Bülent Ecevit mi devlet adamı, Tayyip Erdoğan mı?


Hani, sizin aklınızın ucundan bile geçmeyen bir konu vardır da, birisi çıkar ortaya ve gündeminizi altüst eder ya; Muharrem İnce'nin sözlerini duyunca ben de böyle bir halet-i ruhiye içine girdim...


Dün, yazıyı yazmak üzere oturduğumda, gündemimde "Özel Yetkili Mahkemeler" vardı, "Suriye" vardı, "312 General Dâvâsı" vardı...


Hadi, "Suriye" konusundaki görüşlerimizi az-çok aktardım diyelim, peki nedir şu Özel Yetkili Mahkemeler meselesi?..


Dün, bunu yazmayı düşünüyordum...


Bazılarının iddia ettiği gibi; "ses kayıtlarındaki takvim" gerçekten işliyor mu?..


Malûm;


"Balyoz sanığı darbeciler"in internete düşen ses kayıtlarında; "Yasa değişikliği olacak, biz de dışarı çıkacağız... Mayıs ve Haziran kritik" deniliyordu.


Org. Bilgin Balanlı, Tuğa. Fatih Ilgar, Tuğa. Cem Aziz Çakmak gibi isimlere ait olduğu ileri sürülen kayıtlarda, sanıkların iki aya kadar çıkacakları, "çoluk-çocuğuna kadar rövanş alacakları" söyleniyordu.


Acaba, bu sanıklar "ÖYM'lerin kaldırılacağı"nı önceden mi haber almışlardı, yoksa onlar mı ÖYM'lerin kaldırılması için bastırıyordu?..


ÖYM'LER BUGÜN MECLİS'TE


Ben; "yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan?" diye düşünürken, ÖYM'lerin durumu hâlâ belirsizliğini koruyordu.


Evet, ÖYM'ler "kaldırılacak" mı, yoksa "yetkileri mi daraltılacak?"


"Devam eden dâvâlar" ne olacak?..


ÖYM'lerle ilgili düzenleme devam eden Ergenekon ve Balyoz dâvâlarını etkileyecek mi, etkilemeyecek mi?..


Etkileyecekse, ne ölçüde etkileyecek?..


ÖYM'lerle ilgili değişikliğin "3. Yargı Paketi"nde yer alacağı ve "1 Temmuz'dan önce yani Meclis tatile girmeden önce" yasalaşacağı bildiriliyor... Ama, "paketin muhtevası" hâlâ belli değil...


"Yurtiçi gezileri"nde bulunan bakanlar ve AK Parti kurmayları bile, dünkü açıklamalarında net ifadeler kullanmadılar.


Meselâ, AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş; "Devam eden darbe teşebbüsleriyle ilgili davaların sonuçlandırılmasına kadar mevcut özel yetkili mahkemeler görevlerine devam edecekler...


Türkiye normalleşme sürecinde hızlı adımlarla ilerlemekte ve özel yetkili mahkemeler işlevlerini tamamlamak üzeredir...


Özel yetkili mahkemeler darbe davalarıyla ilgili kısmı sonuçlandıracak. Daha sonra bu konuyla ilgili varsa meseleler ağır ceza mahkemeleri görevli olacak" derken Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, "Devam eden dâvâlara müdahale niteliğinde olmayacak bir düzenlemeye ihtiyaç var... Çalışmalar bu doğrultuda yürütülüyor" diyordu...


Hasılı kelâm;


"ÖYM'lerin kaldırılması demokratikleşme sürecini baltalar!.. ÖYM'ler kalkarsa, demokrasi yolunda geri adım atılmış olur" iddialarının aksine, Hükümet tarafı "ÖYM'leri kaldırmakta" veya "yetkilerini tırpanlamakta" kararlı görünüyor ancak "değişikliğin muhtevası"na yönelik doyurucu bir açıklama yapmıyordu...


Ve galiba;


"Nasıl bir değişiklik" yapılacağını, bugün Meclis Genel Kurulu'na sunulacak "paket"ten öğreneceğiz...


İşte bu yüzden;


En az "Suriye" kadar, "ÖYM'ler" konusuna da önem veriyor ve bugün ÖYM'ler konusunda kalem oynatmak istiyordum ki; CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'nin sözleri geçti ajanslardan.


KİM DEVLET ADAMI?


Hemen her konuda "lâf cambazlığı" yapmasıyla ünlü Muharrem İnce, dün yine, kendi aklınca lâf cambazlığı yapmış ve Meclis'te düzenlediği "basın toplantısı"nda demiş ki;


¥ "One minutle, Obama'nın yanında bacak bacak üstüne atmakla devlet adamlığı olmaz. Devlet adamlığı gereğini yapmakla olur."


¥ "(Gereğini yapın) demek, savaş çığırtkanlığı değildir, ülkenin onurunun korunmasıdır."


¥ "Başbakan, mahallede herkesle kavga eden yaramaz çocuğa benziyor. Mahallede herkesle kavga eden yaramaz çocuklar sıkıştıklarında babalarına şikayet ederler, bizimki sıkıştığında Obama'ya şikayet eder."


¥ "Bu konuyla ilgili geçmişte örnek arıyorsa, 74'teki Ecevit'e bakmasını tavsiye ediyorum. Devlet adamlığı öyle olur. 74'teki Ecevit'i kendisine örnek alırsa, ülkenin ve Başbakan'ın geleceği için de doğru olur."


En başta dedim ya;


Muharrem İnce konuşuncaya kadar, aklımda hiç Ecevit ve onun Bill Clinton karşısındaki "el-pençe divan duran süklüm-püklüm" hâli yoktu...


Ama, gördünüz işte;


Muharrem İnce gibi biri çıkıyor ortaya, hesapsız-kitapsız konuşuyor ve insanın aklının ucundan bile geçmeyen o fotoğraf, birdenbire gündeme geliveriyor.


Neymiş;


"Obama'nın yanında bacak bacak üstüne atmakla devlet adamlığı olmaz"mış!..


Peki, "devlet adamlığı" nasıl olur, ya da kime "devlet adamı" denilir?..


Meselâ, CHP'nin eski genel başkanı Bülent Ecevit, bir "devlet adamı" mıdır?..


"Devlet adamı" olabilmek için, ABD Başkanları karşısında "bacak bacak üstüne atmak" yerine, "süt dökmüş kedi" suçluluğu ile "süklüm-püklüm" ve "el pençe divan" mı durmalıdır?..


Fotoğrafta görüyorsunuz;


Bill Clinton, bir "öğretmen" edasıyla kıçını koltuğun yanına koymuş, karşısında "yaramazlık" yapmış, ya da "okula geç kalmış öğrenci" edasıyla duran Bülent Ecevit'e müstehzi bir şekilde bakıyor.


Sormak lâzım Muharrem İnce'ye;


"Obama'nın karşısında bacak bacak üstüne atan Tayyip Erdoğan"ın yaptığı "devlet adamlığı" değildir de, Bülent Ecevit'in, Clinton karşısında "süklüm-püklüm" durması mı devlet adamlığıdır?..


SANKİ HAZIROL'DA BİR EMİRERİ!


Demek oluyor ki;


Bunların "devlet adamlığı" anlayışı da çok farklı... Bunların gözünde "devlet adamı" olabilmek için, "ABD başkanları" karşısında "süt dökmüş kedi" suçluluğu içinde "süklüm-püklüm" duracak, bunun da ötesinde "ceketinin düğmeleri"ni mutlaka ilikleyeceksin!..


Ne olur o zaman?..


Belki "devlet adamı" olamazsın ama, "CHP'nin iyi bir adamı" olursun!..


Çünkü, "ulusalcı" CHP'liler, "halka kafa tutan" adamı severler...


"ABD'ye kafa tutan" başbakanlardan pek hazmetmezler!..


Uzun lâfın kısası;


CHP'nin arzuladığı bir "devlet adamı" olmak istiyorsan, "CHP eski lideri Bülent Ecevit" gibi, Bill Clinton karşısında; "ceketinin tüm düğmeleri"ni ilikleyip, "süt dökmüş kedi" gibi "süklüm-püklüm" duracak, bir "emireri" gibi "hazırol"da bekleyecek ve o an, kesinlikle ne "şahsi haysiyet"ini, ne de "ülke onuru"nu düşünmeyeceksin!..


