Abdurrahman Dilipak
Bugün 12 Eylül
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül. Evren ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği darbe. Ardından Özal dönemi. 28 Şubat ve 15 Temmuz.
Dünyada 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yüzlerce darbe oldu. Birçoğunun arkasında ABD vardı. Bir de Rusya, Çin falan.
Türkiye’de darbeler hep Laiklik, Atatürkçülük ve Demokrasiyi rayına oturtmak için yapıldı.
Her darbede ülke yağmalandı.
12 Mart’ı da yaşadım, 12 Eylül’ü de. Hiçbir darbe ansızın gelmedi. Davul çala çala geldiler. Muhtıralar yayınlandı. 28 Şubat’ta da böyle oldu, 15 Temmuz’da da. Siyasiler bazen görmez, duymaz oluyorlar. Çünkü görmek, duymak, bilmek istemiyorlar.
12 Eylül’e sağda da solda da kıpırdanmalar sebep oldu. Muhsin Yazıcıoğlu’nun 12 Eylül öncesi ve sonrası farklıdır mesela. Solda da bir iç sorgulama dönemi başladı. İdris Küçükömer’in “Düzenin yabancılaşması”, “Hangi Sol”, “Ben Atatürkçü Değilim”, Kemal Tahir’in romanları.. Sağda da, solda da, milliyetçi kesimde de bir dalgalanma oldu. Ama orduya sırtını dayayan Kemalistler, çağdaşlık ve inkılapçılık konusunda ısrarlarını sürdürürken aynı zamanda en muhafazakâr, sorgulamaya kapalı kesimdi.
Özal’ın gelişi ile STK’ların sayılarının artması, özel radyo, televizyonlardan, AB ile yakın ve sıcak ilişkiler, daha sonra internetin ortaya çıkması ile toplum atomize oldu.
FETÖ, BÇG, Refahyol bu süreçte ortaya çıktı. Dindar kesimin özgürlük talepleri, darbeci kanadın meydan okumaları sonucu olanları biliyorsunuz.
Bugünlere geldik. Bugün dünya çok daha büyük ve ülke genelinde bir darbe tehdidi ile karşı karşıya. ABD bu süreçte dünyanın jandarmalığı rolünü üstleniyor. “Global Reset” çetesi, bu kez tankları yürüterek değil, sağlıkçılar üzerinden yeni bir darbe süreci başlattı.
Göz göre göre uzay işgal edildi, kimsenin sesi çıkmadı. Siber ordular ülkeleri işgale hazırlanırken, nano robotlar, insan bedeninin içine sızdırılıyor gıda ve ilaç, aşı yoluyla.
Açıkça TransHumanizm’den söz ediyorlar. İnsanları chipleyerek NeuraLink üzerinden nesneleştirmekten söz ediyorlar.
Biz dün Kartal Maltepe’de meydanlardaydık. Orada 11 Eylül saldırısını bahane ederek Irak’ı işgal edenlerin kirli oyunlarına karşı “Hayır” dedik.
Irak’ı işgal için yola çıkanlar bizim askerimizi, Kore’de kullandıkları gibi “ucuz asker” olarak kullanmak istiyorlardı. Bu plana karşı o gün oluşan sivil koalisyonda, ABD’nin bu oyununa karşı meydanlarda hayır dedik. TSK’nın ABD saflarında işgale destek vermek için Irak’a gönderilmesi için meclise getirilen tezkereye hayır dedik ve sonuçta tezkere meclisten geçmedi ve bu ABD’nin İskenderun’dan fiilen başlattığı askeri operasyon durdurulmak zorunda kaldı. Ama ABD İncirlik’i kullanarak operasyonu gerçekleştirdi ve işgal hâlâ sürüyor.
Dün ABD, Irak’a demokrasi getiriyordu, bugün de dünyaya sağlık getiriyor. Irak’ta sonuç ne oldu ise, yarın dünyada olacak olan da aynısı.. Ama bugün bunu siyasilere, bürokratlara, akademisyenlere, medyaya, STK’lara, kanaat önderlerine anlatamıyoruz. Kimi politik, kimi örgütsel sebeplerle susuyor ya da sorumluluk üstlenmiyor. Ama yaşadıkları acı gerçekler sebebi ile bugün sorular sormaya başladılar. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Verilen sözler hep yalan çıkınca “ne oluyor” demeye başladılar.
Bugün aşı olanların bir kısmı kandırıldıklarını düşünüyorlar. Uygulamayı yapan sağlıkçılar da artık dünyadan gelen haberler, mutasyon ve varyantlar, istatistiki sonuçlara bakınca kafaları karışmaya başladı.
12 Eylül gelinen noktada yargılandı, mahkûm edildi, ama darbecilerin hiçbiri artık hayatta değil. Bu sonuçta önemli ama darbecilerin hukuk düzenindeki etkileri ya da mali yolsuzluklarının sebep olduğu haksızlıklar, o dönemde yaşanan haksızlık ve zulümlerin hesabı sorulamadı.
Bakalım 28 Şubat davasının sonucuna ilişkin tartışmalar nasıl sonuçlanacak. Bir genel afla geçmişin üzerine sünger mi çekilecek. PKK, FETÖ, Ergenekon, Balyoz ve açılmayan, açılmayı bekleyen birçok dava dosyası bu şekilde açılmadan kapanacak mı?
12 Eylül biliyorsunuz Konya Mitingi gerekçesi ile MSP’ye karşı, irticaya karşı, laikliği korumak için yapıldı. Konya Mitingi Kudüs için yapılmıştı. Dünyaya verilen mesaj çok açıktı: “Biz İsrail’in varlık ve güvenliği için darbe yaptık, bizi anlayın ve bize destek verin mesajı veriyorlardı global çeteye!”.
Erbakan’ın şahsında yargılanan aslında onun temsil ettiği kesimdi aslında. Darbeciler buradan yola çıktılar ama sonra kendileri için tehdit olarak gördükleri sağdan-soldan kim varsa hepsini sanık sandalyesine oturttular. İstenen “ne sağcı, ne solcu, futbolcu” bir nesildi, bunu da başardılar.
MSP’liler, MNP’nin devamı idi ve sloganları, “ne sağdayız ne solda Hak yoldayız Hak yolda” “Kör dünyanın göbeğine hak yol İslam yazacağız” diyorlardı. Darbenin hedefi belli idi.
Dikkat edilirse hemen görülecektir ki, her darbeden sonra kurulan ara rejim hükümetlerinin en büyük özelliği kabinede çoğunluğun masonlardan oluşmasıdır ve her darbede kapatılmayan tek dernek Mason localarıdır.
Güya Mustafa Kemal, Mason localarını kapattı, ama Atatürkçülük adına darbe yapanların tek kapatmadıkları dernek Mason Locası!?
Hep söylüyorum: Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihi kahramanlar ve hainler üzerinden okuyanlar kendilerini kandırırlar. Tarihten ders alınmazsa tekerrür eder. Sanırım biz bu konuda iyi noktada değiliz. Geçmişi bilmeyen toplumların sağlıklı bir gelecek inşa etmesi çok mümkün değildir. Selam ve dua ile.
Not: Kartal Maltepe’de bizi yalnız bırakmayan kardeşlerime şükranlarımla. Ortak geleceğimiz için erdemli bir harekette omuz omuzaydık. Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok. Birlikte kazanacak tek zaferimiz var bizim.