"Biz Muaviye'nin Değil Hz. Ali'nin Tarafındayız"

"Biz Muaviye'nin Değil Hz. Ali'nin Tarafındayız"

Abdurahman Dilapak'ın Yazısı


A. Dilipak/ Vakit
Düşkün ilan etmek

Hayır bu olmadı..
Hani uzatılan el reddedilmezdi!? Sofranıza konuk olmuşlardı!?
Birileri hâlâ soğuk savaş günlerinden kalma metotlarla, Alevileri solun ucuz oy deposu gibi görme, gösterme çabasında.

Onlara göre Alevilik, sol, daha ötesi Sosyalist - Marksist olmak zorunda. Onlar için Hz. Ali sadece bir sembol, bir figürdür. Kimi Aleviliği Şamanizmin çağdaş bir versiyonu olarak gösterme çabasında, kimi sol, kimi Kemalizmle bütünleştirerek, batılılaşmanın, laikliğin Truva atı gibi kullanmak istiyor.. Daha önce yazmıştık, Alevi kimdir, kime denir, Alevi nasıl olunur ya da Alevi bir ana bababın çocuğu Alevilikten nasıl çıkar, çıkartılır..
Aslında Alevilik, etimolojik açıdan, telaffuz zorlukları ile de birleştiğinde anlam kırılmalarına yol açan bir tanım..
“Ali taraftarı / Alici” demek için “Alivi” demek gerek.. “Alevi” dediğinizde “Alevci / ateşçi” anlamına geliyor ki, isimlendirme, hiç ilgisi olmayan, çok farklı bir çağrışıma sebeb oluyor.. “Caferi, Şia, İmamiye” gibi tanımlar bana kalırsa çok daha doğru..
“Düşkünlük” ne demek? Dede kimdir, nasıl seçilir, nasıl olunur? Alevilik, din mi, mezhep mi, tarikat mı? Irk mı, bir gelenek mi?
Şia ile, 12 İmam inancı ile, İmamet, Mehdiyetle ilgisi nedir? Hz. Ali bu inanışın içinde ne anlama gelir? Caferi Sadık ile ilgileri nedir? İmam-ı Caferi Sadık, İmam-ı Azam ebu Hanife’nin hem babası, hem de hocası idi.. Bu inanç sahipleri eğer Ehl-i Beyt’ten geldiklerini söylüyorlarsa, Arap kökenlidirler.. Çünkü Hz. Peygamber, Hz. Ali Arap kökenli idi. O zaman bu kişilerin Türk ırkı ile bir ilgilerinin olmaması gerekir. Seyyid Rıza “Ehl-i Beyt”ten olduğunu söyler.. Ben Tuncelililerin, Dersim kanunu çıkartan, Tunceli köylerini havadan bombalatan CHP’ye nasıl oy verdiklerini hâlâ anlamış değilim..
Kaldı ki, Şia, sadece Ehl-i Beyt’ten mürekkeb değildir.. Azeriler de Caferi’dir ama, Ehl-i Beyt’ten değildir. Onun için Caferi uleması siyah değil beyaz sarık sarar..
Mesela Nuseyriler. Arap kökenlidirler. Hatay bölgesinde yoğun olarak bulunurlar.. Anadolu Aleviliği ile öyle çok benzer yanları yok.
Türkiye’de Türk, Arap, Kürt her Müslüman topluluktan Caferi geleneğine sahip insanlar vardır..
Bugün Bektaşilik Aleviliğin en popüler kanadını oluşturur. Hacı Bektaş-ı Veli adına gülbank çalınmadan Yeniçerinin harekete geçmediğini bilirsiniz sanırım.. Osmanlı fütühatının manevi önderi Hacı Bektaş-ı Veli’dir.. Osmanlı ordusu en büyük Sünni ordu kabul edilir..
Hacı Bektaş-ı Veli’nin makalatı üzerinde doktorasını yapan kişi ve onun makalatını en çok okuyan, yayan kimdir bilir misiniz? En büyük Sünni tarikatı olan Nakşi, Mehmet Zahid Kotku efendinin damadı Prof. Dr. Esat Coşan.. Hz. Ali’nin Malik b. Eşter’e mektubunu kitaplaştırıp dört bir yana yayan da onlardır..
Dem diye şarap içen Bektaşilere duyurulur: Hacı Bektaş-ı Veli’ye göre, “bir kuyuya bir katre (fincan) şarap düşse, kuyunun suyunu temizlemek için kovalarla çekseler, o suyu çevreye serpseler, o su ile ıslanan otları kuzular yese, o kuzuları kesip kebab eyleseler, o kuzunun etinden yemek kerahattir.”
Bugün Hacı Bektaş-ı Veli’nin makalatında anlatılan şekilde yaşayan, bu konuda en büyük hassasiyete sahip topluluk Hanefi Nakşi topluluğudur..
Aleviliği cem, dede ve birkaç nefes ve rakstan ibaret bir ritüeller bütünü olarak görenler ve “Ali’siz Alevilik” iddiası ile Aleviliğin içini boşaltmaya çalışanlar bana kalırsa Hz. Ali’nin ve Ehl-i Beyt’in mirasına ihanet ediyorlar.. Asıl düşkün ilan edilmesi gerekenler de bunlardır..
Merak ediyorum, neden Hz. Ali’den rivayet edilen hadisler ve mektuplarından oluşan Nahcul belağa aramakla öyle hemen bulunmaz? Neden Alevilerin ilmihal kitabı Tevzihül Mesalih piyasada yoktur? Neden Bektaşiler, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalat’ını okuma ihtiyacı hissetmezler?!
