Ahmet Taşgetiren
HDP’yi konuşmak - Dağ’a ‘kral çıplak’ demek
HDP’yi konuşmak neresinden bakarsanız bakın Türkiye’yi konuşmaktır. İster dışındakilerin HDP’yi konuşması olsun, ister içindekilerin…
HDP’nin 6 milyon oyu var. Kürt vatandaşlarımızın ısrarla desteklediği bir parti. O parti şeytanlaştırıldığında bu, bu işi yapanların Kürtlere karşı tavrı olarak algılanıyor ve “Kürt sorunu”nu bir biçimde devam ettiriyor, derinleştiriyor. Şu an iktidarın HDP’ye karşı tavrı bu. İktidar Dağ ile HDP’yi ayrıştırmıyor, bunu HDP ile muhalefeti ayrıştırma yöntemi olarak görüyor. Burada “Kürt vatandaşlar nasıl anlarsa anlasın, şu anda bizim için siyasi mücadele önemli” gibi bir yaklaşım var.
Bu tavrı “Türkiye’nin bütünlüğü” ve “toplumsal barış” adına eleştiriyorum. Türkiye ne yapıp edip Kürtleri barışın paydaşı haline getirmek zorunda.
Mesele, HDP tarafından da ele alınmalı, bugün bunu ifade etmek istiyorum asıl.
HDP, eğer ayrılıkçı bir parti olsa, merkezi yönetim tarafından Kürtler’in dışlanmasını kendi politikasının uzantısı olarak görebilir. Marksist diyalektikte, işçilere yapılacak zulmün derinleşmesi nasıl proletarya bilincini beslerse, Kürt siyasi hareketinin dışlanması, şeytanlaştırılması da Kürtlerde “Kürtlük bilinci”ni keskinleştirir.
HDP bunu mu istiyor?
HDP Kürtler için bir şeyler istiyor muhakkak. Ama neyi istiyor? Ya da şöyle sormak lazım: Neyi istemesi reel şartlara uygun?
Reel şartlar derken, sadece Ankara’nın gördüğü reel şartları kastetmiyorum, bizzat “Kürtlerin Türkiye realitesi”ne uygunluktan söz ediyorum.
Mesela Dağ’ı konuşalım: Yani silahlı mücadeleyi. Reel durumda Dağ olmalı mı, Dağ’ın Kürtlere faydası var mı, Kürt siyasi hareketine faydası var mı? Yoksa artık yük haline mi geldi? Yük haline geldi de HDP bunu ifade etmek cesaretini mi gösteremiyor?
2013 Nevruz’unda Diyarbakır’da okunan Öcalan’ın mesajında “Silahlı mücadele döneminin bittiği” ilan ediliyordu. Aradan 9 yıl geçti. Öcalan’ın o günkü mesajı Kandil’de karşılık bulmadı. Sonra hendekler geldi, özyönetim çılgınlığı geldi vs. Sonra iktidarın tavrı da değişti, 9 yıldan bu yana “terörle mücadele” çerçevesinde devletin “Dağ’ı bitirme” politikası devam ediyor. Dağa gidiş azaldı, nerede ise bitmek üzere. Dağ neden hala durur orda? Öcalan 9 yıl önce “Silah bitti” derken birileri neden hala “silahlı mücadele”yi sürdürür? Öcalan mı reel durumu okuyamamıştı, Dağ mı okuyamıyor? Ve HDP ne diyor bu meseleye? Dağ’ın halen “Kürt sorunu” diye bir meselesi var mı, yoksa “Yanlış da olsa bir kere yola çıktık, artık geri dönemeyiz” gibi bir “çıkmazın politikası”nı mı sürdürüyor? “Çıkmazın politikası”na hem Kürt halkını hem de HDP’yi mi takmaya çalışıyor?
Soru şu: Türkiye’de “Kürt realitesi” nedir ve hangi talepler Kürt siyasi hareketi adına bu Kürt realitesine uygundur?
Mesela 2015 - 7 Haziran seçimlerinde HDP “Türkiyelileşmek” politikasını izledi ve oy oranı yüzde 13’lere çıktı. “Türkiyelileşmek” politikası neden tercih edilmişti? O gün Kürt siyasi hareketi, nasıl bir “Kürt realitesi” okumasına dayanmıştı? O politika ile “Dağ gölgesi” birlikte yürümeyeceğine göre bugün hala HDP üzerinde “Dağ’ın gölgesi” neden durur?
Bir dönem HDP’de politika yapan, sonra ayrılan Altan Tan, “Kürt Sorunu” isimli kitabında “Kürt realitesi” okumasının ardından “olmazlar”ı sıralıyor mesela. “Ulus devlet olmaz”, diyor, “Etnik federasyon olmaz” diyor… Bunun gibi. Şu kadar Türk – Kürt evliliği v ar, diyor, Kürtler ülkenin her yerine dağılmış durumda, diyor, ticari ilişkilerin yoğunluğunu vurguluyor… Coğrafyanın ideolojik karakterine ilişkin tespitlerde bulunuyor.
HDP’nin bu sorunlar üzerinde düşünmediğini söylemek istemem. Partinin üzerine düşen “Dağ gölgesi”nin problem edinilmediğini düşünmek de mümkün değil. Ama belli ki Dağ’ı bir kalemde çizmek de mümkün görünmüyor. Ayrıca İmralı var, içerde tutulan ama HDP için önemli bir figür olduğu bilinen Demirtaş var… Mithat Sancar Karar tv’deki mülakatta HDP’de bir toplantının 10-12 saat sürdüğünü söylemişti. Bu, sadece tartışılan problemlerin çokluğuna işarettir.
HDP bir realitedir.
HDP’yi kapatmak çözüm değil.
HDP’yi politik hesaplar için şeytanlaştırmak çözüm değil. Bu sadece Kürtlerde dışlanma bilincini besler ve Türkiye’ye hiçbir faydası olmaz.
HDP’nin, üzerindeki Dağ gölgesi ile politika yapması da öncelikle kendisi için, sonra ilişki kuracağı çevreler için, sonra Kürt sorununun sağlıklı çözümüne katkı için engeldir.
Öcalan’ın tespiti doğru ise ve Dağ’ın misyonu 9 yıl önce bitmiş ise, 9 yıldan bu yana Dağ varlığını fazladan sürdürüyor demektir. O gün Dağ’ın çözüm sürecini bozması yanlıştı, varlığını hala sürdürmesi de yanlıştır. Dağ’a “Kral çıplak” deme zamanı çoktan gelmiştir.