Ahmed Kalkan
Bugün Günlerden Kudüs, Ağlayan Kudüs, İmdat Diyen Kudüs…
Zâlim kâfirler Müslümanların birliğini istemediği için aralarına aşılması zor sınırlar çizmiş, birbirleriyle dost ve kardeş olarak sağlıklı ilişki kurmamaları için çeşitli planlar yapıp uygulamıştır.
Emperyalist kâfirler, ümmeti parçalara ayırıp birbirleriyle bağlarını koparmaları yetmiyor gibi, birbirlerini suçlayacak şekilde yanlış bilgi ve kanaatleri aralarında yaydılar.
Filistinliler de içinde olmak üzere Arapların Türkleri sevmediği, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türkleri arkadan vurduğu gibi çirkin iftiralar attılar ve halkımızı kandırdılar. Kesinlikle böyle bir şey olmamış, Filistinliler ve diğer Araplar Türklere karşı silah kullanmamıştır. Onları tanıyanlar iyi bilir ki, Arapların çoğu hâlâ Osmanlı hayranı ve Türk dostudur.
Filistinliler, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde topraklarını İsrail’e satmadılar. O yüzden “kendi yaptıklarının cezasını çekiyorlar” deyip kendi duyarsızlığımıza bahane üretemeyiz. İsrail satın alarak değil, oradaki kardeşlerimizin topraklarını işgal ederek oraya yerleşti. Bunun için de 60 yıldır hep terör estirdi, katliam yaptı, Müslüman Filistinlileri evlerinden ve birçoğunu ülkelerinden zorbalıkla çıkarıp kendileri yerleşti.
Siyonist Yahudiler, tarih boyunca, başka ırktan insanlara kene gibi yapışmış, onları insan gibi görmemiş ve her yönden sömürüp onlara zulmetmiştir. O yüzden tarih boyunca çok az bir zaman hâriç devlet olamamışlar, çeşitli ülkelerde sığıntı olarak yaşarken onların ekonomilerini sömürmüş, can damarlarını kurutmuş, çeşitli fitneler çıkarmışlardır. Bundan dolayı İspanya’dan sürülmüşler, Almanya’da Hitler tarafından cezalandırılmışlardır.
Unutmayalım ki, İsrail bu zulümleri, kendisini açık şekilde destekleyen Amerika ile Batı ve dolaylı şekilde destekleyen Müslümanların başına geçirilmiş işbirlikçi tâğutların yardımıyla gerçekleştiriyor. İşgalciler kadar, işbirlikçi devlet yöneticileri ve onlara tavır almayan etkili ve yetkili çevreler de suçludur.
Filistinli kardeşlerimiz kendi topraklarında özgür bir şekilde yaşamak ve ülkelerini işgal eden zalim İsraillilerden zorla ele geçirdiği topraklarını geri almak istiyorlar. Bunun mücadelesini veriyorlar. Onların mücadelesi bir kurtuluş savaşıdır, kendi haklarına sahip çıkma mücadelesidir. Onları terörist ve militan diye tanımlamak vebali büyük bir iftiradır.
Dinimiz bütün Müslümanların kardeş olduğunu bildiriyor. Tefrikayı yasaklayarak Allah’ın ipi olan Kur’an’a tüm Müslümanlar hep birlikte sarılmamızı istiyor.
Müslümanlar olarak Kur’an’ın istediği gibi birleşip dayanışma ve vahdet içinde olsaydık çok büyük güç olurduk ve emperyalist zalimler, Irak’ı, Afganistan’ı işgal edemezdi, İsrail de kardeşlerimize böyle vahşice saldırıp zulümler yapamazdı.
Filistin’in ve tüm dünya Müslümanlarının kurtuluşu, ancak, Müslümanların vahdet içinde tek ümmet, tek güç olmalarıyla mümkündür. Bunun için de kendini İslâm’a nisbet eden tüm insanların Kur’an’ı tekrar anlamıyla öğrenip hayatlarına geçirmeleri şarttır. Tevhid olmadan vahdet olmaz. Bilindiği gibi vahdet, Kur’an ve sahih sünnet çerçevesinde muvahhid mü’minlerin birleşip temel meselelerde ortak tavır sergileyebilmesi demektir.
Kitabımız Kur’an-ı Kerim, zalim yahudilerin çirkin karakterlerini sergilemekte, onların yaptıkları antlaşmalarında ve verdikleri sözde durmayacaklarını bildirmekte, Allah’ın onlara gazap ettiğini, lânetlediğini haber vermektedir. Kitabımız tüm Müslümanları onlara karşı uyarıp uyanık olmaya çağırmaktadır.
Kur’an, Hıristiyan ve yahûdileri dost kabul etmemizi kesin bir dille yasaklamakta ve ancak mü’minlerin birbirleriyle kardeş olduğunu vurgulamaktadır.
Filistin’i savunmak, Müslüman kardeşlerimizle dost ve kardeş olduğumuzu göstermek yanında, ilk kıblemiz ve mübarek mekân Mescid-i Aksâ’ya sahip çıkmak demektir.
Dost-düşman böyle günlerde belli olur. Filistinli mazlum kardeşlerimizin yanında yer alıp yaralarını sarmak, maddî ve mânevî onlara yardım etmek İslâm kardeşliğinin gereğidir. Onlara yapılan zulmü kendimize yapılmış kabul etmek zorundayız. İsrail ve Amerikan mallarını boykot etmeli, Müslümanların yanında yer almalı, onlara en azından dualarımızla destek olmalı, safımızı belli etmeliyiz. Her imkânımızla dünyanın çeşitli yerlerinde Allah için mücadele edenlere, özellikle Filistinli kardeşlerimize yardım etmeliyiz. Allah’ın yardımıyla Mü’minlerin er-geç kâfirlere galip geleceğinden asla şüphemiz olmamalıdır.
Filistin sorunu sadece Filistinlilerin ya da Arapların sorunu değil, tüm Müslümanların ortak sorunudur, ortak dâvâsıdır. Kendi ülkelerindeki işgallerin farkına varmayan ve önce yaşadığı beldelerde Allah’ın nizamı doğrultusunda değişim ve dönüşüm için gayret etmeyenler Filistin’i kurtarma rüyası görme hakkına bile sahip değildir. Şirkten, tevhidden ve bunların günümüzdeki yansımasından bahsedilmesine, tâğutlara tavır alınmasına müsaade edilmeyen ve devlet dairesi haline getirilen kendi semtindeki mescidlerini işgalden kurtaramayanlar Mescid-i Aksâ’yı hiç kurtaramazlar.
Müslüman, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, bunlara seyirci kalamaz, tarafsız olamaz. Bertaraf olmak istemeyen bîtaraflığı seçemez. Müslüman, gündelik basit işlerle oyalanamaz. İki yoldan birini seçmek zorundadır, yol ayrımına gelmiş insanımız. Ya cenneti ya cehennemi; ya izzeti ya zilleti; ya cihadı ya mağlûbiyeti; ya Allah’ı ya dünyayı… Allah’ı tercih edenlere selâm olsun!
Gâvurlaşmaya, yahudileşmeye giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin yolunu takip eden ve Allah için her imkânıyla cihad edenlere ne mutlu!
Bu yazı toplam 954 defa okunmuştur