Abdurrahman Dilipak
Bir Ramazan yazısı
Ramazan aslında sadece yeme içme değil, bütün duyularımızla nefsimizi kontrol etme eylemidir. Ama ne hal ise hiç bir zaman Ramazan’da olduğu kadar yeme-içme konuşulmaz..
Tefekkür, nefs muhasebesi, itikaf, uzlet ayıdır, ama bir şekilde bu iş eğlenceye dönüştürülmek isteniyor sanki.. “Ramazan eğlenceleri” diye bir şey icad edilmeye çalışılıyor..
Peygamberimiz, bir gün oruç tutar, bir gün yer de. Buna Savmu Davud denir..
Yediği günlerde yine oruçta olduğu gibi iki temel öğün vardır: Sabah ve akşam.. Gün doğduktan sonra ve gün batmadan..
“İbrahimi gelenek”e göre, tatlı ya da meyve yemekten önce yenir.. Acıkmadan sofraya oturulmaz ve doymadan kalkılır.. İki hayvansal gıda aynı öğünde yenmez.. Bize haram değil, ama peygamberimiz hanif yaşadı..
Biz de yemeğe sağ elle başlanır, ama sol elle başlamamız öğretiliyor.. Çok çeşitli sofralara “Halil İbrahim sofrası” deniyor..
Öğle vakti bir şey yemeniz gerekirse, mümkün olduğu kadar işlenmemiş şeyler yemek gerek..
Biz yemeğe tuzla başlar, tuzla bitiririz ama şimdi tuzu yasaklamak istiyorlar. Fazlası zarar evet ama yaz aylarında sıcak mevsimlerde terleyenler için tuz gerekli..
Belki şekeri yasaklamak gerek. 100 yıl önce rafine şeker yoktu..
Kesinlikle uzun ömürlü rafine gıda maddelerinden kaçınmak gerek.. Margarin yememek gerek.. Şeker yok, elenmiş un değil, hatta mümkün olsa da buğday yanında arpa, yulaf, çavdar da eleyebilsek. Hatta patates, keçi boynuzu, fındık, fıstık, zeytin hepsi olur. Hepsi de kepekli tabi.. Bu günkü ekmekler ekmek değil..
Öğle vakti acıkanlar, mevsim sebze ve meyvesi, ya da yoğurt gibi basit yiyecekler yiyebilirler..
Bir de kabuğunu kırıp yemek şartı ile, tabii ki, tuzsuz ve kavrulmamış ceviz, badem, fındık ve fıstık.. Bir de yine tuzsuz ve kavrulmamış kabak çekirdeği..
Sofranızdan balı, çörek otunu eksik etmeyin ve tabi zeytin yağını da..
Bal diyorum da katıksız balı nereden bulacaksınız..
Bal satan tanıdık birine sordum, “Şekersiz bal var mı?” “Yok” dedi ve ekledi: Başkaları şekere bal katıyorlar, bizimkiler bala şeker katıyorlar..
Kovandaki balın tamamını alıyorlar, arının kendi payını da satıyorlar.
Yiyip içerken Besmele ile başlayacağız ve Elhamdülillah diye bitireceğiz..
Yiyecekleri yeteri kadar çiğnemiyoruz sanki. Yeteri kadar su da içmiyoruz..
Şu hamburger türü fastfood dedikleri yiyeceklerden, gazoz ve kola türü içeceklerden vazgeçsek artık iyi olacak..
Sebze ve meyveyi mevsiminde yesek daha çok. Şu sera ürünlerinden vazgeçsek ne iyi olur..
Bütün kanallar sağlık programları yayınlıyor. İşin aslı hasta olmamak. O da sağlıklı beslenmekle mümkün. Bir de stresten uzak kalmak gerekiyor. Kadere, rızka ve ecele iman eden insanda stres mi olur. Madem “bize hayır gibi gelende şer, şer gibi gelende hayır olabiliyor” o zaman bu telaş niye..
Bu Ramazan vesilesi ile sigara, nargile içenler, bu işten bir kurtulsalar.. Sigaradan kurtulalım derken birileri bacadan giriyor, şark café diye getirip nargileyi burnunuza dayıyor.. Dün Osmanlı’nın yıkılmasının sebebi olarak gördüğümüz şeyler Direklerarası, Lale Devri gelenekleri, bugün sanki bir idealmiş gibi servis ediliyor.. Tıpkı çok çeşitli abur cuburla dolu sofralara “Halil İbrahim sofrası” denmesi gibi..
O içi şeker dolu hamur işlerinden sakının.. Genetiği oynanmış gıdalardan kaçınalım..
Gıdalarımızı plastik kaplarda bekletmeyelim..
Aşırı gıda tüketiminin kimseye faydası yok. Bu çay da olsa böyle.. Ha bire çay içmek doğru bir şey değil.. O kutu ayranlar da ayran filan değil..
Gelenekte olan bir takım beslenme şekilleri de doğru değil..
Mesela neden yeteri kadar balık tüketmez bu toplum. Neden zeytin ülkesi olduğumuz halde zeytin yağını yeteri kadar kullanmaz. “Zetinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” değil mi!
Çok fazla uykusuz kalıyoruz.. Çok fazla oyun oynuyoruz. Bu bilgisayar oyunları ömür törpüsü. Gizli reklamlarla aklımızı çeliyorlar aslında..
Gözlerimiz kulaklarımız hepsi tehdit altında..
Şu kulağın içine takılan kulaklıkların yasaklanması gerek.. Kulağın içinden doğrudan kulağa ses gönderiliyor. O kulak kepçesinin fonksiyonu by-pass ediliyor.. Sonuç kulak zarı kalınlaşacak yarın kulak çınlaması, kulak kaşıntısı ile rahatsız olacaklar. Orta kulaktaki su dengesi bozulabilir..
Vücutlarına dövme yaptıranlar mı dersiniz, kulağına, burnuna küpe takanlar mı? Akupunktur noktaları tahrik edilerek aslında vücutlarının elektromanyetik dengesini altüst ettiklerinin farkında değiller.. Tato, piercing bir yanda, uyuşturucular öte yanda..
Ramazan’da, bu vesile ile ailemiz, çocuklarımızla bu konuyu bir kez daha konuşalım.. Sağlığını insan kaybettiğinde neyi kaybettiğini anlıyor ama, giden kolay kolay geri gelmiyor..Selam ve dua ile..
yeniakit