Abdurrahman Dilipak
Bu işi böyle yönetemezsiniz
Gıda ürünlerinin ihracatına sınırlama getirilecekmiş. İnşallah bu haber doğru değildir. Bilgi veren, “çalışmalar başladı” diyor. Bakın bu işi böyle yönetemezsiniz. Kaş yapalım derken göz çıkarırsınız. Bir şeyi düzelteyim derken başka bir şeyi bozarsanız, domino etkisi ile 3 adım sonra her şeyi birbirine karıştırır ve ipin ucunu bırakırsınız. Kolay çözümler, bazen karmaşık sorunların kaynağı olabilir.
İçeride gıda sıkıntısı olmasın diye “iyi niyet” ile bir şey yapmak istiyor olabilirsiniz. Bazen iyi niyetli biri kötü niyetli birinden daha fazla zarar verebilir, korumaya çalıştığı değere. Onun için denmiştir ki, “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir”. Ve birileri kulağa hoş gelen çözüm önerilerini kulaklarınıza fısıldayarak aslında sizi zor durumda bırakmak istiyor olamaz mı?
Tarım ve hayvancılıkla ilgili her gün akıl dışı hikayeler dinliyorum. Göz göre göre, tarım ve hayvancılık sanki birileri tarafından bitirilmek isteniyor. Zaten “iklim çetesi” büyükbaşlara karşı! Mera mevzuatı ile hayvancılık zaten adeta köküne kibrit suyu dökülmeye çalışılıyor. Bu global ihanet çetesi bizden daha iyi biliyor bizdeki mevzuatı sanki. Daha doğrusu içimizdeki işbirlikçileri, monitörleri üzerinden gelişmeleri yakından izliyorlar. Zaten Media, meslek örgütü, siyaset, bürokrasi, akademi, sermaye grubları ile yakın temas içindeler. Bunu Grip’19 sürecinde açıkça gördük.
Şu ihracaatı sınırlama konusuna gelince, bazı ithalatçı ülkeler, bir yıl önceden üretici ile anlaşma yapıyor. Tohumunu, ilacını, gübresini kendi veriyor. Anlaşma yapıyor. Şimdi siz bu kişiye ihracaat yapmayacaksın derseniz, sözünde durma demiş oluyorsunuz. Zaten o ürünü başkasına satamazsınız, adamlar size tohumu şartlı vermiş. Tazminata mahkum edilirsiniz. Onun ürününü zamanında teslim etmezseniz, adamın tedarik zincirinde sorun yaşanır ve bir daha da onlarla iş yapamazsınız.
Bir kısmı zaten bir yıl önceden satış anlaşması yapılmış ve siz ülkenizde onlar adına üretim yapıyorsunuz. Bir kısmı, sizin ürettiğiniz ürünü alıyor ama belli bir standart koymuş ve avans vermiş. Bu da taahhüdünü yerine getirmek zorunda. Bir kısmı ise üretiyor ve müşteri arıyor, belki bu grubtakileri kontrol edebilirsiniz ama dış talep yüksek iken, içeride daha düşük fiyatla satacaksın demek çok da mantıklı değil. O zaman aradaki farkı ödemeniz gerek.
İthalatçı ülkedeki firmaya taahhüdünüzü yerine getirmezseniz, elinizde kalan malı iç piyasaya veremezsiniz. Dahası elinizde dev stoklar oluşur ve bunları çöp yaparsınız, bir sonraki seneye de çiftçi ekmez. İstese de ekemez. Hem risk almaz, hem de çöp olan malın üretimi için harcadığı parayı temin edemeyeceği gibi, zaten karşı tarafa ayrıca tazminat ödemek zorunda kalacaktır. Borcunu ödeyemeyen adam traktörünü, tarlasını elinden çıkarmak zorunda kalacaktır.
Gıda fiyatlarını ithalat ve ihracat sopası ile dengeleyemezsiniz. Bugün aldığınız kararları yarın uygulamaya kalkarsanız kaş yapayım derken göz çıkarırsınız. Bugün alacağınız kararları bir yıl sonra uygulamaya koyarsınız. Bugünden avans verir, tohumunu, ilacını, gübresini verir ve o ürünü kendine bağlarsın. Zaten iç piyasadaki gıda zincirleri de böyle yapıyor, Fabrikalar da böyle yapıyor. “Ben yaptım oldu” mantığı ile olmaz! Piyasaya müdahale edemezsiniz. Göreviniz piyasaya müdahale edenleri engellemektir.
Bu işlerden iyi anlayan Adana’da Mehmet Mühür diye bir zat var. Ona sordum, diyor ki, “Gıda fiyatlarını kontrol etmek için bazı temel ürünlerde ihracat yasağı getirme yönünde çalışmalar yapılıyormuş. Gerçekten inanılmaz. Biz yaş sebze meyvede hammadde yani birincil ürün ihracatından yakınırken, yani katma değerli ihracat nasıl yapılır, buna dair projeler üretirken, arkadaşlar, hammadde ihracatının bile önünü kesmeye çalışıyor” diyor. Planlı bir üretim, planlı bir tüketim olmadan olmaz. Ani kararlar fayda yerine zarar getirir. Laf ile aleme nizam vermek kolay. Ama uygulamada sorun yaşarsınız. Çiftçi içeride daha fazla kazanıyor da, piyasaya mal mı vermiyor? Eğer iç talep yüksekse ya da dış talep yüksekse, önayak olun, başka ülkelerden toprak kiralayıp orada ekelim, hem ülkemize getirelim o ürünü, hem dış ülkelere satalım. Bakın yarın Almanlar kenevir için gelip bizim ülkemizde üretim yapıp, ürünleri alıp gidebilirler. İçeride talep varsa, kârlılık da tatmin ediyorsa iç piyasaya da verebilirler. Tarım ürünü ihracatı zamana duyarlı bir konu. Ürünün hasadı belli bir zamanda yapılıp, sonra hızla onu pazara sunmanız gerekiyor. İhracatta aksama olursa, mal elde patlar. Bakın yanlış hesap tarımı da vurur, ihracatçıyı da, gelecek seneler için ihraç edecek ürün de bulamazsınız. Ekim yapılmadan nasıl ürün alacaksınız!
Tarım ürünü deyince tahıl ayrı, yaş sebze-meyve ayrı, endüstriyel olanı ayrı.. Hepsini bir yekûn içinde toplayıp çıkaramazsınız. İç piyasa da ihmal edilemez, dış pazar da. Pazarı bir kere kaybettiniz mi, tekrar toparlamak zor. Faik Tünay sık sık, bu şartlarda üretim yapılamayacağını söylüyor. Sektör mevzuat ve bürokrasiden şikayetçi. Bakın, tarım ve hayvancılık açısından dünyanın en önemli ülkesiyiz. Ama bu zenginliğin farkında değiliz. Nerede ise dünyada olup da, Türkiye’de yaşamayacak ne bir bitki, ne de bir hayvan türü var!
Adana’dan Mehmet Mühür’le konuşuyorum, bu işe ömrünü vermiş. Ziraat politikaları konusunda öfkeli. “Maliyet ve alım gücü dengesini düzenlemeden gıda fiyatları düzenlenemez. Polisiye tedbirler ile hiç olmaz. İthalat, yetersiz üretim için ya da ihracat katma değeri oluşturmak için yapılır. İhracat yasağı ya da gümrük duvarı, üretilen ürünü değerli kılmak için uygulanır” diyor. Rusya’nın iade ve yasak listesine eklediği portakala odaklanılmamasından şikayetçi. “Nar, üzüm, biber ve limonlar geri geliyor. Yüzlerce TIR yollarda, ürünler çürüyor. Mazeret üretmeyin, sorunu çözün” diyor.
Sonuç olarak “efradına cami, ağyarına mani, multi disipliner, değişen şartlara uyum performansı yüksek bir politika benimsemeniz gerek”. Tarım yapıyorsunuz ama, tarım ve hayvanlık irfanına sahip değil siyasetçiniz, bürokratınız, fikir adamlarınız, işçiniz, esnafınız, meslek örgütleriniz, müşteriniz, bilim adamı dedikleriniz. Mevcut tohumların çoğu insana, hayvana, toprağa yabancı. Fenni gübreniz toprağı çürütüyor, ilacınız zehirliyor. Prof. Dr. Abdullah Çoban’la konuşuyoruz, tarımda uygulanacak humik gübre konusunda neden bir atalet sözkonusu. Bu madde, insan ve hayvan sağlığı için de önemli. Çoban diyor ki: “15 milyar ton humik gübre üretimine uygun kömürümüz var. Dünyaya gübre ihraç edebilecekken çiftçiyi perişan ediyoruz. Yağmurla gökten asit yağıyor. Tarım ve hayvancılığa dayalı sanayiniz, paketlenmiş uzun ömürlü endüstriyel gıdalarınızda kullanılan kimyasallar daha da felaket hale getiriyor ürünleri. Ş. Altınel, zeolit diye bir üründen söz ediyordu geçenlerde, bir ziyaretimde. İnsan, hayvan ve bitkiler için önemli. Ülkemizde boraks olan her yerde var. Zeolitler volkanik küllerin su ortamında değişime uğraması sonucunda oluşan minerallerdir. Ama bu kaynakları israf ediyoruz, gerektiği gibi tüketmiyoruz, akıllı müşteriler de değiliz. Sahip olduğumuz zenginlikleri farkında değiliz. Sofraya getirirken o bozulmuş nimetleri daha da bozuyoruz. Bir besmele bile çekmeden tüketiyoruz. Beslenme zincirinde doğru atılan tek bir adım var mı!? Gıda zincirinde her hastalık noktasında, çare diye bir kez daha hastalığın semptomları giderilip kaynağına gömülüyor. Bilimsel reçetelerle kanserleşen hücrenin üstü kapatılıyor. Yangın için için devam ediyor. Öyle ya “kol kırılıyor, yen içinde kalıyor”.. Sonuç olarak, gerçekler zincirinin son halkasında “hakikati toprağa gömüyoruz” bilimsel olarak, gözyaşları ile ama ders almadan.
Birilerinin eli ayağı boş değil, tuttukları iş değil. Allah encamımızı hayreylesin. Selâm ve dua ile.