapıyorlar. Uzan’lar, Ilıcak’lar nerede! Geldikleri gibi gidiyorlar. Sermaye de böyle. Bir zamanlar alkışlananlar düşünce yardımına gelen kimse olmuyor. Hani “Düşenin dostu olmaz” derler ya, işte o hesap, ayakta iken alkışlayanlar, elini öpenler, oturunca ya dağılır ya eleştirmeye başlarlar. Düşünce, çevrendeki o en fazla alkışlayanların bir kısmı Brütüs’e dönüşürler ve tekmeyi ilk vuran onlar olur.
Dikkat edin, birileri birilerini besliyorsa, onu kurban etmek istiyormuş. Önce iyice obez olsun, sonra onu kurban edersin. Nasıl olsa arkadan kuyruğa girip sizde ilgi-alaka bekleyen, kendi kasabının bıçağını bileylemeye hazır bir sürü insancık var. Seç, beğen, al!
Birileri yola gelmek istemiyor. Birileri birilerini yola getirmek istiyor. O da “doğru yol”a değil, kendi yoluna.. Kavga bunun kavgası. Çoğu kimse olaya hak-batıl açısından bakmıyor, kendi çıkarı açısından bakıyor. O zaman da Allah bu insanların ipini bırakıyor.
Bakın kötüler kötüdür. İyi görünen kötüler daha da kötüdür. Onlardan kurtulmak için onlarla savaşmadan önce biz yakamızı kendi şeytanımızın elinden kurtaralım, kendimizi kurtaralım ki, Allah’ın yardımı bize ulaşsın ve bu zalimlerin elinden kurtulalım. Biz o zalimlere yardım ettiğimiz sürece, Allah da o zalimleri başımıza musallat edecek ve hep kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşmaya devam edeceğiz.
Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizi değiştirmeyecek.
Selam ve dua ile.