Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Çarşamba Sohbetleri, -Okuyucularla Hasbihal..-

Rıdvan Kaya: (’Zorbalar, idâmlardan meşruiyyet ararırken’ başlıklı ve 21 Haz. tarihli yazıda üzerine..) Çankaya otobüsünde yaşanan olay memleketin durumunu özetliyor. Rezil tipler uluorta konuşurken, daha doğrusu havlarken, konuşması gerekenler susuyor ve bu da rezaleti büyütüyor. Susmak yerine edepsizliğe müdahale eden ve susmayı zillet bilen herkese selam..
-Kemal Sorgunlu- 20 Haz., (Süleyman Demirel’in vefatı ile ilgili yazılar üzerine), Öyle bir kişiye ’rahmet’ dileyeceğinizi beklemezdim..
*SEÇ: Son cümleyi bir daha dikkatlice okuyunuz. Ne denilmek istendiğini sanırım anlarsınız.
-Mustafa Topatan : Abi S. Demirel’in ölümüyle ilgili yazının sonundaki, ’Allah’u Tealâ’nın kulları üzerindeki her türlü tasarrufunda rahmet olduğu gerçeğini unutmayarak..’ ifade, S. Demirel’in konuşmaları gibi olmuş.. Muz gibi, ne niyetine yerseniz, o tadı veriyor.
-Ahmet: 21 Haziran, Şeytana tapan masonları Hakk Tealâ Rahmetinden mahrum etmiştir.
Hz İbrahimin de şeytana tapan babasına af talebi Rabbimiz tarafından hoşgörülmemiştir.
-caner:20 Haziran, Ben, ’Gittiği yerde sıcağı bol olsun..’ diyorum..
-Timur Demir: Demirel’le ilgili iki yazının sonunda kullandığınız cümleyi, Kenan Evren hakkında da aynı şekilde kullandığınızı hatırladım.. O zaman da ilginç bulmuş ve o sözün ince esprisi üzerinde arkadaşlarla konuşmuştuk. Gerçekten de, Allah’u Tealâ’nın her tasarrufunda bir rahmet vardır.. Lütfunda da, kahrında da..
-Mustafa: 20 Haziran, (Zekâsını en çok da entrikalara kullanan bir politikacı.. ) yazınızı okuyunca.. Yakın tarih üzerine güvenilir okuma metinleri nelerdir diye bir daha düşündüm.. Çünkü, bugün 30’lu- 40’lı yaşlarda olanlar, cumhuriyetin kuruluşu ve 90’lı yıllardaki seyri hakkında neredeyse hiç bilgi sahibi değil. Araştırıp öğrenmek isteyenin de karşısına ”resmî tarih” yazmaları çıkıyor. Bu yazınıza kaynak olan metinler varsa…
*SEÇ: ’Resmî tarih’in yazdıkları da, hatıralar da bütünüyle yanlış veya yalan olmayabilir. Ama açıktır ki, resmî tarih, derin devlet de denilen ’ideolojik iktidar gücü’nü elinde bulunduranların kendi ayaklarına kurşun sıkmayacağı şekilde aktarır hadiseleri ve o hadiseler hakkında, kamuoyundaki hükmün kendi istediği çerçevede şekillenmesini ister. Bu gibi konularda, kanaat, belirli bir dünya görüşü ve mantık çerçevesi içinde kişinin kendi bilgisi ve itibar edilebilir gördüğü kişi veya çevrelerin görüşüyle oluşur.
-ramazand: 21 Haziran, S. Demirel, Monsenyör ile Lord arası bir şeydi, frakla verdiği pozlar da unutulmazdı. Anadolu köyünde doğdu. Batının kapısını ardına kadar açan ellerden biriydi, sahnenin ışıklarından gözünü bir türlü alamadı.. Dünyaya doyamadan gitti…Gittiği yerde hiç de rahat edemeyeceği islamî kıstaslar açısından tahmin edilebilir.. Her İslam’a karşı duranın başına, ahir hayatta ne gelecekse o da aynısı yaşayacaktır.. Yazık, hiç değmezdi. Bu ışıltı merakı kimleri kimleri büyülemedi ki?
-Bilal Sürgeç: 20 Haziran, ’Ne kendisi eyledi rahat, ne halka verdi huzûr.. / Çekildi gitti dünyadan, dayansın ehl-i qubûr..’ şeklinde aktardığınız beyit, İzzet Molla’nındır. Halet Efendi için yazmıştır. Hâlet Efendi, II. Mahmud devrinin derin devletinin başıdır. Padişahın gözünden düşünce, temize çıkaran olmamıştır.
Demirel’le ilgili olarak Tayyar Altıkulaç’ın hatıratından bir bölüm ilgi çekici olabilir:
28 Şubat döneminde bir gün Demirel Altıkulaç’ı çağırır ve ’aşağıda ne oluyor?’ diye sorar. Aşağı, sadece Çankaya’nın aşağısı değil, bütün ülkedir. Altıkulaç halkın incitildiğini, dini hususlarda rahatsız edildiğini belirtir. Demirel, ”ama ben TV’de çıkıp İslami konularda konuşuyorum” der. Altıkulaç ” halk sizin islami konulardaki görüşünüze, konuşmalarınıza itibar etmez” der. 28 Şubat’ın hatalarını anlatır. Demirel, ”Askerleri çağırayım onlara da bu konuları anlat!” der.Anlaşırlar. Ancak Demirel’in 28 Şubat cuntasını bu konuda çağırmaya, eski Diyanet İşleri başkanının onlara bilgi vermesini sağlamaya gücü yetmez.
-emir bereket: 19 Haziran, KU HALÊME WULO BE / Ê MEZINÊME SILO BE…
KU MEZINÊ ME SILO BE / Ê XWARNA ME ÇILO BE… (Halimiz böyle olunca başımız/ başbakanımız sülo olacak! başımız sülo olunca da yiyeceğimiz palamut ağacının yaprakları olacak!) ironi, uyarı, iç içe.. Bu şiir, (tırnak içi ifadeyle) ‘rahmetli’ için deyim haline gelmişti.
-M.A.Yazar:19 Haziran, ”Onlar bir ümmetti gelip geçti, onlarin kazandığı kendilerine sizin kazandiklariniz da size…” Toprağı bol olsun, kabirde meleklere ne cevap verecek acaba, 28 şubat’in baş aktörlerinden biriydi. O günlerde milleti nasıl aldatip krizlerin içine soktuğunu, müslümanların eziyetine ve zulümlerine vesile olduğunu ’Seri’ul Hisab’ biliyor..
Ancak, üzücü olan hükümetin ve hükümet tarafdarı olan medyanın onu sütten çıkmış ak Sülo gibi sunması ve en üst düzeyde törenlerle ugurlamasi.. Taraftarı olduğumuz bir hareket bizi hakkı söylemekten alikoymamali..
*SEÇ: Sizin kullandığınız ’Toprağı bol olsun’ sözü, gayrimuslim olanlardan iyi insanlar arkasından söylenmiştir, Osmanlı döneminde.. Bu deyimin bu konuda söylenemez, herhalde..
Yüksek seviyede bir tören uygulamasına gelince.. Belki, askerî darbelere maruz kaldığı ve halkın oyuyla da iktidara geri döndüğüne vurgu yapmak için, böyle bir yüksek seviyeli tören uygulanmış olabilir.. Ama, halkın ehl-i namaz olan kesimi hiç de itibar etmemiştir. Bir Özal ve Erbakan’ın cenazesindeki halk kitleleriyle Demirel’inki kıyaslanırsa.. Durum anlaşılır..
*
-SALİH: 17 Haziran (Devlet Bey’in devlet terbiyesi.. başlıklı yazı üzerine..) ’Kamusal alanda başörtüsü olmaz’ diyen Bahçeli’ den beklenecek bir şey yok. İnsan önce Rabbine karşı edepli olacak. Rabbinin emirlerine sınır çizme cüreti gösterebilen birinden edep beklemek abes olur.
-bekir ziya: 17 Haziran, Devlet Bey’deki aslında devlet terbiyesi değil, zilletin ta kendisidir. Kimlere o terbiyeyi yansıttığını görmek herşeyi aşikar ediyor.
-Mertırmaklı: 16 Haziran, Bahçeli ile Erdoğan arasındaki bugünkü uyuşmazlığın temelinde, cumhurbaşkanının ne kadar icranın içinde olacağıyla ilgili görüş ayrılığı yatıyor. Her ikisi de kendi görüşleri açısından haklı ve tutarlılar. Hattâ, CHP ve HDP başkanları da benzer tavır içine girebilirler. Hadi hayırlısı..
*
-İsmail Kılıç: 12 Haziran, AK Partinin içinde bulunduğu ’Erdoğan’sız olmaz’ gibi bir algının bir an önce son bulması gerekir. Kişilere değil, ilke ve ideallere bağlı bir hareket..
-Abdullah: 13 Haziran, seçimden önce DTK ile verilen pozlar, HDP ile yapılan seçim pazarlığı, int. sitelerindeki HDP =PKK=DTK haberlerinin baskınlığı, birilerinin PKK aşkını unutup, şimdi ortaya çıkan tablo üzerine, müslümanların aklıyla alay edercesine PKK =HDP değerlendirmeler yapması.. Bunlar, gelen tepkiler üzerine kitlesini kaybetmemek taktikleri..
-hakkı beyaz: 12 Haziran, Özellikle de doğu ve kürt halkın yaşadığı bölgelerde daha seçim yapılmadan bile AK Parti adaylarının seçiminde çok büyük yanlışların yapıldığı bir gerçektir. AK Parti azimli, örgütçü, çalışkan, hedefi olan insanlar yerine, yine bildik bürokrat tipi veya kendine emir kulu olacak adayları seçmiştir.
-Naci: Kürd halkının İstanbul’da en yoğunluklu yaşadığı 3. bölgeden tek bir kürd müslüman aday bile göstermedi. Ama, 7 tane Trabzonlu vardı. Ben kavmiyetçi değilim, ama, insanlar kendi ferdî veya bölgesel dertlerinden haberdar olanları da istiyorlar tabiatiyle.. Van’da da, kimsenin bilmediği ve sırf, B. A.’ın yakın tanıdığı bir kişi seçildi. Bingöl’de halk’a nanik yaparcasına bir hanım liste başı yapıldı. Bitlis’te kimsenin sevmediği, işretçi bir aşiret ağası gösterildi. Diyarbekir’de bile, Bingöllü birisi liste başı yapıldı ve 11’e 1 tablosu çıktı.
-Cevad Muradbeyli: 12 Haziran, Seçim öncesi, seçmenin AK Parti’ye uyarı nevinden tepki koyacağı herhalde belliydi. HDP’nin bu denli oy almasının, bundan sonra karşı kavmiyetçilik duygularını tetikleyeceği de açıktır.
AK Parti, mimarı olduğu çözüm sürecini elbette yürütmeli, ama, mevcut haliyle değil.. Nasıl olması gerektiğine dair de hiç bir bilgim yok. Ama, bu yoldan da dönülmemeli..
-Turhan Pülümüroğlu:14 Haziran, Birilerinin yaptığı açıklamalar boşun boşu.. Bizi kandırdılar, kendilerini komik duruma düşürmesinler bari.. Ben etnik köken olarak kürdüm.. Bir kısım müslümanlar, kavmiyetlerini, inançlarının önüne geçirdiler.. Eğer Anadolu’nun türk kavminden müslümanları da sizin gibi davransaydı, MHP’ye giderlerdi.. Mızrak çuvala sığmıyor.. Bizim meselemiz, niçin filana verdiniz veya vermediniz değil, gizli ve ikiyüzlü tavırlarınız.. Sizlerin kimlerle işbirliği yaptığınızı, Nişantaşı’nın, Cihangir’in sosyete çevreleri itiraf ediyorlar. 10 Haziran tarihli yazısında E.Çölaşan açıkça ortaya koymuştu. Bakınız o şöyle diyordu: (Bu partinin yetkilileri şimdi şunları hiçbir zaman unutmasın: Bu oyların en az yarısı HDP’ye emanet olarak, sadece bu seçimde verilmiş oylardır (…) Atatürkçü, demokrat, ülkemizin bölünmesine ve özerklik istemine sonuna kadar karşı olan, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin savunucusu kitleler (…)Oylarını HDP’ye sadece bu nedenlerle, AKP-Tayyip ikilisini çökertip burunlarını sürtmek amacıyla verdiler… Ve amaca ulaşıldı. (…) Atatürkçü, laik, demokrat kesimlerin bir bölümünün HDP’ye oy vermesi bir kumardı.
Zarlar atıldı ve kazanıldı! Demek ki bazen kumar oynamanın da yararları oluyormuş!)
Evet, E. çölaşan denilen kişi bunları yazdı..
Yalanlama yazacaksanız, ona yazın; Selahaddin abiye kızacağınıza..
-Muvahhid: Seçim sonuçları, dalkavukların, hataların ustunu ortmesi ve heryapılana dogru ve sadece tepedikilerin duyunca hoslarına gidecek seyleri söylemesinin de sonucudur..
-Zeki: 13 Haziran, Şimdi yapılan bir takım açıklamaların hiç bir inandırıcılığı yok.. Yazdıkları ile yaptıkları arasında çok açık ve net çelişkiler mevcut.
-Halil: 13 Haziran, Selahaddin Bey’in bir Müslüman hasasiyeti ile yaptığı eleştiriler bazılarını çok rahatsız etmiş. Kavmiyetçilik, bazılarının zihin ve kalblerine işlemiş, bir yapıyı bile savunabiliyorlar. İnşallah dünyada bir araya geldikleri gibi, ahirette de birlikte haşrolurlar!
-Abdulaziz:12 Haziran, anadili türkçe olan bir müslüman olarak, etnik kökenini bilmediğim Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum. Son seçimlerde, bir kısım müslümanlar, yazık ki, etnik köken bağlılıklarını aslî değerlerimizin önünegeçirdiler; ırk asabiyetiyle zulme ortak oldular. Dilerim, dünya hayatında beraber olduklarıyla haşrolsunlar..
*
-Muhammed: Haziran 11, Almanyadan hangi şartlarla geldiniz, niçin onca neşriyat içerisinden Diriliş’i seçtiniz?
*SEÇ: Almanya’da sırf, 28 Şubat 1997 Zorbalığı günlerinde uyduruk bir iddiayla, hakkımda, Kudüs Kurtuluş Ordusu adında uluslararası terör örgütü oluşturmak suçlaması yüzünden bulunuyordum. Sonra, ilgili mahkeme, ülkeme dönmem halinde, tutuksuz yargılanma hakkı tanınacağına hükmedince, hemen döndüm. Muhakemem henüz de devam ediyor. ’Niçin, Diriliş?’e gelince.. Benim kabul edebileceğim ve beni kabul edebilecek yayın organı zâten sınırlıdır. Bu azlık içinde, Diriliş Postası’nı devreye sokmaya hazırlanan Hakan kardeşimiz, teklifte bulundu, kabul ettim. Kendimi ifade edebileceğim bir yer..
*

dirilişpostası

Bu yazı toplam 1032 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar