Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bugün bayram

Hac ve Kurban Bayramı. Bayramın 1. günü. Kardeşlerimin bayramlarını tebrik ediyorum. Bugünlerin uyanışımıza, dirilişimize, tevbe’ye vesile olmasını diliyorum.

Bir dost bir mektup göndermiş, Kanuni Sultan Süleyman’ın Yahya Efendiye, “İmparatorluğun zevaline sebeb olacak en büyük tehlike”yi sorduğunda aldığı cevabı aktarmış.

Bilirsiniz, bizim geleneğimizde “Def’i mazarrat celbi menafiden evladır.” Kötülükler yaygın bir hal aldı ve giderek yaygınlaşıp derinleşiyor ve fakat bu kötü gidişi önlemek konusunda kimse bir şey yapmıyorsa, o zaman anlatılan iyilikler, sadece kötülüğün görülmesini engelleyen bir perdeden başka işe yaramaz.

Korku ile umud tercihinde umudumuz korkularımıza galib gelir, ama tehlikeler karşısında mazarrat, menafiden öncedir. Zira dibi delik kova su tutmaz. Alim ve zahid de olsa, şoförlük ehliyet ve liyakatına sahip birinin şoförlük yapması durumunda öncelik onun ilmi ile ilgili değil, o konudaki açık ve yakın tehlike ile ilgili olacaktır. Onun için ehliyet ve liyakat dinden önce gelir. Devletin temeli adalettir.

Kanunî Sultan Süleyman’ın “devletin zevali”ne ilişkin bir sorusu üzerine, sütkardeşi Yahya Efendi bir tek cümlelik bir cevap gönderir: “Neme lazım!” Bunu açması istenince de “neme lazımcılık” ile ilgili şu notu gönderir: “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de ‘nemelâzım’ deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Âsâyişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir…”

Evet “Adalet mülkün temelidir. Barışın teminatıdır. Adalet yoksa gerçek anlamda barış da olmaz. Adalet olmazsa devletin temelinin sarsılması için düşmana bile gerek yoktur. Adalet yoksa zulüm vardır. Zulm ile abad olunmaz. Allah zalimlere, onlara yardım edenlere, hatta onlara karşı sesiz kalanlara yardım etmez. Onların işlerini sarp dağlara sardırır. Onlar “dilsiz şeytan” hükmündedir.

Adalet; yasa yapan, yasaya dayalı yönetmelik, genelge, yönerge, tamimleri yayınlayan, denetleyenleri de kapsar ve tabii yasayı uygulayan bürokrat, emniyetçi, savcı, hakim, yüksek yargı, yargıçları denetleyenleri, Hukukçu yetiştiren mektepleri, avukatları, adli tıbbı, bilirkişileri, süreçte rol alan herkesi kapsar.

Bugün maalesef bu unsurların hemen hepsi ciddi bir zaaf, gaflet hatta bir kısmı ihanet içindedir. Ve toplum maalesef büyük ölçüde haksızlıklar karşısında susmayı tercih etmektedir. Hatta insanlar “gemisini kurtaran kaptan” havasında haklıdan yana değil, güçlüden yana tavır almaktadır. İşte bu Allah’ın gücüne gider. Onların iki yakası bir araya gelmez. Allah adaleti dağıtması gerekenlerin adaletsizliklerinin intikamını onlardan acı bir şekilde alır.

Bir okurum, İmam-ı Hanbel ile ilgili bir menkıba göndermiş. İmam Ahmed b. Hanbel (r.a) camide kendine sorulan bir soru üzerine “gerçek anlamda kör kimdir” konusu ile ilgili olarak şöyle der: “Kör, kıbleye yönelip de yetimlere ve fakirlere sırtını dönen kimsedir!”. “Kör, Allah için secde eden ama, kullarına büyüklenen kimsedir!”. “Kör, cami de, namaz da ilk safta, açların safında ve hakkı söylemekte ise kayıp olan kimsedir!”. Kör, her gün sadaka verebilecek durumda iken, bir gün sadaka veren veya hatta hiç vermeyen kimsedir!”. “Kör, yeme içme ile oruç tutan, fakat haramdan oruç tutmayan haramdan sakınmayan kimsedir!”. “Kör, Kâbe’de tavaf eden, ama fakirlerin etrafında tavaf etmeyi unutan onlara yardım etmeyen kimsedir!”. “Kör, namaz kılan, oruç tutan, ibadetini eda eden fakat sonra ticarette, alışverişte insanları aldatıp dolandırandır!”. “Kör, namaz kılan, namazı kendisine fayda vermeyen kimsedir!”. “Kör, dinde işine geleni alan, yapan fakat işine gelmeyeni terk eden kimsedir!” “Kör, her şeyi anlayıp bildiğini sanıp da, hiçbir şey bilmeyen kimsedir!”

Eskiden bizim Pendnamelerimiz vardı. Vasiyetnameler vardı ufkumuzu aydınlatan, babaların, dedelerin, ninelerin çocuklarına ve torunlarına manevi bir miras olarak bıraktıkları vasiyetnameler!.. Siyasetnamelerimiz, Fütüvvetnamelerimiz, Emannamelerimizin artık adını bile bilmiyor bırakın halkı, yöneticilerimiz bile. Kimse de öğüt/nasihat dinlemek istemiyor zaten. Bazı şeyleri duymak bile istemiyor kimi gençler. Toplum giderek sekülerleşiyor.

Bu bayram vesilesi ile kardeşlerimi uyarmak istedim, kendi nefsim de başta olmak üzere.

Bakın biz sadece kendimizden hesaba çekilmeyeceğiz. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Yeryüzünden hesaba çekileceğiz. Bizim hiçbir mazeretimiz yok. Şeytanın ve onların dostlarının varlığı bizim ihmalkarlıklarımızın, günahlarımızın bahanesi, gerekçesi olamaz. Onların şusu var, busu var, bizim Allahımız var! O zaman ne gam! Ama Allah; cahil ve zalimlere, tefrikaya düşenlere, haksızlık yapanlara, fasıklara, münafıklara yardm etmeyecek.

Halimiz ortada. Adalet desem, malum. Ahlak, dürüstlük, o da malum. CoVID desen aslında anamızı ağlattı. Kader, rızık, ecel; kimsenin bu konulara imani açıdan baktığı yok sanki! Artık bir karar vermemiz gerek.. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 637 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar