Büyük Savaşın Perde Arkası
jewishvirtuallibrar'da yayınlanan Mitchell Bard imzasıyla yayınlanan özel bir dosyada, İran'ın ABD ve İsrail ile olan savaşının anatomisi...
İSRAİL'E YÖNELİK TEHDİTLER: İRAN
Mitchell Bard
Çeviren: Ömer Faruk Peksöz
Amerika'nın kendisini "Amerikan düşmanı" ilan eden düşmanlarının en başta gelenlerinden biri İran'dır. İran, Ortadoğu'daki istikrara karşı en ciddi tehditlerden biri olmuştur ve İsrail'i vuracak araçlar geliştirmiştir. Amerikan ve İsrail istihbarat değerlendirmeleri, İran'daki İslami rejimin beş yıl içerisinde nükleer silah yapımını tamamlayabilecek duruma gelebileceği hususunda hemfikirdirler eğer bir araç ya da sağlam bir teknik destek yurtdışından sağlanırsa bu süre daha da kısalacaktır.
İsrail Askeri İstihbaratı'nın araştırma bölümünün başkanı olan Tuğgeneral Yossi Baidatz, 7 Aralık 2010 tarihinde İran'ın nükleer bomba yapımı için teknik yeterliliğe sahip olduğunu ve İran'ın bombayla arasındaki tek şeyin yapıp yapmama kararı olduğunu söylemiştir. Baidatz, İran'ın bir bombadan daha fazlasına yetecek rakam olan 1.800 kilogram uranyumu başarıyla zenginleştirdiğini ifade etmiştir (Jerusalem Post, 8 Aralık 2009).
İran'ın Nükleer Projesinin Arkasındaki Beyin
Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA), İran'ın nükleer silah gayretlerini şimdiki dini lider Ali Hamaney'in cumhurbaşkanı ve İran'ın Irak ile savaşta olduğu 1984 yılından beri takip ediyor. Zamanın bir üst düzey toplantısında, Hamaney, nükleer bir programı "nükleer silah Allah'ın askerlerinin ellerinde İran'a, bir 'caydırıcı' olarak hizmet edecektir" diyerek desteklemiştir (AP, 18 Eylül 2009).
1990 yılında Çin, İran'ın nükleer mühendislerine Çin'de eğitim alma imkânı tanıyan on yıllık bir nükleer işbirliği anlaşması imzalamıştır. Buna ek olarak, Çin hâlihazırda İran'da 1994 yılında işlevsel hale gelen bir nükleer araştırma reaktörü inşa etmiştir. İran 2002 yılında Çin'den nükleer silah üretiminde kullanılan uranyumun zenginleştirilmesinde kullanılabilen özel bir gaz satın aldığını açıkladı. Gaz satın alımı IAEA'ye bildirilmeliydi; fakat gizlendi. Çinli uzmanlar, ayrıca uranyum zenginleştirilmesinde kullanılabilen merkezkaç donanımının kurulumunun gözetmenliğinde görev aldılar.
CIA'ye göre, "İran tüm nükleer yakıt çevrimini edinmek ya da yerel olarak inşa etme gayretlerini meşrulaştırmak için sivil nükleer enerji programını kullanmaya devam ediyor. İran bu yakıt çevriminin Rusya'nın güney liman şehri Busehr'de inşa ediyor olduğu 1000 megawatt hafif sulu reaktör gibi nükleer güç reaktörlerine yakıt üretmek için kullanılacağını iddia ediyor. Ne var ki, İran'ın bu reaktör için kendi yakıtını üretmesine gerek yok; çünkü Rusya reaktörün çalışma süresi boyunca yakıt sağlamayı taahhüt etti ve İran ile harcanan ışınlanmış yakıtları geri almak için görüşmelerde bulunuyor."
Busehr Projesi İranlı teknisyenlere ve mühendislere değerli bir eğitim sağladı ve rejimin nükleer altyapısını genişletti. ABD'nin Rusya'nın sağladığı yakıtın silah programına aktarılmasına yönelik endişelerini yatıştırmak için Ruslar santralden kullanılmış yakıt çubuklarını geri almaya karar verdi; ancak, İran bunu kabule yanaşmadı. Bu arada Ruslar ve İranlılar arasındaki finansal anlaşmazlık yüzünden 2006 yılında bitmesi hedeflenen projenin tamamlanması ertelendi ve 2008'e çekildi. Rus yetkililer 12 Mart 2007'de İran'ın santralin 25 milyon dolarlık aylık ücretini ödemediğinden nükleer yakıtın İran'a verilemeyeceğini ve projenin tamamlanma tarihinin yeniden erteleneceğini ifade ettiler (Washington Post, 13 Mart 2007). Birkaç gün sonra Rusya Tahran'ı eğer uranyum zenginleştirme işini askıya almazsa Busehr'i nükleer yakıttan mahrum bırakacağı konusunda bilgilendirdi (New York Times, 20 Mart 2007). İran'ın aylık ödemelerde geride kalmasının yanı sıra, aksamın nakliyatındaki gecikmeler de santralin tamamlanma tarihini 2008'e çekti (Forbes.com, 4 Temmuz 2007).
2007 Aralık'ında Rusya konumunu değiştirdi ve Busehr'e uzun süredir ertelenmiş olan ilk nükleer yakıt nakliyatını yaptı. Karar, Tahran'ın 2003 sonlarında nükleer silah programını durdurduğu sonucuna varan ABD istihbarat raporunun yayınlanmasından sonra geldi. Başkan Bush "Eğer İranlılar bu uranyumu sivil bir nükleer güç santrali için kabul ediyorlarsa, onu nasıl zenginleştireceklerini bilmeye ihtiyaçları yok." Ancak üst düzey bir İranlı yetkili ülkesinin hiçbir şart altında uranyum zenginleştirme çabalarına son vermeyeceğini açıkladı (Reuters, 18 Aralık 2007 ).
İran son uranyum nakliyatını 28 Ocak 2008'de aldı. Şimdi 2008 yazında 1000 megawatt'lık kapasitesinin yarısında işlemeye başlayacak olan santral için 82 ton yakıt gücüne sahip bulunuyor (Washington Post, 13 Mart 2007).
Çin ve Rusya ne kadar İran'a teknoloji sağlamış olsalar da, İran nükleer programının arkasındaki beynin, İranlı yetkililere bazı gizli bilgileri ve donanımı sağlamış olan Pakistan nükleer programının babası Dr. Abdulkadir Han olduğuna inanılıyor. Abdülkadir Han 1990'ların ortalarında İran'a yapılan yardıma dâhil oldu. Pakistanlı araştırmacılar, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na (IAEA), İran tarafından yapılan merkezkaç donanımının Pakistan'dakilere biçim olarak benzediğini bildirdiler. Abdülkadir Han ayrıca İran'a dünya genelinde şirketleri ve aracıları içeren gizli bir tedarik ağı kurmasında yardımcı oldu. 2005 Mart'ında eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, İran'ın malzemeleri kara borsadan sağlayarak nükleer programını gizli olarak geliştirdiğini itiraf etti.
İsrail İran'ın nükleer programı hakkında ilk bildirimleri 1992 Mayıs'ında aldı ve başbakan Yitzhak Rabin Clinton hükümetini uyarmak istedi. Buna rağmen CIA İran'ın programının askeri değil sivil olduğuna karar verdi ve bu değerlendirmesini 1998 yılına kadar terk etmedi (New Republic, 5 Şubat 2007).
2002 yılında İran'da daha önceden bilinmeyen iki adet nükleer tesis bulundu. Bir tanesi Arak'ta silah üretiminde kullanılabilen ağır su üretiyordu. Diğeri ise Natanz'daydı. İranlı bir muhalif grup, İranlı yetkililerin santrali ziyaret etmesi beklenen IAEA müfettişlerinden gizlemek için tesis edilmiş duyarlı donanımı kaldırdığını iddia etti.
2003 Şubat ayında İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi merkez şehirlerden Yazd'in yakınlarında uranyum rezervlerinin keşfedildiğini duyurdu ve İran'ın "barışçıl nedenlerle gelişmiş nükleer teknolojiden faydalanmak için" üretim tesisleri kurduğunu açıkladı (AP, 11 Şubat 2003). Bu tehlikeli bir gelişmeydi; çünkü bu sivil amaçlarla ilgili ihtiyacı olan tüm uranyumu Rusya'dan alma doğrultusundaki anlaşmasına rağmen, İran'ın kendi kendine yakıt üretme ve işleme araçlarını elde etme niyetinde olduğunu gösteriyordu.
En iyi yöntem bu olmasa da, Michael Eisenstadt'a göre İran "reaktörü düşük yakıt yakma seviyelerinde nükleer silah imalatı için uygun plütonyum üretmek için çalıştırabilir ya da buna alternatif olarak reaktörde kullanılan plütonyumu Rusya'ya geri nakliyatını bekleyen harcanmış yakıttan ayırabilir."
Eisenstadt ayrıca İran'ın Kuzey Kore'nin silah, misil ve nükleer teknolojisinin başlıca müşterisi olduğunu kaydediyor. Kuzey Kore zayıf ekonomisini canlandırmak için çaresizce ihtiyaç duyduğu nakit parayı elde etmek için İran'a kendi nükleer silah programından plütonyum ve silah tasarım bilgilerini ihraç edebiliyordu. Bu durumda Kuzey Koreli uzmanların İran'a merkezkaç donanımı konusunda yardım ettiklerine inanılıyor.
Şubat 2004'te Abdülkadir Han'ın gizli nükleer tedarikçi ağından elde edilen yeni bir kanıtla yüz yüze kalan İran hükümeti, uranyum zenginleştirmek için evvelden IAEA'ye bildirdiğinden çok daha gelişmiş bir yüksek-hız merkezkaç donanımı doğrultusunda bir tasarısı olduğunu kabul etti. Bu tür bir merkezkaç donanımı İran'a daha önce 2003'te IAEA'ye gönülsüzce açıkladığı donanımdan çok daha hızlı bir şekilde nükleer yakıt üretmesine imkân tanıyacaktır. Bu açıklama İran'ın zenginleştirme programı ile ilgili bütün belgeleri teslim ettiğini iddia ettiği konusunda yalan söylediğini ispatlıyor.
Önceki iddiaları tekzip eden diğer bir ifşaatta da, İran Haziran 2005'te daha öncesinde bu tür çalışmalarını durdurduğunu ısrarla söylediği tarihten itibaren beş sene boyunca enerji üretiminde kullanılmayan ve sadece silahlarda kullanılan plütonyumu elde etmek için deneyler yürüttüğünü kabul etti. İran deneylerin 1993'te tamamlandığını ve o zamandan beri hiç plütonyum ayırması yapmadıklarını ifade etti. Ancak, IAEA soruşturması İran'ın 1998'e kadar uranyum işlediğini ortaya çıkardı.
2005 yılında geçmişte İran'ın bazı nükleer tesisleri konusunda doğru bilgileri veren Milli Direniş Konsey'i İranlı muhalif grup -, İran'ın üç nükleer savaş başlığı satın almak için 2004 yılının ortalarında 2,5 milyar dolar ayırdığını ifade etti. Grup, ayrıca, İran'ın Tahran'ın güneyinde 2007'den önce bir atom bombasına yetecek kadar plütonyum üretebilecek bir reaktör için çalışmalarını hızlandırdığını bildirdi (Reuters, 31 Mart 2005).
İran, IAEA'in gözetimi altında uranyum madenciliğini ve zenginleştirmesini de içeren nükleer teknolojinin barışçıl olarak takip edilmesine imkân veren Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'nı imzalayan devletlerden birisidir. IAEA, teoride İran için parçalanabilir malzemeleri silah programına yönlendirmesini daha da zorlaştıracak bağlayıcı bir gözetimi İran'ın kabul etmesini istiyor.
İran Aldatmacayı Kabul Ediyor
2005 yılına kadar İngiltere, Fransa ve Almanya ile görüşmeleri yürüten Hasan Rovhani, Mollaların ve akademisyenlerin bulunduğu bir toplantıda İran'ın zamana oynadığını ve 2002'de İran muhalefeti tarafından gizli nükleer programı ortaya çıkarıldığında Batı'yı kandırmaya çalıştığını söyledi. Tahran'da konuşmalar yapılırken, İran'ın zenginleştirilmiş uranyum oksit dönüşümünü nükleer yakıt işleminde kilit bir aşama İsfahan tesisinde tamamladığını söyledi. Rovhani ayrıca en az iki kez IAEA'in gizli nükleer deneyler hakkında, deneylere katılan bilim adamlarının yayınladığı akademik makalelerden bilgi almış olduğunu söyledi (Telegraph, 5 Mart 2006).
İran'ın bir silahı tamamlamasının en çabuk yolu silah amaçlı uranyum üretmek için açıktan açığa bir gaz merkezkaç donanımını kurmasıdır. Bu İran'ın niyetleri hakkında herhangi bir şüpheyi ortadan kaldıracak ve böyle olduğunda İran büyük ihtimalle el altından bir program yürütecektir. Böylece IAEA için gizlenmiş tesisi bulmak daha da zor olacaktır. IAEA, kurumun çevrelemesi ve gözetimi haricindeki bölgelerde İran'ın eylemlerini görüntüleyemediklerini kabul etti.
Nükleer Kulübüne Girme Kararlılığı
Haziran 2004'te İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi Tahran'ın nükleer gayelerine yönelik daha ileri bir dış nüfuzu reddetti. Harrazi "bundan sonraki hiçbir yükümlülüğü kabul etmeyeceğiz" dedi."İran'ın yüksek teknolojik yeterliğe sahiptir ve uluslar arası topluluk tarafından nükleer kulübünün bir üyesi olarak tanınmalıdır. Bu geri dönülmez bir yoldur" (AP, 12 Haziran 2004).
IAEA İran'ın nükleer programını askıya almaya söz vermesinden sonra bile nükleer silah üretiminde kullanılabilecek parça ve malzeme üretmeye devam ettiğini rapor etti. Raporda ayrıca özellikle kritik önemdeki bileşenleri nereden elde ettikleri konusu olmak üzere, İran'ın önceki birçok ifadeleriyle müfettişleri yanlış yönlendirdiği yolunda güncel kanıtlar yer aldı. Örneğin İranlı yetkililer başta İran'ın onları kendisinin yaptığında ısrarlı konuşmalarına rağmen, daha sonradan bu malzemelerin yurtdışından satın alındığını kabul etmişlerdir (New York Times, 3 Haziran 2004).
27 Haziran 2004'te, Telegraph İran'ın BM müfettişlerinin gözetimi altındaki nükleer donanımın mühürlerini kırdığını ve tekrar nükleer silahlar için kullanılabilecek parçalanabilir malzemeyi üretebilecek makineler yaptığını ve denediğini rapor etti. Tahran'ın bu hamlesi, İran'ın kendisinin şartları altında "tüm uranyum zenginleştirme aktivitelerini askıya aldığı" Avrupa ülkeleri ile arasındaki anlaşmayı ihlal etmiş bulunuyor. 35 ülkenin bu kilit talebine meydan okuyarak İran 21 Eylül 2004'te ham uranyumu zenginleştirme için gerekli olan gaza dönüştürmeye başladığını duyurdu bu nükleer silah üretiminde kullanılan bir süreçtir. Birkaç hafta sonra, İran, IAEA'ye meydan okuyarak birkaç ton ham "zenginleştirilmiş uranyum oksit" uranyumunu zenginleştirmeye hazırlamak için işlediğini ilan etti atom silahı geliştirilmesinde kilit bir adım (AP, 6 Ekim 2004).
Güney Afrika Savunma Bakanı Mosiua Lekota ve İranlı mevkidaşı Tuğamiral Ali Şemkani 17 Ağustos 2004'te iki taraflı işbirliğine dayalı bir anlayış genelgesi imzaladılar. İsrail televizyon kanalı Channel 1 TV'ye göre bu anlaşma Güney Afrika'nın İran'a uranyum satması yönünde bir düzenleme içeriyordu. Lekota, resmi olarak nükleer enerjiden barışçıl yollarla faydalanmanın İslam Devleti'nin yasal hakkı olduğunu ifade etti. Güney Afrika Savunma Bakanlığı akabinde raporu inkâr etti.
İran'ın nükleer silah programına devam etme konusundaki kararlılığının bir diğer belirtisi de, hükümet bilim adamlarını atom teknolojisinin her yönünde eğitebilmek için gizli bir nükleer araştırma merkezinin kurulumunu onaylamasıdır.
Bu Noktadan Geriye Dönüş Yok Mu?
İsrail Askeri İstihbaratı araştırma bölümünün başkanı, İran'ın şu anda nükleer bir bomba yapmaya yeterliğinin bulunduğunu ifade etti (Jerusalem Post, 8 Aralık 2009). Birkaç ay önce, ABD Ordu Komutanları Birliğinin başkanı olan Amiral Mike Mullen, 2 Nisan 2009'da "Sanırım İranlılar nükleer silah yapma yolunda ilerliyorlar"fazla zamanımız kalmadı" (Wall Street Journal, 6 Nisan 2009) açıklamasında bulundu. Bu açıklama müfettişlerin İran'ın bildirmediği 209 kilogram düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu açığa çıkardığını bildiren 2009 IAEA raporunun akabinde gelmiştir. Bu rakam Tahran'ın bu zamana kadar zenginleştirdiği uranyumun toplamını bir tonun üzerine çıkarır ve bu miktar ilave saflaştırmalarla birlikte nükleer silah üretmek için yeterlidir. Wisconsin Nükleer Silah Kontrol Projesi yöneticisi Gary Milhollin "düşündüğümüzden daha da kötü. Gerçek üretimin rapor edilenden üç kat fazla olması korkutucu bir durum" şeklinde açıklamada bulundu (Jerusalem Post, 20 Şubat 2009).
The Associated Press Eylül 2009'da İran'ın bomba yapabilmek için gerekli bilgiye sahip olduğunu gösteren bir belgeyi IAEA'den aldı. Washington IAEA başkanı Muhammed El-Baradey'i bilgiyi saklı tutmakla suçluyor (Jerusalem Post, 17 Eylül 2009).
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy "Tüm gizli servislerimiz bunu kesin olarak biliyor. İran bugün nükleer (silah) programı üzerinde çalışıyor." dedi (Sydney Morning Herald, 16 Eylül 2009). 2008'in son günlerinde Sarkozy'ye sunulan bir rapora göre, İran nükleer savaş başlığı yapması için kendisine gereken her şeyi güvence altına almaya "çok yakın". Raporu hazırlayan iki partili ekip İslam Cumhuriyeti tarafından resmen onaylanmış gerçekleri kullandı ve İran'ın en geç 2011'de nükleer kulübünün bir üyesi olacağı; yine ayrıca 2009'un İran'ın bomba yapmasını önlemek için son şans olacağı sonucuna vardı (Asharq Al-Awsat, 7 Ocak 2009). Strateji Çalışmaları Enstitüsü'nün Ocak 2009'daki bir çalışması da İran'ın büyük ihtimalle 2009 yılı bitmeden bir atom bombası yapabilmek için yeterli zenginleştirilmiş uranyuma sahip olmuş olabileceğini öngörüyor (Jerusalem Post, 27 Ocak 2009).
CIA de İran'ın bir bomba geliştirmeye yolunda olduğuna inananlardan. CIA'nin açık sözlü yöneticisi Michael Hayden "İran nükleer silah seçeneğini açık bırakmaya çalışmıyorsa, şu anda yaptığı harcamalara devam etmekte istekli olması beni şaşırtır" diye konuştu (AP, 16 Ocak 2009). Washington'un IAEA'deki baş delegesi Glyn Davies'nin Ağustos 2009 raporu, İran'ın bir nükleer silah üretmeye yetecek kadar düşük oranda zenginleştirilmiş uranyuma ya yakın zamanda sahip olacağını ya da hâlihazırda sahip olduğunu gösteriyor (Jerusalem Post, 9 Eylül 9 2009).
IAEA'nın başındaki isim, Muhammed El-Baradey, İranlıların nükleer silah üretmeye ABD ya da İsrail istihbaratları analizcilerinin tahminlerinden daha yakın olduğunu öne sürdü. Natanz tesisinin tamamen işlevsel hale gelmesi iki yıl alabilecekse de; Aralık 2005'te El-Baradey tesis bir kere açıldığında İranlıların nükleer silaha "birkaç ay uzakta" olacaklarını söyleyerek uyardı (The Independent, 5 Aralık 2005). 2007'de El- Baradey İran'ın muhtemelen üç ila sekiz yıl içerisinde nükleer bomba üretmeye yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olacağını ifade etti (Los Angeles Times, 25 Mayıs 2007; AFP, 22 Ekim 2007).
İran Natanz bölgesindeki uranyum zenginleştirme tesisini gizlice genişletti ve bu durum da analizcileri İran'ın nükleer silah programını hızlandırdığı yönünde şüphelenmelerine yol açtı. Dahası, ABD istihbarat raporunun söylediğine göre İran'daki tesisler Pakistan'da nükleer silah için parçalanabilir malzeme üretme amacıyla kullanılan tesislere benziyor (Telegraph, 22 Ocak 2006). İran bunların yanında Kuzey Kore ile Korelilerin Ekim 2006'da Tahran'ın nükleer bilim adamlarıyla yaptıkları nükleer testten elde ettikleri tüm verileri ve bilgileri paylaşma konusunda resmi olarak anlaşmaya vardı. Yine İran araştırma etkinliklerinde bir adım attı ve söylendiğine göre kendi yer altı testi için hazırlıklara başladı.
Şubat 2007'de, Avrupa Birliği dâhilindeki belgelerden birinde İran'ın bomba üretimi için nükleer silah amaçlı uranyum zenginleştirmesini önlemenin hiçbir yolunun olmadığı ve İran'ın programının diplomatik baskıdan çok teknik kısıtlamalar nedeniyle yavaşladığı ifade ediliyordu. Financial Times belgeden şu şekilde bir alıntı yaptı: "Bir aşamada artık İran'ın nükleer silah programına yetecek kadar uranyum zenginleştirme kapasitesini edineceğini beklemek" ve "İran'la problemlerin iktisadi yaptırımlar ile çözülemeyeceğini görmek zorundayız" (Jerusalem Post, 13 Şubat 2007).
Nisan 2007'de, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Natanz tesisinin "endüstriyel boyutta" nükleer yakıt üretmeye başladığını ilan etti. İran 3000 merkezkaçlık yeni bir diziye uranyum gazı enjekte ettiğini öne sürdü (AP, 12 Nisan 2007). Bir hafta sonrasında, İran Atom Enerjisi Kurumu başkanı Gholam Reza Aghazadeh bazı merkezkaçların zenginleştirme süreci içerisinde bozulduğunu kabul etti. Kesin bir rakam vermeksizin, zararın yüzde on ila yirmi arasında olduğunu ifade etti. Aghazadeh İran'ın son tahlilde Natanz'daki tesiste 50.000 uranyum zenginleştirme merkezkaçı inşa etmeyi amaçladığını söyledi. Aghazadeh İran'ın kendi nükleer yakıt çevrimini tamamlamasının dört yıl alacağını beyan etti (Agence France-Presse, Haaretz, 17 Nisan 2007). Ne var ki bir ay sonra IAEA müfettişleri İran'ın teknik problemlerinin çoğunu çözmüş göründüğü ve öncesinden daha geniş çapta olmak üzere uranyum zenginleştirmeye başlayacağı sonucuna vardı (New York Times, 15 Mayıs 2007).
Haziran 2007'de, İran İçişleri Bakanı İran'ın 100 kilogram zenginleştirilmiş uranyum ürettiğini açıkladı. Uzmanlar bir nükleer bomba için yaklaşık 500 kilogram zenginleştirilmiş uranyum gerektiğini söylüyorlar (AP, 22 Haziran 2007). İran'ın dini liderinin Yüksek Milli Güvenlik Konseyi'ndeki temsilcisi Ali Laricani Tahran'ın uranyum zenginleştirmekte kararlı olduğunu ve "nükleer yakıtı İran için stratejik bir ürün" olarak adlandırdıklarını ifade etti. Laricani ayrıca ülkesinin yeni stratejik planının nükleer yakıtı yerel olarak üretmek olduğunu söyledi (Reuters, 20 Aralık 2007).
8 Nisan 2008'de, Ahmedinecad İran'ın Natanz'daki yeraltı uranyum zenginleştirme tesisine 6.000 adet yeni merkezkaç donanımı kurmaya başladıklarını ifade etti. Bu İran'ın nükleer bir silah geliştirme yolundaki ilerleyişini hızlandıran korku verici bir gelişmedir (Reuters, 8 Nisan 2008). İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İran'ın dünya güçlerinin hassas nükleer çalışmalarını durdurması yönündeki talepleri karşısında geri çekilmeyeceğini ekledi (Agence France-Presse, 31 Temmuz 2008).
Haziran 2010'da ABC kanalıyla bir röportajda, CIA yöneticisi Leo Panetta Birleşik Devletler'in İran'ın iki silah yapmaya yetecek kadar düşük oranda zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduklarından şüphelendiğini belirtti. İran uranyum zenginleştirmeye karar verirse, Panetta'ya göre, "o noktaya varmaları ve silahı uygulanabilir kılmak için silah yerleştirme sistemi geliştirmeleri toplamda iki senelerini alır." (The Washington Times, 27 Haziran 2010)
Mart 2011'de, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın silahsızlanma ve silah kontrolü konusundaki üst düzey danışmanlarından Robert Eichom, İran'ın nükleer silah üretme yeterliğinin eşiğine doğru ilerlediğini; ancak bunu çabucak gerçekleştirmeye o kadar da yakın olmadığını belirtti. Eichom, ayrıca, Tahran'daki liderlerin atom silahı üretme konusunda devam edip etmeme konusundaki siyasi karar verme aşamasında bölünmüş olabileceklerini ekledi (AP, 9 Mart 2011).
Ulusal İstihbarat Tahmini
ABD'nin Ulusal İstihbarat Tahmini'nin (The NIE) Kasım 2007'deki geniş anlamda yer bulan görüşleri medyada Bush yönetiminin yanlışlıkla ve çılgına dönmüş bir halde İran'a acımasız yaptırımlar uygulamak ve muhtemelen askeri bir müdahaleyi meşrulaştırmak için İran'ın var olmayan nükleer silah programına aleyhtarlığı artırdığının göstergesi olarak resmedildi. En çok dikkat çeken bulgu da İran'ın nükleer programını 2003'te durduğu ve Amerika'nın casus kuruluşlarının da programın hala dondurulmuş halde kaldığına inanmasıydı. Raporda ayrıca İran'ın gelecek on yılın ortalarına kadar nükleer silah üretebilecek yeterliğe sahip olmasının beklenmediği de yer aldı.
Diğer ülkeler NIE'ye karşı şüpheciliklerini hemen ifade ettiler. İngiltere'nin Fransa'nın ve Almanya'nın liderleri ve bunların yanı sıra Körfez Arap ülkeleri İran'ın yapabilecekleri ve niyetleri konusundaki kendi bağımsız değerlendirmelerine dayanarak endişelerini seslendirmeye devam ettiler. Örneğin, Fransız Dışişleri Bakanı Herve Morin 31 Ocak 2008'de "Birkaç istihbarat servisinin düzenledikleri bilgi bizi İran'ın (nükleer) programını sürdürme arzusundan vazgeçmediğine ve geliştirmeye devam ettiğine inanmamıza yol açıyor" dedi (Agence France-Presse, 1 Şubat 2008). İran tarafından doğrudan tehdit edilen tek ülke olan İsrail de İran'ın önümüzdeki on yıl bitmeden nükleer silaha sahip olabileceğine inanmış vaziyette bulunuyor.
Ocak 2010'da Başkan Obama'nın baş danışmanları NIE'nin İranlı bilim adamlarının nükleer savaş başlığı çalışmasını 2003 sonlarında durdurduğu yönündeki çıkarımlarına inanmadıklarını belirttiler (New York Times, 2 Ocak 2010).
Müzakereler
İran 14 Kasım 2004'te Tahran'da Fransız, Alman ve İngiliz büyükelçileriyle yapılan bir toplantıda, İran'ın anlaşma süresi boyunca BM Güvenlik Konseyi'nin yaptırımları ile karşılaşmamasının Avrupalı ülkelerce garanti edilmesi karşılığında nükleer programlarını derhal askıya alma konusunda anlaşmaya vardı. Busehr AB-İran anlaşmasına dâhil değildi. Bush yönetimi bununla tatmin olmamıştı ve Tahran'ın bir tehlike olmadığına dair dünyayı ikna etmesi gerektiğini belirtti (Washington Post, 15 Kasım 2004).
İran-Avrupa anlaşmasından kısa bir süre sonra, Milli Direniş Konseyi İran'ın nükleer silah için ayrıntılı projeler ve kara borsadan nükleer silah için uranyum satın aldığını duyurdu. Grup ayrıca İran'ı Tahran'da Savunma Bakanlığı'na ait gizli bir yerde uranyum zenginleştirmeye devam etmekle suçladı. İddialar bağımsız olarak doğrulanamazdı ve nükleer uzmanları bunların doğru olup olmadığı konusunda ayrılığa düştüler. Ancak tabi bu grup daha önceden iki adet gizli İran nükleer tesisini ortaya çıkarmıştı (New York Times, 18 Kasım 2004).
Dışişleri Bakanı Colin Powell Birleşik Devletler'in, İran'ın füzelerini nükleer silah taşıyacak şekilde ayarladığına dair istihbaratları olduğunu ve bunun ancak İran nükleer bir yeterlilik geliştiriyor ya da geliştirmeyi planlıyorsa mantıklı olduğunu açıkladı. Powell konuşmasında "Onların kullanışlılığı olan yani orada öylece oturan değil de istedikleri zaman gönderebilecekleri bir nükleer silahla ilgilendikleri konusunda içimde hiçbir şüphe yok zaten bu yıllardır söylediğimiz bir şey olduğundan gayet açık bir durum" ifadelerini kullandı (Washington Post, 18 Kasım 2004).
İran'ın nükleer konusunda baş müzakerecisi Hasan Ruhani, BM'nin 2004 yılı kasım ayının sonlarında İran'ın nükleer aktivitelerini yaptırımlarla cezalandırmayacağını açıkladıktan sonra bunun ABD'ye karşı alınmış "büyük bir zafer" olduğunu iddia etti. Ruhani İran'ın nükleer hakkından asla vazgeçmeyeceğini söyledi ve Avrupa ülkeleri ile olan görüşmelerde uranyum zenginleştirmesindeki askıya almanın sadece geçici olduğunu vurguladı. Başkan Bush 30 Kasım'da "İranlılar nükleer silah programlarına son vermeyi değil askıya almayı kabul ettiler. Bizim isteğimizse nükleer silah programlarını sonlandırmalarıdır." dedi (Reuters, 30 Kasım 2004).
Şubat 2005'te, Yüksek Milli Güvenlik Konseyi sözcüsü Ali Agha Muhammedi İran'ın asla nükleer programını ıskartaya çıkarmayacağını ve Avrupalılarla olan görüşmelerin ülkenin nükleer kazanımlarına son vermek için değil onları korumak için olduğunu belirtti. Bu görüş Mart ayında ülkenin asla uranyum zenginleştirmeye kalıcı olarak son vermeyeceğini belirten ve Birleşik Devletler'i İran üzerine yaptırım istemek amacıyla BM Güvenlik Konseyi'ne başvurursa "bölgenin güvenliği ve istikrarı sorun haline gelir" ifadeleriyle uyaran Ruhani tarafından pekiştirilmiştir.
Mayıs 2005'te, İran 37 ton uranyumu gaza dönüştürdüğünü onayladı. Bu İran'ın zenginleştirilmiş uranyum üretimi sürecinde doğruladığı ilk gelişmeydi. Bu nükleer programla ilgili Avrupalılarla olan anlaşma gelecekte bozulursa Tahran'ın hızlı bir şekilde uranyum zenginleştirmeye başlayacak durumda olduğu anlamına geliyor (AP, 9 Mayıs 2005). İran'ın eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi 27 Temmuz 2005'te, Avrupa'nın pozisyonu ne olursa olsun "İsfahan'daki uranyum işleme tesisi alanı - çalışmaya devam edeceğiz" dedi. 1 Ağustos'ta İran, uranyum işlemesinin devam etmesine izin vererek, İranlı teknisyenlerin İsfahan'daki nükleer tesisindeki BM mühürlerini kıracaklarını ifade etti. Uranyumun yeniden işlenmesi askıda kalacak olan uranyum zenginleştirmesinin bir alt safhasıdır (Jerusalem Post, 1 Ağustos 2005).
2005 yılı Ağustos ayının sonlarında, Avrupalı güçler İran ile İran'ın nükleer programına dair 31 Ağustos'ta yapılması kararlaştırılan görüşmeleri iptal ettiler. Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jean-Baptiste Mattei, "Avrupa'nın resmi bir teklifi üzerinde bu ayın ilk günlerinde yapılan görüşmeler devam etmeyecek; çünkü İran görüşmeler sürerken anlaşmayı ihlal ederek belli nükleer çalışmalarına devam etti" dedi. (Reuters, 24 Ağustos 2005).
2 Eylül 2005'te IAEA İran'ın geçen ay süreci yeniden başlatmasından beri uranyum zenginleştirmek için ihtiyacı olan gazdan yedi ton ürettiğini bildirdi. BM eski nükleer müfettişlerinden biri bunun bir atom silahı için yeterli olduğunu ifade etti. IAEA raporu ayrıca fevkalade sert bir dille İran'ın on sekiz yıllık gizli nükleer aktivitesinin kilit yönleriyle alakalı birçok sorunun öylece durduğunu ifade ediyor ve IAEA'nin hala "İran'da bildirilmemiş nükleer materyaller ya da aktiviteler olmadığı" sonucuna varamadığını belirtiyor (Chicago Tribune, 3 Eylül 2005).
20 Eylül 2005'te İran IAEA'in yaptırımlar için Güvenlik Konseyi'ne başvurması halinde, uranyum zenginleştirmeye devam etmek ve nükleer tesislerinin teftişini yasaklamakla tehdit etti. Yeni seçilen İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad BM Genel Meclisi'nde yaptığı hararetli konuşmayla ülkesinin nükleer yakıt üretme hakkını savundu. Daha sonra "İran nükleer konusundaki teknik bilgileri, ihtiyaçları dolayısıyla diğer İslami ülkelere aktarmaya hazırdır" sözleriyle nükleer silahlanma konusunda dünya çapında endişeye yol açtı (AP, 15 Eylül 2005). İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney Sudan cumhurbaşkanına "İran'ın nükleer gücü ülkenin çeşitli bilimsel güçlerinin bir örneğidir" İran İslam Cumhuriyeti bilim adamlarının tecrübesini, bilgisini ve teknolojisini aktarmaya hazırdır" sözleriyle silahlanma tehdidini Nisan ayında tekrarladı (New York Times, 26 Nisan 2006).
2005 yılı Kasım ayının ilk günlerinde, İran, Avrupalı bakanların İran'ın uranyum zenginleştirmesiyle ilgili bütün aktivitelerini yeniden dondurması yönündeki IAEA çağrısına kulak vermesini isteyen taleplerini reddetti. Diğer bir korkutucu gelişmede de, İran nükleer zenginleştirme santrallerine yabancı katılımını kabul eden bir teklifi onayladı (Jerusalem Post, 6 Kasım 2005). İran İsfahan tesisinde yeni bir dizi uranyum zenginleştirmesine başladı. Bu hareket, İran'ın bu türden çalışmaları bırakmasını talep eden ricaları reddetmesinin ardından yapıldığı için provokatif bir hareket olarak algılandı (Washington Post, 17 Kasım 2005). Bu arada, IAEA başkanı, 1987'de Abdülkadir Han'ın network'undan nükleer savaş başlığı çekirdeğinin yapımında gerekli olan uranyum biçimlendirmesinin projesini elde etti. Ancak bu bir silah üretimi için yeterli değildi (The Guardian, 19 Kasım 2005). Birkaç gün sonra, İranlı muhalif bir grup olan Milli Direniş Konseyi, Kuzey Kore'nin 1989'dan itibaren İran'a nükleer taşıyabilen füzelerin yapımı için düzinelerce yer altı tünelleri ve tesislerinin yapımında yardım ettiğini söyledi (ABC News, 21 Kasım 2005).
Uluslararası aşağılama ile caydırılma hususunda gönülsüz olduğunu gösteren bariz bir diğer çabasında 2005 yılı Aralık ayının ilk günlerinde, İran Busher reaktörüne ek olarak iki nükleer güç santrali inşa etmeyi planladıklarını ilan etti (Washington Post, 6 Aralık 2005).
Ocak 2006 tarihli Guardian gazetesinden alınan Temmuz 2005 tarihli bir istihbarat değerlendirmesine göre, İran Avrupa'ya ulaşabilecek balistik füzeler ve biyolojik, kimyevi silahlar gibi nükleer silahlar geliştirebilmek için hırslı bir şekilde uzmanlık, eğitim ve donanım elde etmeye çalışıyor (Guardian, 4 Ocak 2006).
IAEA İran'ı Güvenlik Konseyi'ne Sevk Ediyor
BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi 31 Ocak 2006'da IAEA'nin İran'ı Güvenlik Konseyi' ne sevk etmesi gerektiği konusunda anlaştılar. ABD, İngiltere, Çin, Rusya ve Fransa Güvenlik Konseyi herhangi bir kararı ya da cezai önlemi tartışmadan önce İran'a politikasını değiştirmek için bir fırsat vermek amacıyla Mart'a kadar bekleyecek şekilde uzlaşmaya vardılar. Daha öncesinde, Muhammed-Nebi Rudaki İran parlamentosunun Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanvekili eğer BM İran'a nükleer programından dolayı iktisadi yaptırım uygularsa Hürmüz Boğazı'ndan geçen petrol akışını cebren durdurmakla tehdit etti (Haaretz, 24 Ocak 2006).
IAEA 1 Şubat 2006'da kurumun İran'ın nükleer programı ile yüksek oranda patlayıcılar ve füzeler ile ilgili askeri çalışmasının arasındaki bağlara dair kanıtları olduğunu söyleyen bir rapor yayınladı. Rapor İran'ın uranyum işleme, yüksek oranda patlayıcılar ve füze savaş başlığı tasarımı ile ilgili çalışmalarını belgeliyor. İran'ın bu çalışmaları İran'ın sadece elektrik gücüyle ilgilendiği iddialarıyla da çelişiyor. IAEA ayrıca İran'ın atom kurumunun göze çarpan nükleer meseleler hakkında yaptığı soruşturmalarda işbirliği içinde davranmadığına dair olan önceki şikâyetlerini de pekiştirdi (New York Times, 1 Şubat 2006).
IAEA kararını takiben İran uranyum zenginleştirme çabalarına devam ettiğini ve bundan sonra bir daha nükleer tesislerine uluslararası müfettişlerin erişimini artıran gönüllü önlemlere boyun eğmeyeceğini duyurdu (Washington Post, 15 Şubat 2006).
Şubat ayı IAEA raporuna göre İran yaklaşık yakıt zenginleştirmede kullanılan 20 adet merkezkaç donanımının testine başladı ve Natanz nükleer tesisinde geliştirmeler yapıyor. Organizasyon ayrıca "İran'daki nükleer materyaller ya da aktiviteler ile alakalı bildirilmemiş rapor olmadığı" sonucuna varacak durumda olmadıklarını ifade etmişti. Rapor İran'ı IAEA'nin üç yıllık gözetim çabalarına rağmen nükleer programının "kapsamını ve doğasını" bildirmediği için eleştiriyor (Washington Post, 28 Şubat 2006).
İran'a yaptırım uygulamaktan kaçınabilmek için geriye kalan tek diplomatik seçenek de, İran'ın Rusya'nın Rusya adına uranyum zenginleştirmesi teklifini reddetmesiyle sonuçsuz kaldı. Teklif üzerine görüşmeler geniş ölçüde Tahran'ın BM'ye sevk edilmeden programına devam etmek için kullandığı taktik bir strateji olarak anlaşıldı.
Güvenlik Konseyi 29 Mart 2006'da uranyum zenginleştirme aktivitelerini durdurması konusunda İran'a baskı yaptı ve IAEA Başkanı'ndan 30 gün içerisinde İran isteklerine boyun eğerse kendilerine rapor edilmesini istedi. Konsey bağlayıcı olmayan ve oybirliği ile alınmış destek gerektiren başkanlık düzeyinde yaptığı bir ifade ile eyleme geçti. Bu oybirliği ise ancak ifadenin son taslağının Avrupalı yazarları, ifadenin İran'ın nükleer silah üretmeye doğru her dürtüsünü "uluslararası barışa ve güvenliğe tehdit oluşturmaktadır" biçiminde niteleyen dilini ortadan kaldırdıktan sonra mümkün oldu (New York Times, 30 Mart 2006).
İran Dışişleri Bakanı akabinde Tahran'ın Avrupa paket programının sivil nükleer programa destek karşılığında uranyum zenginleştirmesini askıya almasını gerektirecek olan prensibini reddetti.
Mayısta BM müfettişleri İran'ın askeriye ile alakalı bir araştırma merkezindeki donanımda yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum izlerine rastladı. İlk raporlar zenginleştirmenin yoğunluğunun nükleer savaş başlığı için kullanılan seviyeye ya yakın ya da üstündeydi. Ancak daha sonra IAEA'ya bağlı bir diplomat, seviyenin elektrik gücü üretmek için kullanılan düşük oranda zenginleştirilmiş materyalden yüksek ve silah üretimi seviyesine yakın olsa da yoğunluğun silah üretilen seviyenin altında olduğunu ifade etti (AP, 13 Mayıs 2006).
31 Temmuz 2006'da BM Güvenlik Konseyi 1696 sayılı kararı onayladı. Karar İran'a uranyum zenginleştirme ile diğer yeniden işleme ile alakalı aktivitelerini bırakmak ve IAEA'nin istediği tamamen şeffaflık tedbirlerini alması için 31 Ağustos'a kadar zaman tanıyordu. Rusya ve Çin'in daha ciddi tedbirleri destekleyip desteklemeyecekleri hala açık olmasa da, ABD ve müttefikleri eğer İran karara uygun hareket etmezse Güvenlik Konseyi'nden iktisadi ve siyasi yaptırımlar için başvuracaklarını belirttiler. İran teklifi anında reddetti ve ABD ile İngiltere'yi suçlu ilan edip Güvenlik Konseyi'nden atılmaları çağrısında bulundu (JTA, 2 Ağustos 2006).
İran'ın en yüksek düzeydeki nükleer müzakerecisi, Ali Laricani, karara İran'ın uranyum zenginleştirme aktivitelerini askıya almayacağını- genişleteceğini ısrarla söyleyerek cevap verdi. Ali Laricani ifadesinde uranyum zenginleştirmede kullandığı merkezkaç donanımlarını kastederek "İhtiyaç olan yerde nükleer aktiviteleri genişleteceğiz. Bu aktivite bir merkezkaç donanımı dizisi de içeren bütün nükleer teknolojiyi kapsıyor," ifadelerini kullandı (AP, 6 Ağustos 2006).
İran nükleer aktivitelerin durdurulması çağrısı yapan 1696 sayılı kararı kale almayınca, ABD, Güvenlik Konseyi'nin yaptırımları dayatmaya başlayacağını umut etti. Ne var ki Fransa yaptırımlara açıkça itiraz edince, bu veto hakkına sahip (diğerleri Rusya ve Çin olan) üç konsey üyesinin ABD'nin talebini desteklemediği anlamına geliyordu. Başkan Bush buna müteakip olarak İran'ın boyun eğmesi için bu seferki Ekim ayının başı olmak üzere - başka bir tarih belirlemeyi kabul etti. Bu dört ayda İranlılara uranyum zenginleştirme programlarını çeşitli teşvikler karşılığında durdurmayı kabul etmeleri için verilen dördüncü ekstra mühletti (Washington Post, 21 Eylül 2006).
Altı dünya gücü 5Aralık 2006'da İran'a yaptırım uygulama amaçlı BM karar taslağı üzerinde anlaşmayı başaramadılar. Avrupalılar, ABD, Rusya ve Çin hassas materyallerin ihracatının yasaklanması, İran'ın nükleer programına dâhil olmuş kişilere ve gruplara seyahat yasağı ve mevcutlarının dondurulmasına dair yasaklama teklifleri üzerinde ihtilafta kaldılar. AB diplomatları yaptırımların genel anlamda sembolik olduğunu fakat bu hafif yaptırımların bile oybirliğiyle tasdik edilmesinin dünyanın İran'ın nükleer silah elde etmesinin durdurulması konusunda kararlı olduğuna işaret edeceğini ifade ettiler. İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Fransa, İngiltere ve Almanya Tahran'ın nükleer gelişimini engellemeye çalışırlarsa, bunu bir "nefret" eylemi olarak göreceklerini ve bu ülkelerle ilişkilerini yeniden gözden geçireceğini belirtti (Reuters, 7 Aralık 2006).
