Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Bütün Bu Gelişmeler İsrail'in Yıkılışının Çok Yakın Olduğunu Gösterirken

Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde başlayan diktatör rejimleri sarsan halk ayaklanmaları sürerken Siyonist rejim başbakanı Benyamin Netenyahu "Arab Baharı"nın İran kışına dönüştürülmesi" çağrısında bulunmuştu.

Siyonist rejim ve uluslararası destekçilerine göre "İran kışı" iki boyutlu olabilirdi; -ki buna şimdilerde üçüncü boyutu da eklediler- bunlardan birincisi, İran"da İslam Cumhuriyeti nizamına karşı içten bir ayaklanma çıkartmak, ikincisi ise Suriye"deki yönetimin yıkılmasıyla bölgedeki "direniş ekseni"nin kırılmasını sağlamak.

Birinci seçenek artık pek konuşulmuyor. Daha çok Suriye üzerine yoğunlaşmış durumdalar. Suriye"deki Esad yönetiminin yıkılmasıyla bölgede İran ve Hizbullah"ın etkisizleştirilebileceğini düşünen siyonistler ve küresel emperyalist güçler, yanlarına uluslararası atom enerjisi ajansını da alarak şimdiler de İran"ın nükleer enerji programına odaklanmış durumdalar.

İran İslam Cumhuriyeti"nin nükleer silah üretme eşiğinde olduğunu ileri süren Siyonist rejim ve Amerika, İran"ı durdurmak için "askeri saldırı" seçeneğini öne çıkarmış durumda. Öyle ki İsrail Cumhurbaşkanı Peres, açıkça, "İsrail"in yüzleştiği en büyük tehlike" olarak tanımladığı İran"a yönelik askeri saldırının çok yakında olduğunu söyleyerek, savaş tamtamlarını çalmaya başladı bile.

Siyonist rejimin üst üste yaptığı tatbikatlar ve nükleer başlık taşıyan uzun menzilli balistik füze denemelerinin ardından Amerika ile yapacağı büyük ortak tatbikat, açıkça İran İslam Cumhuriyeti"ne yönelik kapsamlı bir saldırı planı gözler önüne seriyor.

İngiltere"nin de bu savaşa katılacağı yönündeki bilgileri de masaya koyduğumuzda, İran İslam Cumhuriyeti"nin aynı anda İsrail, ABD, İngiltere ve muhtemel diğer NATO ülkeleri ile savaşa girebileceğini görüyoruz.

Şimdiye kadar bu tür saldırı tehditlerini "psikolojik savaş" olarak değerlendiren analistler, şimdi ise "İran"a askeri saldırı" seçeneğinin İran"ı durdurabilmek için "son çare" olarak gündeme alındığını belirtiyorlar.

İran İslam Cumhuriyeti tarafından yapılan açıklamalar da böyle bir savaşa tam hazırlık içinde olduklarını, doğrusu, böyle bir saldırıyı da reelde beklediklerini gösteriyor.

Artık dünya bu savaşın sendromunu şimdiden yaşamaya başladı. Böyle bir savaşın ne zaman ne şekilde başlayacağı üzerinde kafa yoranlar aynı zamanda, bu savaşın sonuçlarının ne olacağı ve nereye varacağı üzerinde de çeşitli öngörülerini ortaya koyuyorlar.

Böyle bir savaşın "bölgesel bir savaş"a dönüşeceği üzerinde hemfikir olan gözlemciler, İran"ın böyle bir savaşta doğrudan Tel Aviv"i ve bölgedeki Amerikan askeri varlığını vuracağı üzerinde görüş birliği içindeler. Bunun yanısıra Lübnan"dan Hizbullah ve Gazze"den Hamas ve İslami Cihad"ın da bu savaşın içine gireceği ve başta Tel Aviv olmak üzere Siyonist hedeflere füzelerini yağdıracağı bekleniyor.

Siyonist rejim askeri istihbarat kaynaklarının son olarak ileri sürdükleri bir iddiaya göre, Hizbullah lideri Seyyid Nasrullah komutanlarını toplayarak son durum hakkında direniş komutanlarını bilgilendirdiği ve yeni savaşta Hizbullah"ın stratejisi üzerine talimatlar verdiği ileri sürülüyor.

Doğrusu, ister siyonist rejim ve Amerika cephesinde olsun, isterse İran, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad cephesinde olsun, teyakkuz en üst noktada ve eller tetikte.

Yapılan hesaplarda, hedefin yalnızca İran"ın nükleer tesisleri değil, İran bütün askeri ve lojistik gücü olacağı da belirtiliyor. Diğer bir deyişle "sınırlı ve noktasal bir saldırı" değil de, İran İslam Cumhuriyeti"ni bütünüyle çökertmeyi hesaplayan "topyekün bir savaş" olacağı da belirtiliyor. Dolayısıyla hedef doğrudan Tahran ve İslam Cumhuriyeti. Hatta şimdiden "Yaklaşan 3. Dünya Savaşı" adı altında özel haber bültenleri bile hazırlanmaya başlandı.

Böyle bir savaşın başlaması durumunda, ilk saldırıya uğrayan taraf İran olsa da, İran tüm senaryolara hazır olduğuna göre, saldırganlara karşı her halükarda vereceği bir karşılığın olacağına hiç kimsenin kuşkusu yok. O halde, İran"ın vereceği karşılık da "sınırlı ve noktasal" kalmayacak. Bir ucu Tel Aviv"e ulaşırken diğer ucu, ABD üslerine, belki de Washington"a ulaşacak...

İran İslam Cumhuriyeti kendisine her zaman için kendine "Kerbela"yı örnek almıştır; nitekim "İran İslam İnkılabı" da "Kerbela"nın zamanımızdaki bir tezahürü"nden başka bir şey değildir. Kerbela, İslam"ın izzeti ve ümmetin esenliği uğruna feda ve kurban olmanın, gerektiğinde kan ile kılıca galip gelmenin adıdır.

Küresel emperyalistler ve Siyonist rejim İran İslam Cumhuriyeti"ni saldırdığında İran"a verdirebileceği kayıpları bizler iftiharla "yeni bir Kerbela" olarak addedeceğiz; peki ya İran"ın vereceği karşılık"?

İşte, hem Kur"an-ı Kerim hem de Hz. Resul-i Ekrem"in tebşir ettiği üzere, tarihin en azgın ve müfsidi olan Yahudilerin, özelde mukaddes ve mübarek İslam toprakları üzerinde kurulu olan kanser uru "İsrail" adlı siyonist rejimin tamamen hüsrana uğrayacağı o tarihi an gelmiş demektir...

Ümmetimizin özgür ve aydınlık geleceğinde tarihin bir diyalektiği vardır; netice esbab ile hasıl olur; sebepler bir araya geldiğinde, sonuç da kaçınılmazdır.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın; ne bir abartı, ne bir kehanet ne de bir spekülasyon; tam bir yakin ve itminan ile söyleyebiliriz ki; siyonist rejimin ömür yıldızlarının sonuncusu da her an sönmek üzeredir artık. Bu da İslam inkılabı ve direniş eliyle olacak ve artık Filistin toprakları üzerinde "İsrail" adlı bu kanser urunun en küçük bir eseri kalmayacaktır.

Allah"ı, resulünü ve müminleri veli edinen, şehadeti saadet bilen, hesabını yalnızca ve yalnız alemlerin Rabbi olan Allah ile yapan Hizbullah için galibiyet mukadder olduğu gibi, zahiri güçleri her ne olursa olsun küresel ve bölgesel şeytan hizbi için de hüsran mukadderdir; birilerinin dediklerinde hilafı hakikat bulunsa da, Allah Tebareke ve Teala"nın vaadinin asla hilafı yoktur"

Merhum İmam Humeyni"nin İslam inkılabından çok önceleri beyan ettiği üzere, en büyük hedeflerinin siyonist rejimin varlığını ortadan kaldırmak için yola çıkan, İslam Cumhuriyeti"nin kurulmasıyla birlikte her türlü saldırı, komplo ve kuşatmalarla, ambargo ve yaptırımlarla karşılaşan İran"ın devrimci Müslümanları, yine İmam Humeyni"nin dediği üzere "hiç kimse bilmese bile" sadece ve sadece İslam Ümmeti"nin özgürlüğüne kendilerini adadılar; ve hiç bir zaman da bu yoldan dönmediler.

Onlar dünya emperyalizminin tüm öfke ve gazabını üzerlerine çekse de, devrimci duruşlarının bedelini ağır bir şekilde ödeyip her tür karalayıcı propaganda ve nitelemelerle karşılaşmış olsalar da, Rablerine verdikleri söze sadakat gösterdiler; bugün bizler bu sayede ümmet ve tüm dünya olarak bir dönüm noktasına geldik...

1967"da "altı gün savaşları" denilen hüsranı yaşayan bu ümmet, artık siyonist rejimin kökünü kazıma noktasına geldiyse, dünyanın herhangi bir yerinde siyonistler aleyhinde konuşup faaliyetlerde bulunmanın büyük bir risk ve cüret olduğu günlerden, siyonistlerin üzerine binlerce füze yağdırma aşamasına ulaştıysa, bunun hangi bedeller ödenerek sağlandığı ve hangi mücadele ve kararlılığın bir sonucu olduğunu idrak etmede güçlük çeken, ya da bilinen gerçekleri takdir, kabul ve ikrar etmede zorlananlar için söylenecek söz olmasa da, özgür ve pak vicdanlara Hz. Seyyidüşşüheda"nın şu sözünü hatırlatmakta yarar vardır:

"Din insanların ağzındadır; zor zamanlarda ise gerçek dindarların sayısı azalır." Bir başka deyişle "gerçek dindar er meydanında belli olur, onların sayısı da azdır."

