Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Çarşamba Sohbetleri.. -Okuyucularla Hasbihal / 20-

E. Sungur: 27.07.2015 tarihli yazınızda, dostlarınızla yaptığınız bir sohbetten bahsederken ,”Hz. Peygamber (S)’den gelen bir rivayette işaret olunan” diye başlayan cümlede kullandığınız “rivayet” kelimesi hakkında sormak istiyorum. Rivayet nedir ? Hz. Muhammed (S) ‘in söylediği sözler ne zamandan beri “Hadis” olmaktan çıkıp, rivayet olmuştur ? Selefîlikle ilginiz nedir ? Selefilikle ilgili düşünceleriniz nelerdir ?
*SEÇ: ‘Rivayet’, her zaman söylenti mânâsında değildir  ve hadislerin hemen tamamı, hadis tekniği açısından ‘rivayet’tir. Ve her hadis-i nebevî’nin başında veya sonunda ‘râvi’si, yani ‘rivayet eden’i, aktaranı yazılır. Ve hemen bütün hadisler tekrar edeyim, ‘rivayet’tir. Yani birilerince, Hz. Peygamber (S)’den aktarılmıştır.
Selefîlikle sorunuza gelince.. Tarihî mânâda selefilik, bana göre, saygın bir cereyandır..
Bugün selefîler denilen grubun sergilediği mânâda selefiliğe ise, bir yakınlık duymuyorum.
*
-bekir ziya: 26 Temmuz, (‘DAİŞ’çiler bir oyuna mı geldiler, yoksa mazoşist midirler?’ başlıklı yazı üzerine..) IŞİD, muslumanlarin zihninde dunya mustekbirlerinin tanimlamasiyla tanimlanmamalidir elbette. IŞİD’in alt yapisinin Guantanamo, Ebu Gureyb ve Esed’in zindanlarinda olustugunu goz onune alirsak bu orgutun psikolojisi hakkinda bir fikir sahibi olabiliriz sanirim. Bir D.Bakir cezaevinden PKK gibi bir teror orgutu nasıl cikmissa, bin D.Bakir Cezaevi’ne bedel bu saydigim hapishanelerden IŞİD gibi acimasiz bir orgutun cikmasi da normaldir. Muslumanlari en insanlik dışı iskenceler altinda insanliktan cikartip sonra da onlar intikam almaya baslayinca onlari seytanlastirmak emperyalizmin rutin uygulamasidir. İsid’in acimasizliginin alt yapisi bence budur.
*SEÇ: İlginç bir yorum.. Düşündürücü tesbitler için teşekkürler..
-El’Huseynî: 27 Temmuz, S, kardes, Alllah‘in selamiyle selamliyorum.bildigim kadariyle, konu hakkinda sizin dusunduklerinizle ilgili arti-eksiler üzerinde bildiklerimi aktarmak istiyorum. İslam devletini anlamak icin,ozelde Irak’taki ABD iblisin, Saddam döneminde milyonlarca Iraklinin vahsice katledilmesi, şehirlerin altyapinin,harabeye dönmesi,onbinlerce Irakli’nın, cocuk, kadın ve yaslinin yaralanmasi,bir o kadar da yarali.
DAİŞ’in yukselis trendi, ABD iblisinin Irakta milyonlarca insanı vahşice katletmesinden sonra, anlasmali olarak, Irak ulkesini İran’ın elindeki Maliki’ye teslim etmesidir.
Maliki’nin gerceklestirmis oldugu sunni tasfiyesinden sonra, Irak halkinden niceleri kurtarici olarak DAİŞ’i gördü. Ebubekr El’Bagdadî, Irakta Na‘imi kabilesinden, saygin bir ailedendir. Geçmiste Usâme bin Laden’le iliskileri vardı. ama, yöntem konusunda ayri dustuler. Suriye savasi sonrasi, tumuyle ayristilar. kimi ABD ajanidir, kimi ingliz ajanidir, gibi bircok yakistirma yaptı.. Ben sii ve sunni firkalarin cogunlugunun suçlamalarına girmiyecegim.
Şunu da belirteyim.. Bizler, hadis ve sair konularda, selefi cemaatleri yerin dibine batirsakda, kendi aralarinda,internette yayınlanan mesajlar ve eleştiriler, yorumlar ve tartışmalar okudugumda, tartisma uslûbu açisindan boş olmadıklarını belirteyim. El’Kaide ve ‘İslam Devleti’ (DAİŞ) arasindaki tartismada da dayandirdiklari deliller, âyet ve hadislere dayanır.
Mutlak dogrular Allah‘a ait oldugu konusunda hemfikiriz. beser olma hesabiyle, hatalar yapabiliriz. İsabet edebilirsek,Allah‘in yardimiyledir.
-sadi eker:26 Temmuz, 1-Hariciler kendi dar anlayislarina uymayan müslümanlari göz kirpmadan din adina öldürüyorlar, kendi ölülerini de bu yolda şehid olarak aniyorlardi.
2-4 Halifeden sonraki dönemlerde fethedilen topraklardan edinilen mevali denen, cesitli (ekonomik, siyasi, zoraki) nedenlerle müslüman olup da daha İslam’dan haberi olmayan (berberîler gibi) birtakim bedevi kabilelere, cok kolay ve rahat yönlendirilmelerle en agir katliâm ve cinayetler yaptirilabiliyordu.
-Mahmut Karali: 26 Temmuz, (‘Acele etme., belaya yetişirsin, yavaş gitme, bela sana yetişir..’ başlıklı yazı üzerine..) Ortadoğu’da için, mufassal ve makul bir değerlendirme…
*
-Sumeyya temmur: 25 Temmuz, (‘Dillerde barış türküleri, bir elde gül, diğerinde bomba.. Yerseniz..’ başlıklı yazı üzerine..) Sonunda tuzağa dustunuz Amerikalilarin NATO oyunlarine aldandiniz, daha belli degil kim vurdu, acaba biri ‘Islam Devleti’ (DAİŞ) üniformasıyla mu vurdi demeden, subhanallah, hic arastirmadan acele, nasil vurdunuz. Obama’yı mutlu ettiniz.
*SEÇ: Bu gibi değerlendirmelerde elbette yanılma kusuru ve yanıltma kasdı da hep olabilir. Ama her şey sizin dediğiniz gibi de sâde değildir. Orada, hendek kazanların DAİŞ savaşçıları olduğu ve ateş açtıkları da mı yanıltma yoksa..
-B. ziya: (24 Temmuz tarihli, ‘Dillerde barış türküleri, bir elde gül, bir elde bomba..’ başlıklı yazı üzerine.) Elestirilere cevap verirken yine de sanki savunma pozisyonuna dusmussunuz. Hudapar’a karsi temkinli durusunuzu da yadirgadim dogrusu. Ayrica Bulent Arinc’a da haksizlik etmissiniz. Bir olgudan soz etmis ve son derece de isabet etmis!
*
-Fikret Ercan: 24 Temmuz , (20 Temmuz tarihli ve ‘Bayramdan esintiler’ başlıklı yazı üzerine..) ‘Yaa.. Hocam, demek ki bunlar geçmişte yoktu da, bunların iktidarı döneminde olan bir durum..’ diye ironik cümleler söylediğimden dolayı bana kırılan birisi idi.’ şeklindeki cümleniz, ben müslümanım diyen birine ne kadar yakışıyor?
*SEÇ: Yani, bütün bir geçmişin günahlarını onu değiştiremiyenlerin omuzuna mı yıkalım?
-Kazım Özdemir:20 Temmuz, Bahsettiğiniz akademisyenin söyledikleri doğru değil mi? Tayyip Bey sizi de değiştirmiş, çok yazık! Önceleri suç olan zina’nın AB uğruna AKP tarafından suç olmaktan çıkarılmasını ‘’Bunlar geçmişte yok muydu’’ diyerek hafife almanız beni hayal kırıklığına uğrattı. Sonra, o akademisyenin bir cenaze namazında Tayyip bey’in yanında namaza durması Tayyip Bey’i tasvip ettiği anlamına mı gelir?