Neyse ki, bu tartışmalar, Alevi toplumuna ‘biz kimiz’ sorusunu sordurttu. Bu konuda onları okumaya, araştırmaya sevketti.. Aleviler hakkında batıdan tercüme ya da sol çevrelerin din dışı yorumları zaten yıllardır gündemdeydi. Örgütsel bir disiplin içinde bu iddialar dillendirilmeye devam edildi. Ama şimdi insanlar bu konu, o dönem hakkında yeni iddialar ve bilgilerle karşı karşıya geldiler..
Bugün başörtüsü mücadelesinin içindeki en etkin ve önemli isimlerden birinin Alevi bir kız olduğunu birçok Alevi bilmez.. Ya da Alevi kökenli Kur’an hafızları, Kur’an hocaları kızları bilmez bu çevreler.. Aslında bunda şaşılacak bir durum da yoktur.. Önyargıları aşıp, okur, tanışırsanız, bunun çok normal olduğunu görürsünüz.
Türkiye’deki Alevilerin kendi arasında da bir birlik yok. Tam bir Caferi olan, 5 vakit namaz kılan, dindar Müslümanlardan tutun da, özellikle Kızılbaş tabir edilen kesimde, dinle hiçbir ilgisi olmayan Marksist kişiler de var.. Bektaşilerimiz var, Nuseyrilerimiz var.. Türkü, Arabı, Kürdü var. Boşnağı, Arnavudu var..
Hatta geçen gün bir makale okudum, Sabataylarla yakın temas içinde bir Bektaşi topluluğu da var.. Bu yeni değil, kökleri Osmanlı’nın son zamanlarına kadar uzanıyor..
İlk özel televizyonlar çıktığında, Kanal 7’de, Ateşten Gömlek programında, Kızılbaşı ve her yörenin Alevi dedelerini bir araya getirip televizyonda ilk kez canlı yayında bu konuyu tartıştım. Hatta o günden sonra Almanya’da yayınlanan bir Kızılbaş dergisi olan -Kızılbaş Ali olarak tanınan bir arkadaşın yayınladığı- PİR dergisinde yıllarca yazılar yazdım ve bu tartışmaları hep ilgi ile izledim.. Bu konu hep ideolojik ve politik tartışmalara kurban edildi.. Bunu itiraf etmeliyim..
Ehli Beyt Vakfı ile Cem Vakfı’nın aynı çizgide olduğunu kim söyleyebilir, ya da Hacı Bektaş-ı Veli Derneği’nin? Tuncelililerle, Hemşinliler ya da Hatay Nuseyrileri, Adana Fellahları aynı topluluk mu?
İmamiler, Caferiler, Zeydiler?.
Nasıl sağ tek, sol tek, ya da Sünnilik tek değilse, Alevilik de tek değil, özele geldiğinizde.
Ama Müslümanlık mesela bir çatı. Sağı, solu, Şii’si, Sünni’si ile dinin çerçevesi içine giren herkes Müslüman.. Bana kalırsa Alevilik konusu bugün dini olmaktan çok ideolojik ve politik bir konu.. Sosyolojik bir kesim var. Bunlar üzerinde batının, solun hesapları var.. Rejim, Aleviliği resmi ideolojinin taşıyıcısı olarak kullanmak istiyor. Onun için, soğuk savaş yıllarında Sünni çocukları sağ partilerin ucuz oy deposu, vurucu gücü olmak üzere İmam Hatip okullarına yönlendirilirken, Alevi çocukları, sol partilere ucuz oy deposu ve vurucu güç olsun diye köy enstitülerine ve öğretmen okullarına yönlendirildi.. Köyde imamla öğretmen kavga edecek ki, birileri de gelip halkı kurtarsın.
Aslında İmam Hatip kalbi ve vicdanı, maverayı, dini, ruhani olanı; öğretmen okulu aklı ve yeryüzünü, seküler olanı temsil eder.. Bizi bize kırdırdılar. Akılla vicdanı savaştırdılar.
Erdoğan bu oyunu bozmak için bana göre doğru yönde ileri doğru bir adım attı, ama birileri sofralarına kesici alet koymasalar da, dilleri bıçak gibi bileyip ağızlarını açtılar..
Aleviler bilir mi bilmem ama Sünniler aşurede oruç tutarlar. Ve bugün sadece Kerbela’yı hatırlatmaz bize. O günün birçok anlamı vardır Müslüman zihinlerde. Kerbela’nın susuzluğunu değil, açlığını da hissederiz biz. Orucu bu anlamda Hz. Ali gibi, Peygamber’in öğrettiği gibi tutarız..
Biz hepimiz “Ali”nin “Taraftarı”yız. Camilerimizde, Hz. Ali’nin, Hz. Hüseyin’in adı yazar; Muaviye ya da Yezid’in değil! Taraf’ız biz! Tıpkı, kendilerini “dinin sahibi” gören ve nefsinin azgınlıkları ile coşmuş havra baronları bel’amlarına karşı Hz. Meryem’den, Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya’dan ve onu çarmıha germek isteyenlere karşı Hz. İsa Aleyhisselam’dan yana “Taraf” olduğumuz gibi..
Selam ve dua ile..

vakit