Değil mi Muharrem Bey?..


KİM BABA, KİM ÇOCUK?


Gelelim, sözdeki "çelişki"ye..


Muharrem Bey demiş ki;


"Başbakan, mahallede herkesle kavga eden yaramaz çocuğa benziyor... Mahallede herkesle kavga eden yaramaz çocuklar, sıkıştıklarında babalarına şikâyet ederler... Bizimki de, sıkıştığında Obama'ya şikâyet eder."


Açık ve net söyleyelim;


"Süklüm-püklüm, ezik-büzük ve süt dökmüş kedi sessizliği" içinde olmaktansa, "haşarı" ve "yaramaz" bir çocuğu tercih ederim.


Dolayısıyla; bu ülkenin "onurlu" bir vatandaşı olarak, Bill Clinton karşısında "süklüm-püklüm" duran bir Ecevit görmektense, Obama karşısında "bacak bacak üstüne atan bir Erdoğan" görmeyi tercih ederim.


Ama, İnce'ye de sorarım;


Erdoğan, nasıl bir "yaramaz çocuk"tur ki; hem bir "baba" gibi Obama'ya sığınıp ona "şikâyet" edecek, hem de karşısında "bacak bacak üstüne" oturacak?..


Bir çocuk, hiç babası karşısında bacak bacak üstüne oturur mu?..


Ya da; çocuğu, karşısında bacak bacak üstüne oturuyorsa ve ona bir şey diyemiyorsa, bu nasıl "baba"dır?..


Demek oluyor ki;


Barack Obama "baba" değildir, Tayyip Erdoğan da "çocuk" değildir.


Ama, "Clinton-Ecevit fotoğrafı" için aynı şeyi söyleyemem... O fotoğraftaki Clinton, gerçekten nasihat eden bir "baba" gibidir... Ecevit de, babasını can kulağı ile dinleyen "uslu bir çocuk!"


Var mı ötesi?..


En başta dedim ya; bütün bunları yazmayacaktım... Ama, Muharrem İnce konuşunca, kendimi tutamadım...


Öyle ya;


Bizim ağzımız torba değil ki...

 

 

Sınırda hareketlilik


Televizyonlardan izlemiş, gazetelerden okumuşsunuzdur... Son günlerde "Sınırda büyük bir hareketlilik" yaşanıyor... Sınıra "asker sevkıyatı" sürüyor... Askeri araçlarda ise "füze rampaları" var...


"Dün" gelen haberlere göre de; Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu sınırdaydı... Valilerle görüşüyor, askerleri denetliyordu... Ve yine, "füze"lerin yönü de Suriye tarafına çevrilmişti...


Tüm bunlar, Suriye'ye karşı bir "savaş hazırlığı"nın işareti miydi yoksa PKK'ya yönelik "geniş kapsamlı bir harekât hazırlığı"nın işareti mi?..


Askeri çevreler, bunun bir "savaş hazırlığı" değil, "alârm vaziyeti" olduğunu özellikle belirtiyorlar.


Ama, bu "alârm" vaziyetinin PKK'ya karşı olduğunu hiç sanmıyorum... Bana kalırsa, bu hazırlık "Suriye'ye gözdağı"dır, "ayağını denk al" mesajıdır.


Suriye, uçağımızı düşürdüğü gibi, eğer yeni bir çılgınlığa girişirse, bu demektir ki, "cevabını anında alacak!"


"Kara"dansa, karadan!.. "Hava"dansa, havadan!..


Yoksa, bu kadar hazırlığa hiç gerek yoktu... Böyle bir "alârm" durumuna geçildiğine göre, özellikle de Esed rejimi "ciddi bir tehdit" sayılmış ve "gereken cevabın verileceği" gösterilmiştir.


Dileriz, Türkiye'yi bir "hasım"olarak görmekten vazgeçerler ve Türkiye'yi, "askeri bir mukavemet"e mecbur bırakmazlar.


Esed, eğer "kuş beyinli" değilse, herhalde mesajı almıştır.

yeniakit

Bu yazı toplam 892 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar