Medine’den Hicret Edilmez!

Medine’den Hicret Edilmez!

Gazze'de tehcir uygulamaya kalkışan küresel siyonizme "Hicret" kavramsalıyla omuz vermeye kalkışan nifak ve cehalet çetesinin Kur'anî ifşası...

Tevhidhaber/İbrahim Küçük

Medine’den Hicret Edilmez!

7 Ekim “AKSA TUFANI” operasyonundan sonra vaziyet alan fonlu medya tetikçileri “Direniş Ekseni”nin faaliyetlerini itibarsızlaştırmak ve manipülasyona uğratmak için türlü türlü nifak stratejileri ürettiler. “Danışıklı dövüş”, “tiyatro” gibi ifadelerle “Direniş Ekseni”nin tüm operasyonlarını işgalcilerin işine yarayacak şekilde evrilttiler. Şimdi de “Hicret” kavramsalı üzerinden yeni bir manipülasyona başladılar. Özetle yeni manipülasyon şöyle; “Gazze’de çok sayıda insan, kadın, çocuk öldürülüyor. Buna engel de olunamıyor o halde Hicret edilsin ve tıpkı Mekke’den hicret edilip fetih için geri gelindiği gibi Gazze’de de aynı strateji uygulansın”. Bu öneriye itiraz edildiğinde ise ; “sen çoluk çocuğun öldürülmesinden, o kadar insanın aç ve sefil şekilde yaşamasından razı mısın” cevabı ile vicdan sömürüsü başlatmaktalar.

Ön yargıya düşmeme adına konuyu gereği gibi kavramak için önce “manipülasyon” kelimesinin anlamını ve bu kelimenin anlam karşılığını sahada en çok kimlerin kullana geldiğini Kur’an perspektifinden ele almamız bizi daha istikametli yönlendirecektir. Herhangi bir sözlükten ya da arama motorundan “manipülasyon” kelimesini aradığımızda genel anlamı ile karşımıza şu tanımlama çıkacaktır; Manipülasyon, bireyleri veya kitleleri belirli bir amaca yönlendirmek için bilinçli olarak gerçekleri çarpıtma, algıyı yönlendirme ve duygu sömürüsü yapma sürecidir.”

Diğer hâliyle “manipülasyon” bir çeşit illüzyondur. Fir’avun’un Hz. Musa’ya a.s. karşılık olarak sihirbazları çağırması ve bu sayede halkı manipüle etme girişimi de böyledir. Manipülasyonun en belirgin özelliği; yanlışlanamaz cümlelerle propaganda üretmektir. “Bilmediğiniz şeyler var”, “ yapılan eylemi ciddiye almayın arkasında başka işler var”, “ ilerleyen zamanlarda göreceksiniz” gibi muğlak ifadelerle mevcut durumdaki gerçekliği yok saydırmak ya da çarpıtmak için kalıp cümleler oluşturulur. Böylelikle de az ya da çok dozda maksada ulaşılır.

Peygamber’in (s.a.v) Medine döneminde ortaya çıkan nifak taifesi Medine’de mukim Yahudiler’in akıl hocalığı ile İslâm Devleti’ne ve Ümmet’e karşı çeşitli manipülasyon girişimlerini ciddi boyutlara taşımıştır. Dönemin Yahudi bilginleri münafıklara nasıl davranması gerektiklerini öğretir sonrasında ise “ ne yaptınız, nasıl durum” gibilerden rapor alıp yeni taktikleri öğretirlerdi. Münafıklara akıl hocalığı yapan Yahudilerin ve nifak taifesinin ortak hareket edişini Kur’an’dan ve tefsilerden öğreniriz. Misalen; Bakara Sûresi’nin 14. Âyeti’nin meâlinde ve tefsirlerinde konu çok belirgin olarak karşımızda durmaktadır. Âyet-i Kerime’nin meâli şöyledir; İman edenlerle karşılaştıkları zaman, "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, "Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz" derler.”