23 Aralık 2006'da, Güvenlik Konseyi "hassas nükleer malzeme ve donanımların ithalat ve ihracatını yasaklayan ve İran'ın hassas nükleer aktivitelerinin yayılmasını ya da nükleer silah yerleştirme sistemlerinin geliştirilmesini destekleyen kişilerin ya da tüzel kişiliklerin finansal mevcutlarını donduran" 1737 sayılı kararı oybirliğiyle kabul etti. Karar İran'dan "araştırma ve geliştirme de dâhil bütün zenginleştirme ile alakalı aktiviteleri ve yeniden işleme aktivitelerini, ağır su ile iş gören araştırma reaktörleri de dâhil olmak üzere ağır su ile alakalı bütün projelerini durdurmasını istiyor." Konsey ayrıca "her devletin, eğer bu devlet aşağıda belirtilen maddelerin zenginleştirme, yeniden işleme ya da ağır su ile alakalı aktivite ya da nükleer silah yerleştirme sistemlerinin geliştirilmesi için olduğuna karar verirse İran tarafından ya da yararına kullanılması için ilgili donanım ve teknolojinin sağlanmasını, satışını ya da aktarımını önlemesi gerektiğine karar vermiştir." Konsey İran'ın karara boyun eğip eğmediğini bildirmesi için IAEA Başkanı'ndan 60 gün içerisinde rapor istemiştir.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, Gholamreza Aghazadeh Ocak 2007'de İran'ın nükleer yakıt zenginleştirilmesinde kullanılan uranyum hexafluoride gazından (UF6) 250 ton depoladığını duyurmuştur. Londra Strateji Çalışmaları Uluslararası Enstitüsü'nde nükleer silahsızlanma analisti olan Mark Fitzpatrick, eğer bu UF6 miktarı yüzde 90 ya da üstünde zenginleştirilirse İran 50 nükleer savaş başlığına yetecek yakıta sahip olur. Aghazadeh "Onlar [Batı] bunun [nükleer çalışma] bizim milli hakkımız olduğunu ve geri dönülemez bir şey olduğunu kabul etmeliler" dedi. "Bu teknoloji İran yapımıdır ve yaptırımlarla sınırlanamaz." (IISS, Ocak 2007).
22 Şubat 2007'de, IAEA İran'ın Güvenlik Konseyi'nin uranyum zenginleştirmeyi durdurması konusundaki kesin uyarısını ve nükleer silah yapma niyetlerinin oluşturduğu korkuyu gidermek için olan diğer talepleri ihlal ettiğini gördü. Kurum ayrıca Tahran'ın zenginleştirmenin yanı sıra kendisine nükleer silah üretmede yardımcı olabilecek ağır su reaktörlerinin inşaatına devam ettiğini de bildirdi. Birkaç gün sonra İranlı Dışişleri Bakanı Menuşehr Muttaki bildiriyi İran'ın asla uranyum zenginleştirmeyi askıya almayacağını ifade ederek pekiştirdi (AP, 27 Şubat 2007).
8 Mart 2007'de IAEA İran'ın nükleer meydan okumasına karşı dayatılan BM yaptırımlarının bir parçası olarak İran'a gidecek olan yaklaşık iki düzene nükleer teknik yardım programının askıya alındığını bildirdi. Belki de daha önemlisi iki hafta sonra Rusya'nın İran nükleer zenginleştirmeyi askıya almazsa Bushehr güç santralini nükleer yakıttan mahrum bırakma kararı almasıdır.
IAEA 15 Kasım 2007'de İran'ın atom kurumuyla işbirliği yaptığını, ama bir yıldan fazladır Güvenlik Konseyi'nin uranyum zenginleştirmeyi bıraktırma talebini kale almadığını belirten bir rapor yayınladı. Dahası, Tahran daha geniş çaplı teftişleri engellediği için kurum İran'ın nükleer programına dair anlayış gücünün "azaldığını" ifade ederek bir uyarıda bulundu. Buna ek olarak, İran resmi olarak IAEA'nin İran'ın nükleer programı hakkında en azından iki İranlı ile mülakat yapma konusundaki ricalarını reddetti. Newsweek'e göre "kurum müfettişleri hala İran'ın bir teknik üniversitedeki uranyum atıklarına dair belgeler, uranyum madenindeki çalışmalar ve yüksek patlayıcı testleri ile füze atmosfere dönüş bölmesi tasarımını da içeren atom silahı araştırmaları üzerine yapıldığı iddia edilen çalışmalar hakkında açıklama bekliyorlar." Dergi ayrıca "Rapor Güvenlik konseyi aksini talep etmesine rağmen, İran'ın uranyum zenginleştirmeye ve plütonyum üretebilecek bir ağır su reaktörü sağlayacak olan ağır su üretim santralinin inşaatına devam etmesini doğrulamasında gayet açıktı. IAEA ayrıca İran'ın 3 Kasım'dan başlayarak merkez uranyum zenginleştirme santraline 3.000 merkezkaç donanımı kurduğunu öğrendi." ifadelerini kaydetti. Bir hafta öncesinde, İran IAEA'ye bir nükleer bombanın parçalarının nasıl yapılacağını belli başlı olarak betimleyen bir rapor vermişti (Newsweek, 15 Kasım 2007).
İran Dışişleri Bakanı Menuşehr Muttaki 29 Kasım 2007'de hiçbir şeyin İslam Cumhuriyeti'ni nükleer teknoloji uğraşından vazgeçiremeyeceğini ve Washington'un onları durdurmadaki girişimlerinde "başarısız olduğunu" ifade etmiştir. "İran halkı seçtiği yoldan asla geri dönmeyecektir ve bu yolda (nükleer teknoloji elde etmek) devam etmekte azimli ve kararlıdır." (Reuters, 1 Aralık 2007).
Son Gelişmeler
2008 yılı Mayıs ayında, altı dünya gücü İran'a nükleer programını bırakması için yeni mükâfatlar teklif etti. Ruhani lider Ayetullah Hamaney bu teklifleri Batı'nın baskılarına rağmen İran'ın "haklarından" vazgeçmeyeceğini söyleyerek yanıtladı. Bir gösteride "İran halkını tehdit etmek ona geri adım attırmaz." ifadelerinde bulundu (Reuters, 5 Mayıs 2008). Aralık 2008'de, IAEA Genel Başkanı Muhammed El-Baradey'in yaptırımların "başarısızlık" olduğunu (Los Angeles Times, 6 Aralık 2008) ifade etmesinden birkaç gün sonra, İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hasan Kaşkavi "İran uranyum zenginleştirmesini askıya almayacaktır" diyerek bunu vurguladı (Reuters, 9 Aralık 2008). Mayıs 2009'da, Ahmedinecad bir daha İran'a yaptırım yapılmaması karşılığında nükleer programını "dondurmasını" isteyen teklifi reddetti ve dünya güçleri ile bu konuda olan hiçbir görüşmeyi kabul etmedi (Reuters, 25 Mayıs 2009).
IAEA 26 Mayıs 2008'de İran'ı kurumun işlerini siyasi olarak engellemekle suçladı. "İran kurumumuza İran'ın ifadelerini desteklemek için gerekli olan insanlara ve belgelere ulaşımı ve bilgileri sağlamamıştır" aktivitelerinin niyetinin tamamen barışçıl olduğu yolundaki İran'ın ifadesi. Kurum ayrıca Güvenlik Konseyi'nin zenginleştirme aktivitelerinin durdurulmasını talep eden üç aşamalı yaptırımların İran tarafından kale alınmadığını; bunun yerine IAEA'nın Şubat raporundan beri çalışan merkezkaç donanımlarının sayısının yaklaşık 500 adet artırıldığını kaydetmiştir (AP, 26 Mayıs 2008). Dahası, IAEA "merkezkaç donanımı parçalarının azımsanamayacak bir kısmının Savunma Endüstrisi Kurumu'nun atölyelerinde üretildiğini" keşfetmiştir. Kurum ayrıca sadece nükleer bir silaha uyabilecek ateşleyicilerin, test sistemlerinin ve füze yapılandırmalarının kanıtlarını izah etmiştir (Christian Science Monitor, 30 Mayıs 2008).
Temmuz 2008'de, ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya uranyum zenginleştirmesini askıya alması karşılığında İran'a teknik ve ticari teşvikler teklif ettiler. Birkaç hafta sonra, bu güçler Cenevre'de ilk defa üst düzey bir ABD yetkilisinin katıldığı ve İran'la bir anlaşmaya varıp gelecek yaptırımların önünü kesmeyi amaçlayan görüşmeler gerçekleştirdiler. Ne var ki İranlı üst düzey yetkili uranyum zenginleştirmesinde herhangi bir dondurmayı reddetti. (Reuters, 20 Temmuz 2008). Beş gün sonra, İran'ın nükleer kurumunun başkanı ve Başbakan Yardımcısı Gholam Reza Aghazadeh ülkesinin gizli nükleer silah programının soruşturulmasında artık IAEA uzmanlarıyla işbirliği yapmayacaklarını ilan etti (Washington Post, 24 Temmuz 2008). Bundan kısa bir süre sonra da, Ahmedinecad Natanz yer altı tesisinde uranyum zenginleştirmesinde çalışan 6.000 merkezkaç donanımı olduğunu duyurdu- ki bu sayı daha bir seneden az bir süre önceki rakamın iki katıdır. Bu da İran'ın nükleer silah geliştirmeye doğru ilerleyişini gösteren korkutucu bir gelişmedir (Washington Post, 26 Temmuz 2008). Ağustos 2009 IAEA raporu merkezkaç donanımlarının sayısının 8.300'e yükseldiğini belirtiyor (Haaretz, 31 Ağustos 2009). IAEA Genel Başkanı El-Baradey grubun 35 milletten oluşan meclisine İran'ın ne uranyum zenginleştirmeyi bıraktığını ne de nükleer programı hakkındaki geçmişte kalan sorulara cevap verdiğini söyledi (New York Times, 7 Eylül 2009).
Eylül 2008'de, IAEA yetkilileri İsfahan'dan (nükleer silah üretimi için uygun aşamada işlenirse) 6 atom bombası üretmeye yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyumun İsfahan'daki merkez üretim tesisinde ortadan kaybolduğunu bildirdiler. Yetkililer materyalin, istihbarat yetkililerinin İran tarafından gizli araştırma yapılmak için kullanıldığını düşündüğü, ABD casus uyduları tarafından saptanan askeri üslere taşınmış olma ihtimalinden şüpheleniyorlar. (Telegraph, 12 Eylül 2008).
AB 24 Eylül 2008'de IAEA'nın raporunun "insanları İran'ın nükleer bomba elde edebilmek için metodik bir program takip ettiğini düşünmeye sevk ediyor" ifadelerini barındıran bir açıklama yayınladı.
Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü'nden David Albright 2008'de İran'ın merkezkaç donanımlarıyla olan sorunlarından çoğunu çözdüğünü ve şimdi "ifade edilen hedef kapasitenin - önceki oranlara göre önemli bir artış olan yüzde 85 ile çalışıyor" olduğunu söyledi. IAEA'nin 2008 raporu İran'ın yaklaşık 1.000 pound ağırlığında düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum ürettiğini belirtirken, Albright İran'ın basit bir nükleer bomba için minimum 1.500 pound gerektiğini ve İran'ın bu rakama 6 aydan 2 yıla uzanan bir zaman diliminde ulaşabileceğini ifade etti. (AP, 24 Eylül 2008).
İran'ı nükleer programından vazgeçirmeye yönelik suya düşen bir diğer teklif de İran'a yurtdışından garantili nükleer yakıt sağlamaktı. İran Dışişleri Bakanı Menuşehr Muttaki bu fikri reddetti: "Hayır" İran'ın uranyum zenginleştirme projesi olduğu gibi kalıyor. Zenginleştirme İran nükleer santraller için yakıt üretiminde kendi kendine yetecek hale gelinceye kadar devam edecektir. İran ayrıca nükleer teknolojinin yaygınlaştırılmasında tedirginliğe düşmeyecektir.". Muttaki açıklamasında "kendi kendimize yetecek hale gelir gelmez, ihtiyacı olan ülkelere sağlamaya hazırız." ifadelerini kullandı (Reuters, 5 Ekim 2008).
ABD Savunma Bakanı Robert Gates 9 Temmuz 2009'da "İran sorunu ile ilgili kaygılarımız onlar uranyum zenginleştirmede" ve ayrıca füze alanında başarı kaydettikçe artmaya devam etti." açıklamasında bulundu (AFP, 9 Haziran 2009).
Arap ülkeleri de durumdan dolayı endişeliler. ABD Eski Savunma Bakanı William S. Cohen son 18 ayda Körfez'e yaptığı 6 seyahatin sonuncusundan sonra 28 Temmuz 2009'da, Ortadoğu hükümetlerinin temel sorunu olarak İsrail'e düşmanlığın yerini İran'a dair korkular aldı dedi. Eski bakan "Gidip ziyaret ettiğimde duyduğum şey İsrail düşmanlığından fazla İran korkusunun olduğudur." ifadelerini kullandı. "Körfez ülkelerinin hepsinde olmasa da çoğunda dikkatimi çeken hâkim duygu böyleydi" (Washington Times, 29 Temmuz 2009).
25 Eylül 2009'da İran'ın ikinci bir nükleer zenginleştirme santrali olduğu ortaya çıktı. ABD görüldüğü kadarıyla bundan haberdardı, ancak silah müfettişlerinden gizlenmişti (Jerusalem Post, 25 Eylül 2009). Bu arada, İran'ın sürgündeki muhalefet hareketi, önceki gün Tahran'da ve yakınlarında nükleer savaş başlığı kullanımında kullanılan daha önce bilinmeyen iki tesis olduğunu öğrendiklerini belirtti (Agence France-Presse, 25 Eylül 2009).
Üç dizi yaptırımın başarısızlığına rağmen, Obama Yönetimi yetkilileri Ocak 2010'da Rusya ve Çin bu fikre karşı çıksalar da yeni bir dizi yaptırım için baskı yapmaya niyetliler. Bu arada, Şubat 2010'un başlarında Obama "Devrim Muhafızları'nın bir generalinin ve generalin yönettiği iddia edilen kitle imha silahı üretimi ile yayılmasına karışmış inşaat şirketinin bağlı dört ortağının ABD yetkisi altındaki mevcutlarını dondurarak" tek taraflı yaptırım ilan etmiştir. Bir gün sonra, İran yüzde 20 olmak üzere daha yüksek bir saflık düzeyinde uranyum zenginleştirmeye başladığını duyurmuştur. Bu aşama nükleer silah üretiminde kullanılacak uranyum üretimine bir adım daha yakındır (Washington Post, 11 Şubat 2010).
IAEA Mayıs 2010 raporuna göre İran daha fazla zenginleştirmeyle iki nükleer silah yapmaya yetecek kadar nükleer yakıt depolamıştır. Bunun yanı sıra, rapor İran'ın Natanz'daki çalışmasını genişlettiğini, müfettişlerin tesislere erişiminin engellendiğini ve sorularının cevapsız bırakıldığını söylüyor. IAEA İran'ın uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20'ye çıkardığını ve bu oranın İran'ın programlarının amacı olduğunu söylediği nükleer güç reaktörleri çalıştırmak için gerekli olan yüzde 4 oranından çok yüksek olduğunu kaydediyor. Zenginleştirme oranını nükleer silah üretimi seviyesine çıkarmak için ilave merkezkaç santralleri kurulduğuna inanılıyor (New York Times, 31 Mayıs 2010).
Ağustos 2010'da, İran 10 yeni uranyum zenginleştirme alanı inşa edeceği yerleri dağların içinde, iyi korunan yerlerden seçtiğini duyurdu. Uluslararası topluluğa İran'a uygulanan yaptırımlara karşı bir misilleme olarak görülen ilave bir harekette, cumhurbaşkanı Ahmedinecad İran hükümetini IAEA ile minimum işbirliği düzeyi hariç herhangi bir ilişkiyi yasaklayan yeni bir yasanın uygulandığını duyurmuştur. (AP, 16 Ağustos 2010).
Nisan 2011'de, İran atom enerjisi programından bilim adamları uranyum zenginleştirmede kullanılan gelişmiş merkezkaç donanımlarının testlerinin başarılı olduğunu ve İran'ın ilk ticari nükleer reaktörüne başlanmasına bir aydan daha az bir zaman kaldığını duyurdular. Gelişmeler henüz tam olarak hayata geçirilmiş olmasalar da, duyurular İran'ın nükleer programının 2009 ve 2010'da ülkenin ana uranyum zenginleştirme tesislerine yapılan siber saldırılarda kayda değer sıkıntılar atlattığını ve bazı uzmanların ülkenin bir atom silahını ne kadar zamanda yapabileceği ile ilgili tahminlerini yeniden düzenlemelerine yol açtığını düşünen uluslararası algıyla karşılaştı (Washington Post, 14 Nisan 2011).
IAEA'nin Mayıs 2011'deki İran'ın nükleer programının gelişimine dair bir raporu İran'ın Nükleer silah ateşlemesinde kullanılacak gelişmiş bir tetik cihazının üzerinde çalıştığını yazıyordu. Ayrıca aynı rapor, İran'ın İsrail ile ABD tarafından 2010'da tasarlanıp serbest bırakıldığına inanılan ve İran'ın nükleer yakıt üretimini durduran Stuxnet adlı bilgisayar virüsünün etkilerinden kurtulduğunu da gösteriyor (JTA, 25 Mayıs 2011). Bir sonraki ay, İran devlet televizyonu orta ve uzun menzilli füzelere sahip olduğunu söyleyerek yığın halindeki birkaç füzenin resimlerini yayınlamıştır. İran bahsi geçen yer altı yığınlarının savunma ürünleri olduklarını iddia etse de, Londra tabanlı silah analiz grubu Uluslararası Strateji Çalışmaları Merkezi İran'ın bu yığınlarının İsrail'e, Türkiye'ye ve Basra Körfezi boyunca füze gönderebileceğini ve bu yığınları inşa etmenin tek mantıklı sebebinin daha büyük füzeler yerleştirmek olduğunu gösteren deliller rapor etmiştir (New York Times, 27 Haziran 2011).
BM Güvenlik Konseyi, 2010'da İran'a daha sert yaptırımlar dayattıktan sonra toplanan BM'nin bir uzmanlar topluluğu, Haziran 2011'de Güvenlik Konseyi üye ülkelerinden, İran'ın resmi olmayan aktivitelerinin ortaya çıkarıldığı ülkelere gönderilen gözlemcilerden, İran'ın orta ile uzun menzilli füzeler geliştirmesi, nükleer programı, silah kaçakçılığı üzerine dışarıdaki uzmanlar tarafından verilen bilgilerden derleme bir enformasyon oluşturan bir rapor yayınladı. Rapor da şu uyarı yer aldı: "İran'ın özellikle paravan şirket kullanma, nakliyatta gizleme yöntemleri, finansal işlemler ve konvansiyonel silah ile ilgili materyal transferi konuları başta olmak üzere her alanda yaptırımların etrafından dolaşması kasıtlıdır ve devam etmektedir. IAEA tarafından da bildirildiği gibi, İran uranyum zenginleştirme ile ağır su ile ilgili aktivitelerini sürdürmektedir. Balistik füze alanında da, füze denemelerine ve yasaklanmış tedarike devam etmektedir." Rapora göre, 6 aydan daha kısa bir süre içinde, İranlılar Secil ve Şahap 3 füzelerini 3 kez ateşlediler ve buna ilaveten Fetih-110 füzesinin de denemesini yaptılar (Haaretz, 10 Haziran 2011).
Füzeler ve Biyokimyasal Tehditler
İran, Rusya ve Çin'den sonra 2007 yılında dünyada en aktif füze uçuş testi yapan üçüncü ülkeydi. Birleşik Devletler füze savunma programı başkanı Korgeneral Henry Obering "Bölgesel bir savaşta, örneğin İsrail'le, kendilerinin ihtiyaç duyacağı her şeyden daha uzağa giden menzillerde füzeler geliştiriyorlar" diye bir açıklamada bulundu. "Neden bugün birkaç yıl içinde Avrupa'ya erişebilecek füzeler geliştiriyorlar?" (AP, 17 Ocak 2008). Savunma Bakanı Robert Gates Eylül 2009'da şunları söyledi: "İstihbarat topluluğu şuan İran'ın Şahap 3 gibi kısa ve orta menzilli balistik füzelerinden doğan tehdidin daha önce tahmin ettiğimizden daha hızlı geliştiğini değerlendirmektedir. Bu durum Avrupa kıtasındaki güçlerimize ve müttefiklerimize artan ve acil bir tehdit oluşturuyor." (News Briefing, 17 Eylül 2009).
Mayıs 2009'da İran Secil adında 1.200 mil menzilli, İsrail'e, ABD'nin bölgesel üslerine ve güneydoğu Avrupa'ya ulaşabilecek yeni bir füze denedi (The Peninsula, 21 Mayıs 2009). Secil, Eylül 2007 yılında tanıtılmış olan Şahap-3'e benziyor (Şahap Farsçada kayan yıldız anlamına geliyor). Bu füzenin menzili 810 milden 1.125 mile çıkarıldı (JTA, 23 Eylül 2007). Konvansiyel olmayan bir savaş başlığı taşıyabilen füze İran'da herhangi bir yere kurulabilir ve İsrail ile Avrupa'nın bazı bölgelerine ulaşabilir. Dvorkin "İran'ın yakın gelecekte kıtalararası balistik füze deneyebileceğini söyleyemem; ancak Avrupa'nın tümünü tehdit edebilecekler" (RIA Novosti, 12 Mart 2009).
İran füzenin tamamen İran yapımı olduğunu söylüyor; ancak ABD yetkilileri füzenin Kuzey Kore'nin "No Dong" Füzesi tasarımının üzerine kurulu olduğunu ve İran'da üretildiğini söylüyorlar. Birleşik Devletler ayrıca Çin'i İran'ın füze programına yardım etmekle suçluyor. Daha önce Temmuz 2004'te İran hayalet füze ürettiğini duyurmuştu elektronik algılamaya yakalanmayan bir roket (AP, 1 Haziran 2004).
