Hasan Karakaya
Bu Ramazan ve her zaman... Hiç kimse, kimsesiz kalmasın!
“Ünlü biri” dedi ama, adını vermedi... “Onu kitaplarından tanırsınız” dedi... Doğuştan itibaren “Katolik”miş... Ama bu din, onu “tatmin” etmemiş... İçinde “boşluk”, kafasında “soru”lar varmış... Gitmiş, “Budist” olmuş... İlk zamanlar her şey iyi, her şey yolunda imiş ama, bakmış ki, “Budist”lerin yaptıkları şeyin “Budizm”le ilgisi yok... Myanmar’da olduğu gibi; Budizm, Budistlerin elinde bir “vahşet aracı”na dönüşmüş... Kafasında yeniden “sorular” oluşmaya başlamış ve “İslâm”ı araştırmaya niyetlenmiş!..
Görmüş ki;
İslâm, bir “Barış ve merhamet dini”dir, “Müslüman” olmaya karar vermiş... Ama, yine görmüş ki; “Müslümanlar” da, İslâm’ın emrettiği “barış”tan ve “merhamet”ten uzak bir hayat sürdürüyor.
Kalkmış Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yanına gelmiş... Hayatındaki ve inancındaki “değişim”leri anlattıktan sonra, Görmez’e demiş ki;
“İnsanlık, maalesef barış ve merhamet ikliminden uzaklaşıyor... Ne olur, merhameti yeniden diriltiniz.”
KALİFORNİYA SENDROMU
Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Mehmet Görmez bu olayı anlattıktan sonra, “merhamet” kavramını öne çıkaran bir “kampanya” düzenlemeyi çoktan beri düşündüklerini, bu “Ramazan”da, bunu gerçekleştirmek istediklerini söyledi.
Önceki akşam, Sirkeci’deki Sepetçiler Kasrı’nda, “gazete ve televizyonların yöneticileri ve yazarları” ile düzenlediği “sohbet toplantısı”nda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ramazan boyunca “yalnızlık” temasıyla düzenleyeceği etkinlik ve faaliyetleri anlattı...
Kampanyanın sloganı şu:
“Hiç kimse kimsesiz kalmasın...
Bu Ramazan ve her zaman.”
Evet;
Bu Ramazan ve her zaman hiç kimse “kimsesiz” kalmasın...
“Yoksula, yetime, yaşlıya, mülteciye, mazluma, kimsesize ve birbirimize bir dostluk eli uzatalım.”
Peki, kampanyanın ana teması niye “yalnızlık” ve niye “merhamet?”
“Çünkü”, diyor Sayın Görmez;
“Çünkü insanlık, kalabalıklar içinde bir yalnızlık yaşıyor... Bunun adı, Kaliforniya Sendromu da denilen, modern yalnızlıktır... Niye Kaliforniya Sendromu?.. Çünkü Kaliforniya’da yaşayan insanlar her şeye sahipler, her şeyi alabilecek güç ve imkânları var... Malları var, mülkleri var, paraları var... Ama, mutsuzlar!..
Sevgi yok, saygı yok!..
Yaşadıkları Modern Yalnızlık’tan dolayı da mutsuzlar, bunalım içindeler ve bu yüzden intihar ediyorlar!..
Acı olan şu ki;
Kaliforniya Sendromu, bütün dünyada yaygınlaşıyor... Maalesef Türkiye’de de bu sendrom yaşanıyor... TÜİK verilerine göre, 2013 yılında Türkiye’de 3 bin 189 kişi intihar etmiş!..
Dünyada 50 milyon, Türkiye’de 1.5 milyon mülteci varken; kim rahat edebilir, kim huzur içinde yaşayabilir?”
BÜYÜKLERİN YALNIZLIĞI
Sayın Mehmet Görmez, bu “acı tablo”yu gözler önüne serdikten sonra, dedi ki;
“Devlet yetimhane kurabilir ama, yetimin başını okşayamaz.”
O halde, kim yapacak bunu?..
En başta “aile bireyleri” yapacak, sonra da “din gönüllüleri.”
Prof.Dr. Mehmet Görmez’e göre; “dinin görevlisi” olmaz, “dinin gönüllüsü” olur...
İşte bu din gönüllüleri;
Yani; “Türkiye’nin her ilinde ve ilçesindeki müftülerimiz, vaizlerimiz, önemli din görevlisi arkadaşlarımız, cemaatlerindeki hayırsever iş adamlarıyla heyet oluşturacak ve her il ve ilçemizde kaç mülteci var, kaçının evi barkı var veya yok, kaçı aç-susuz bunları tespit edecek... Her birinin insan onuruna layık yerlerde olması için bizzat öncülük edecek.”
“Din gönüllüleri” bunları yapacak da, “aile bireyleri” olarak biz ne yapacağız...
Prof. Mehmet Görmez dedi ki;
“Büyüklerin yalnızlığı da büyük oluyor... Büyükbabalar ve büyükanneler de yapayalnız... Onların da her şeyleri var... Belki emekli maaşları var, kira gelirleri var... Evet, her şeyleri var ama bir şeyleri yok: Arayanları!..
Kimi evlerinde yalnız,
Kimi huzurevinde yapayalnız!..
Oysa;
Gerçek huzurevi, içinde yaşlısı bulunan bir evdir... İçinde bir yaşlının bulunmadığı ev, huzurdan mahrumdur!
Yaşadığımız çağın en önemli ve en yaygın hastalığı yalnızlıktır... İnsanlar; yaşadıkları çağların adına, İlkçağ, Ortaçağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ veya Milenyum Çağı diyorlar ama, insanlık şu an Yalnızlık Çağı’nı yaşıyor!
Çünkü insanlar yalnız,
Yapayalnız!..”
SORULAR VE CEVAPLAR
Sayın Mehmet Görmez; “Hiç Kimse Kimsesiz Kalmasın... Bu Ramazan ve Her Zaman” başlığı altında “yalnızlık” temasıyla düzenlenecek Ramazan etkinlik ve faaliyetlerinin tanıtıldığı toplantıda; daha sonra basın mensuplarının sorularını cevapladı.
İslâm dünyasında yaşanan en büyük sorunlardan birinin, “ibadetlerin özü ve ruhundan fazla şekil boyutuyla ilgilenilmesi” olduğunu dile getiren Görmez; son yıllarda Ramazan’ın manevi dünyaları nasıl zenginleştireceğinin konuşulması yerine, ekranlarda sürekli; “sahur şu saatte mi başlayacak” gibi tartışmaların yer aldığını söyledi. Görmez, ibadetlerin özü ve ruhuna yoğunlaşılması gerektiğini vurguladı.
“Uyuşturucu ile mücadelede bir çalışmanız olacak mı?” sorusu üzerine Görmez, sadece uyuşturucu ile değil; “insanları her türlü bağımlılıktan koruma”nın en büyük vazifeleri olduğunu, bu konuda Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile ortak çalışmalar yaptıklarını bildirdi ve şunları söyledi:
“Yeşilay ile bütün din görevlilerimiz, her ilde kanaat önderi niteliğinde öne çıkmış din görevlilerimizle her türlü bağımlılıktan gençlerimizi korumak ve bilinç oluşturmak için bir çalışma yürütecek. Cami içinde yaptığımız konuşmalarımızın, vaazlarımızın en önemli konularından biri bu olmuştur.”
Görmez, “Mülteci”lere yönelik plânlanan çalışmalara ilişkin bir soru üzerine de şunları söyledi:
“Türkiye’nin her ilinde ve ilçesindeki müftülerimiz, vaizlerimiz, önemli din görevlisi arkadaşlarımız, cemaatlerinde hayırsever iş adamlarıyla heyet oluşturacak ve her il ve ilçemizde kaç mülteci var, kaçının evi barkı var veya yok, kaçı aç-susuz bunları tespit edecek. Her birinin insan onuruna layık yerlerde olması için bizzat öncülük edecek. Biz yapmak istiyoruz, lütfen herkes bize destek versin.”
ALEVİLER VE TOPLUM
Mehmet Görmez, bir ara; “Alevi vatandaşlarımızın sorunları ile ilgili çalışmalarımız tamamlanmak üzere... Güzel haberler verebileceğimizi düşünüyorum... Çünkü toplum, Alevilikle ilgili sorunları tartışmak için şu anda daha hazır” deyince, bir “Alevi” meslektaşımız sordu: “Ne demek istediniz, biraz açar mısınız?”
Görmez, şu cevabı verdi:
“Aslında Alevilik konusu Türkiye’de hiçbir zaman toplumsal bir sorun olmamıştır. Biz birlikte yaşayan toplumuz. Türkiye’de kendisini Ehli Sünnet olarak adlandıran ama bunu Müslümanlığın üzerinde bir üst kimlik olarak asla görmeyen topluluk Alevi komşusuna, dostuna, arkadaşına öteki gözüyle bakmamıştır, bakmaz... Bununla ilgili tarihte yaşanan sorunların farkındayız...
Toplum, bu konuda bütün katmanlarıyla atılacak her türlü adıma hazır... Herhangi bir adım atıldığında, devlet ve hukuk bir adım atarak her türlü özgürlüğün önünü açtığında toplumdan buna ‘hayır, neden bunu yapıyorsunuz’ diyecek kimse yok. Bunu kastettim. Bunda da Diyanet İşleri Başkanlığımızın önemli katkıları olmuştur. Bu topraklarda birlikte yaşama ahlakı ve hukukunun tarihsel kökenleri mevcuttur, bunları sadece güncellemek gerekiyor.”
Merak ediyorum;
“Alevilerin de yüzünü güldürecek” nasıl bir çalışma yürütülüyor?..
Dilerim ki;
Bu çalışma, Alevi vatandaşlarımızı, “Ateist ve Marksist örgütlerin işgali”nden kurtarır!..
ŞİDDET VE ÇATIŞMALAR
“Kadın ve çocuklara yönelik şiddet” konusuyla ilgili çalışmaları olup olmadığı sorulan Görmez, sosyal içerikli din konularını takip etmek için bir daire başkanlığı kurduklarını ifade etti.
“Kadın ve çocuk istismarı, töre cinayetleri, kadına karşı şiddet” gibi konuların son birkaç yıldır öncelikli konuları arasına girdiğinin altını çizen Görmez, sadece vaaz ve telkinlerle bu problemlerin ortadan kalkmayacağını dile getirdi.. Bu konularda toplumda farkındalık oluşturmak istediklerini söyleyen Görmez, çocuklara küçük yaşta bu konuların anlatılması gerektiğini kaydetti.
Görmez, mevcut dönemde “din” denildiğinde sadece namaz, oruç, zekat gibi ibadetlerin akla geldiğini kaydederek, ancak dünyanın neresinde olursa olsun akan gözyaşını durdurmak istediklerini vurguladı.
Görmez, “İslam ülkelerinde yaşanan çatışmalar”a ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine de; bu konuda 8 dilde açıklama yaparak İslam dünyasının her yerinde seslerini duyurmaya çalıştıklarını belirtti.
İslam dininin ve dünyasının tarihin en zor süreçlerinden geçtiğine işaret eden Görmez, çatışmaları sadece mezhep kavgası şeklinde takdim etmenin eksiklik olduğunu düşündüğünü söyledi ve ilave etti:
“Tarihte yaşanmış bir mezhep kavgası değil bu. Yaklaşık 2 asırdır işgaller, sömürgeler, istibdat rejimleri gölgesinde büyüyen yaralı bilinçlerin ürettiği bir kaostur. Bu kaosun meydana getirdiği ideolojilerin mezhep rengine bürünerek insanların birbirine karşı getirilmesinden ibarettir.”
DOSTLUK ELİ UZATALIM
SAAT 19.00’da başlayan toplantı, saat 22.00 civarında bitti... Herkes “soru”larını sormuş, “düşünce”lerini açıklamış, Diyanet İşleri Başkanı da söyleyeceklerini söylemişti...
Ama, asıl söylemek istediği şuydu:
“Hiç kimse kimsesiz kalmasın.
Bu Ramazan ve her zaman...
Yoksula, yetime, yaşlıya, mülteciye, mazluma, kimsesize ve birbirimize bir dostluk eli uzatalım...
Sevelim, sayalım.
Bu Ramazan,
Ve her zaman.”
Diyanet’in bu kampanyasını karşılıksız bırakmayalım... Destek verelim... “El” verelim, “gönül” verelim... Birbirimizi arayıp, soralım ve asla hiç kimseyi “yalnız” bırakmayalım ki, “Kaliforniya Sendromu” denilen yalnızlık bizlerden ırak olsun, semtimize uğramasın!..
Sadece “Bu Ramazan’da” değil,
“Her zaman...”
Teşekkürler Mehmet Görmez Hoca...
************************************************************************************
Bizler “uçak” nedir bilmezken; onlar “her devirde, her uçağa” biniyorlardı!
Avusturya ve Fransa’ya yaptığımız ziyaretten Türkiye’ye dönerken, ANA Uçağı’nda, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte çektirdiğimiz fotoğraf, birilerine “malzeme” olmuş... “Yazı” yazanlar mı ararsınız, “yorum” yapanlar mı, gırla... Onlardan biri demiş ki; “Sağında yani baş köşede Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya... Ötekiler de şunlar: İbrahim Karagül, Mehmet Ocaktan, Ergun Diler, Erdal Şafak, İsmail Kapan, Yusuf Ziya Cömert... Hepsi de; kayıtsız-şartsız iktidara bağlı gazetelerin yazarları.” “Oysa” diyor, “Askeri yönetime en büyük muhalefeti yapan Hasan Cemal bile Evren’in uçağına davet ediliyordu.”
Demek istiyor ki; “O uçakta Hasan Cemal niye yok?”
Ben cevap vereyim:
“O uçakta, kısa bir süre öncesine kadar Hasan Cemal de vardı, Mehmet Altan ve diğerleri de!”
Şimdi niye “yok”lar, bunun sebebini kendilerine sorsunlar... Kendileri daha iyi bilir!.. Ama, sorulması gereken asıl soru şu: Arkadaşın; ben de dahil adını saydığı gazeteciler, ne “Evren’in uçağı”na binmiştik, ne de Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Bülent Ecevit’in uçaklarına... Bırakın “davet” edilmeyi, adımızı bile bilmezlerdi... Ama onlar; “Her devirde, her uçakta”ydılar!..
Oysa Tayyip Erdoğan ve bakanları; bir-ikisi hariç “bütün gazetecileri” uçaklarına aldılar, onlara itibar gösterdiler... Ama, “Eski Türkiye’nin siyasetçileri”, bizlerin adını bile bilmiyordu...
“Gençlerin katili Evren’in uçağında” olmak mı daha güzeldir, yoksa “Başbakan’ın uçağında” olmak mı?..
Bırakalım, buna “kamuoyu” karar versin!..
yeniakit