Müfessirlerin genel ekseriyeti Âyet-i Kerime’nin tefsirinde “şeytanlarıyla” ibaresinden kastın; “Münafıklara akıl hocalığı yapan Yahudiler” olduğu yönünde görüş bildirir. O dönemdeki Yahudi ve münafık işbirliğinin sahadaki iş birliği de müfessirlerin yorumunu tarihsel olarak destekler mahiyettedir. Günümüzde ise aynı işbirliği tevarüs yoluyla aksamaksızın yürümektedir. Küresel siyonizm akıl hocalığı ve finansörlük yaparak nifak tetikçilerini sahada yetkin bir aparat olarak kullanmaktadır. Yüz yılı aşkındır süren işgal projesini Gazze sınırlarına indirgeyerek “Gazze’den Hicret” başlığı adı altında yeni manipülasyonlara sayfaların açıldığına şahit olmaktayız. Tehcir( zorunlu göç) uygulamasını “Hicret” kavramı ile süsleyip Kamuflaj olarak da “ Hicret ile ilgili konu başlıkları dillendirilmektedir. Hatta Âyet-i Kerime’nin içerisinden kısmi bölüm alarak Kur’an-ı Kerim’i de kendi oyunlarına alet etmeye kalkışmaktadırlar. Nisa Sûresi’nin 97. Âyeti’nden koparılıp ortaya koydukları bölüm; “….Onlar: 'Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik.' derler. (Melekler de:) 'Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?' derler…..” Oysa Âyet-i Kerime’nin tamamı şöyledir; ” Melekler, kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: 'Nerde idiniz?' Onlar: 'Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik.' derler. (Melekler de:) 'Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?' derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?” (Nisa/97)

Parçalı bulutlu cımbızlamacı meâl müftülüğünün illüzyonlarına kanmamak için Âyet-i Kerime’nin tefsirine müracaat edersek tefsirlerde Âyet’in inzal(indiriliş) sebebi olarak aktarılan şu bilgi ehlince bilinen bir gerçektir;

İbnu Ebi Hatim`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiğine göre Mekke`de bazı kimseler Müslüman oldular ama Resulullah (a.s.) hicret edince onunla birlikte hicret etmek istemediler. Bunun üzerine bu ayeti kerime indirildi.
İbnu Münzir ve İbnu Cerir`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiklerine göre Mekke`de bazı kimseler Müslüman olmuş ancak hicret etmemişlerdi. Müşrikler onları Bedir savaşına zorla götürdüler ve bazıları bu savaşta öldürüldüler. Bunun üzerine bu ayeti kerime indirildi. Bu rivayeti biraz farklı bir metinle Buhari de nakletmiştir. Bu konuda benzer anlamlar taşıyan daha farklı rivayetler de nakledilmiştir
.

Nifak taifesinin ve akıl hocaları Siyonistlerin çarpıtmaları ile “Hicret” kavramının altını boşaltıp eğriltenler aslında oluşturmaya çalıştıkları algıyla kendilerini ifşa etmiş oluyorlar. Zirâ; Âyetin tamamına, öncesine ve sonrasına(siyak ve sibak) ve inzâl sebebine bakınca Melekler’in sorusuna muhattab olup “kendi nefislerine yazık edenler” bizzatihi direniş eksenine destek vermeyen, oturduğu yerden “danışıklı dövüş, tiyatro” diyen kalemşör tetikçilerdir. Ehl-i cihada destek vermeyen, direniş ekseninin aleyhine propagandalar üreten kendilerine neden erkekçe davranmadıkları sorulduğunda da “ biz ne yapabiliriz ki aciz kimseleriz. ABD, İngiltere gibi güçlü ülkeler varken elimizden ne gelir, sermaye onlarda silah onlarda az bir başkaldırsak bizi kendi memleketimizde boğarlar” cevabını verenlere “hicret etseydiniz ya” hitabı gelmeyecek midir?

Kur’an’dan, Nisâ Sûresi’nden medet uman nifak ehline ve akıl hocalarına aynı konumdan cevap vermek isabetli olacaktır. Yeryüzünün muhtelif yerlerinde Ümmet-İ Muhammed’in kadınları, çocukları ve dahi acizleri katledilirken küresel Nemrutlar Filistin’i, Lübnan’ı ve daha nice beldeyi bombalayıp yağmalarken manipülasyondan başka bir şey üretmeyen iş birlikçi medyanın çete mensupları "Hicret" ve "Cihad/direniş" kavramının altını boşaltırken bakalım Nisâ Sûresi’nde başka hangi Âyetler konuya ışık tutuyor

Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler hâlinde, yahut topluca savaşa gidin. / 71

Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda) hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, "Allah, bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der. / 72

Eğer Allah'tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: "Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım." / 73

O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz. / 74

Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, "Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? / 75

İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût(Zalim ve müşrik otorite) yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. / 76

Daha önce kendilerine, "(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!" derler. De ki: "Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez." / 77

Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, "Bu, Allah'tandır" derler. Onlara bir kötülük gelirse, "Bu, senin yüzündendir" derler. (Ey Muhammed!) De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! / 78 (Nisâ Sûresi’nden ilgili bölüm)

Kur’an’ın mesajı o kadar açık ki tefsirlere müracaat etmeksizin ortalama bir akıl yolu ile dahi kimin hangi cephede durması gerektiği ya da durduğu kolayca anlaşılabilmektedir. Dolayısıyla İslâm toprakları Medine’dir ve Medine’den hicret olmaz. Medine’yi muhasara altına alan zalim ve müşrik ordularına karşı cihad farz olur. Asıl Hicret etmesi gerekenler küfür ve şirk kanunları ile oluşturulmuş müesses nizamda yaşadığı halde “İslâm Devletçiliği” oyunu oynayan, yeryüzünün genişliğinden habersiz kendi nefislerine yazık eden "müminlerdenim" diyenlerdir. Direniş, cihad denildiğinde 77. Âyet’teki gibi “şimdi sırası değil ertelensin” diyenler, 73 ve 74. Âyetler’deki gibi her duruma göre yanlışlanamaz ifadeler üretenler ve yine 77. Âyet’te belirtildiği üzere korkularını Allah’tan başkasına atfedenler, konforlarını kaybetmekten çekinenler Kur’an’nın mesajı ile ifşa edilmişlerdirler.

Medine’ye Hicret gerçekleşmiştir ve Medine muhasara altına alınmışsa yapılacak şey Selmân- Farisi’nin Hendek Projesinde olduğu gibi günümüzün Medine’sine fiili olarak katkı sağlayacak projelerle aktif direniş geliştirmektir.

Son olarak; kendilerini Osmanlı ya da Selçuklu devletlerinde yaşadığını sanan şizofrenik nifak taifesi her fırsatta İmam Şâfi’nin; “Bir belde İslâm beldesi olmuşsa o belde kafirler tarafından işgal edilse dahi tek Müslüman kalmayana kadar orası Darul İslam’dır” görüşüne sarılarak Cuma Namazı’nın sıhhat şartlarının mevcut olduğu rehaveti İle Ayasofya’da Cuma kılarken şunu unutmamalıdır ki Filistin Halkı çoğunlukla Şâfi Mezhebi’ne mensuptur. Yani Filistin, Gazze kendi insanının mezhebine göre doğrudan darul İslamdır yani Medine’dir. Hâl böyleyken Medine’den hicret edilmez. İslâm isteyenler Medine’ye(Gazze’ye) yönlerini dönüp hicret etmelidir. Zihinler, kalpler, adımlar ve imkanlar Gazze’nin Medine oluşunu unutmadan inşaa edilmelidir. Hicret; kaçış değil direniştir. Hicret; göç ya da taşınış değil özgür iradenin ortaya konulmasıdır. Hicret; zâlimin dayatmasına ve seçeneğine karşı çıkıştır. Hicret başlı başına direniştir. Hicret; zorluktan kolaylığa gidiş değil, zorluğa rağmen özgürlüğü tercih etmektir. Kadın ve çocukların ölmesini istememek zalimin projelerine boyun eğip mevcut konforu sürdürmeye yönelik vaziyet almak değildir.