İran Ocak 2006'da 4000 km menzilli olması planlanan Şahap-4 adında bir füzeyi test etti. İran muhalefetinden Alireza Caferzade, AP haber ajansına İran'ın şu anda 90 Şahap-3 füzesi ürettiğini bildirdi bu önceki üretimin 4 katından da fazla (Scotsman.com 2 Mart 2006). Ocak 2007'de, Pentagon Füze Savunma Kurumu Başkanvekili, Kuzey Kore ve İran'ın uzun menzilli füze geliştirme konusunda işbirliği yaptığını ifade etti. Kendisi ayrıca İran'ın ABD'yi vurabilecek kıtalararası balistik bir füze (ICBM) geliştirmesine imkân verecek olan bir uzay roket rampası üzerinde çalıştığını söyledi. (Washington Times, 30 Ocak 2007). İran Kasım 2007'de 1.250 mil menzilli yeni bir füze ürettiğini açıkladı (Reuters, 27 Kasım 2007).
Mart 2005'te, Ukrayna İran'a İsrail'e ulaşabilecek ve nükleer silah taşıyabilecek Cruise füzesi ihraç ettiğini kabul etti. 2001'de 12 adet 3.500 km menzilli Sovyet dönemi X-55 Cruise füzesi İran'a ihraç edildi. İsrail ayrıca İran'ın İsrail anti-balistik füze savunmasını delebilecek kendine ait bir Cruise füzesi geliştirmesinden çekiniyor (Jerusalem Post, 6 Mayıs 2008).
Bunlara ek olarak, İran'ın çeşitli biyolojik ve kimyasal silahlar üretmeye gücünün olduğuna inanılıyor. CIA'ya göre "İran çoktan daha önceden ürettiği kimyasal silahları ve onları gönderebilmek için bombaları ve ağır silahları- depolamıştır." Ayrıca CIA diyor ki: "İran Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'nin bir parçası olsa da, Tahran muhtemelen saldırgan bir Biyolojik Silah (BW) programı yürütüyor. İran Tahran'ın BW programında kullanılabilecek çift kullanımlı biyoteknik malzeme, donanım ve uzmanlığı elde etmeye çalışmaya devam ediyor. İran muhtemelen en azından küçük miktarlarda BW silahları üretecek güçtedir."
2005 yılının sonlarında, Jane's Defence Weekly İran'ın Suriye'ye VX ve Sarin sinir gazları ile hardal gazı üretimi araçlarını geliştirmesi için teknik destek sağladığını rapor etti.
Aralık 2005'te, Rusya İran'a kısa menzilli yerden havaya füze satma planları olduğunu duyurdu. Moskova İran'a gelecek 2 yılda 30 kadar Tor-M1 füze sistemlerini de içeren 1 milyar dolarlık silah satmayı kararlaştırdı. Tor füzeleri 48 hedefi aynı anda tanımlayabiliyor ve 20.000 fit yükseklikte aynı anda 2 hedefe atış yapabiliyor.
İran ayrıca, İsrail istihbarat şefine göre Kuzey Kore'den nükleer savaş başlığı taşıyabilen ve Avrupa'ya ulaşabilen füzeler satın aldı. Tümgeneral Amos Yadlin İran'ın 1.500 mil menzilli BM-25'lerden aldığını söyledi (JTA, 28 Nisan 2006). 2008'in sonundan önce İran cephanesindeki uzun menzilli füzelerinin sayısını resmi olarak üç katına çıkardı (Jerusalem Post, 8 Aralık 2008).
Nükleer Silahlanmanın Yaygınlaşması
İran'ın nükleer silahları varsa, nükleer teknolojisini ya da mevcut silahını diğer Müslüman ülkelerle ya da teröristlerle paylaşarak dolaylı bir tehdit oluşturabilir. IAEA denetimi altında uranyum madenciliği ve zenginleştirmesini de içine alan barışçıl amaçlarla nükleer teknoloji çalışmalarına müsaade eden Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'nı imzalayanlardan biri de İran'dır. Ancak Ahmedinecad BM Genel Meclisi'ne "İran nükleer konusundaki teknik bilgileri ihtiyaçları dolayısıyla diğer İslami ülkelere aktarmaya hazırdır" dediğinde dünya çapında endişe uyandırmıştı. İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney nükleer silahlanma tehdidini birkaç ay sonra Sudan Cumhurbaşkanı'na "İran'ın nükleer gücü ülkenin çeşitli bilimsel güçlerinin bir örneğidir" İran İslam Cumhuriyeti bilim adamlarının tecrübesini, bilgisini ve teknolojisini aktarmaya hazırdır" dediğinde tekrarlamıştı.
Eğer İran bir bomba sahibi olmayı başarırsa, Arap ülkeleri de İranlılara karşı caydırıcılık gücü sahibi olmak için nükleer silah sahibi olmak gerektiğini gördüklerinde potansiyel bir silah yarışı oluşabilir. Aslında, 2006'dan beri Ortadoğu ülkeleri (Suudi Arabistan, Cezayir, Mısır, Ürdün, Fas, Tunus, Türkiye, Suriye, Yemen, Irak, Libya ve Körfez İşbirliği Konseyi) ya atom enerjisi çalışmalarının planlarını duyurdular ya da nükleer işbirliği anlaşmaları imzaladılar. Hepsi nükleer teknolojinin barışçıl kullanımlarıyla ilgilendiklerini söylüyorlar; ancak korku bazılarının ya da hepsinin bir gün İran örneğini takip etmeleri ve nükleer bir silah için çalışmaları ihtimalinden kaynaklanıyor.
İran özellikle dünyanın gözleri önünde nükleer yeterliğe ulaşmanın o kadar da kolay olmadığını gösterdi, ancak nükleer aktivitelerle ilgilenen ülkelerin sayısı arttıkça bölge daha da tehlikeli hale geliyor.
Terör Sponsorluğu
İran maddi, manevi bölgenin İslamcı militanların çoğunun velinimetidir. Birçok aşırıcı grubun retoriğini şekillendiren İran modeli devrim, İran'ın İslami hukuk kurumu ve Batı karşıtı felsefesidir. Ayrıca aşırıcı İslamcı şiddetin belkemiğini oluşturan silah, eğitim ve literatürün de parası İran tarafından sağlanıyor.
Ekim 2005'te, üst düzey Filistin istihbarat yetkilisi İran'ın İslami Cihad'a Batı Şeria'dan Tel Aviv'e roket fırlatması karşılığında ödül olarak 10.000 $ vereceğini açıkladı. Para İran'dan İslami Cihad'ın deniz aşırı operasyonları sorumlusu İbrahim Şehadet'in parayı Batı Şeria'ya ileteceği Suriye'ye aktarılıyor (Sunday Times, 30 Ekim 2005).
Tahran rehin almadan, uçak kaçırmaya, suikastlara ve bombalamalara kadar değişen Batı karşıtı ve İsrail karşıtı terörist saldırılarla bağlantılıdır. Bu olaylardan bazıları 30 batılı rehinenin 1984'ten 1992'ye kadar Lübnan'da tutulması, Beyrut'taki ABD Elçiliği ve Fransız-ABD'li Deniz kışlalarının bombalanması, 1992'de Buenos Aires'teki İsrail Elçiliğinin ve Arjantin Yahudi cemaati binasının 1994'te bombalanması gibi olaylardır. İran ayrıca El-Kaide üyelerine geçiş ve geçici güvenli barınak da sağlıyor.
Hizbullah gibi İran destekli grupların ellerine vermek üzere ölümcül terör silahları da kaçırıldı ve komando tarzı saldırılarda İsrailli sivillere karşı kullanıldı. Katyuşya'dan daha gelişmiş olan yeni füzeler Hizbullah'a İran tarafından verildi ve bunlar, kuzey İsrail'i bombalamak için kullanılabilir.
Mart 2007'de, Shin Bet'in başındaki isim Hamas'ın Gazze'den İran'a askeri eğitim için düzinelerce adam gönderdiğini bildirdi (New York Times, 6 Mart 2007) .
İsrail ve Amerika'ya Tehditler
Ayetullah Ali Hamaney'in 3 Eylül 2005'te militan grup İslami Cihad'ın genel sekreteri Ramazan Abdullah ile bir görüşmesinde "Siyonist düşmanla yüzleşmenin tek yolu direniş ile cihadın devamı ve güçlendirilmesidir" dediği kaydedildi (AFP, 3 Eylül 2005). Ekim 2005'te, yeni seçilmiş cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad Ayetullah Hamaney'e atıf yaparak şöyle söyledi: "İmam'ın dediği gibi, İsrail haritadan silinmelidir." Başkan şöyle devam etti: "İnşallah, Allah'ın da kudreti ile birlikte, yakında ABD'siz ve Siyonizmsiz bir dünyada yaşayacağız" (AP, 26 Ekim 2005).
Başkan Bush 16 Şubat 2005'te "Açık açık söylemek gerekirse İran İsrail'den hoşlanmadığını açıklamıştır. İsrailliler de, bizim de olduğumuz ve herkesin de olması gerektiği gibi, İran'ın nükleer silah üretip üretmediği konusunda endişeliler" Açıkçası, ben İsrail'in lideri olsaydım ve ülkemin güvenliği hakkında İranlı Ayetullahların açıklamalarını dinleseydim, ben de İran'ın nükleer silah sahibi olmasından endişe duyardım. İsrail bizim müttefikimiz olduğundan ve İsrail'i destekleme konusunda çok güçlü bir bağlılığımız olduğundan, güvenlikleri tehdit edilirse İsrail'i destekleyeceğiz.
İran'ın konvansiyonel olmayan silahları sadece İsrail'e karşı bir tehdit değildir. Ayrıca ABD'ye ve ABD'nin dünya genelindeki çıkarlarına karşı da tehdit oluşturuyor. Amerikalı insanlar da bu tehlikenin farkındalar. Ocak 2006'daki bir kamuoyu araştırmasına göre, Amerikalıların yüzde 19'u İran'ı şu anda düşman olarak görürken, yüzde 65'i uzun vadede düşman olarak görüyor.
15 Haziran 2006'da, İran Savunma Bakanı, Mustafa Muhammed Neccar, Suriyeli meslektaşı Hasan Türkmeni ile İsrail ve ABD tarafından yöneltilen onların "ortak tehditler" dedikleri şeylere karşı askeri işbirliği anlaşması imzaladılar. Türkmeni "bizim işbirliğimiz ortak tehditlere karşı stratejik anlaşma ve birlikteliğe dayanıyor" dedi. "İsrail'in tehditlerine karşı ortak bir cephe oluşturabiliriz."
İran'ın Komşularına Karşı Tehditleri
İran'ın nükleer programına İran'ın kendilerini yönetmeye çalışmasından korkan Arap komşuları da şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor. Ekim 2007'de, üst düzey İranlı bir general intihar bombacılarının Körfez boyunca hedeflere saldırmaya hazır olduklarını ifade etti. Tehdit Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne idi.
Aralık 2008'de, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek "Farslar Arap devletlerini bitirmeye çalışıyor" diye uyardı (Jerusalem Post, 11 Aralık 2008). Mübarek birkaç ay sonra, "Hegemonya hırsları olan nükleerle silahlanmış bir İran bugün Arap ulusları için en büyük tehdittir" dedi (Wall Street Journal, 23 Mart 2009).
İran tarafından algılanan tehdit birçok Arap ülkesini kendi nükleer güç ilgilerini duyurmaya itti. Ürdün, Mısır, Yemen, Cezayir, Fas, Tunus, BAE ve Suudi Arabistan kendi nükleer programlarını geliştirmek istiyorlar.
İran Bombayı Kullanır Mı?
Mahmud Ahmedinecad'a göre, İran Devrimi'nin en büyük görevinin 874 yılında ortadan kaybolup Muhammed [a.s]'ın nesebini sonlandıran Onikinci İmam'ın dönüşünün yolunu hazırlamaktır. Bu imam, Mehdi ya da "kendisine Allah'ın kılavuzluk ettiği" , Şiilerin inancına göre hakkın güçlerinin kötülüğün güçlerini yenip İslam'ın dünya çapında egemen din olacağı yeni bir dönemi başlatacak vahiysel bir savaşta dönecektir. Şiiler Onikinci İmam'ın gelmesini bin yıldır sabırla bekliyorlar; ancak Ahmedinecad nükleer bir savaşla Mehdi'nin gelişini hızlandırabileceğine inanıyor. Ayetullah Hüseyin Nuri Hamdani 2005'te açıkça şunları söyledi: "Kayıp İmam'ın gelmesi için Yahudilere karşı savaşılmalı ve teslim olmaya zorlanmalılardır." Ortadoğu uzmanı Bernard Lewis'e göre İran'ı nükleer gücü olan diğer ülkelerden ayıran özelliği bu vahiyle alakalı dünya görüşleridir.
Lewis İran'ın 11. sınıflarına okutulan bir ders kitabında alıntılanan Ayetullah Humeyni'nin şu sözlerine atıf yapıyor: "Kararlı bir şekilde tüm dünyaya duyuyorum ki eğer dünyayı ifsad edenler [kâfir güçler] dinimize karşı gelmek istiyorlarsa, biz de bütün dünyaya karşı dururuz ve tamamı yok olana kadar da devam ederiz. Ya hepimiz hür oluruz, ya da daha büyük bir hürriyet olan şehitliğe kavuşuruz. Ya dünyada İslam'ın zaferiyle neşe içinde el ele tutuşuruz, ya da ahirete ve şehadete kavuşuruz. Her iki durumda da zafer ve başarı bizimdir."
Bazı insanlar Müslümanların İsrail'e karşı böyle silahları, aynı anda Müslümanlar da öldürülmüş olacağı için, kullanacağını düşünmüyorlar. Ne var ki, Saddam Hüseyin kendi halkı üzerine zehirli gaz kullanmakta tereddüt etmemişti. Lübnan'da 2006'daki savaş boyunca, Hizbullah Hayfa ve Nazaret gibi Arap nüfusunun çok olduğu şehirleri bombalamanın Yahudi olmayanları da öldürebileceğinden endişelenmemişti (ölen 52 kişiden 24'ü Yahudi değildi). Saddam sonrası Irak'ta Müslümanlar her gün birbirlerini öldürüyorlar. Ayrıca İran on yıl boyunca Irak'la içinde bir milyon kadar Müslüman'ın öldüğü bir savaş yaptı. Ayetullah Ali Ekber Haşemi Rafsancani açıkça İsrail'e yapılan bir nükleer saldırının yan etkilerinden endişelenmediğini söyledi. "İsrail'in sahip olduğu silahlarla İslam dünyasının da layıkıyla silahlandığı gün gelirse" diyor Rafsancani "kolonyalizmin stratejisi bir açmazla karşılaşacak, çünkü bir atom bombası İsrail'de her şeyi yok eder ama Müslüman dünya için sadece bazı zararlar oluşturur." Hatta İranlı bir yorumcunun da kaydettiği gibi, Rafsancani göründüğü kadarıyla "Yahudi Devleti'nin yok edilmesinin aynı zamanda Filistinli nüfusunun toplu katliamı anlamına geleceğinden" endişe duymuyor.
İran asla İsrail'e karşı nükleer bir saldırı başlatmaz diye iddia ediyorlar bazıları, bunun da sebebini, eski bir Sting şarkısının Ruslar hakkında dediği gibi, İranlılar "kendi çocuklarını severler" diyerek veriyorlar. Soğuk Savaş zamanında bu fikri KAM ya da Karşılıklı Kesin Mahvolma olarak adlandırırdık. Hiçbir Müslüman lider kendilerini yok edebilecek bir İsrail karşı atağı riskine girmez. Ne var ki İranlılar en sonunda her halükarda yok olacaklarına inanıyorlarsa KAM de işe yaramaz. Önemli olan, Bernard Lewis'in dikkat çektiği gibi, kâfirler cehenneme giderse müminlerin cennete gideceğidir. Eğer inanmayanları öldürmenin sana 72 bakirenin olduğu cennette bir yer kazandıracağına inanıyorsan, bir intihar bombacısı olarak şan ve şereften bir alev içinde gitmekle, atom bombası bulutunun gölgesi altında gitmek arasında ne fark var?
İyimserler de İranlıların ilahi olandan çok rasyonel ilkelerle hareket ettiklerini ve bu yüzden nükleer silah kullanma riskine girmeyeceklerini öne sürüyorlar. Diğerleri İranlıların irrasyonel olduklarını, bu yüzden de ateş etmeden duracaklarından şüphe edilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ne var ki, İsrail'e karşı bir nükleer saldırı ihtimalini öngörmek için İranlıların irrasyonel olduklarına inanmaya hiç gerek yok. Bir önceki İran cumhurbaşkanı Rafsancani İsrail'i yok etme konusunda tıpkı halefi gibi son derece kararlıydı. Nükleer bir savaşın kazanılamayacağını söyleyen eski deyişin aksine, Rafsancani İran'ın zafere ulaşabileceğini söylüyordu. Şöyle diyordu: "İsrail, yüzölçümü olarak İran'dan çok daha küçük, bu yüzden de nükleer bir saldırıya karşı çok daha savunmasız." İran 70 milyon ve İsrail sadece 7 milyon nüfusa sahip olduğundan, Rafsancani karşılıklı nükleer saldırılar sonucu İsrail yok olurken İran'ın sağ çıkacağına inanıyordu. Retorik gayet ağdalı; ancak o ve diğer İranlı liderlerin öncelikle İsrail'in daha çok füze gönderebilme ihtimalini ve sonucun onun hayal ettiğinden daha farklı olabileceği ihtimalini de hesaba katmaları gerekir.
Rafsancani İsrail'in savunmasızlığı konusunda haklı. Nüfus farkının yanı sıra, yüzölçümleri arasındaki eşitsizlik o kadar ki, İran'ın Sovyetler İsrail'i yok edecekmiş gibi kıtalararası balistik füze cephanesine ihtiyacı yok sadece İsrail'in üç yüksek nüfuslu bölgesine Tel Aviv, Hayfa, Kudüs üç tane Crude bombası attı mı; elveda İsrail.
İran'ın bölgedeki olayları etkilemesi için nükleer silah kullanmaya ihtiyacı yok. Moskova tabanlı Stratejik Nükleer Araştırmalar Merkezi'nin başındaki isim Tümgeneral Vladimir Dvorkin'e göre, İran'ın nükleer bombasının muhtemel tehlikesi bazı ülkelere yapacağı nükleer saldırılar değil, nükleer bir güç olduktan sonra uluslararası toplulukla olan işlerinde daha cesur bir yaklaşım takınması yeteneğidir. "BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararları ve yaptırımları zaten kale almayan İran'ın, nükleer güç statüsünü elde ettikten sonra neredeyse 'dokunulmaz' olması ve Hamas ve Hizbullah'ı da içine alan terörist örgütlere desteğini genişletebilecek olması esas tehdittir" (RIA Novosti, 12 Mart 2009).
Dahası, nükleer yeterlilik sahibi olarak, İranlılar İsrail'i ya da başka herhangi bir ülkeyi İran'a ya da müttefiklerine saldırmaktan caydırabilirler. Mesela Hizbullah 2006'da İsrail'e saldırdığında, nükleer bir İran Tel Aviv'i İsrail güçlerinin Beyrut'u vurması halinde intikamla tehdit edebilirdi. Nükleer silah kullanmanın en basit tehdidi bile İsraillileri sığınaklara koşmaya ve ekonominin belini bükmeye yeterdi. Hangi yabancı yatırımcı atom bombası dumanı altında parasının gitmesini riske atmak ister ki? Göçmenler yok olmanın gölgesinde yaşayan bir ülkeye neden gelmek istesinler? İsrailliler riski göze alabilirler mi ki? İsrailli liderler İranlıların blöfüne meydan okuma riskine girip girmemeye karar vermek zorunda kalacaklar.
Askeri Bir Yanıt Mı?
Londra'nın Sunday Times gazetesi (13 Mart 2005 tarihli) İsrail'in İran'ın nükleer reaktörüne bir saldırı planladığını ve ABD'nin de diplomatik çabalar İran'ın nükleer gelişmesini sınırlandırmada başarısız olursa bu saldırıyı engellemeyeceğini iddia etti. Hem İsrail hem de ABD raporu inkâr ettiler, ama ikisinin de diplomasinin tıkandığı yerde askeri hareketi düşündüğüne genel olarak inanılıyor. İşçi Partisi'nden Ephraim Sneh askeri hareketin son çare olduğunu ve İsrail'in uluslararası topluluğun İran'ın nükleer silah sahibi olmasını durdurmak için diplomatik anlaşmaya varacağından umutlu olduğunu ifade etti.
Potansiyel olarak İran'a saldırmak için birkaç seçenek mümkündür. Medyada yer bulanlardan bazıları, ülke liderlerine ya da nükleer bilimcilere suikast, bilim adamlarının ve diğerlerinin onlara erişimlerinin engellenmesi için tesislerin girişlerini bombalamak; İran'ın ana petrol terminallerini bombalamak ve ekonominin belini bükmek; zenginleştirme alanlarını bombalamak. Örneğin, İsrail resmi olarak "ülkenin atom aktivitelerini 'zehirleyen' hatalı ya da kusurlu malzeme satmak için İran'ın satın alma network'üne paravan şirketler sızdırdı" (Telegraph, 16 Şubat 2009).
Bu arada İran'ın bir saldırıda koruma amaçlı olarak güçlendirilmiş malzeme kullandığı ve nükleer malzemeleri saklamak için derin yer altı tünelleri kazdığı resmi olarak rapor edildi. (AP, 4 Mart 2005). Daha yakın zamana ait raporlar İran'ın nükleer tesislerini muhtemel saldırılardan korumak için bir tünel ağı oluşturmak ve hava savunmasını geliştirmek için aceleyle uğraştığını gösteriyor (Telegraph, 25 Ocak 2006).
İran Devrim Muhafızları'nın sözcüsü Mesud Cezayiri geçmişte İran'ın İsrail'in nükleer programlarını durdurmak için sarf ettikleri hiçbir gayreti yanıtsız bırakmayacakları şeklinde uyarıda bulundu. Cezayiri, "nükleer tesislerimize saldırma tehditleri boşa çıkacak" ifadelerini kullandı. "Tahran'ın cevabının kahredici olacağını ve İsrail'i dünya yüzeyinden silip atacağının farkındalar" (Maariv, 27 Temmuz 2004). Nisan 2007'de İran'ın güvenlikle ilgili işlerdeki İçişleri Bakanvekili Muhammed Bekir Zulkadr, İran'ın saldırıya uğraması halinde dünya genelindeki ABD'nin menfaatlerine ve İsrail'e saldıracaklarını ifade etti. "[İran'ın] Uzun menzilli füzelerle birlikte Amerika için hiçbir yer güvenli olmayacaktır"her gün 10.000'lerce füze ateşleyebiliriz" (Haaretz, 26 Nisan 2007).
Mitchell Bard
Çeviren: Ömer Faruk Peksöz
Amerika'nın kendisini "Amerikan düşmanı" ilan eden düşmanlarının en başta gelenlerinden biri İran'dır. İran, Ortadoğu'daki istikrara karşı en ciddi tehditlerden biri olmuştur ve İsrail'i vuracak araçlar geliştirmiştir. Amerikan ve İsrail istihbarat değerlendirmeleri, İran'daki İslami rejimin beş yıl içerisinde nükleer silah yapımını tamamlayabilecek duruma gelebileceği hususunda hemfikirdirler eğer bir araç ya da sağlam bir teknik destek yurtdışından sağlanırsa bu süre daha da kısalacaktır.
İsrail Askeri İstihbaratı'nın araştırma bölümünün başkanı olan Tuğgeneral Yossi Baidatz, 7 Aralık 2010 tarihinde İran'ın nükleer bomba yapımı için teknik yeterliliğe sahip olduğunu ve İran'ın bombayla arasındaki tek şeyin yapıp yapmama kararı olduğunu söylemiştir. Baidatz, İran'ın bir bombadan daha fazlasına yetecek rakam olan 1.800 kilogram uranyumu başarıyla zenginleştirdiğini ifade etmiştir (Jerusalem Post, 8 Aralık 2009).
İran'ın Nükleer Projesinin Arkasındaki Beyin
Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA), İran'ın nükleer silah gayretlerini şimdiki dini lider Ali Hamaney'in cumhurbaşkanı ve İran'ın Irak ile savaşta olduğu 1984 yılından beri takip ediyor. Zamanın bir üst düzey toplantısında, Hamaney, nükleer bir programı "nükleer silah Allah'ın askerlerinin ellerinde İran'a, bir 'caydırıcı' olarak hizmet edecektir" diyerek desteklemiştir (AP, 18 Eylül 2009).
1990 yılında Çin, İran'ın nükleer mühendislerine Çin'de eğitim alma imkânı tanıyan on yıllık bir nükleer işbirliği anlaşması imzalamıştır. Buna ek olarak, Çin hâlihazırda İran'da 1994 yılında işlevsel hale gelen bir nükleer araştırma reaktörü inşa etmiştir. İran 2002 yılında Çin'den nükleer silah üretiminde kullanılan uranyumun zenginleştirilmesinde kullanılabilen özel bir gaz satın aldığını açıkladı. Gaz satın alımı IAEA'ye bildirilmeliydi; fakat gizlendi. Çinli uzmanlar, ayrıca uranyum zenginleştirilmesinde kullanılabilen merkezkaç donanımının kurulumunun gözetmenliğinde görev aldılar.
CIA'ye göre, "İran tüm nükleer yakıt çevrimini edinmek ya da yerel olarak inşa etme gayretlerini meşrulaştırmak için sivil nükleer enerji programını kullanmaya devam ediyor. İran bu yakıt çevriminin Rusya'nın güney liman şehri Busehr'de inşa ediyor olduğu 1000 megawatt hafif sulu reaktör gibi nükleer güç reaktörlerine yakıt üretmek için kullanılacağını iddia ediyor. Ne var ki, İran'ın bu reaktör için kendi yakıtını üretmesine gerek yok; çünkü Rusya reaktörün çalışma süresi boyunca yakıt sağlamayı taahhüt etti ve İran ile harcanan ışınlanmış yakıtları geri almak için görüşmelerde bulunuyor."
Busehr Projesi İranlı teknisyenlere ve mühendislere değerli bir eğitim sağladı ve rejimin nükleer altyapısını genişletti. ABD'nin Rusya'nın sağladığı yakıtın silah programına aktarılmasına yönelik endişelerini yatıştırmak için Ruslar santralden kullanılmış yakıt çubuklarını geri almaya karar verdi; ancak, İran bunu kabule yanaşmadı. Bu arada Ruslar ve İranlılar arasındaki finansal anlaşmazlık yüzünden 2006 yılında bitmesi hedeflenen projenin tamamlanması ertelendi ve 2008'e çekildi. Rus yetkililer 12 Mart 2007'de İran'ın santralin 25 milyon dolarlık aylık ücretini ödemediğinden nükleer yakıtın İran'a verilemeyeceğini ve projenin tamamlanma tarihinin yeniden erteleneceğini ifade ettiler (Washington Post, 13 Mart 2007). Birkaç gün sonra Rusya Tahran'ı eğer uranyum zenginleştirme işini askıya almazsa Busehr'i nükleer yakıttan mahrum bırakacağı konusunda bilgilendirdi (New York Times, 20 Mart 2007). İran'ın aylık ödemelerde geride kalmasının yanı sıra, aksamın nakliyatındaki gecikmeler de santralin tamamlanma tarihini 2008'e çekti (Forbes.com, 4 Temmuz 2007).
2007 Aralık'ında Rusya konumunu değiştirdi ve Busehr'e uzun süredir ertelenmiş olan ilk nükleer yakıt nakliyatını yaptı. Karar, Tahran'ın 2003 sonlarında nükleer silah programını durdurduğu sonucuna varan ABD istihbarat raporunun yayınlanmasından sonra geldi. Başkan Bush "Eğer İranlılar bu uranyumu sivil bir nükleer güç santrali için kabul ediyorlarsa, onu nasıl zenginleştireceklerini bilmeye ihtiyaçları yok." Ancak üst düzey bir İranlı yetkili ülkesinin hiçbir şart altında uranyum zenginleştirme çabalarına son vermeyeceğini açıkladı (Reuters, 18 Aralık 2007 ).
İran son uranyum nakliyatını 28 Ocak 2008'de aldı. Şimdi 2008 yazında 1000 megawatt'lık kapasitesinin yarısında işlemeye başlayacak olan santral için 82 ton yakıt gücüne sahip bulunuyor (Washington Post, 13 Mart 2007).
Çin ve Rusya ne kadar İran'a teknoloji sağlamış olsalar da, İran nükleer programının arkasındaki beynin, İranlı yetkililere bazı gizli bilgileri ve donanımı sağlamış olan Pakistan nükleer programının babası Dr. Abdulkadir Han olduğuna inanılıyor. Abdülkadir Han 1990'ların ortalarında İran'a yapılan yardıma dâhil oldu. Pakistanlı araştırmacılar, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na (IAEA), İran tarafından yapılan merkezkaç donanımının Pakistan'dakilere biçim olarak benzediğini bildirdiler. Abdülkadir Han ayrıca İran'a dünya genelinde şirketleri ve aracıları içeren gizli bir tedarik ağı kurmasında yardımcı oldu. 2005 Mart'ında eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, İran'ın malzemeleri kara borsadan sağlayarak nükleer programını gizli olarak geliştirdiğini itiraf etti.
İsrail İran'ın nükleer programı hakkında ilk bildirimleri 1992 Mayıs'ında aldı ve başbakan Yitzhak Rabin Clinton hükümetini uyarmak istedi. Buna rağmen CIA İran'ın programının askeri değil sivil olduğuna karar verdi ve bu değerlendirmesini 1998 yılına kadar terk etmedi (New Republic, 5 Şubat 2007).
2002 yılında İran'da daha önceden bilinmeyen iki adet nükleer tesis bulundu. Bir tanesi Arak'ta silah üretiminde kullanılabilen ağır su üretiyordu. Diğeri ise Natanz'daydı. İranlı bir muhalif grup, İranlı yetkililerin santrali ziyaret etmesi beklenen IAEA müfettişlerinden gizlemek için tesis edilmiş duyarlı donanımı kaldırdığını iddia etti.
2003 Şubat ayında İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi merkez şehirlerden Yazd'in yakınlarında uranyum rezervlerinin keşfedildiğini duyurdu ve İran'ın "barışçıl nedenlerle gelişmiş nükleer teknolojiden faydalanmak için" üretim tesisleri kurduğunu açıkladı (AP, 11 Şubat 2003). Bu tehlikeli bir gelişmeydi; çünkü bu sivil amaçlarla ilgili ihtiyacı olan tüm uranyumu Rusya'dan alma doğrultusundaki anlaşmasına rağmen, İran'ın kendi kendine yakıt üretme ve işleme araçlarını elde etme niyetinde olduğunu gösteriyordu.
En iyi yöntem bu olmasa da, Michael Eisenstadt'a göre İran "reaktörü düşük yakıt yakma seviyelerinde nükleer silah imalatı için uygun plütonyum üretmek için çalıştırabilir ya da buna alternatif olarak reaktörde kullanılan plütonyumu Rusya'ya geri nakliyatını bekleyen harcanmış yakıttan ayırabilir."
Eisenstadt ayrıca İran'ın Kuzey Kore'nin silah, misil ve nükleer teknolojisinin başlıca müşterisi olduğunu kaydediyor. Kuzey Kore zayıf ekonomisini canlandırmak için çaresizce ihtiyaç duyduğu nakit parayı elde etmek için İran'a kendi nükleer silah programından plütonyum ve silah tasarım bilgilerini ihraç edebiliyordu. Bu durumda Kuzey Koreli uzmanların İran'a merkezkaç donanımı konusunda yardım ettiklerine inanılıyor.
Şubat 2004'te Abdülkadir Han'ın gizli nükleer tedarikçi ağından elde edilen yeni bir kanıtla yüz yüze kalan İran hükümeti, uranyum zenginleştirmek için evvelden IAEA'ye bildirdiğinden çok daha gelişmiş bir yüksek-hız merkezkaç donanımı doğrultusunda bir tasarısı olduğunu kabul etti. Bu tür bir merkezkaç donanımı İran'a daha önce 2003'te IAEA'ye gönülsüzce açıkladığı donanımdan çok daha hızlı bir şekilde nükleer yakıt üretmesine imkân tanıyacaktır. Bu açıklama İran'ın zenginleştirme programı ile ilgili bütün belgeleri teslim ettiğini iddia ettiği konusunda yalan söylediğini ispatlıyor.
Önceki iddiaları tekzip eden diğer bir ifşaatta da, İran Haziran 2005'te daha öncesinde bu tür çalışmalarını durdurduğunu ısrarla söylediği tarihten itibaren beş sene boyunca enerji üretiminde kullanılmayan ve sadece silahlarda kullanılan plütonyumu elde etmek için deneyler yürüttüğünü kabul etti. İran deneylerin 1993'te tamamlandığını ve o zamandan beri hiç plütonyum ayırması yapmadıklarını ifade etti. Ancak, IAEA soruşturması İran'ın 1998'e kadar uranyum işlediğini ortaya çıkardı.
2005 yılında geçmişte İran'ın bazı nükleer tesisleri konusunda doğru bilgileri veren Milli Direniş Konsey'i İranlı muhalif grup -, İran'ın üç nükleer savaş başlığı satın almak için 2004 yılının ortalarında 2,5 milyar dolar ayırdığını ifade etti. Grup, ayrıca, İran'ın Tahran'ın güneyinde 2007'den önce bir atom bombasına yetecek kadar plütonyum üretebilecek bir reaktör için çalışmalarını hızlandırdığını bildirdi (Reuters, 31 Mart 2005).
İran, IAEA'in gözetimi altında uranyum madenciliğini ve zenginleştirmesini de içeren nükleer teknolojinin barışçıl olarak takip edilmesine imkân veren Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'nı imzalayan devletlerden birisidir. IAEA, teoride İran için parçalanabilir malzemeleri silah programına yönlendirmesini daha da zorlaştıracak bağlayıcı bir gözetimi İran'ın kabul etmesini istiyor.
İran Aldatmacayı Kabul Ediyor
2005 yılına kadar İngiltere, Fransa ve Almanya ile görüşmeleri yürüten Hasan Rovhani, Mollaların ve akademisyenlerin bulunduğu bir toplantıda İran'ın zamana oynadığını ve 2002'de İran muhalefeti tarafından gizli nükleer programı ortaya çıkarıldığında Batı'yı kandırmaya çalıştığını söyledi. Tahran'da konuşmalar yapılırken, İran'ın zenginleştirilmiş uranyum oksit dönüşümünü nükleer yakıt işleminde kilit bir aşama İsfahan tesisinde tamamladığını söyledi. Rovhani ayrıca en az iki kez IAEA'in gizli nükleer deneyler hakkında, deneylere katılan bilim adamlarının yayınladığı akademik makalelerden bilgi almış olduğunu söyledi (Telegraph, 5 Mart 2006).
İran'ın bir silahı tamamlamasının en çabuk yolu silah amaçlı uranyum üretmek için açıktan açığa bir gaz merkezkaç donanımını kurmasıdır. Bu İran'ın niyetleri hakkında herhangi bir şüpheyi ortadan kaldıracak ve böyle olduğunda İran büyük ihtimalle el altından bir program yürütecektir. Böylece IAEA için gizlenmiş tesisi bulmak daha da zor olacaktır. IAEA, kurumun çevrelemesi ve gözetimi haricindeki bölgelerde İran'ın eylemlerini görüntüleyemediklerini kabul etti.
Nükleer Kulübüne Girme Kararlılığı
Haziran 2004'te İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi Tahran'ın nükleer gayelerine yönelik daha ileri bir dış nüfuzu reddetti. Harrazi "bundan sonraki hiçbir yükümlülüğü kabul etmeyeceğiz" dedi."İran'ın yüksek teknolojik yeterliğe sahiptir ve uluslar arası topluluk tarafından nükleer kulübünün bir üyesi olarak tanınmalıdır. Bu geri dönülmez bir yoldur" (AP, 12 Haziran 2004).
IAEA İran'ın nükleer programını askıya almaya söz vermesinden sonra bile nükleer silah üretiminde kullanılabilecek parça ve malzeme üretmeye devam ettiğini rapor etti. Raporda ayrıca özellikle kritik önemdeki bileşenleri nereden elde ettikleri konusu olmak üzere, İran'ın önceki birçok ifadeleriyle müfettişleri yanlış yönlendirdiği yolunda güncel kanıtlar yer aldı. Örneğin İranlı yetkililer başta İran'ın onları kendisinin yaptığında ısrarlı konuşmalarına rağmen, daha sonradan bu malzemelerin yurtdışından satın alındığını kabul etmişlerdir (New York Times, 3 Haziran 2004).
27 Haziran 2004'te, Telegraph İran'ın BM müfettişlerinin gözetimi altındaki nükleer donanımın mühürlerini kırdığını ve tekrar nükleer silahlar için kullanılabilecek parçalanabilir malzemeyi üretebilecek makineler yaptığını ve denediğini rapor etti. Tahran'ın bu hamlesi, İran'ın kendisinin şartları altında "tüm uranyum zenginleştirme aktivitelerini askıya aldığı" Avrupa ülkeleri ile arasındaki anlaşmayı ihlal etmiş bulunuyor. 35 ülkenin bu kilit talebine meydan okuyarak İran 21 Eylül 2004'te ham uranyumu zenginleştirme için gerekli olan gaza dönüştürmeye başladığını duyurdu bu nükleer silah üretiminde kullanılan bir süreçtir. Birkaç hafta sonra, İran, IAEA'ye meydan okuyarak birkaç ton ham "zenginleştirilmiş uranyum oksit" uranyumunu zenginleştirmeye hazırlamak için işlediğini ilan etti atom silahı geliştirilmesinde kilit bir adım (AP, 6 Ekim 2004).
Güney Afrika Savunma Bakanı Mosiua Lekota ve İranlı mevkidaşı Tuğamiral Ali Şemkani 17 Ağustos 2004'te iki taraflı işbirliğine dayalı bir anlayış genelgesi imzaladılar. İsrail televizyon kanalı Channel 1 TV'ye göre bu anlaşma Güney Afrika'nın İran'a uranyum satması yönünde bir düzenleme içeriyordu. Lekota, resmi olarak nükleer enerjiden barışçıl yollarla faydalanmanın İslam Devleti'nin yasal hakkı olduğunu ifade etti. Güney Afrika Savunma Bakanlığı akabinde raporu inkâr etti.
İran'ın nükleer silah programına devam etme konusundaki kararlılığının bir diğer belirtisi de, hükümet bilim adamlarını atom teknolojisinin her yönünde eğitebilmek için gizli bir nükleer araştırma merkezinin kurulumunu onaylamasıdır.
Bu Noktadan Geriye Dönüş Yok Mu?
İsrail Askeri İstihbaratı araştırma bölümünün başkanı, İran'ın şu anda nükleer bir bomba yapmaya yeterliğinin bulunduğunu ifade etti (Jerusalem Post, 8 Aralık 2009). Birkaç ay önce, ABD Ordu Komutanları Birliğinin başkanı olan Amiral Mike Mullen, 2 Nisan 2009'da "Sanırım İranlılar nükleer silah yapma yolunda ilerliyorlar"fazla zamanımız kalmadı" (Wall Street Journal, 6 Nisan 2009) açıklamasında bulundu. Bu açıklama müfettişlerin İran'ın bildirmediği 209 kilogram düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu açığa çıkardığını bildiren 2009 IAEA raporunun akabinde gelmiştir. Bu rakam Tahran'ın bu zamana kadar zenginleştirdiği uranyumun toplamını bir tonun üzerine çıkarır ve bu miktar ilave saflaştırmalarla birlikte nükleer silah üretmek için yeterlidir. Wisconsin Nükleer Silah Kontrol Projesi yöneticisi Gary Milhollin "düşündüğümüzden daha da kötü. Gerçek üretimin rapor edilenden üç kat fazla olması korkutucu bir durum" şeklinde açıklamada bulundu (Jerusalem Post, 20 Şubat 2009).
The Associated Press Eylül 2009'da İran'ın bomba yapabilmek için gerekli bilgiye sahip olduğunu gösteren bir belgeyi IAEA'den aldı. Washington IAEA başkanı Muhammed El-Baradey'i bilgiyi saklı tutmakla suçluyor (Jerusalem Post, 17 Eylül 2009).
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy "Tüm gizli servislerimiz bunu kesin olarak biliyor. İran bugün nükleer (silah) programı üzerinde çalışıyor." dedi (Sydney Morning Herald, 16 Eylül 2009). 2008'in son günlerinde Sarkozy'ye sunulan bir rapora göre, İran nükleer savaş başlığı yapması için kendisine gereken her şeyi güvence altına almaya "çok yakın". Raporu hazırlayan iki partili ekip İslam Cumhuriyeti tarafından resmen onaylanmış gerçekleri kullandı ve İran'ın en geç 2011'de nükleer kulübünün bir üyesi olacağı; yine ayrıca 2009'un İran'ın bomba yapmasını önlemek için son şans olacağı sonucuna vardı (Asharq Al-Awsat, 7 Ocak 2009). Strateji Çalışmaları Enstitüsü'nün Ocak 2009'daki bir çalışması da İran'ın büyük ihtimalle 2009 yılı bitmeden bir atom bombası yapabilmek için yeterli zenginleştirilmiş uranyuma sahip olmuş olabileceğini öngörüyor (Jerusalem Post, 27 Ocak 2009).
CIA de İran'ın bir bomba geliştirmeye yolunda olduğuna inananlardan. CIA'nin açık sözlü yöneticisi Michael Hayden "İran nükleer silah seçeneğini açık bırakmaya çalışmıyorsa, şu anda yaptığı harcamalara devam etmekte istekli olması beni şaşırtır" diye konuştu (AP, 16 Ocak 2009). Washington'un IAEA'deki baş delegesi Glyn Davies'nin Ağustos 2009 raporu, İran'ın bir nükleer silah üretmeye yetecek kadar düşük oranda zenginleştirilmiş uranyuma ya yakın zamanda sahip olacağını ya da hâlihazırda sahip olduğunu gösteriyor (Jerusalem Post, 9 Eylül 9 2009).
IAEA'nın başındaki isim, Muhammed El-Baradey, İranlıların nükleer silah üretmeye ABD ya da İsrail istihbaratları analizcilerinin tahminlerinden daha yakın olduğunu öne sürdü. Natanz tesisinin tamamen işlevsel hale gelmesi iki yıl alabilecekse de; Aralık 2005'te El-Baradey tesis bir kere açıldığında İranlıların nükleer silaha "birkaç ay uzakta" olacaklarını söyleyerek uyardı (The Independent, 5 Aralık 2005). 2007'de El- Baradey İran'ın muhtemelen üç ila sekiz yıl içerisinde nükleer bomba üretmeye yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olacağını ifade etti (Los Angeles Times, 25 Mayıs 2007; AFP, 22 Ekim 2007).
İran Natanz bölgesindeki uranyum zenginleştirme tesisini gizlice genişletti ve bu durum da analizcileri İran'ın nükleer silah programını hızlandırdığı yönünde şüphelenmelerine yol açtı. Dahası, ABD istihbarat raporunun söylediğine göre İran'daki tesisler Pakistan'da nükleer silah için parçalanabilir malzeme üretme amacıyla kullanılan tesislere benziyor (Telegraph, 22 Ocak 2006). İran bunların yanında Kuzey Kore ile Korelilerin Ekim 2006'da Tahran'ın nükleer bilim adamlarıyla yaptıkları nükleer testten elde ettikleri tüm verileri ve bilgileri paylaşma konusunda resmi olarak anlaşmaya vardı. Yine İran araştırma etkinliklerinde bir adım attı ve söylendiğine göre kendi yer altı testi için hazırlıklara başladı.
Şubat 2007'de, Avrupa Birliği dâhilindeki belgelerden birinde İran'ın bomba üretimi için nükleer silah amaçlı uranyum zenginleştirmesini önlemenin hiçbir yolunun olmadığı ve İran'ın programının diplomatik baskıdan çok teknik kısıtlamalar nedeniyle yavaşladığı ifade ediliyordu. Financial Times belgeden şu şekilde bir alıntı yaptı: "Bir aşamada artık İran'ın nükleer silah programına yetecek kadar uranyum zenginleştirme kapasitesini edineceğini beklemek" ve "İran'la problemlerin iktisadi yaptırımlar ile çözülemeyeceğini görmek zorundayız" (Jerusalem Post, 13 Şubat 2007).
Nisan 2007'de, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Natanz tesisinin "endüstriyel boyutta" nükleer yakıt üretmeye başladığını ilan etti. İran 3000 merkezkaçlık yeni bir diziye uranyum gazı enjekte ettiğini öne sürdü (AP, 12 Nisan 2007). Bir hafta sonrasında, İran Atom Enerjisi Kurumu başkanı Gholam Reza Aghazadeh bazı merkezkaçların zenginleştirme süreci içerisinde bozulduğunu kabul etti. Kesin bir rakam vermeksizin, zararın yüzde on ila yirmi arasında olduğunu ifade etti. Aghazadeh İran'ın son tahlilde Natanz'daki tesiste 50.000 uranyum zenginleştirme merkezkaçı inşa etmeyi amaçladığını söyledi. Aghazadeh İran'ın kendi nükleer yakıt çevrimini tamamlamasının dört yıl alacağını beyan etti (Agence France-Presse, Haaretz, 17 Nisan 2007). Ne var ki bir ay sonra IAEA müfettişleri İran'ın teknik problemlerinin çoğunu çözmüş göründüğü ve öncesinden daha geniş çapta olmak üzere uranyum zenginleştirmeye başlayacağı sonucuna vardı (New York Times, 15 Mayıs 2007).
Haziran 2007'de, İran İçişleri Bakanı İran'ın 100 kilogram zenginleştirilmiş uranyum ürettiğini açıkladı. Uzmanlar bir nükleer bomba için yaklaşık 500 kilogram zenginleştirilmiş uranyum gerektiğini söylüyorlar (AP, 22 Haziran 2007). İran'ın dini liderinin Yüksek Milli Güvenlik Konseyi'ndeki temsilcisi Ali Laricani Tahran'ın uranyum zenginleştirmekte kararlı olduğunu ve "nükleer yakıtı İran için stratejik bir ürün" olarak adlandırdıklarını ifade etti. Laricani ayrıca ülkesinin yeni stratejik planının nükleer yakıtı yerel olarak üretmek olduğunu söyledi (Reuters, 20 Aralık 2007).
8 Nisan 2008'de, Ahmedinecad İran'ın Natanz'daki yeraltı uranyum zenginleştirme tesisine 6.000 adet yeni merkezkaç donanımı kurmaya başladıklarını ifade etti. Bu İran'ın nükleer bir silah geliştirme yolundaki ilerleyişini hızlandıran korku verici bir gelişmedir (Reuters, 8 Nisan 2008). İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İran'ın dünya güçlerinin hassas nükleer çalışmalarını durdurması yönündeki talepleri karşısında geri çekilmeyeceğini ekledi (Agence France-Presse, 31 Temmuz 2008).
Haziran 2010'da ABC kanalıyla bir röportajda, CIA yöneticisi Leo Panetta Birleşik Devletler'in İran'ın iki silah yapmaya yetecek kadar düşük oranda zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduklarından şüphelendiğini belirtti. İran uranyum zenginleştirmeye karar verirse, Panetta'ya göre, "o noktaya varmaları ve silahı uygulanabilir kılmak için silah yerleştirme sistemi geliştirmeleri toplamda iki senelerini alır." (The Washington Times, 27 Haziran 2010)
Mart 2011'de, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın silahsızlanma ve silah kontrolü konusundaki üst düzey danışmanlarından Robert Eichom, İran'ın nükleer silah üretme yeterliğinin eşiğine doğru ilerlediğini; ancak bunu çabucak gerçekleştirmeye o kadar da yakın olmadığını belirtti. Eichom, ayrıca, Tahran'daki liderlerin atom silahı üretme konusunda devam edip etmeme konusundaki siyasi karar verme aşamasında bölünmüş olabileceklerini ekledi (AP, 9 Mart 2011).
Ulusal İstihbarat Tahmini
ABD'nin Ulusal İstihbarat Tahmini'nin (The NIE) Kasım 2007'deki geniş anlamda yer bulan görüşleri medyada Bush yönetiminin yanlışlıkla ve çılgına dönmüş bir halde İran'a acımasız yaptırımlar uygulamak ve muhtemelen askeri bir müdahaleyi meşrulaştırmak için İran'ın var olmayan nükleer silah programına aleyhtarlığı artırdığının göstergesi olarak resmedildi. En çok dikkat çeken bulgu da İran'ın nükleer programını 2003'te durduğu ve Amerika'nın casus kuruluşlarının da programın hala dondurulmuş halde kaldığına inanmasıydı. Raporda ayrıca İran'ın gelecek on yılın ortalarına kadar nükleer silah üretebilecek yeterliğe sahip olmasının beklenmediği de yer aldı.
Diğer ülkeler NIE'ye karşı şüpheciliklerini hemen ifade ettiler. İngiltere'nin Fransa'nın ve Almanya'nın liderleri ve bunların yanı sıra Körfez Arap ülkeleri İran'ın yapabilecekleri ve niyetleri konusundaki kendi bağımsız değerlendirmelerine dayanarak endişelerini seslendirmeye devam ettiler. Örneğin, Fransız Dışişleri Bakanı Herve Morin 31 Ocak 2008'de "Birkaç istihbarat servisinin düzenledikleri bilgi bizi İran'ın (nükleer) programını sürdürme arzusundan vazgeçmediğine ve geliştirmeye devam ettiğine inanmamıza yol açıyor" dedi (Agence France-Presse, 1 Şubat 2008). İran tarafından doğrudan tehdit edilen tek ülke olan İsrail de İran'ın önümüzdeki on yıl bitmeden nükleer silaha sahip olabileceğine inanmış vaziyette bulunuyor.
Ocak 2010'da Başkan Obama'nın baş danışmanları NIE'nin İranlı bilim adamlarının nükleer savaş başlığı çalışmasını 2003 sonlarında durdurduğu yönündeki çıkarımlarına inanmadıklarını belirttiler (New York Times, 2 Ocak 2010).
Müzakereler
İran 14 Kasım 2004'te Tahran'da Fransız, Alman ve İngiliz büyükelçileriyle yapılan bir toplantıda, İran'ın anlaşma süresi boyunca BM Güvenlik Konseyi'nin yaptırımları ile karşılaşmamasının Avrupalı ülkelerce garanti edilmesi karşılığında nükleer programlarını derhal askıya alma konusunda anlaşmaya vardı. Busehr AB-İran anlaşmasına dâhil değildi. Bush yönetimi bununla tatmin olmamıştı ve Tahran'ın bir tehlike olmadığına dair dünyayı ikna etmesi gerektiğini belirtti (Washington Post, 15 Kasım 2004).
İran-Avrupa anlaşmasından kısa bir süre sonra, Milli Direniş Konseyi İran'ın nükleer silah için ayrıntılı projeler ve kara borsadan nükleer silah için uranyum satın aldığını duyurdu. Grup ayrıca İran'ı Tahran'da Savunma Bakanlığı'na ait gizli bir yerde uranyum zenginleştirmeye devam etmekle suçladı. İddialar bağımsız olarak doğrulanamazdı ve nükleer uzmanları bunların doğru olup olmadığı konusunda ayrılığa düştüler. Ancak tabi bu grup daha önceden iki adet gizli İran nükleer tesisini ortaya çıkarmıştı (New York Times, 18 Kasım 2004).
Dışişleri Bakanı Colin Powell Birleşik Devletler'in, İran'ın füzelerini nükleer silah taşıyacak şekilde ayarladığına dair istihbaratları olduğunu ve bunun ancak İran nükleer bir yeterlilik geliştiriyor ya da geliştirmeyi planlıyorsa mantıklı olduğunu açıkladı. Powell konuşmasında "Onların kullanışlılığı olan yani orada öylece oturan değil de istedikleri zaman gönderebilecekleri bir nükleer silahla ilgilendikleri konusunda içimde hiçbir şüphe yok zaten bu yıllardır söylediğimiz bir şey olduğundan gayet açık bir durum" ifadelerini kullandı (Washington Post, 18 Kasım 2004).
İran'ın nükleer konusunda baş müzakerecisi Hasan Ruhani, BM'nin 2004 yılı kasım ayının sonlarında İran'ın nükleer aktivitelerini yaptırımlarla cezalandırmayacağını açıkladıktan sonra bunun ABD'ye karşı alınmış "büyük bir zafer" olduğunu iddia etti. Ruhani İran'ın nükleer hakkından asla vazgeçmeyeceğini söyledi ve Avrupa ülkeleri ile olan görüşmelerde uranyum zenginleştirmesindeki askıya almanın sadece geçici olduğunu vurguladı. Başkan Bush 30 Kasım'da "İranlılar nükleer silah programlarına son vermeyi değil askıya almayı kabul ettiler. Bizim isteğimizse nükleer silah programlarını sonlandırmalarıdır." dedi (Reuters, 30 Kasım 2004).
Şubat 2005'te, Yüksek Milli Güvenlik Konseyi sözcüsü Ali Agha Muhammedi İran'ın asla nükleer programını ıskartaya çıkarmayacağını ve Avrupalılarla olan görüşmelerin ülkenin nükleer kazanımlarına son vermek için değil onları korumak için olduğunu belirtti. Bu görüş Mart ayında ülkenin asla uranyum zenginleştirmeye kalıcı olarak son vermeyeceğini belirten ve Birleşik Devletler'i İran üzerine yaptırım istemek amacıyla BM Güvenlik Konseyi'ne başvurursa "bölgenin güvenliği ve istikrarı sorun haline gelir" ifadeleriyle uyaran Ruhani tarafından pekiştirilmiştir.
Mayıs 2005'te, İran 37 ton uranyumu gaza dönüştürdüğünü onayladı. Bu İran'ın zenginleştirilmiş uranyum üretimi sürecinde doğruladığı ilk gelişmeydi. Bu nükleer programla ilgili Avrupalılarla olan anlaşma gelecekte bozulursa Tahran'ın hızlı bir şekilde uranyum zenginleştirmeye başlayacak durumda olduğu anlamına geliyor (AP, 9 Mayıs 2005). İran'ın eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi 27 Temmuz 2005'te, Avrupa'nın pozisyonu ne olursa olsun "İsfahan'daki uranyum işleme tesisi alanı - çalışmaya devam edeceğiz" dedi. 1 Ağustos'ta İran, uranyum işlemesinin devam etmesine izin vererek, İranlı teknisyenlerin İsfahan'daki nükleer tesisindeki BM mühürlerini kıracaklarını ifade etti. Uranyumun yeniden işlenmesi askıda kalacak olan uranyum zenginleştirmesinin bir alt safhasıdır (Jerusalem Post, 1 Ağustos 2005).
2005 yılı Ağustos ayının sonlarında, Avrupalı güçler İran ile İran'ın nükleer programına dair 31 Ağustos'ta yapılması kararlaştırılan görüşmeleri iptal ettiler. Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jean-Baptiste Mattei, "Avrupa'nın resmi bir teklifi üzerinde bu ayın ilk günlerinde yapılan görüşmeler devam etmeyecek; çünkü İran görüşmeler sürerken anlaşmayı ihlal ederek belli nükleer çalışmalarına devam etti" dedi. (Reuters, 24 Ağustos 2005).
2 Eylül 2005'te IAEA İran'ın geçen ay süreci yeniden başlatmasından beri uranyum zenginleştirmek için ihtiyacı olan gazdan yedi ton ürettiğini bildirdi. BM eski nükleer müfettişlerinden biri bunun bir atom silahı için yeterli olduğunu ifade etti. IAEA raporu ayrıca fevkalade sert bir dille İran'ın on sekiz yıllık gizli nükleer aktivitesinin kilit yönleriyle alakalı birçok sorunun öylece durduğunu ifade ediyor ve IAEA'nin hala "İran'da bildirilmemiş nükleer materyaller ya da aktiviteler olmadığı" sonucuna varamadığını belirtiyor (Chicago Tribune, 3 Eylül 2005).
20 Eylül 2005'te İran IAEA'in yaptırımlar için Güvenlik Konseyi'ne başvurması halinde, uranyum zenginleştirmeye devam etmek ve nükleer tesislerinin teftişini yasaklamakla tehdit etti. Yeni seçilen İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad BM Genel Meclisi'nde yaptığı hararetli konuşmayla ülkesinin nükleer yakıt üretme hakkını savundu. Daha sonra "İran nükleer konusundaki teknik bilgileri, ihtiyaçları dolayısıyla diğer İslami ülkelere aktarmaya hazırdır" sözleriyle nükleer silahlanma konusunda dünya çapında endişeye yol açtı (AP, 15 Eylül 2005). İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney Sudan cumhurbaşkanına "İran'ın nükleer gücü ülkenin çeşitli bilimsel güçlerinin bir örneğidir" İran İslam Cumhuriyeti bilim adamlarının tecrübesini, bilgisini ve teknolojisini aktarmaya hazırdır" sözleriyle silahlanma tehdidini Nisan ayında tekrarladı (New York Times, 26 Nisan 2006).
2005 yılı Kasım ayının ilk günlerinde, İran, Avrupalı bakanların İran'ın uranyum zenginleştirmesiyle ilgili bütün aktivitelerini yeniden dondurması yönündeki IAEA çağrısına kulak vermesini isteyen taleplerini reddetti. Diğer bir korkutucu gelişmede de, İran nükleer zenginleştirme santrallerine yabancı katılımını kabul eden bir teklifi onayladı (Jerusalem Post, 6 Kasım 2005). İran İsfahan tesisinde yeni bir dizi uranyum zenginleştirmesine başladı. Bu hareket, İran'ın bu türden çalışmaları bırakmasını talep eden ricaları reddetmesinin ardından yapıldığı için provokatif bir hareket olarak algılandı (Washington Post, 17 Kasım 2005). Bu arada, IAEA başkanı, 1987'de Abdülkadir Han'ın network'undan nükleer savaş başlığı çekirdeğinin yapımında gerekli olan uranyum biçimlendirmesinin projesini elde etti. Ancak bu bir silah üretimi için yeterli değildi (The Guardian, 19 Kasım 2005). Birkaç gün sonra, İranlı muhalif bir grup olan Milli Direniş Konseyi, Kuzey Kore'nin 1989'dan itibaren İran'a nükleer taşıyabilen füzelerin yapımı için düzinelerce yer altı tünelleri ve tesislerinin yapımında yardım ettiğini söyledi (ABC News, 21 Kasım 2005).
Uluslararası aşağılama ile caydırılma hususunda gönülsüz olduğunu gösteren bariz bir diğer çabasında 2005 yılı Aralık ayının ilk günlerinde, İran Busher reaktörüne ek olarak iki nükleer güç santrali inşa etmeyi planladıklarını ilan etti (Washington Post, 6 Aralık 2005).
Ocak 2006 tarihli Guardian gazetesinden alınan Temmuz 2005 tarihli bir istihbarat değerlendirmesine göre, İran Avrupa'ya ulaşabilecek balistik füzeler ve biyolojik, kimyevi silahlar gibi nükleer silahlar geliştirebilmek için hırslı bir şekilde uzmanlık, eğitim ve donanım elde etmeye çalışıyor (Guardian, 4 Ocak 2006).
IAEA İran'ı Güvenlik Konseyi'ne Sevk Ediyor
BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi 31 Ocak 2006'da IAEA'nin İran'ı Güvenlik Konseyi' ne sevk etmesi gerektiği konusunda anlaştılar. ABD, İngiltere, Çin, Rusya ve Fransa Güvenlik Konseyi herhangi bir kararı ya da cezai önlemi tartışmadan önce İran'a politikasını değiştirmek için bir fırsat vermek amacıyla Mart'a kadar bekleyecek şekilde uzlaşmaya vardılar. Daha öncesinde, Muhammed-Nebi Rudaki İran parlamentosunun Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanvekili eğer BM İran'a nükleer programından dolayı iktisadi yaptırım uygularsa Hürmüz Boğazı'ndan geçen petrol akışını cebren durdurmakla tehdit etti (Haaretz, 24 Ocak 2006).
IAEA 1 Şubat 2006'da kurumun İran'ın nükleer programı ile yüksek oranda patlayıcılar ve füzeler ile ilgili askeri çalışmasının arasındaki bağlara dair kanıtları olduğunu söyleyen bir rapor yayınladı. Rapor İran'ın uranyum işleme, yüksek oranda patlayıcılar ve füze savaş başlığı tasarımı ile ilgili çalışmalarını belgeliyor. İran'ın bu çalışmaları İran'ın sadece elektrik gücüyle ilgilendiği iddialarıyla da çelişiyor. IAEA ayrıca İran'ın atom kurumunun göze çarpan nükleer meseleler hakkında yaptığı soruşturmalarda işbirliği içinde davranmadığına dair olan önceki şikâyetlerini de pekiştirdi (New York Times, 1 Şubat 2006).
IAEA kararını takiben İran uranyum zenginleştirme çabalarına devam ettiğini ve bundan sonra bir daha nükleer tesislerine uluslararası müfettişlerin erişimini artıran gönüllü önlemlere boyun eğmeyeceğini duyurdu (Washington Post, 15 Şubat 2006).
Şubat ayı IAEA raporuna göre İran yaklaşık yakıt zenginleştirmede kullanılan 20 adet merkezkaç donanımının testine başladı ve Natanz nükleer tesisinde geliştirmeler yapıyor. Organizasyon ayrıca "İran'daki nükleer materyaller ya da aktiviteler ile alakalı bildirilmemiş rapor olmadığı" sonucuna varacak durumda olmadıklarını ifade etmişti. Rapor İran'ı IAEA'nin üç yıllık gözetim çabalarına rağmen nükleer programının "kapsamını ve doğasını" bildirmediği için eleştiriyor (Washington Post, 28 Şubat 2006).
İran'a yaptırım uygulamaktan kaçınabilmek için geriye kalan tek diplomatik seçenek de, İran'ın Rusya'nın Rusya adına uranyum zenginleştirmesi teklifini reddetmesiyle sonuçsuz kaldı. Teklif üzerine görüşmeler geniş ölçüde Tahran'ın BM'ye sevk edilmeden programına devam etmek için kullandığı taktik bir strateji olarak anlaşıldı.
Güvenlik Konseyi 29 Mart 2006'da uranyum zenginleştirme aktivitelerini durdurması konusunda İran'a baskı yaptı ve IAEA Başkanı'ndan 30 gün içerisinde İran isteklerine boyun eğerse kendilerine rapor edilmesini istedi. Konsey bağlayıcı olmayan ve oybirliği ile alınmış destek gerektiren başkanlık düzeyinde yaptığı bir ifade ile eyleme geçti. Bu oybirliği ise ancak ifadenin son taslağının Avrupalı yazarları, ifadenin İran'ın nükleer silah üretmeye doğru her dürtüsünü "uluslararası barışa ve güvenliğe tehdit oluşturmaktadır" biçiminde niteleyen dilini ortadan kaldırdıktan sonra mümkün oldu (New York Times, 30 Mart 2006).
İran Dışişleri Bakanı akabinde Tahran'ın Avrupa paket programının sivil nükleer programa destek karşılığında uranyum zenginleştirmesini askıya almasını gerektirecek olan prensibini reddetti.
Mayısta BM müfettişleri İran'ın askeriye ile alakalı bir araştırma merkezindeki donanımda yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum izlerine rastladı. İlk raporlar zenginleştirmenin yoğunluğunun nükleer savaş başlığı için kullanılan seviyeye ya yakın ya da üstündeydi. Ancak daha sonra IAEA'ya bağlı bir diplomat, seviyenin elektrik gücü üretmek için kullanılan düşük oranda zenginleştirilmiş materyalden yüksek ve silah üretimi seviyesine yakın olsa da yoğunluğun silah üretilen seviyenin altında olduğunu ifade etti (AP, 13 Mayıs 2006).
31 Temmuz 2006'da BM Güvenlik Konseyi 1696 sayılı kararı onayladı. Karar İran'a uranyum zenginleştirme ile diğer yeniden işleme ile alakalı aktivitelerini bırakmak ve IAEA'nin istediği tamamen şeffaflık tedbirlerini alması için 31 Ağustos'a kadar zaman tanıyordu. Rusya ve Çin'in daha ciddi tedbirleri destekleyip desteklemeyecekleri hala açık olmasa da, ABD ve müttefikleri eğer İran karara uygun hareket etmezse Güvenlik Konseyi'nden iktisadi ve siyasi yaptırımlar için başvuracaklarını belirttiler. İran teklifi anında reddetti ve ABD ile İngiltere'yi suçlu ilan edip Güvenlik Konseyi'nden atılmaları çağrısında bulundu (JTA, 2 Ağustos 2006).
İran'ın en yüksek düzeydeki nükleer müzakerecisi, Ali Laricani, karara İran'ın uranyum zenginleştirme aktivitelerini askıya almayacağını- genişleteceğini ısrarla söyleyerek cevap verdi. Ali Laricani ifadesinde uranyum zenginleştirmede kullandığı merkezkaç donanımlarını kastederek "İhtiyaç olan yerde nükleer aktiviteleri genişleteceğiz. Bu aktivite bir merkezkaç donanımı dizisi de içeren bütün nükleer teknolojiyi kapsıyor," ifadelerini kullandı (AP, 6 Ağustos 2006).
İran nükleer aktivitelerin durdurulması çağrısı yapan 1696 sayılı kararı kale almayınca, ABD, Güvenlik Konseyi'nin yaptırımları dayatmaya başlayacağını umut etti. Ne var ki Fransa yaptırımlara açıkça itiraz edince, bu veto hakkına sahip (diğerleri Rusya ve Çin olan) üç konsey üyesinin ABD'nin talebini desteklemediği anlamına geliyordu. Başkan Bush buna müteakip olarak İran'ın boyun eğmesi için bu seferki Ekim ayının başı olmak üzere - başka bir tarih belirlemeyi kabul etti. Bu dört ayda İranlılara uranyum zenginleştirme programlarını çeşitli teşvikler karşılığında durdurmayı kabul etmeleri için verilen dördüncü ekstra mühletti (Washington Post, 21 Eylül 2006).
Altı dünya gücü 5Aralık 2006'da İran'a yaptırım uygulama amaçlı BM karar taslağı üzerinde anlaşmayı başaramadılar. Avrupalılar, ABD, Rusya ve Çin hassas materyallerin ihracatının yasaklanması, İran'ın nükleer programına dâhil olmuş kişilere ve gruplara seyahat yasağı ve mevcutlarının dondurulmasına dair yasaklama teklifleri üzerinde ihtilafta kaldılar. AB diplomatları yaptırımların genel anlamda sembolik olduğunu fakat bu hafif yaptırımların bile oybirliğiyle tasdik edilmesinin dünyanın İran'ın nükleer silah elde etmesinin durdurulması konusunda kararlı olduğuna işaret edeceğini ifade ettiler. İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Fransa, İngiltere ve Almanya Tahran'ın nükleer gelişimini engellemeye çalışırlarsa, bunu bir "nefret" eylemi olarak göreceklerini ve bu ülkelerle ilişkilerini yeniden gözden geçireceğini belirtti (Reuters, 7 Aralık 2006).
