Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Casusluk

Türkiye’de kim kimin casusu?

Casusluk da anlam değiştirdi, son yıllarda..

Söyleyeyim nefsimiz, Şeytanın casusu ve kendi içimizde gizleniyor..

Şeytan, nefislerimizdeki ajanlarını, kendi hizmetindeki ins ve cinni ajanlarına emanet ediyor.. Kimimizi tehdit ve şantajla, kimimize menfaat ve ikbal vaad ederler, kimimize makam, şöhret, kimimize kadın, kimimize yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vaad ederler, daha doğrusu ahireti unutturup hazlarla kandırarak bizi ayartmaya çalışıyor..

Devleti yöneten de insan olduğuna göre, devletin içinde de ajanlar vardır..

Bunların kimi münafık, kimi takiyecidirler. Sonuçta maskeli, ikiyüzlüdürler.. Kimi yanardönerdir, siz onların saf değiştirdiklerini sanırsınız, ama onların istikametleri menfaatlerinden ya da güçlüden yanadır..

Kiminin yüksek idealleri vardır, kiminin yüksek çıkarları, kiminin büyük korku ya da umutları vardır..

Ajanlar dün vardı, bugün de var, yarın da olacaklar..

Casuslar her yerde olabilirler. Şeyh kılığına da girerler, fahişe kılığına da. Gazeteci de olurlar, politikacı da.. Sivil de olurlar, asker de, polis de..

Kim kimin casusu ise, ne için casusluk yapıyorsa, onlarla birlikte haşrolunacaktır..

Memleketimizde bu işler çok karıştı, kim kimin casusu belli değil.. Casuslar arası örtülü bir savaş da yaşanıyor sanki.. Siyasi ajanlar, iktisadi ajanlar, sosyal ajanlar, askeri ajanlar, polis ajanları, ajandan geçilmiyor.. Artık devlet büyüklüğünde şirketler var. Onların da ajanları var.. Aynı ülkenin ajanları birbirinin peşine düşebiliyor.. 

Birtakım örgütlerin içinde birçok ülke ile bağlantı kuran ajanlar yer alabiliyor.. Örgütler devletlerin içine sızabiliyor..

Dost ve kardeş ülkeler de birbirlerini izleyebiliyorlar. Siyaset, güven meselesi değildir.. Kontrol, denetim müessesesidir.. Hiçbir devlet tamamen açık değildir.. Olamaz da..

Türkiye’nin Suriye’de, Irakta ajanları yok mu, ya da İran’da.. İran’ın Türkiye’de ajanları yok mu?

Türkiye zaten yıllardır, NATO çerçevesinde batılıların askeri ve siyasi, hatta iktisadi, sosyal ve kültürel alanda yakın takibi altında değil mi idi.. Soğuk savaş, 6. Kol hareketleri bu oyunun bir parçası değil mi?

Türkiye casusların eğitim ve operasyon alanı gibi idi esasen.. Özel bir dokunulmazlıkları vardı. Bir MOSSAD ajanını izletti diye adamlar Türkiye’de İçişleri Bakanını yerinden etmediler mi?

Hükümete yakın çevrelerde de varlar, Çankaya’da da. Genelkurmay’da da..

Bu Ergenekon, Balyoz, Paralel yapı neyin nesi ki..

Daha yeni, yavaş yavaş bunlardan yakamızı kurtarmaya çalışıyoruz..

MİT’e yapılan operasyon neyin nesi idi.. Malum Media toplulukları kimin sesi.. Bize yaşam tarzı dayatan bürokrasi, sözde STK’lar, malum Media bu ajanların Truva atı değil mi idi?

Şimdi başımıza bir de Selam-Tevhid örgütü çıktı.. İsterlerse 48 saatte örgüt icad edebilirler. Hatta bunu IŞİD örneğinde olduğu gibi birkaç ayda uluslararası bir kriz markası haline getirebilirler..

Bu casuslar, maşa varken ellerini ateşe uzatmak istemezler.. İhtirası, öfkesi, sevgisi aklından büyük bir sürü insan var.. Onları örgütler; silah, para, istihbarat sağlarsın, kırdırırsın birbirini.. Bir sürü cemaat yapısı, ideolojik grub böyle kontrol edilmiyor mu? Piyasa gönüllü asker, gönüllü ajanlarla dolu! Bizim çocuklarımızı alıp götürüyorlar, aileler buna dikkat etmeli. Bakın bu Bonzai filan bunlar 6. Kol faaliyetleri, fuhuş sektörü de öyle. Kayıtdışı siyaset ve kayıtdışı ekonomi de bunların işi.. Batık bankalar, faili meçhuller vs.. vs..

Selam-Tevhid işi uydurma olmasına uydurma da, İran’ın Türkiye’deki faaliyetleri önümüzdeki günlerde birçok kişinin başını yakacağa benziyor.. Selam-Tevhid dergi ve gazetelerinin çevresinden birtakım kişiler, birtakım işlere karıştı diye, hayali bir örgüt icad etmeye gerek yok, ama birtakım kişiler, abuk-subuk ilişkileri ile birçok kişinin canının yanmasına sebeb olabilirler.. Bunların dindar kimlikleri, geçmişleri, aile ilişkileri, hükümet çevresinden birilerinin de canının yanmasına sebeb olabilir..

Casus karakteri icabı gizlenerek bir yerlere gelir.. Eğer herkesin bildiği biri ise o zaten casus değildir.. Eğer biri bir yere kadar gelmişse, nasıl geldi, ne yaptı, kimlerle temas kurdu ona bakmanız gerek.. Hemen birilerini casus diye suçlamak çok da doğru olmaz..

Casusluk yapanlar Başbakanlığı, Dışişlerini dinleyenlerdir..

Emniyet ya da MERNİS bilgilerini başka ülkelere servis edenlerdir..

Devletin içeride ve dışarıda operasyon yapmasını engelleyen, içeride ve dışarıda kendi ülkesine ve halkına karşı başka ülkelerin istihbarat örgütleri ve kuruluşları ile işbirliği yapanlardır..

Casusluk tehdidi ciddi bir tehdittir ve devletin bütün kurumlarında sızmaların olduğu bilinmektedir.. CIA ve MOSSAD’ın heryere sirayet ettikleri zaten biliniyordu.. Siber casusluk konusunda da ABD, İngiltere ve İsrail en önde gelen 3 kurum. Bunların HW ve SW market adı altında, bu alanlardaki tüm alımlarda, bakım ve servis hizmetleri yolu ile harimi ismetimize girildiğini artık herkes biliyor..

Bakın bugün bilişim sektöründeki kripto özelliği taşıyan, siber güvenlik alanında hizmet veren şirketlerin %80’i ya Paralelciler ya da Gezicilerin kontrolünde. 

Küçük menfaatler uğruna ya da arkadaşlık adına kime hizmet ettiğini bilmeden bu mihraklara servis sağlayan bir sürü kişi var aramızda..

Siber güvenlik ve istihbarat, siber savaş için national data base dedikleri, Milli Bilgi Bankası’nın kurulması şart. Bu işte geç kaldık. Depremde bilginin kurtarılması açısından da bu iş hayati öneme sahip. Türkiye giderek bir bilgi, HW, SW çöplüğüne dönüyor..

Buna Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı, Bilim ve Teknoloji Bakanı mı, Ulaştırma Bakanı mı, kim sahip çıkacaksa çıksın bir an önce.

Selâm ve dua ile..

Bu yazı toplam 856 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar