Hasan Karakaya
Bu yalan ve imzalarla Al Capone kurtarılır mı?
Dün, kendini “ilah” ilan eden Nemrut’a musallat olan ve “kafasını duvarlara çarpa çarpa çırpına çırpına ölmesine” yol açan “küçük bir sinek”ten söz etmiştim...
Bu olaydan hareketle de, “Fetullah Gülen Örgütü”nün başına “Tahşiye”nin musallat olduğunu, “dev soruşturma”ların yanında “Tahşiye”nin, “çok ufak bir olay” olduğunu ama yine de “Gülen Örgütü’nü çökertecek” bir dâvâya dönüştüğünü yazmıştım...
Çünkü, Gülen Örgütü, ilk defa “büyük bir açık” verdi. Öyle bir “kibirli”lerdi, öyle bir “dokunulmaz”lardı, öyle bir “Bize kimse bir şey yapamaz”havalarındaydılar ki; değil “parmak izi” bırakmayı, “ayak izi” de bıraksalar; nasıl olsa, kendilerine “hiç kimse hesap soramaz”dı!..
Dedim ya;
“Tahşiye”ye yönelik operasyon, onlar için, “çok küçük bir olay”dı!.. Hiç kimse, bu olayın peşine düşmeye cesaret edemezdi!..
Çünkü, “çok güçlü”lerdi!..
Yargı’da “adamları”vardı!..
“Devlet, onların ellerinde”ydi,“bürokratları parmaklarında oynatıyorlar”dı!..
Ama, “17 ay boyunca hapiste tuttukları” adamların, hapisten çıkınca;“Bize kumpas kurdular” diye “suç duyurusu”nda bulunacaklarını hiç hesap edemediler!..
Ve “Tahşiye”ciler, onlardan korkmadı ve “suç duyurusu” yaptı!..
Sonunda “iz”ler sürüldü, “açık”lar bulundu ve 14 Aralık günü enselendiler!..
Tıpkı, Al Capone gibi!..
AL CAPONE NASIL YAKALANDI?
Al Capone kimdir, bilirsiniz...
Al Capone, ne ilginçtir ki; “ABD’nin en ünlü gangsteri, en ünlü mafya lideri”dir!..
Fetullah Gülen’in deyimiyle “Alüfte”lerin, “Aşüfte”lerin, yani “Fahişe”lerin bulunduğu “genelev”de çıkan bir kavgada “sol yanağından aldığı yara”yüzünden “yaralı yüz” olarak da tanınır!..
1920’de Amerika’da “içki yasağının başlamasıyla” birlikte, içki kaçakçılığı işinden büyük rant sağladı. Kumar, fuhuş ve içki kaçakçılığı işlerindeki rakiplerini silah zoruylasusturarak denetim alanını genişletti.
Roosevelt döneminde “Prohibition” diye bilinen içki yasağının kalkmasıyla eroin ve kokain işine kaydı. Suça boğazına kadar battığı halde Amerikan Hükümeti, Al Capone’un işlediği suçları ispat edemiyordu.
Evet; bütün “kirli” işlerini bir “çiçekçi dükkânı”nın arkasına gizleyerek yapan ünlü “gangster”in işlediği “cinayet”ler, “kumpas”lar, “tehdit” ve“şantaj”lar, bir türlü “ispat” edilemiyordu...
Haziran 1931’e gelindiğinde, Amerikan polisi, Al Capone adlı ünlü mafya liderinin “küçük”, hem de “çok küçük” bir açığını yakaladı!..
Al Capone, “10 dolarlık bir vergi kaçakçılığı” ile suçlandı!..
Evet, evet;
“Sadece 10 dolar!”
Bu “10 dolarlık vergi borcu” yüzünden gözaltına alındı, mahkemeye çıkarıldı, “11 yıl hapis ve 80 bin dolar para cezası”na mahkum edildi!..
Cezasını çekmek üzere yatırıldığı Alkatraz Hapishanesi’nde de öldürüldü!..
Onun hapse girmesinden, hele hele öldürülmesinden sonra, ortada ne“çete”si kaldı, ne “mafya”sı ve ne de “gangster”leri!..
Hepsi dağıldı!..
Örgüt çöktü!..
Görüyorsunuz ya;
“Yüzbinlerce, milyonlarca, hatta milyarlarca dolar”la oynayan bir adam,“sadece 10 dolarlık bir vergi kaçakçılığı” yüzünden yakalanıp içeri atılmış!..
Ne ilginç benzerliktir ki;
Fetullah Gülen Örgütü de; “7 Şubat”ta, “Gezi”de, “17-25 Aralık”ta değil,“Tahşiye” gibi; diğerlerine göre, “çok küçük bir olay”da yakayı ele verdi!..
“Paralel medya”nın gazeteleri ve “kalemşör”leri, şu günlerde tam bir“panik” halinde!.. Öyle bir “sıkıştılar” ki; “denize düşenin yılana sarılması”gibi, her yere sarılıyorlar, her yere saldırıyorlar ve her yerden medet umuyorlar!..
Ve tabii, çırpındıkça batıyorlar!..
“Yalan” üzerine kurdukları “örgüt”lerini ayakta tutabilmek için “yalan üzerine yalan” uyduruyorlar!..
İSİM BABASI MİT OLAMAZ!
İşte, “en son yalan”ları:
l “Tahşiye, MİT’in keşfi!.. Tahşiye adlı grubu, 2000’li yıllardan itibaren takip eden MİT’in, bu grubun isim babası olduğu belirlendi... Grubun eylem hazırlığı içinde olduğu tesbit edilince 2008 Şubat’ında Emniyet İstihbarat uyarıldı!”
Yalan!.. Külliyen yalan!..
“Tahşiye”, bir dönem yazarımız da olan Mustafa Kaplan tarafından kurulan bir “yayınevi”nin adıdır!..
“Paralelciler”in iddia ettiği gibi, bu yayınevinin “2000’li yıllarda kurulması” ve de “2008’de Emniyet İstihbarat’ın uyarılması” kesinlikle mümkün değildir!..
Çünkü Mustafa Kaplan; 12 Eylül 1993’ten beri yazı yazdığı gazetemizden16 Ocak 2008 tarihinde ayrılmış, “Tahşiye” adlı “yayınevi”ni de bu tarihten çok sonra kurmuştur!..
Söyleyin Allah aşkına, MİT; 16 Ocak 2008’den sonra kurulan bir yayınevi hakkında, “2000’li yıllarda” nasıl “isim babalığı” yapar!..
16 Ocak 2008’den sonra kurulan “Tahşiye Yayınevi” ismini, 6 Nisan 2009’da ilk telâffuz eden Fetullah Gülen’dir!..
MAĞDURLARI DÜN DE SAVUNDUK
Ve yine diyorlar ki;
l“Tahşiye dâvâsında yargılananların mağduriyetleri, daha önce medyada hiç gündeme getirilmedi!.. Şimdi, Cemaat’i itibarsızlaştırmak için Tahşiye’ye sarıldılar!”
Bu da yalan!..
Birçok gazetede olduğu gibi, Akit’te de, “Tahşiye mağdurları”nı ele alan birçok haber ve yazı çıktı.
22 Ocak 2010 tarihinde başlayan sözde el Kaide operasyonlarıkapsamında tutuklanan Tahşiye hareketindeki kişilerin ilk haberi 27 Ocak 2010 tarihinde gazetemizde haber oldu.
8 Eylül 2010 tarihinde ise, “9 aydır mahkemeye çıkarılmadılar” başlıklı haberle “Tahşiye”cilerin yaşadıkları mağduriyetleri gündeme getirdik ve özetle dedik ki;
“Ocak ayında mütedeyyin insanlara yönelik yapılan bir operasyonda tutuklanan 13 kişi, aradan geçen 9 aya rağmen hâlâ hakim önüne çıkmadı.”
10 Mart 2011 tarihinde ise Tahşiye Dâvâsı duruşmasının haberi gazetemizde yar aldı... “Mustafa Kaplan: Sohbet grubumuzu örgüt kılıfına soktular” başlıklı haberde, Mustafa Kaplan’ın ve Mehmet Doğan Hocaefendi’nin yaşadığı mağduriyetlere yer verdik...
Bari, “benim hafızamla alay etmeyin” be adamlar... Bu haberlerin yanı sıra,10 Mayıs 2011 tarihinde, “Ahmet Şık’a özgürlük, Mustafa Kaplan’a pranga!.. Dürüstlük bu mu?” başlıklı bir yazı yazdım ve “Tahşiye”nin perde arkası”nı araladım...
Övünmek gibi olmasın ama, o yazı; “Paralel’in kirli operasyonunu deşifre eden” bir yazıydı ve yazıdan kısa bir süre sonra da “Tahşiye”ciler, “16 ay sonra ilk defa” hakim önüne çıkarıldılar ve ilk duruşmada da “tahliye”edildiler!..
Bu “yalan”ları herkese yutturursunuz da, bana yutturamazsınız!..
TAHŞİYE’Yİ DUYMAMIŞLAR!
Diyorsunuz ki;
l“Tahşiye adını hayatlarında duymamış Tek Türkiye dizisinin yapımcılarını bile gözaltına aldılar!..
Bu, sanata darbedir!”
Bakın, burası doğru!..
“Tek Türkiye” dizisinin oyuncu, yapımcı ve senaristleri, “Tahşiye” adını gerçekten duymamış olabilir... Çünkü, bazıları “solcu” ve hatta“marksist”tir!.. Ama onların “duymamış” olmaları, Tek Türkiye adlı dizide yer alan “Karanlık Kurul”un varlığını ortadan kaldırmaz!..
Dizinin 64. ve 66. bölümlerinde, hem “Tahşiye”, hem de “Rahle” isimleri geçti ve “üzerine gidilecek örgüt” olarak lânse edildi!..
“Senarist ve yapımcı”nın “Tahşiye’den haberdar olmadıklarını”söylemeleri, şunu gösterir:
“Karanlık Kurul’un senaryosunu onlar yazmıyor, yapımcılığını onlar üstlenmiyor!”
Demek oluyor ki;
“Karanlık Kurul’un senaryosu”nu yazan ya da onaylayan Fetullah Gülen’dir!.. Ki, Hidayet Karaca’nın Fetullah Gülen’e “senaryo” okuduğu, onun görüşünü aldığı ve Gülen’in de; “Şöyle şöyle düzeltmeler yapın” diye tavsiyelerde bulunduğu konuşmalar, “17 Aralık süreci”nde internete düşmüştü!..
O halde, 64. ve 66. bölümdeki “Karanlık Kurul”un senaryosu da, “Fetullah Gülen onaylı”dır ve “dizinin içine montajlanmıştır!”
O kadar “aciz” durumdalar ki; “senarist ve yapımcı”ların ifadelerini,“kendilerini aklamak” için kullanıyorlar!.. Oysa, o ifadeler, “suçüstü”olduklarının kanıtıdır!.
OKTAY EKŞİ KİM Kİ?
Şimdi, “kampanya” açtılar!..
Kim “destek” veriyorsa, onları sık sık kendi ekranlarında ve haberlerinde kullanıyorlar...
Mesela; “Oktay Ekşi’nin, gözaltına alınmadan önce Ekrem Dumanlı’yı ziyaret etmesini”döndüre döndüre veriyorlar!..
İyi de, Oktay Ekşidenilen adam“muteber” bir adam mıdır ki, kendisine itibar edilsin?!?..
Oktay Ekşi denilen adam;
“27 Mayıs İhtilâli” sonrasında oluşturulan Kurucu Meclis’te koltuk kapmayı başaran ve “10 aylık üyelik” sayesinde, “46 yıl boyunca emekli milletvekili maaşı alan” bir adamdır!..
Oktay Ekşi denilen adam;
“Basın Konseyi” adlı “hukuki meşruiyeti olmayan” yani PKK’dan hiç de farkı bulunmayan “illegal bir meslek örgütü” kuran adamdır!..
Oktay Ekşi denilen adam; 25 Nisan 1998 tarihli Hürriyet’te; tam bir“militarist kâtip” gibi; “Çevik Bir’in eline tutuşturduğu bir metni” yazıya döküp; Cengiz Çandar’lar, Hasan Cemal’ler ve Mehmet Ali Birand’lar için,“alçakları tanıyalım” diye “başyazı” yazmış ve “meslektaşlarını andıçlamış” bir adamdır!..
Yanarım yanarım da;
Böyle bir adamı, şimdi; “demokrasi ve özgürlük havarisi” gibi gösteriyorlar ya, ona yanarım!..
62’DEN TAVŞAN YAPIYORLAR
Bir de, “Gazeteciler derhal serbest bırakılsın” adlı bir “imza kampanyası”başlatmışlar!..
Öyle bir kampanya ki;
“At izinin, it izine karıştığı” ve kimin nerede durduğu belli olmayan bir kampanya!..
Hasan Cemal var, Nuray Mert var, Derya Sazak var, Ergun Babahan var,Hayko Bağdat var, TGC Başkanı Turgay Olcayto var, Mehmet Altan var,Nazlı Ilıcak var!..
Tam “62 kişi”ler!.. Belli ki, “62’den tavşan yapmak”la meşguller!.
Hepsini anlarım da, “Fetullah Gülen aleyhinde attığı twit”ten dolayı işinden olan, geçmişte, Oktay Ekşi’ye demediğini bırakmayan Ergun Babahan’ın bu kampanyada ne işi var, onu anlayamadım!..
Pardon!.. Pardon!..
“Fetullah Gülen’e söven” Ergun Babahan, daha sonra, “pişman”lığını açıklamış ve Paralelciler’in 25 kuruşa sattığı Millet’in başına getirilmişti!..
Demek ki, “diyet borcu”nu ödüyor.
AYNI ÇATI ALTINDALAR!
Ya diğerleri?..
Muhabirlerimiz, dün Mehmet Altan’ı, Nuray Mert’i, Derya Sazak’ı, Metin Münir’i ve Turgay Olcayto’yu arayıp; “Dumanlı ve Karaca’nın suçsuz olduklarına nasıl kanaat getirdiniz?” diye sormuşlar!..
Kimi “kem-küm” etmiş, kimi de telefonu kapatmış!.. Yani, attıkları imzayı bile savunamamışlar!..
Paralel medya da, “attıkları imzaların arkasında duramayan” bu insanlara bel bağlamış, iyi mi?..
Atalarımız demiş ya;
“Denize düşen, yılana sarılır!”
Bunlar da;
Hem “yılan”lara,
Hem “yalan”lara sarılıyorlar!..
Ne ilginç değil mi;
Oktay Ekşi’nin 25 Nisan 1998’deki “alçak”ları; şimdi aynı çatı altında, aynı kampanyada!..
Durumları, gerçekten vahim!..
Ama, Al Capone’u kurtaramayacaklar!..
**************************************************************************
ABD; kaygı duyacağına James Jeffry’nin notlarına baksın!
Malûm, “Tahşiye Yayınevi” etrafında toplanan kişilere, “Fetullah Gülen’in hedef göstermesi” sonucu, 22 Ocak 2010 tarihinde bir operasyon yapıldı ve toplam “122 kişi” gözaltına alındı!..
Bu operasyon, 27 Ocak 2010 tarihinde Wikileaks belgelerinde yer aldı.
27 Ocak 2010 tarihinde ABD Ankara Büyükelçiliği tarafından gönderilen“Gizli” ibareli kriptoda; o günlerde polislerin yürüttüğü El Kaide operasyonlarıyla ilgili olarak, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey tarafından yazılan bilgi notu yer alıyor. Büyükelçi James Jeffrytarafından Washington’a gönderilen “bilgi notu”nda deniliyor ki; “Türk Polisi’nden alınan bilgiye göre; tutuklanan kişilerin El Kaide ile irtibatlı ve iltisaklı olmadıklarını bildiklerini, tutuklamalardaki El Kaide tabirinin, örgütle irtibatlı olup olmadıklarına bakılmaksızın İslamcı radikallerin yakalanmasında, hem polis hem de basın tarafından kullanıldığı...”
Şimdi, “aynı ABD”nin sözcüleri diyorlar ki; “Yapılan operasyonu dikkatle ve kaygıyla izliyoruz!”
Ulan, niye kaygıyla izliyorsunuz ki?.. İzlemeyi bırakın da, “27 Ocak 2010’da James Jeffrey’in gönderdiği bilgi notu”na bir bakın!..
O nota bakın ki; “Tahşiye”cilere nasıl bir “kumpas” kurulmuş ve bu insanlar nasıl “17 ay” cezaevinde tutulmuş?..
Ne yani; “emir-komuta zinciri” içinde, bu kumpası kuranlar, şimdi hesap vermesinler mi?..
yeniakit