23 Aralık 2006'da, Güvenlik Konseyi "hassas nükleer malzeme ve donanımların ithalat ve ihracatını yasaklayan ve İran'ın hassas nükleer aktivitelerinin yayılmasını ya da nükleer silah yerleştirme sistemlerinin geliştirilmesini destekleyen kişilerin ya da tüzel kişiliklerin finansal mevcutlarını donduran" 1737 sayılı kararı oybirliğiyle kabul etti. Karar İran'dan "araştırma ve geliştirme de dâhil bütün zenginleştirme ile alakalı aktiviteleri ve yeniden işleme aktivitelerini, ağır su ile iş gören araştırma reaktörleri de dâhil olmak üzere ağır su ile alakalı bütün projelerini durdurmasını istiyor." Konsey ayrıca "her devletin, eğer bu devlet aşağıda belirtilen maddelerin zenginleştirme, yeniden işleme ya da ağır su ile alakalı aktivite ya da nükleer silah yerleştirme sistemlerinin geliştirilmesi için olduğuna karar verirse İran tarafından ya da yararına kullanılması için ilgili donanım ve teknolojinin sağlanmasını, satışını ya da aktarımını önlemesi gerektiğine karar vermiştir." Konsey İran'ın karara boyun eğip eğmediğini bildirmesi için IAEA Başkanı'ndan 60 gün içerisinde rapor istemiştir.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, Gholamreza Aghazadeh Ocak 2007'de İran'ın nükleer yakıt zenginleştirilmesinde kullanılan uranyum hexafluoride gazından (UF6) 250 ton depoladığını duyurmuştur. Londra Strateji Çalışmaları Uluslararası Enstitüsü'nde nükleer silahsızlanma analisti olan Mark Fitzpatrick, eğer bu UF6 miktarı yüzde 90 ya da üstünde zenginleştirilirse İran 50 nükleer savaş başlığına yetecek yakıta sahip olur. Aghazadeh "Onlar [Batı] bunun [nükleer çalışma] bizim milli hakkımız olduğunu ve geri dönülemez bir şey olduğunu kabul etmeliler" dedi. "Bu teknoloji İran yapımıdır ve yaptırımlarla sınırlanamaz." (IISS, Ocak 2007).
22 Şubat 2007'de, IAEA İran'ın Güvenlik Konseyi'nin uranyum zenginleştirmeyi durdurması konusundaki kesin uyarısını ve nükleer silah yapma niyetlerinin oluşturduğu korkuyu gidermek için olan diğer talepleri ihlal ettiğini gördü. Kurum ayrıca Tahran'ın zenginleştirmenin yanı sıra kendisine nükleer silah üretmede yardımcı olabilecek ağır su reaktörlerinin inşaatına devam ettiğini de bildirdi. Birkaç gün sonra İranlı Dışişleri Bakanı Menuşehr Muttaki bildiriyi İran'ın asla uranyum zenginleştirmeyi askıya almayacağını ifade ederek pekiştirdi (AP, 27 Şubat 2007).
8 Mart 2007'de IAEA İran'ın nükleer meydan okumasına karşı dayatılan BM yaptırımlarının bir parçası olarak İran'a gidecek olan yaklaşık iki düzene nükleer teknik yardım programının askıya alındığını bildirdi. Belki de daha önemlisi iki hafta sonra Rusya'nın İran nükleer zenginleştirmeyi askıya almazsa Bushehr güç santralini nükleer yakıttan mahrum bırakma kararı almasıdır.
IAEA 15 Kasım 2007'de İran'ın atom kurumuyla işbirliği yaptığını, ama bir yıldan fazladır Güvenlik Konseyi'nin uranyum zenginleştirmeyi bıraktırma talebini kale almadığını belirten bir rapor yayınladı. Dahası, Tahran daha geniş çaplı teftişleri engellediği için kurum İran'ın nükleer programına dair anlayış gücünün "azaldığını" ifade ederek bir uyarıda bulundu. Buna ek olarak, İran resmi olarak IAEA'nin İran'ın nükleer programı hakkında en azından iki İranlı ile mülakat yapma konusundaki ricalarını reddetti. Newsweek'e göre "kurum müfettişleri hala İran'ın bir teknik üniversitedeki uranyum atıklarına dair belgeler, uranyum madenindeki çalışmalar ve yüksek patlayıcı testleri ile füze atmosfere dönüş bölmesi tasarımını da içeren atom silahı araştırmaları üzerine yapıldığı iddia edilen çalışmalar hakkında açıklama bekliyorlar." Dergi ayrıca "Rapor Güvenlik konseyi aksini talep etmesine rağmen, İran'ın uranyum zenginleştirmeye ve plütonyum üretebilecek bir ağır su reaktörü sağlayacak olan ağır su üretim santralinin inşaatına devam etmesini doğrulamasında gayet açıktı. IAEA ayrıca İran'ın 3 Kasım'dan başlayarak merkez uranyum zenginleştirme santraline 3.000 merkezkaç donanımı kurduğunu öğrendi." ifadelerini kaydetti. Bir hafta öncesinde, İran IAEA'ye bir nükleer bombanın parçalarının nasıl yapılacağını belli başlı olarak betimleyen bir rapor vermişti (Newsweek, 15 Kasım 2007).
İran Dışişleri Bakanı Menuşehr Muttaki 29 Kasım 2007'de hiçbir şeyin İslam Cumhuriyeti'ni nükleer teknoloji uğraşından vazgeçiremeyeceğini ve Washington'un onları durdurmadaki girişimlerinde "başarısız olduğunu" ifade etmiştir. "İran halkı seçtiği yoldan asla geri dönmeyecektir ve bu yolda (nükleer teknoloji elde etmek) devam etmekte azimli ve kararlıdır." (Reuters, 1 Aralık 2007).
Son Gelişmeler
2008 yılı Mayıs ayında, altı dünya gücü İran'a nükleer programını bırakması için yeni mükâfatlar teklif etti. Ruhani lider Ayetullah Hamaney bu teklifleri Batı'nın baskılarına rağmen İran'ın "haklarından" vazgeçmeyeceğini söyleyerek yanıtladı. Bir gösteride "İran halkını tehdit etmek ona geri adım attırmaz." ifadelerinde bulundu (Reuters, 5 Mayıs 2008). Aralık 2008'de, IAEA Genel Başkanı Muhammed El-Baradey'in yaptırımların "başarısızlık" olduğunu (Los Angeles Times, 6 Aralık 2008) ifade etmesinden birkaç gün sonra, İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hasan Kaşkavi "İran uranyum zenginleştirmesini askıya almayacaktır" diyerek bunu vurguladı (Reuters, 9 Aralık 2008). Mayıs 2009'da, Ahmedinecad bir daha İran'a yaptırım yapılmaması karşılığında nükleer programını "dondurmasını" isteyen teklifi reddetti ve dünya güçleri ile bu konuda olan hiçbir görüşmeyi kabul etmedi (Reuters, 25 Mayıs 2009).
IAEA 26 Mayıs 2008'de İran'ı kurumun işlerini siyasi olarak engellemekle suçladı. "İran kurumumuza İran'ın ifadelerini desteklemek için gerekli olan insanlara ve belgelere ulaşımı ve bilgileri sağlamamıştır" aktivitelerinin niyetinin tamamen barışçıl olduğu yolundaki İran'ın ifadesi. Kurum ayrıca Güvenlik Konseyi'nin zenginleştirme aktivitelerinin durdurulmasını talep eden üç aşamalı yaptırımların İran tarafından kale alınmadığını; bunun yerine IAEA'nın Şubat raporundan beri çalışan merkezkaç donanımlarının sayısının yaklaşık 500 adet artırıldığını kaydetmiştir (AP, 26 Mayıs 2008). Dahası, IAEA "merkezkaç donanımı parçalarının azımsanamayacak bir kısmının Savunma Endüstrisi Kurumu'nun atölyelerinde üretildiğini" keşfetmiştir. Kurum ayrıca sadece nükleer bir silaha uyabilecek ateşleyicilerin, test sistemlerinin ve füze yapılandırmalarının kanıtlarını izah etmiştir (Christian Science Monitor, 30 Mayıs 2008).
Temmuz 2008'de, ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya uranyum zenginleştirmesini askıya alması karşılığında İran'a teknik ve ticari teşvikler teklif ettiler. Birkaç hafta sonra, bu güçler Cenevre'de ilk defa üst düzey bir ABD yetkilisinin katıldığı ve İran'la bir anlaşmaya varıp gelecek yaptırımların önünü kesmeyi amaçlayan görüşmeler gerçekleştirdiler. Ne var ki İranlı üst düzey yetkili uranyum zenginleştirmesinde herhangi bir dondurmayı reddetti. (Reuters, 20 Temmuz 2008). Beş gün sonra, İran'ın nükleer kurumunun başkanı ve Başbakan Yardımcısı Gholam Reza Aghazadeh ülkesinin gizli nükleer silah programının soruşturulmasında artık IAEA uzmanlarıyla işbirliği yapmayacaklarını ilan etti (Washington Post, 24 Temmuz 2008). Bundan kısa bir süre sonra da, Ahmedinecad Natanz yer altı tesisinde uranyum zenginleştirmesinde çalışan 6.000 merkezkaç donanımı olduğunu duyurdu- ki bu sayı daha bir seneden az bir süre önceki rakamın iki katıdır. Bu da İran'ın nükleer silah geliştirmeye doğru ilerleyişini gösteren korkutucu bir gelişmedir (Washington Post, 26 Temmuz 2008). Ağustos 2009 IAEA raporu merkezkaç donanımlarının sayısının 8.300'e yükseldiğini belirtiyor (Haaretz, 31 Ağustos 2009). IAEA Genel Başkanı El-Baradey grubun 35 milletten oluşan meclisine İran'ın ne uranyum zenginleştirmeyi bıraktığını ne de nükleer programı hakkındaki geçmişte kalan sorulara cevap verdiğini söyledi (New York Times, 7 Eylül 2009).
Eylül 2008'de, IAEA yetkilileri İsfahan'dan (nükleer silah üretimi için uygun aşamada işlenirse) 6 atom bombası üretmeye yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyumun İsfahan'daki merkez üretim tesisinde ortadan kaybolduğunu bildirdiler. Yetkililer materyalin, istihbarat yetkililerinin İran tarafından gizli araştırma yapılmak için kullanıldığını düşündüğü, ABD casus uyduları tarafından saptanan askeri üslere taşınmış olma ihtimalinden şüpheleniyorlar. (Telegraph, 12 Eylül 2008).
AB 24 Eylül 2008'de IAEA'nın raporunun "insanları İran'ın nükleer bomba elde edebilmek için metodik bir program takip ettiğini düşünmeye sevk ediyor" ifadelerini barındıran bir açıklama yayınladı.
Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü'nden David Albright 2008'de İran'ın merkezkaç donanımlarıyla olan sorunlarından çoğunu çözdüğünü ve şimdi "ifade edilen hedef kapasitenin - önceki oranlara göre önemli bir artış olan yüzde 85 ile çalışıyor" olduğunu söyledi. IAEA'nin 2008 raporu İran'ın yaklaşık 1.000 pound ağırlığında düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum ürettiğini belirtirken, Albright İran'ın basit bir nükleer bomba için minimum 1.500 pound gerektiğini ve İran'ın bu rakama 6 aydan 2 yıla uzanan bir zaman diliminde ulaşabileceğini ifade etti. (AP, 24 Eylül 2008).
İran'ı nükleer programından vazgeçirmeye yönelik suya düşen bir diğer teklif de İran'a yurtdışından garantili nükleer yakıt sağlamaktı. İran Dışişleri Bakanı Menuşehr Muttaki bu fikri reddetti: "Hayır" İran'ın uranyum zenginleştirme projesi olduğu gibi kalıyor. Zenginleştirme İran nükleer santraller için yakıt üretiminde kendi kendine yetecek hale gelinceye kadar devam edecektir. İran ayrıca nükleer teknolojinin yaygınlaştırılmasında tedirginliğe düşmeyecektir.". Muttaki açıklamasında "kendi kendimize yetecek hale gelir gelmez, ihtiyacı olan ülkelere sağlamaya hazırız." ifadelerini kullandı (Reuters, 5 Ekim 2008).
ABD Savunma Bakanı Robert Gates 9 Temmuz 2009'da "İran sorunu ile ilgili kaygılarımız onlar uranyum zenginleştirmede" ve ayrıca füze alanında başarı kaydettikçe artmaya devam etti." açıklamasında bulundu (AFP, 9 Haziran 2009).
Arap ülkeleri de durumdan dolayı endişeliler. ABD Eski Savunma Bakanı William S. Cohen son 18 ayda Körfez'e yaptığı 6 seyahatin sonuncusundan sonra 28 Temmuz 2009'da, Ortadoğu hükümetlerinin temel sorunu olarak İsrail'e düşmanlığın yerini İran'a dair korkular aldı dedi. Eski bakan "Gidip ziyaret ettiğimde duyduğum şey İsrail düşmanlığından fazla İran korkusunun olduğudur." ifadelerini kullandı. "Körfez ülkelerinin hepsinde olmasa da çoğunda dikkatimi çeken hâkim duygu böyleydi" (Washington Times, 29 Temmuz 2009).
25 Eylül 2009'da İran'ın ikinci bir nükleer zenginleştirme santrali olduğu ortaya çıktı. ABD görüldüğü kadarıyla bundan haberdardı, ancak silah müfettişlerinden gizlenmişti (Jerusalem Post, 25 Eylül 2009). Bu arada, İran'ın sürgündeki muhalefet hareketi, önceki gün Tahran'da ve yakınlarında nükleer savaş başlığı kullanımında kullanılan daha önce bilinmeyen iki tesis olduğunu öğrendiklerini belirtti (Agence France-Presse, 25 Eylül 2009).
Üç dizi yaptırımın başarısızlığına rağmen, Obama Yönetimi yetkilileri Ocak 2010'da Rusya ve Çin bu fikre karşı çıksalar da yeni bir dizi yaptırım için baskı yapmaya niyetliler. Bu arada, Şubat 2010'un başlarında Obama "Devrim Muhafızları'nın bir generalinin ve generalin yönettiği iddia edilen kitle imha silahı üretimi ile yayılmasına karışmış inşaat şirketinin bağlı dört ortağının ABD yetkisi altındaki mevcutlarını dondurarak" tek taraflı yaptırım ilan etmiştir. Bir gün sonra, İran yüzde 20 olmak üzere daha yüksek bir saflık düzeyinde uranyum zenginleştirmeye başladığını duyurmuştur. Bu aşama nükleer silah üretiminde kullanılacak uranyum üretimine bir adım daha yakındır (Washington Post, 11 Şubat 2010).
IAEA Mayıs 2010 raporuna göre İran daha fazla zenginleştirmeyle iki nükleer silah yapmaya yetecek kadar nükleer yakıt depolamıştır. Bunun yanı sıra, rapor İran'ın Natanz'daki çalışmasını genişlettiğini, müfettişlerin tesislere erişiminin engellendiğini ve sorularının cevapsız bırakıldığını söylüyor. IAEA İran'ın uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20'ye çıkardığını ve bu oranın İran'ın programlarının amacı olduğunu söylediği nükleer güç reaktörleri çalıştırmak için gerekli olan yüzde 4 oranından çok yüksek olduğunu kaydediyor. Zenginleştirme oranını nükleer silah üretimi seviyesine çıkarmak için ilave merkezkaç santralleri kurulduğuna inanılıyor (New York Times, 31 Mayıs 2010).
Ağustos 2010'da, İran 10 yeni uranyum zenginleştirme alanı inşa edeceği yerleri dağların içinde, iyi korunan yerlerden seçtiğini duyurdu. Uluslararası topluluğa İran'a uygulanan yaptırımlara karşı bir misilleme olarak görülen ilave bir harekette, cumhurbaşkanı Ahmedinecad İran hükümetini IAEA ile minimum işbirliği düzeyi hariç herhangi bir ilişkiyi yasaklayan yeni bir yasanın uygulandığını duyurmuştur. (AP, 16 Ağustos 2010).
Nisan 2011'de, İran atom enerjisi programından bilim adamları uranyum zenginleştirmede kullanılan gelişmiş merkezkaç donanımlarının testlerinin başarılı olduğunu ve İran'ın ilk ticari nükleer reaktörüne başlanmasına bir aydan daha az bir zaman kaldığını duyurdular. Gelişmeler henüz tam olarak hayata geçirilmiş olmasalar da, duyurular İran'ın nükleer programının 2009 ve 2010'da ülkenin ana uranyum zenginleştirme tesislerine yapılan siber saldırılarda kayda değer sıkıntılar atlattığını ve bazı uzmanların ülkenin bir atom silahını ne kadar zamanda yapabileceği ile ilgili tahminlerini yeniden düzenlemelerine yol açtığını düşünen uluslararası algıyla karşılaştı (Washington Post, 14 Nisan 2011).
IAEA'nin Mayıs 2011'deki İran'ın nükleer programının gelişimine dair bir raporu İran'ın Nükleer silah ateşlemesinde kullanılacak gelişmiş bir tetik cihazının üzerinde çalıştığını yazıyordu. Ayrıca aynı rapor, İran'ın İsrail ile ABD tarafından 2010'da tasarlanıp serbest bırakıldığına inanılan ve İran'ın nükleer yakıt üretimini durduran Stuxnet adlı bilgisayar virüsünün etkilerinden kurtulduğunu da gösteriyor (JTA, 25 Mayıs 2011). Bir sonraki ay, İran devlet televizyonu orta ve uzun menzilli füzelere sahip olduğunu söyleyerek yığın halindeki birkaç füzenin resimlerini yayınlamıştır. İran bahsi geçen yer altı yığınlarının savunma ürünleri olduklarını iddia etse de, Londra tabanlı silah analiz grubu Uluslararası Strateji Çalışmaları Merkezi İran'ın bu yığınlarının İsrail'e, Türkiye'ye ve Basra Körfezi boyunca füze gönderebileceğini ve bu yığınları inşa etmenin tek mantıklı sebebinin daha büyük füzeler yerleştirmek olduğunu gösteren deliller rapor etmiştir (New York Times, 27 Haziran 2011).
BM Güvenlik Konseyi, 2010'da İran'a daha sert yaptırımlar dayattıktan sonra toplanan BM'nin bir uzmanlar topluluğu, Haziran 2011'de Güvenlik Konseyi üye ülkelerinden, İran'ın resmi olmayan aktivitelerinin ortaya çıkarıldığı ülkelere gönderilen gözlemcilerden, İran'ın orta ile uzun menzilli füzeler geliştirmesi, nükleer programı, silah kaçakçılığı üzerine dışarıdaki uzmanlar tarafından verilen bilgilerden derleme bir enformasyon oluşturan bir rapor yayınladı. Rapor da şu uyarı yer aldı: "İran'ın özellikle paravan şirket kullanma, nakliyatta gizleme yöntemleri, finansal işlemler ve konvansiyonel silah ile ilgili materyal transferi konuları başta olmak üzere her alanda yaptırımların etrafından dolaşması kasıtlıdır ve devam etmektedir. IAEA tarafından da bildirildiği gibi, İran uranyum zenginleştirme ile ağır su ile ilgili aktivitelerini sürdürmektedir. Balistik füze alanında da, füze denemelerine ve yasaklanmış tedarike devam etmektedir." Rapora göre, 6 aydan daha kısa bir süre içinde, İranlılar Secil ve Şahap 3 füzelerini 3 kez ateşlediler ve buna ilaveten Fetih-110 füzesinin de denemesini yaptılar (Haaretz, 10 Haziran 2011).
Füzeler ve Biyokimyasal Tehditler
İran, Rusya ve Çin'den sonra 2007 yılında dünyada en aktif füze uçuş testi yapan üçüncü ülkeydi. Birleşik Devletler füze savunma programı başkanı Korgeneral Henry Obering "Bölgesel bir savaşta, örneğin İsrail'le, kendilerinin ihtiyaç duyacağı her şeyden daha uzağa giden menzillerde füzeler geliştiriyorlar" diye bir açıklamada bulundu. "Neden bugün birkaç yıl içinde Avrupa'ya erişebilecek füzeler geliştiriyorlar?" (AP, 17 Ocak 2008). Savunma Bakanı Robert Gates Eylül 2009'da şunları söyledi: "İstihbarat topluluğu şuan İran'ın Şahap 3 gibi kısa ve orta menzilli balistik füzelerinden doğan tehdidin daha önce tahmin ettiğimizden daha hızlı geliştiğini değerlendirmektedir. Bu durum Avrupa kıtasındaki güçlerimize ve müttefiklerimize artan ve acil bir tehdit oluşturuyor." (News Briefing, 17 Eylül 2009).
Mayıs 2009'da İran Secil adında 1.200 mil menzilli, İsrail'e, ABD'nin bölgesel üslerine ve güneydoğu Avrupa'ya ulaşabilecek yeni bir füze denedi (The Peninsula, 21 Mayıs 2009). Secil, Eylül 2007 yılında tanıtılmış olan Şahap-3'e benziyor (Şahap Farsçada kayan yıldız anlamına geliyor). Bu füzenin menzili 810 milden 1.125 mile çıkarıldı (JTA, 23 Eylül 2007). Konvansiyel olmayan bir savaş başlığı taşıyabilen füze İran'da herhangi bir yere kurulabilir ve İsrail ile Avrupa'nın bazı bölgelerine ulaşabilir. Dvorkin "İran'ın yakın gelecekte kıtalararası balistik füze deneyebileceğini söyleyemem; ancak Avrupa'nın tümünü tehdit edebilecekler" (RIA Novosti, 12 Mart 2009).
İran füzenin tamamen İran yapımı olduğunu söylüyor; ancak ABD yetkilileri füzenin Kuzey Kore'nin "No Dong" Füzesi tasarımının üzerine kurulu olduğunu ve İran'da üretildiğini söylüyorlar. Birleşik Devletler ayrıca Çin'i İran'ın füze programına yardım etmekle suçluyor. Daha önce Temmuz 2004'te İran hayalet füze ürettiğini duyurmuştu elektronik algılamaya yakalanmayan bir roket (AP, 1 Haziran 2004).
İran Ocak 2006'da 4000 km menzilli olması planlanan Şahap-4 adında bir füzeyi test etti. İran muhalefetinden Alireza Caferzade, AP haber ajansına İran'ın şu anda 90 Şahap-3 füzesi ürettiğini bildirdi bu önceki üretimin 4 katından da fazla (Scotsman.com 2 Mart 2006). Ocak 2007'de, Pentagon Füze Savunma Kurumu Başkanvekili, Kuzey Kore ve İran'ın uzun menzilli füze geliştirme konusunda işbirliği yaptığını ifade etti. Kendisi ayrıca İran'ın ABD'yi vurabilecek kıtalararası balistik bir füze (ICBM) geliştirmesine imkân verecek olan bir uzay roket rampası üzerinde çalıştığını söyledi. (Washington Times, 30 Ocak 2007). İran Kasım 2007'de 1.250 mil menzilli yeni bir füze ürettiğini açıkladı (Reuters, 27 Kasım 2007).
Mart 2005'te, Ukrayna İran'a İsrail'e ulaşabilecek ve nükleer silah taşıyabilecek Cruise füzesi ihraç ettiğini kabul etti. 2001'de 12 adet 3.500 km menzilli Sovyet dönemi X-55 Cruise füzesi İran'a ihraç edildi. İsrail ayrıca İran'ın İsrail anti-balistik füze savunmasını delebilecek kendine ait bir Cruise füzesi geliştirmesinden çekiniyor (Jerusalem Post, 6 Mayıs 2008).
Bunlara ek olarak, İran'ın çeşitli biyolojik ve kimyasal silahlar üretmeye gücünün olduğuna inanılıyor. CIA'ya göre "İran çoktan daha önceden ürettiği kimyasal silahları ve onları gönderebilmek için bombaları ve ağır silahları- depolamıştır." Ayrıca CIA diyor ki: "İran Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'nin bir parçası olsa da, Tahran muhtemelen saldırgan bir Biyolojik Silah (BW) programı yürütüyor. İran Tahran'ın BW programında kullanılabilecek çift kullanımlı biyoteknik malzeme, donanım ve uzmanlığı elde etmeye çalışmaya devam ediyor. İran muhtemelen en azından küçük miktarlarda BW silahları üretecek güçtedir."
2005 yılının sonlarında, Jane's Defence Weekly İran'ın Suriye'ye VX ve Sarin sinir gazları ile hardal gazı üretimi araçlarını geliştirmesi için teknik destek sağladığını rapor etti.
Aralık 2005'te, Rusya İran'a kısa menzilli yerden havaya füze satma planları olduğunu duyurdu. Moskova İran'a gelecek 2 yılda 30 kadar Tor-M1 füze sistemlerini de içeren 1 milyar dolarlık silah satmayı kararlaştırdı. Tor füzeleri 48 hedefi aynı anda tanımlayabiliyor ve 20.000 fit yükseklikte aynı anda 2 hedefe atış yapabiliyor.
İran ayrıca, İsrail istihbarat şefine göre Kuzey Kore'den nükleer savaş başlığı taşıyabilen ve Avrupa'ya ulaşabilen füzeler satın aldı. Tümgeneral Amos Yadlin İran'ın 1.500 mil menzilli BM-25'lerden aldığını söyledi (JTA, 28 Nisan 2006). 2008'in sonundan önce İran cephanesindeki uzun menzilli füzelerinin sayısını resmi olarak üç katına çıkardı (Jerusalem Post, 8 Aralık 2008).
Nükleer Silahlanmanın Yaygınlaşması
İran'ın nükleer silahları varsa, nükleer teknolojisini ya da mevcut silahını diğer Müslüman ülkelerle ya da teröristlerle paylaşarak dolaylı bir tehdit oluşturabilir. IAEA denetimi altında uranyum madenciliği ve zenginleştirmesini de içine alan barışçıl amaçlarla nükleer teknoloji çalışmalarına müsaade eden Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'nı imzalayanlardan biri de İran'dır. Ancak Ahmedinecad BM Genel Meclisi'ne "İran nükleer konusundaki teknik bilgileri ihtiyaçları dolayısıyla diğer İslami ülkelere aktarmaya hazırdır" dediğinde dünya çapında endişe uyandırmıştı. İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney nükleer silahlanma tehdidini birkaç ay sonra Sudan Cumhurbaşkanı'na "İran'ın nükleer gücü ülkenin çeşitli bilimsel güçlerinin bir örneğidir" İran İslam Cumhuriyeti bilim adamlarının tecrübesini, bilgisini ve teknolojisini aktarmaya hazırdır" dediğinde tekrarlamıştı.
Eğer İran bir bomba sahibi olmayı başarırsa, Arap ülkeleri de İranlılara karşı caydırıcılık gücü sahibi olmak için nükleer silah sahibi olmak gerektiğini gördüklerinde potansiyel bir silah yarışı oluşabilir. Aslında, 2006'dan beri Ortadoğu ülkeleri (Suudi Arabistan, Cezayir, Mısır, Ürdün, Fas, Tunus, Türkiye, Suriye, Yemen, Irak, Libya ve Körfez İşbirliği Konseyi) ya atom enerjisi çalışmalarının planlarını duyurdular ya da nükleer işbirliği anlaşmaları imzaladılar. Hepsi nükleer teknolojinin barışçıl kullanımlarıyla ilgilendiklerini söylüyorlar; ancak korku bazılarının ya da hepsinin bir gün İran örneğini takip etmeleri ve nükleer bir silah için çalışmaları ihtimalinden kaynaklanıyor.
İran özellikle dünyanın gözleri önünde nükleer yeterliğe ulaşmanın o kadar da kolay olmadığını gösterdi, ancak nükleer aktivitelerle ilgilenen ülkelerin sayısı arttıkça bölge daha da tehlikeli hale geliyor.
Terör Sponsorluğu
İran maddi, manevi bölgenin İslamcı militanların çoğunun velinimetidir. Birçok aşırıcı grubun retoriğini şekillendiren İran modeli devrim, İran'ın İslami hukuk kurumu ve Batı karşıtı felsefesidir. Ayrıca aşırıcı İslamcı şiddetin belkemiğini oluşturan silah, eğitim ve literatürün de parası İran tarafından sağlanıyor.
Ekim 2005'te, üst düzey Filistin istihbarat yetkilisi İran'ın İslami Cihad'a Batı Şeria'dan Tel Aviv'e roket fırlatması karşılığında ödül olarak 10.000 $ vereceğini açıkladı. Para İran'dan İslami Cihad'ın deniz aşırı operasyonları sorumlusu İbrahim Şehadet'in parayı Batı Şeria'ya ileteceği Suriye'ye aktarılıyor (Sunday Times, 30 Ekim 2005).
Tahran rehin almadan, uçak kaçırmaya, suikastlara ve bombalamalara kadar değişen Batı karşıtı ve İsrail karşıtı terörist saldırılarla bağlantılıdır. Bu olaylardan bazıları 30 batılı rehinenin 1984'ten 1992'ye kadar Lübnan'da tutulması, Beyrut'taki ABD Elçiliği ve Fransız-ABD'li Deniz kışlalarının bombalanması, 1992'de Buenos Aires'teki İsrail Elçiliğinin ve Arjantin Yahudi cemaati binasının 1994'te bombalanması gibi olaylardır. İran ayrıca El-Kaide üyelerine geçiş ve geçici güvenli barınak da sağlıyor.
Hizbullah gibi İran destekli grupların ellerine vermek üzere ölümcül terör silahları da kaçırıldı ve komando tarzı saldırılarda İsrailli sivillere karşı kullanıldı. Katyuşya'dan daha gelişmiş olan yeni füzeler Hizbullah'a İran tarafından verildi ve bunlar, kuzey İsrail'i bombalamak için kullanılabilir.
Mart 2007'de, Shin Bet'in başındaki isim Hamas'ın Gazze'den İran'a askeri eğitim için düzinelerce adam gönderdiğini bildirdi (New York Times, 6 Mart 2007) .
İsrail ve Amerika'ya Tehditler
Ayetullah Ali Hamaney'in 3 Eylül 2005'te militan grup İslami Cihad'ın genel sekreteri Ramazan Abdullah ile bir görüşmesinde "Siyonist düşmanla yüzleşmenin tek yolu direniş ile cihadın devamı ve güçlendirilmesidir" dediği kaydedildi (AFP, 3 Eylül 2005). Ekim 2005'te, yeni seçilmiş cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad Ayetullah Hamaney'e atıf yaparak şöyle söyledi: "İmam'ın dediği gibi, İsrail haritadan silinmelidir." Başkan şöyle devam etti: "İnşallah, Allah'ın da kudreti ile birlikte, yakında ABD'siz ve Siyonizmsiz bir dünyada yaşayacağız" (AP, 26 Ekim 2005).
Başkan Bush 16 Şubat 2005'te "Açık açık söylemek gerekirse İran İsrail'den hoşlanmadığını açıklamıştır. İsrailliler de, bizim de olduğumuz ve herkesin de olması gerektiği gibi, İran'ın nükleer silah üretip üretmediği konusunda endişeliler" Açıkçası, ben İsrail'in lideri olsaydım ve ülkemin güvenliği hakkında İranlı Ayetullahların açıklamalarını dinleseydim, ben de İran'ın nükleer silah sahibi olmasından endişe duyardım. İsrail bizim müttefikimiz olduğundan ve İsrail'i destekleme konusunda çok güçlü bir bağlılığımız olduğundan, güvenlikleri tehdit edilirse İsrail'i destekleyeceğiz.
İran'ın konvansiyonel olmayan silahları sadece İsrail'e karşı bir tehdit değildir. Ayrıca ABD'ye ve ABD'nin dünya genelindeki çıkarlarına karşı da tehdit oluşturuyor. Amerikalı insanlar da bu tehlikenin farkındalar. Ocak 2006'daki bir kamuoyu araştırmasına göre, Amerikalıların yüzde 19'u İran'ı şu anda düşman olarak görürken, yüzde 65'i uzun vadede düşman olarak görüyor.
15 Haziran 2006'da, İran Savunma Bakanı, Mustafa Muhammed Neccar, Suriyeli meslektaşı Hasan Türkmeni ile İsrail ve ABD tarafından yöneltilen onların "ortak tehditler" dedikleri şeylere karşı askeri işbirliği anlaşması imzaladılar. Türkmeni "bizim işbirliğimiz ortak tehditlere karşı stratejik anlaşma ve birlikteliğe dayanıyor" dedi. "İsrail'in tehditlerine karşı ortak bir cephe oluşturabiliriz."
İran'ın Komşularına Karşı Tehditleri
İran'ın nükleer programına İran'ın kendilerini yönetmeye çalışmasından korkan Arap komşuları da şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor. Ekim 2007'de, üst düzey İranlı bir general intihar bombacılarının Körfez boyunca hedeflere saldırmaya hazır olduklarını ifade etti. Tehdit Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne idi.
Aralık 2008'de, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek "Farslar Arap devletlerini bitirmeye çalışıyor" diye uyardı (Jerusalem Post, 11 Aralık 2008). Mübarek birkaç ay sonra, "Hegemonya hırsları olan nükleerle silahlanmış bir İran bugün Arap ulusları için en büyük tehdittir" dedi (Wall Street Journal, 23 Mart 2009).
İran tarafından algılanan tehdit birçok Arap ülkesini kendi nükleer güç ilgilerini duyurmaya itti. Ürdün, Mısır, Yemen, Cezayir, Fas, Tunus, BAE ve Suudi Arabistan kendi nükleer programlarını geliştirmek istiyorlar.
İran Bombayı Kullanır Mı?
Mahmud Ahmedinecad'a göre, İran Devrimi'nin en büyük görevinin 874 yılında ortadan kaybolup Muhammed [a.s]'ın nesebini sonlandıran Onikinci İmam'ın dönüşünün yolunu hazırlamaktır. Bu imam, Mehdi ya da "kendisine Allah'ın kılavuzluk ettiği" , Şiilerin inancına göre hakkın güçlerinin kötülüğün güçlerini yenip İslam'ın dünya çapında egemen din olacağı yeni bir dönemi başlatacak vahiysel bir savaşta dönecektir. Şiiler Onikinci İmam'ın gelmesini bin yıldır sabırla bekliyorlar; ancak Ahmedinecad nükleer bir savaşla Mehdi'nin gelişini hızlandırabileceğine inanıyor. Ayetullah Hüseyin Nuri Hamdani 2005'te açıkça şunları söyledi: "Kayıp İmam'ın gelmesi için Yahudilere karşı savaşılmalı ve teslim olmaya zorlanmalılardır." Ortadoğu uzmanı Bernard Lewis'e göre İran'ı nükleer gücü olan diğer ülkelerden ayıran özelliği bu vahiyle alakalı dünya görüşleridir.
Lewis İran'ın 11. sınıflarına okutulan bir ders kitabında alıntılanan Ayetullah Humeyni'nin şu sözlerine atıf yapıyor: "Kararlı bir şekilde tüm dünyaya duyuyorum ki eğer dünyayı ifsad edenler [kâfir güçler] dinimize karşı gelmek istiyorlarsa, biz de bütün dünyaya karşı dururuz ve tamamı yok olana kadar da devam ederiz. Ya hepimiz hür oluruz, ya da daha büyük bir hürriyet olan şehitliğe kavuşuruz. Ya dünyada İslam'ın zaferiyle neşe içinde el ele tutuşuruz, ya da ahirete ve şehadete kavuşuruz. Her iki durumda da zafer ve başarı bizimdir."
Bazı insanlar Müslümanların İsrail'e karşı böyle silahları, aynı anda Müslümanlar da öldürülmüş olacağı için, kullanacağını düşünmüyorlar. Ne var ki, Saddam Hüseyin kendi halkı üzerine zehirli gaz kullanmakta tereddüt etmemişti. Lübnan'da 2006'daki savaş boyunca, Hizbullah Hayfa ve Nazaret gibi Arap nüfusunun çok olduğu şehirleri bombalamanın Yahudi olmayanları da öldürebileceğinden endişelenmemişti (ölen 52 kişiden 24'ü Yahudi değildi). Saddam sonrası Irak'ta Müslümanlar her gün birbirlerini öldürüyorlar. Ayrıca İran on yıl boyunca Irak'la içinde bir milyon kadar Müslüman'ın öldüğü bir savaş yaptı. Ayetullah Ali Ekber Haşemi Rafsancani açıkça İsrail'e yapılan bir nükleer saldırının yan etkilerinden endişelenmediğini söyledi. "İsrail'in sahip olduğu silahlarla İslam dünyasının da layıkıyla silahlandığı gün gelirse" diyor Rafsancani "kolonyalizmin stratejisi bir açmazla karşılaşacak, çünkü bir atom bombası İsrail'de her şeyi yok eder ama Müslüman dünya için sadece bazı zararlar oluşturur." Hatta İranlı bir yorumcunun da kaydettiği gibi, Rafsancani göründüğü kadarıyla "Yahudi Devleti'nin yok edilmesinin aynı zamanda Filistinli nüfusunun toplu katliamı anlamına geleceğinden" endişe duymuyor.
İran asla İsrail'e karşı nükleer bir saldırı başlatmaz diye iddia ediyorlar bazıları, bunun da sebebini, eski bir Sting şarkısının Ruslar hakkında dediği gibi, İranlılar "kendi çocuklarını severler" diyerek veriyorlar. Soğuk Savaş zamanında bu fikri KAM ya da Karşılıklı Kesin Mahvolma olarak adlandırırdık. Hiçbir Müslüman lider kendilerini yok edebilecek bir İsrail karşı atağı riskine girmez. Ne var ki İranlılar en sonunda her halükarda yok olacaklarına inanıyorlarsa KAM de işe yaramaz. Önemli olan, Bernard Lewis'in dikkat çektiği gibi, kâfirler cehenneme giderse müminlerin cennete gideceğidir. Eğer inanmayanları öldürmenin sana 72 bakirenin olduğu cennette bir yer kazandıracağına inanıyorsan, bir intihar bombacısı olarak şan ve şereften bir alev içinde gitmekle, atom bombası bulutunun gölgesi altında gitmek arasında ne fark var?
İyimserler de İranlıların ilahi olandan çok rasyonel ilkelerle hareket ettiklerini ve bu yüzden nükleer silah kullanma riskine girmeyeceklerini öne sürüyorlar. Diğerleri İranlıların irrasyonel olduklarını, bu yüzden de ateş etmeden duracaklarından şüphe edilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ne var ki, İsrail'e karşı bir nükleer saldırı ihtimalini öngörmek için İranlıların irrasyonel olduklarına inanmaya hiç gerek yok. Bir önceki İran cumhurbaşkanı Rafsancani İsrail'i yok etme konusunda tıpkı halefi gibi son derece kararlıydı. Nükleer bir savaşın kazanılamayacağını söyleyen eski deyişin aksine, Rafsancani İran'ın zafere ulaşabileceğini söylüyordu. Şöyle diyordu: "İsrail, yüzölçümü olarak İran'dan çok daha küçük, bu yüzden de nükleer bir saldırıya karşı çok daha savunmasız." İran 70 milyon ve İsrail sadece 7 milyon nüfusa sahip olduğundan, Rafsancani karşılıklı nükleer saldırılar sonucu İsrail yok olurken İran'ın sağ çıkacağına inanıyordu. Retorik gayet ağdalı; ancak o ve diğer İranlı liderlerin öncelikle İsrail'in daha çok füze gönderebilme ihtimalini ve sonucun onun hayal ettiğinden daha farklı olabileceği ihtimalini de hesaba katmaları gerekir.
Rafsancani İsrail'in savunmasızlığı konusunda haklı. Nüfus farkının yanı sıra, yüzölçümleri arasındaki eşitsizlik o kadar ki, İran'ın Sovyetler İsrail'i yok edecekmiş gibi kıtalararası balistik füze cephanesine ihtiyacı yok sadece İsrail'in üç yüksek nüfuslu bölgesine Tel Aviv, Hayfa, Kudüs üç tane Crude bombası attı mı; elveda İsrail.
İran'ın bölgedeki olayları etkilemesi için nükleer silah kullanmaya ihtiyacı yok. Moskova tabanlı Stratejik Nükleer Araştırmalar Merkezi'nin başındaki isim Tümgeneral Vladimir Dvorkin'e göre, İran'ın nükleer bombasının muhtemel tehlikesi bazı ülkelere yapacağı nükleer saldırılar değil, nükleer bir güç olduktan sonra uluslararası toplulukla olan işlerinde daha cesur bir yaklaşım takınması yeteneğidir. "BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararları ve yaptırımları zaten kale almayan İran'ın, nükleer güç statüsünü elde ettikten sonra neredeyse 'dokunulmaz' olması ve Hamas ve Hizbullah'ı da içine alan terörist örgütlere desteğini genişletebilecek olması esas tehdittir" (RIA Novosti, 12 Mart 2009).
Dahası, nükleer yeterlilik sahibi olarak, İranlılar İsrail'i ya da başka herhangi bir ülkeyi İran'a ya da müttefiklerine saldırmaktan caydırabilirler. Mesela Hizbullah 2006'da İsrail'e saldırdığında, nükleer bir İran Tel Aviv'i İsrail güçlerinin Beyrut'u vurması halinde intikamla tehdit edebilirdi. Nükleer silah kullanmanın en basit tehdidi bile İsraillileri sığınaklara koşmaya ve ekonominin belini bükmeye yeterdi. Hangi yabancı yatırımcı atom bombası dumanı altında parasının gitmesini riske atmak ister ki? Göçmenler yok olmanın gölgesinde yaşayan bir ülkeye neden gelmek istesinler? İsrailliler riski göze alabilirler mi ki? İsrailli liderler İranlıların blöfüne meydan okuma riskine girip girmemeye karar vermek zorunda kalacaklar.
Askeri Bir Yanıt Mı?
Londra'nın Sunday Times gazetesi (13 Mart 2005 tarihli) İsrail'in İran'ın nükleer reaktörüne bir saldırı planladığını ve ABD'nin de diplomatik çabalar İran'ın nükleer gelişmesini sınırlandırmada başarısız olursa bu saldırıyı engellemeyeceğini iddia etti. Hem İsrail hem de ABD raporu inkâr ettiler, ama ikisinin de diplomasinin tıkandığı yerde askeri hareketi düşündüğüne genel olarak inanılıyor. İşçi Partisi'nden Ephraim Sneh askeri hareketin son çare olduğunu ve İsrail'in uluslararası topluluğun İran'ın nükleer silah sahibi olmasını durdurmak için diplomatik anlaşmaya varacağından umutlu olduğunu ifade etti.
Potansiyel olarak İran'a saldırmak için birkaç seçenek mümkündür. Medyada yer bulanlardan bazıları, ülke liderlerine ya da nükleer bilimcilere suikast, bilim adamlarının ve diğerlerinin onlara erişimlerinin engellenmesi için tesislerin girişlerini bombalamak; İran'ın ana petrol terminallerini bombalamak ve ekonominin belini bükmek; zenginleştirme alanlarını bombalamak. Örneğin, İsrail resmi olarak "ülkenin atom aktivitelerini 'zehirleyen' hatalı ya da kusurlu malzeme satmak için İran'ın satın alma network'üne paravan şirketler sızdırdı" (Telegraph, 16 Şubat 2009).
Bu arada İran'ın bir saldırıda koruma amaçlı olarak güçlendirilmiş malzeme kullandığı ve nükleer malzemeleri saklamak için derin yer altı tünelleri kazdığı resmi olarak rapor edildi. (AP, 4 Mart 2005). Daha yakın zamana ait raporlar İran'ın nükleer tesislerini muhtemel saldırılardan korumak için bir tünel ağı oluşturmak ve hava savunmasını geliştirmek için aceleyle uğraştığını gösteriyor (Telegraph, 25 Ocak 2006).
İran Devrim Muhafızları'nın sözcüsü Mesud Cezayiri geçmişte İran'ın İsrail'in nükleer programlarını durdurmak için sarf ettikleri hiçbir gayreti yanıtsız bırakmayacakları şeklinde uyarıda bulundu. Cezayiri, "nükleer tesislerimize saldırma tehditleri boşa çıkacak" ifadelerini kullandı. "Tahran'ın cevabının kahredici olacağını ve İsrail'i dünya yüzeyinden silip atacağının farkındalar" (Maariv, 27 Temmuz 2004). Nisan 2007'de İran'ın güvenlikle ilgili işlerdeki İçişleri Bakanvekili Muhammed Bekir Zulkadr, İran'ın saldırıya uğraması halinde dünya genelindeki ABD'nin menfaatlerine ve İsrail'e saldıracaklarını ifade etti. "[İran'ın] Uzun menzilli füzelerle birlikte Amerika için hiçbir yer güvenli olmayacaktır"her gün 10.000'lerce füze ateşleyebiliriz" (Haaretz, 26 Nisan 2007).