*SEÇ: Sözkonusu zatın itirazlarına karşı, Murabaha (Riba- Faiz) Nizamnamesi’nin 1852 tarihli, batakhanelerin açılıp işletilmesi yolundaki fermanın da 1892 tarihli olduğunu o zata söylediğimi, daha önce bu sütunlarda yazmıştım.
Kumar, içki, faiz, zina gibi haram konuları, sadece kemalist döneme yüklemek de elbette bir çarpıtma olur.. Ama, önceki dönemin son asrını da içine alan uygulamaların utanç yükünü, son 13 yıla yükleyen ve ‘Bunlara selam vermek şer’an caiz değildir..’ diyen kişinin görüşlerini doğruluyorsanız, evet, ben sizi hayal kırıklığına uğratmışımdır.
Onların tarihte olmasını söylememle, halen de olmasına cevaz veren ya da hafife alan bir anlayışa sahib imişim gibi değerlendirmenizin açık bir haksızlık olduğunu belirtmeliyim.
Haram haramdır.. Ancak, konuyu saptırıp, bunları sanki yeni imiş gibi sırf siyasî sebeblerle birilerinin üzerine yıkmanın da ne kadar dürüst bir tavır olduğunu soruyorum. .
Zinanın suç olmaktan ne zaman ve nasıl çıkarıldığını lütfen ciddî şekilde araştırınız.
Kanundaki bir çarpıklığı sadece kadının zinasını suç sayan, erkeğinkini saymayan hükmün adâletsizlik olduğu şeklinde doğru bir karar veren Yargıtay, yeni bir kanun düzenlemesi yapması için Meclis’e 1 yıllık bir mühlet vermişti 1996’larda… Ve bunun yapılmaması halinde, mühlet sonunda o maddenin bütünüyle yok sayılacağına hükmetmişti. O kanuni düzenleme yıllarca yapılamadı ve o kanun maddesi de yürürlükten kalktı.. Tayyib Erdoğan iktidara geldiğinde, zaten serbest ve cezasız kalan bir konuda bir kanun düzenlemesi yapmaya kalkışıp, mâlum iç ve dış şeytanî merkezler feryadları yükseltince, evet, o kanunu çıkaramadı. Bu, zinayı onun serbest bıraktığı mânâsına mı gelir?
Birilerini hayal kırıklığına uğratmak istemem, ama, doğru olduğuna inandıklarımı söylemeyi birilerinin hayal kırıklığı yaşıyacağı duygusuyla takas edemem; üzgünüm..
-Engin:21 Temmuz, Yeni Osmanlılar’dan sonra Yeni Safeviler çıktı ortaya…Hadi hayırlısı..
-umut: Vahyi, hayatının eksenine yerleştirmiş olanları seviyoruz. Allah yolundan ayrılmayın.
-Huseyncan: 24 Temmuz, Gazianteb’de bir grup mahalleli PKK’lıların yol kesme ve sağa sola saldırmalarına tepki olarak döner bıçakları pompalı tüfek ve tabancalarla yürüyor. Bozkurt işaretleri yapıyorlar. Video sosyal medyada dolaşıma sokuluyor AKP’li, Ülkücü, IŞİD’çi. Hudapar’lı, Hizbullahçı güruh diyenler bile var. Yürüyenler mahalleli tepkiselcileri mi, kontrgerilla’ mı, siyasi teşkilatların milisleri mi; yorumlar yapılabilir.
“Diyarbakır’da bir grup aralarında konuşuyorlar. Dialog şöyle: “muhakkak ses getirecek gençleri diri tutacak bir eylem yapmalıyız”
“Mahallede iki tane sakallı var; biri falancacılara gidip geliyor, diğeri kendi halinde..”
“Ama, falanca derneğe gidene dokunmayın, bire üç karşılık veriyorlar. Biz kendi halinde olanı halledelim. Sonra filancı deriz”
Böyle cinayet entrikaları hazırlayanlar karşısında sanırım yumuşak dilin de zamanı geçiyor.
-erdal: 24 Tem. Suriye yönetimine destek verenleri, öldürülen insanların suçlusu olarak görüp, DAİŞ’i destekleyenleri hiç suçlamadan arka çıkmanız anlaşılır değildir.
*SEÇ: Bir taraf açıkça, Suriye’yle ortak bir sınırı bile yokkaen, Suriye’de binlerce silahlı elemanlarının varlığını ilan ediyor; diğer taraf ise, Suriye’yle 900 km.’den daha uzun bir ortak sınırı olan ülkede öyle bir açıklama yapmıyor.. İkisinin cür’etkarlığı bir tutulur mu?
-Ahmet Durak: 13 Temm. tarihli yazınız, İran’ı suçsuz göstermeye çalışıyor gibi..
*SEÇ: kendime göre yanlışları gördüklerimi söylüyorum, ama, kılıcı elimize alıp, herkese kılıç sallıyalım demiyorum..
-Kerim Yahnicioğlu: Niye, ‘IŞİD, DAİŞ veDEAŞ’ denilip duruluyor. Hangisini söylemeliyiz.
*SEÇ: Biliyorsunuz, latin dillerinde bu örgütün kısa ismi, ISIS, IS.. diye anılıyor ve onlar da Irak- Şam İslam Devleti veya kısaca İslam Devleti ifadesinin kısaltılmış şekilleri.. Ve hangisini söylerseniz söyleyiniz, adamları eleştirdiğinizde bile, güzel bir mânâyı lekelemek konumuna düşebiliyorsunuz.. Bunun içindir ki, ing. başbakanı David Cameroon bile BBC’ye verdiği talimatla, ‘IS’ (Islamic State) denilmesini yasakladı..
Çünkü, bu örgüt, yaptıklarına göre, hiç de lâyık olmadığı isimlerin en güzellerini almış..
-Selamî Muhtaroğlu: Yazılarınızı dikkatle takib ediyorum. Özellikle Ortadoğu konusunda yazdıklarınıza bir şey diyemiyorum. Ama, ne yapmak gerektiğini de söyleyemiyorsunuz.. İran’ın ve Hizbullah’ın yanlış yaptığını da söylüyorsunuz.. Beşşar Esed rejimine de karşısınız, IŞİD’e de.. Amerika’ya da.. Ben de bazan öyle düşünüyorum, ama, kendimi o ateş çemberinin içinde düşününce, en azından bir tarafta yer almam gerektiğini düşünüyorum, ama, kimin tarafında yer alacağımı bilemiyorum.. Ben de o savaş alanında olsam, herhalde, o anda kendimi koruyabilmek ve mücadelemi sürdürebilmek için bir tarafı seçmek zorunda kalırdım.. Senin yazdıklarından ise, hangi tarafda yer alabileceğime dair bir işaret bulamıyorum.. Tamam, uzaktayım, daha sakin sakin düşünmeye vakit ve fırsat bulabilirim.. Ama, düşün ki, ben o ateşin içindeyim, o zaman ne yapacağım? Ve bugün karşı çıktıklarımız yarınlarda, Suriye veya diğer yerlerde bugün karşı çıktıklarımız galib gelirse, o zaman ne diyeceksiniz?
*SEÇ: Kişileri ve hadiseleri, eylemlerinin neticelerine göre değerlendirmek, kendisini sadece kazanmaya ayarlamış asker veya savaşçı mantığına uygundur.. Kazandıysa, iyi ve doğru; kazanamadıysa veya yenildiyse kötü.. Bu tarz yorumla sağlıklı bir tahlil yapılamaz..
-M. Türkay: Abi, ben bir Ramazan günü Marmaray’da sırf elinizdeki Diriliş gazetesinden dolayı size yerini veren, sonra, secim sonuçlarıni degerlendirilmesi icin Ali Emirî Kültür Merkezi’ndeki toplantıda konuşmacı olarak görerek, sizi tanıyan kardeşinizim.. Size bir takım tehdidlerin yapıldığını da öğrendim.. Yalnız değilsiniz.. Bunu belirtmek isterim..

dirilişpostası

Bu yazı toplam 965 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar