Abdurrahman Dilipak
Bu ‘’Fahişeler’’ Ve Onların Türevlerine Karşı Halk Ayakta
Habervakti.com Abdurrahman Dilipak
İstanbul Sözleşmesi’ni ve Lanzarotteyi, CEDAW’ı milletin başına bela edenler, onların yerli ve yabancı destekçileri kına yaksınlar, başardılar. Aile ağır bir yara aldı. Genç nesil inanılmaz bir tehdit altında. LGBT’liler artık zafer işaretleri ile İstiklal Caddesi’nde 8 Mart günü bahanesi ile adeta ‘’istiklallerini’’ ilan etmişlerdi. Dün Fatih’de bu ‘’fahişeler’’ ve onların türevlerine karşı halk isyanlardaydı. Bu isyan devam edecek! İbadetin çok olanından, sürekli olan daha makbuldür. Halkın acıları kimsenin ikbal davasına pazarlık konusu edilmeden en kısa sürede adil bir şekilde çözülmelidir. Tuğçe Kazaz miting çağrısını erteledi bu arada.
Bu konu LGBT’den ibaret bir konu değil. Arkasında CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Lanzarotte, GlobalReset, NeuraLink, MetaVerse, TransHumanizm, NeuraLink, iklim, gıda, 5G gibi konular aynı şeytani planın içinde ama ayrı gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bunlar, Matruşka’nın içinde ki gizli konular. Toplumsal Cinsiyet ve GENDER konusu da öyle.
25.9.2022’de Ankara’da,
30.9’da İzmit’de,
1.10’da Sancaktepe’de,
8.10’da Düzce’de,
14.10’da Hatay, Diyarbakır ve Urfa’da,
16.10’da Adana’da.
14-29 Ekim tarihleri arasında, diğer kalan 81 ilde protesto gösterileri var. Zaten değil mi ki, ibadetin çok olanı değil, sürekli olanı makbuldür. Karşı olunulan şey, fuhşiyatın her türlüsüdür, onu kendi kodları ile değil, kendi inanç dilimizle reddetmeliyiz. Buna kapı aralayan, İstanbul Sözleşmesi vd. karşı çıkarken de, aileyi savunmalıyız temelde. Sadece Fuhşiyat lobisine değil, onlara işbirliği yapan, onlara yasal zemin oluşturan da aslında bu öfkenin muhatabı! Ankara bu sesi duymak zorunda! Yoksa bu seçimi kazanması zor. İstanbul Sözleşmesi ile biyolojik cinsiyeti kimliklerden silip yerine GENDER yazdırdılar. Bir zamanlar, bir gecede kıyafetimiz değişmişti, sonra bir gecede takvimimiz, dilimiz değişti. Bugün de bir gecede bir el biyolojik cinsiyetimizi toplumsal cinsiyete dönüştürdü. Bir gece cinsiyetimizin anlamı değişti. Bu cinayeti işleyenler ve onlara destek verenler henüz özür dilemediler. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilseler de, sözleşmenin bütün hükümleri yasalarda mevcud ve yürürlükte. Siz dindar nesiller bekliyordunuz? Ne oldu? Din, ahlak ve gelenekten, hatta biyolojik cinsiyetten bağımsız, cinsiyetini; eğilim, yönelim, deneyimle tercihe dayalı olarak belirleyecek bir nesil geliyor. Deizm’i de ararsınız bu rezalet durdurulmazsa. Fahişeliğin her türlüsünü onur sayan bu fahişeler ve onların türevlerine verilen İngilizce ad, pozitif ayırıma tabi. Onların Türkçesini söylerseniz edepsizlik, ahlaksızlık, ama onlara karşı çıkarsanız suç olur, sanık olursunuz!
Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz! İşin en kötü yanı ne biliyor musunuz, hala bu İstanbul Sözleşmesi denilen sözleşmeyi hala, ittifak topluluklarının büyük bir çoğunluğu savunuyor. Erdoğan tartışmalı bir şekilde ‘’sözleşmeden çekildik’’ dedi ya, yasa da değişiklik olmadığı gibi sözleşmeye ilişkin herhangi bir çekilme prosedürü de uygulamada değil. Daha da kötüsü, bizim (!?) bir takım akademisyen, gazeteci, psikolog bay ve bayanlar Beştepe’ye gidip, “ne şiş yansın ne kebap” türünden bir “ara çözüm” için çıkış yolu arıyorlar. Yarın, korkarım birileri çıkıp “Sözleşmenin şu maddelerine ilişkin çekincelerimiz var, bu itirazımızın değerlendirmeye alınması” talebi ile iş “komisyona havale” edilebilir. Bu sözleşmeler çerçevesinde sağlanan fonlardan destek alan çok sayıda kamu kurumu, akademi, STK, basın mensubu var. Bu iş birileri için kariyer, birileri için itibar vesilesi olmuştu. O “papatyalar!?”, “Erguvaniler!?, hani şu doğuştan muktedir olanlar, ”Lale devri çocukları” işaret bekliyorlar. “Kedicikler” de gün sayıyorlar zaten!
Sahi eski yeni, aile bakanları ne düşünüyor bu hususta? Neden susuyorlar? İlki zaten Belediyeler Bitliği’nde tüm belediyelere bu fahişeler ve türevleri ile ilgili, (kimileri bunlara LGBTIQ+ diyor) belediye meclislerinde komisyonlar, icra içinde müdürlükler kurulmasını ve eğitim verilmesini istiyordu. Sahi GREVİO deneyim ve tavsiye raporları ne oldu? Mesela ETCEP ne oldu? Hani üniversitelerde “Toplumsal Cinsiyet Eğitim Seminerleri” düzenleniyordu, tüm kamu, birim müdürlerinin katılmaları zorunlu tutuluyordu. Ya hu, bu tek parti dönemi sonrası en büyük misyonerlik faaliyetidir. Bu cinayet konusunda neden bir akademisyen ya da bürokrat çıkıp (birkaç istisna dışında) bu iş yanlış demez! Bu haksızlıklar karşısında sessiz kalır!
Viran olan evler, TOKİ konutları ile tamir olmaz. Bu felaketin etkileri, sözleşmelerden tamamen çekilseniz, yasaları da değiştirseniz, bugünden yarına düzelmez. ‘’AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin o Papatyaları, Erguvaniler, o Lale devri çocukları’’ yerlerini korudukları sürece değişen fazla bir şey olmayacak.
Sanki 5G’nin sebeb olduğu felaket daha mı hafif. mRNA, SinoVac, TurkoVac! Hele PCR skkandalı daha mı hafif? İlkim, gıda, sağlık, çevre üzerinden yapılanların sebep olduğu felaketler yarın önümüze çıktığında ne yapacaksınız? Kimi canımıza, kimi namusumuza, kimi imanımıza, kimi ülkemize kastediyor!
Mustafa Kemal’in beğendiğim bir sözü var: “Hattı müdafa yoktur! Sathı müdafa vardır…” diye. Ben o sözü şöyle kullanıyorum: “Hattı müdafa yoktur! Sathı müdafa vardır! O satıh, insanın şerefi, haysiyeti ve hukuk devletidir.”
Siyasiler Londra, Washington ve Brüksel’den önce keşke Fatih’ten yükselen bu ses kulak verseler. Meclis’te grubu bulunan tüm partiler ve STK’lar, Media, Sermaye, Akademi, bu işi destek veren kim varsa, bu rezillikten kurtulmak için yeniden işbirliği yapsalar.
Siyasiler, milletin bu sesine kulak vermezlerse, bu millet de o siyasileri sandığa gömer bunu da akılların çıkartmasınlar. Bu protestolar, yarın yeni bir açıklamayla bitecek değil. Somut adımlar atılması gerekiyor. ACİL kodlu bir uyarı bu. Bu felaket İstanbul Depremi kadar ürkütücü! Bu İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarotte fay hattı tam da evlerimizin üzerinden geçiyor. Namus, şeref, haysiyetimiz, bizi biz yapan, bizi başkalarından ayıran tüm değerlerimizin, kutsallarımızın üzerinden geçiyor.
-“Ey iman edenler! Kim olursa olsun zulüm ve haksızlık yapan kimselere asla güvenip bel bağlamayın; onlara, duygu ve düşünce plânında kesinlikle meyletmeyin; yoksa cehennem ateşi size de dokunur! Çünkü onlara ilgi duymak ve sevgi beslemek, yaptıkları kötülükleri onaylamak anlamına gelir. Unutmayın ki, sizin Allah’tan başka hiç bir yardımcınız, hiçbir dostunuz yoktur; öyleyse kendinize başka bir dost aramayın, aksi hâlde ilahi yardımdan yoksun kalırsınız!” (Hûd, 113). Onların kim olduklarını görmek istiyorsanız, kim olursanız olun, çevrenize bakın göreceksiniz. Onlar her yerde varlar. Mü’minler feraset sahibidir, ön yargılarından arınır ve adil şahidler olarak vahyin ve risaletin penceresinden, Allah’ın nuruyla bakarlar. Eğer bazı gerçekleri göremiyorsa birileri, söyleyin bakışlarını değiştirsinler.
Selam ve dua ile.