Abdurrahman Dilipak
“Cemaat” mi dediniz?
“The Cemaat”i biliyoruz. Ama “Cemaat” bundan ibaret bir şey değil. Çok daha kapsamlı bir kavram. Aslında, her dernek, her vakıf, her oda, sendika, kooperatif, birlik bir cemaattir. Kemalistler de bir “cemaat”tir mesela. Belli ilkeler, idealler etrafında bir araya gelen insanlar topluluğuna cemaat denir.
Bir annenin çocuklarını başına topladığı gibi, aynı annenin sütünü emer gibi, kardeşçe bir araya gelenlere de ümmet denir. Hani nasıl kovanda kıraliçe annenin etrafında kümeleşir, o kovan onların evi olursa ümmet de öyle bir şeydir işte. Mesela Aleviler de bir cemaat. Bektaşiler de, Nuseyriler de.
Bugün meslek odası diyorsunuz ya, onlar “ahi evran” yani alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti olarak evrensel barışa, insanlığın derdini dert edinmeye kendini vakfetmiş, insanları madden ve manen selamete ulaştırmayı gaye edinen topluluğun bir diğer adıdır cemaat bu anlamda. Lonca’lar böyle yapılardı. Tarikat “Tarik” yola girmekle ilgili, esasen bir ahlak, manevi tekamül okuludur. Ama bunu istismar eden, yanlış yapanlar da var elbette. BÇG, ADD de bir tarikat ya da cemaat hareketidir bu anlamda, Emire-Kalkancı ya da Adnan Oktar Cemaati gibi. Hatta daha ileri gidip, “Türkün dini Kemalizmdir” diyen de var. Bunun “Amentü”sünü “Mevlid”ini yazan da, “Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” diyen de. Mesela Yahudi Cemaati, Katolik Cemaati, Protestan Cemaati, Ortodoks Cemaati, Ermeni Cemaati gibi belli bir Mabed’e, dergaha bağlı, kilise ya da havraya bağlı topluluklara da “cemaat” diyoruz. Mesela “Tapınak şövalyeleri, Cizvitler, İlluminati” hepsi birer cemaat kuruluşudur.
Mustafa Kemal çocukluğunda 2 cemaat okulunda okumuştur. Biri mahalle mektebi, ötekisi Sultan Abdulhamid’in evine sürgüne gönderildiği Sabatayist Yahudi işadamı Alatini efendinin kurduğu “Kabala okulu” olan “Şimon Zwi / Şemsi efendi” mektebidir.
Mesela Sabatayların günümüzde kaç tane koleji ve üniversitesi var. Ya da Laik Fransa Katolik tarikatlarına ait birçok cemaat mektebi olan koleji himaye etmektedir. Bu arada Alsac Laurenne eyaleti laik kurallarla değil kontrat kuralları ile yönetilir. Kilise, devletin koruması altındadır. Notre dame de Sion, Saint Joseph, Saint Pierre, Saint Benoit, Lazaristlerin, Gregoryenlerin mektebi ayrı, Dominikanların ayrı. Amerikan koleji deyince herkes bunu laik modern bir okul zanneder, oysa hepsi kilise kökenlidir. Mesela laik Celal Bayar Alliance İsrailiete mezunudur, Halide Edip’den Nazlı Ilıcak’a, Ecevitlerden Tansu Çillere birçok ünlü bu okullardan mezundur, ama kimse o okullara “Cemaat okulu” gözü ile bakmaz. “Cemaat” üzerinden saldıranların kastı İslam ve Müslümanlardır. İnsan, yani “İns” “çevresi ile ünsiyet peyda eden” demektir. Ayette “Sizi ünsiyet peyda edesiniz/Tearüf edesiniz, bilişesiniz diye kabileler/topluluklar halinde yarattım” der Allah! Onun için insanoğlu dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik ve diğer alanlarda cemaatler oluşturur ve bugün STK dediğiniz yapının kökeninde de bu vardır. Boğaziçi, Galatasaray neyin nesidir mesela.
Mesela geçenlerde İslam ülkelerindeki hahamlar Beştepe’de Erdoğan’ı ziyaret etti. Suriye’den filan başhahamlar geldi. Sahi halen Suriye’de yaşayan Yahudi cemaati mi var. Cemaatin hahamları var da, onların bir de başhahamı mı var. Ya da sürgünde bir cemaat ve hahamları mı atanıyor. Bilad-ı Şam aynı zamanda vahiy coğrafyasıdır, belki de o coğrafya ile ilgili hahamlıklar tesis edilmiştir, bilmiyorum. Konum o değil. Erbakan İslam alimlerini ve birtakım dini cemaatlerin kanaat önderlerini konutta topladı kıyamet koptu. Laiklik elden gitmişti. Bir paşa, toplantıda rakı istemişti hatırlarsanız. Kriz çıkmıştı. Gidenler Musevi Ruhaniler olunca kıyamet kopmadı. Şimdi İslam ülkelerindeki cemaat önderlerini Ramazan ayında davet edip, kendilerine iftar verebilir. Bakalım bizim “yerli ve milli” İslamofobikler (!) ne yapacaklar.
Aslında Musevi Cemaatinden niye başlandı ki, Ortodoks Cemaatinden başlanabilirdi. Bana kalırsa onları İznik’te kabul etmeli. Ve ardından da Mudanya’daki Triana’yı ziyaret etmeli. Hatay, Urfa, 7 kilise bölgesi de olabilir. Biliyorsunuz Katolikliğin doğuşu Hatay’dan başlayan bir yolculukla başlar. Oradan Konya, Ankara, İzmir, Selanik, Kayseri, Adana, Mersin, Antalya, Muğla, Rodos, Girit, Malta ve Roma’ya uzanan bir yolculuğu sözkonusu Saul’ün. Köln ve Strasbourg ile son bulur Tarsuslu Saul’ün, yani Pavlus’un hayatı. Musevi hahamlarla keşke Samandağ’da (Gerçek adı Simon dağı) buluşsaydı. Hani şu Hz. Musa ve Hızır aleyhisselamın buluştukları yer. Bizim Vahiy coğrafyası olarak Teo Stratejik öneme sahip daha birçok yerimiz var, ama bunlar kimin umurunda ki! Gavur gölü, Gavur dağı bize neyi anlatır. Bunların bir Göbekli Tepe ya da Zerzevan kalesi, Hataydaki mozaikler kadar bile değeri yok. “Noel Baba” diye çakma bir imaj üretip, dünyaya pazarlıyorlar, biz Santa Claus’u bilmiyoruz ve anlatamıyoruz. Biz Urfa’da Halilurrahmanı kültür park yapıp, yanına bir tarih ve medeniyetler müzesi yapıp, tarih öncesi dönem diye bir bölüm inşa ediyoruz. Güya yazının icadından öncesi, tarih öncesi imiş. Hz. Adem okur-yazardı, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor, evde oturuyordu, kendine “suhuflar” verilmişti. Eşyanın isimleri ve yaratılış hikmeti öğretilmişti. O da kainat kitabını bu dille okuyordu. Bilimsel olarak bu kabul edilmediği için bu o kadar önemli değil!?
Bu arada ne oldu ise, Yahudi Cemaatinin seküler önderi olan Bension Pinto vefat etti. Erdoğan katılacağını söylemiş ama son anda katılmamış.
İslam irtica, Müslümanlar mürteci ya, vurun abalıya. Ortaçağı kapatıp, yeni çağı açan bir yöneticinin ülkesinde siyaset yapma iddiasındaki birileri, Hristiyanlığın karanlık ortaçağını gizleyip, bize çakıyor.
İlahiyatçı biri çıkıp, Hz. Meryem’e gayrimeşru ilişki imasında bulunuyor. “Kendilerini ‘fahişe’ olarak tanımlayanlara karşı niye sesinizi çıkarmıyorsunuz, onlara pozitif ayırımcılık uyguluyorsunuz” eleştirime karşı 81 ilde dava açanlar, Hz. Meryem’e iftira eden İlahiyatçı’ya karşı nasıl sessiz kalabiliyorlar!?. Hz. Meryem’in iffetine, Allah(cc), Resulü ve kitap şahid oysa. Birileri için kendi sosyetelerinin itibarı, Hz. Meryem’in iffet ve izzetinden daha değerli olamaz. O zaman neden ses çıkarmazlar. Böyle ilahiyatçının yetiştirdiği talebeler, mekteplerde Deizm’in misyonerliğini yapmaz mı? Zaten birileri Allah’a, Resule, kitaba saldırmaya devam ediyor. Dışarıdaki İslamofobiklerin yerli ve milli işbirlikçileri bunlar. Milli eğitimde çocuklarımız bunlara mı emanet edilecek.
Yine, 28 Şubat’ta olduğu gibi “Topyekûn saldırıya geçtiler” sanki. Bir çocuk intihar ediyor birileri aileyi suçluyor, birileri genci, birileri “vurun abalıya” der gibi, mücerret bir cemaat düşmanlığı yapıyor. Aslında bu gençte suç olabilir. O intihara götüren oyunlar müptelası on binlerce gençten biri. Aile de, o evi idare edenler de yanlış yapıyor olabilir. Ama doğru düzgün bilgi sahibi olmadan birileri yangına körükle gidercesine saldırıyor. Bu süreçte basın da suçlu, eğitim de, mahalle de, hepimizin belli oranda suçu da olabilir. Ama önce gerçek ne onu bilelim.
Bu konu burada bitmeyecek, yarın da işi bir başka açıdan ele alalım. Selâm ve dua ile.