Daha önce de yazdığımız gibi, "artık bütün kapılar Kudüs"e çıkıyor". Ne istikbar ne ihanet, ne nifak ne de haset bu yolun önünü alamayacaktır"

Varsın şimdiden birileri bu hakikate gözlerini kapamaya, ilgileri başka yönlere çekip asli gündemi saptırmaya çalışadursunlar, varsın birileri Pentagon ve Tel Aviv"in saldırı planlarına yüzlerini çevirsinler, varsın birileri dini mukaddeslik, mezhep ve tezvir adına İslam Cumhuriyeti"ne hücum edip psikolojik savaşa odun taşısınlar; dün Medine"de önce ceddi Hz. Resulüllah"ın haremini ziyaret edip şikayetlerini dile getirdikten sonra bir avuç dostu ile Kerbela"ya doğru yola çıkan Hz. Seyyidüşşüheda"nın bugünkü varisleri, izzet ve cesaretle onun sancağını omuzlarında taşıyarak Kudüs"e doğru yola çıkmış durumdalar...

Dün bu yoldan kaçanlar vardı ve bir de yol kesenler.. Dün bu yolda yarı yoldan dönenler ve satanlar vardı. Buna mukabil, bir de tam bir teslimiyet ve sadakatla yola devam edenler..! Şimdi herkes aynı sahnelerin nasıl tekrardan yaşandığını açıkça ve ibretle görmektedir.

Böyle bir kervana katılmak cesaret ve yürek ister; teslimiyet ve fedakarlık ister, adanmışlık, basiret ve dirayet ister. Onun için birilerinin bu kervana katılmamalarını anlamak mümkün. Yine birilerinin karşılaşabilecekleri akibeti göze alamayarak, tehdit ve baskılar karşısında yılgınlık göstererek, zaaf ve karamsarlığa düşerek yarı yoldan dönenmelerini de anlayabiliriz.

Peki ya, din Allah ve Müslümanlık adına yol kesmeye kalkanları, düşmanla aynı safta pusuda bekleyip arkadan vuranları..!?

Onları da sadece Allah"a havale ediyoruz"

Şüphesiz ki Allah, gizlenmek istense de kalplerde olanı, kimin ne hesap yaptığını ve kimin neyin peşinde dolaştığını en iyi bilendir"

Şahidimiz Allah"tır, hakemimiz de Allah olsun"

MECME-İ EHL-İ BEYT KURUMU ADINA YAPILAN BU KÜSTAHLIK VE MASKARALIKLARA SON VERİLSİN ARTIK..!

Bir taraftan, ABD emperyalizmi güdümünde uluslararası ve bölgesel çapta İran İslam Cumhuriyeti"ne karşı askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik ve psikolojik alanda topyekün bir savaş sürdürüldüğü bir sırada, Şiisiyle Sünnisiyle bütün müslümanların her zamankinden daha çok duyarlı, daha çok basiretli ve daha çok uyanık olması gerektiği bir zamanda, diğer taraftan İran"daki "Mecme-i Ehl-i Beyt" gibi önemli bazı kurumların bütçesiyle yayın yapan internet sitelerinin, sözüm ona Ehl-i beyt savunuculuğu adına bu psikolojik savaşta düşmanın işini kolaylaştıran haberler yapması. başlıklar atması, diğer bir deyişle "haber" adı altında bağnazca kışkırtıcı üslup ve söylemlere yönelmesi artık tahammül edilemez bir hal aldığından ve tüm samimi uyarılarımıza rağmen bu aymazlığın sürdürülmesi üzerine, en baştakinden itibaren ilgili tüm sorumluları esefle kınadığımızı beyan ediyoruz.

İslam İnkılabı rehberliğinin ısrarlı uyarılarına rağmen, İslami vahdete, farklı etnik ve mezhebi aidiyetleri olan İslami camialar arasında kardeşçe ünsiyet ve ülfetin güçlendirilmesine açıkça zarar veren ve darbe indiren bu kör, bağnaz ve cahilane tutumlar, İslam Cumhuriyeti"nin azılı düşmanlarının yanısıra nasıl da ahmak dostları olduğunu göstermektedir.

Ehl-i Beyt misyonu ve mektebinin, bu şekilde onulmaz tahribatlara yol açan seviyesiz gaflet ve bağnazlıklara malzeme edinilmesi karşısında, sorumluluk mevkiinde olan herkesi utanç dolu bu fesadı durdurmak için harekete geçmeye bir kez daha davet ediyoruz"

Hiç kimse bu fesadı küçümsemesin ve görmezden gelmesin artık. Birileri uzaktan kurşun sıkarken, birileri de içerden zehir dökerse, bunu mazur mu göreceğiz? Bu mudur tutarlılık, bu mudur sorumluluk?

Düşmanların ihtilaf, niza ve tefrika ateşlerini, alevlerin üzerine odun taşıyarak mı söndüreceğiz? Allah aşkına, yeter artık, bu mekteb, odun hammallarına mı kaldı?

 

velfecr

Bu yazı toplam 2214 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar