Abdurrahman Dilipak
Cemaat, nereye!
Dün köşeye sıkışmamıştı anlatacaklarım.. Daha anlatamadığım bir sürü şey var..
Birileri halkı sokağa çekmek istiyor, onu söyleyeyim.. Terörden meded umuyorlar.. Nokta hedeflere saldırarak ortamı germek istiyorlar. Kurt, puslu havayı sever..
Birileri Türkiye’yi kaybetmek istemiyor..
Birileri iddialarından vazgeçmek istemiyor.. Bu yolun geri dönüşü yok.. Bir ara / orta yol da yok.. Sorun AK Parti ile paralel yapı arasında değil, sorun İslam dünyası ile uluslararası sistem arasında. Paralel yapı, uluslararası sistemin buradaki Truva atı.. CIA ile mi pazarlık yapılacak, Vatikan’la mı, İsrail’le mi? Şu kısa süre içinde yaşananlar, sıradan bir örgütle karşı karşıya olmadığımızı isbatlamaya yeter..
Cemaat olayının üzerine giderken, hareketi kuşatan çok geniş, saf insanlardan oluşan bir kitle var. Merkeze ulaşmak için bu kitleyi aşmanız gerekiyor.. Ne yazık ki, onları aşmadan kripto kişilere ulaşamayacaksınız.. Bunlar da içeridekilere iman seviyesinde bağlı insanlar..
Ne olursa olsun, bunlar insan sonuçta. Size geldiklerinde cezalandırılmaktan, görevden atılmaktan, yetkilerini, statülerini kaybetmekten korkuyorlar.. Aslında bunlar çete tarafından kullanılsalar da onları cehenneme sürükleyen iyi niyet taşları ile döşeli bir yolda ilerliyorlardı.. Şimdi bunların önlerinde giden adama saldırınca, bunu kendilerine yapılmış bir saldırı gibi anlıyorlar ve efendilerinin yanına koşuyorlar.. Onun maddi ve manevi himayesine ve gücüne sığınıyorlar.. Oysa bunların bir kısmı 3000 lira alacakken bu dava için 2000 liraya razı olan ve bunun 200 lirasını da her ay himmet diye merkeze postalayan insanlardı.. Bunlar hallerine mi ağlasınlar, geçmişlerine mi, geleceklerine mi? Burada bireysel anlamda insani bir trajedi var. Bu açıdan bakıldığında farklı bir fotoğraf çıkıyor ortaya.
Usulsüz de olsa işe girenler, itiraf ederlerse yeniden sınava tabi tutularak, gerçek belgelerle hakettikleri takdirde, denetim ve gözetim altında yeni görevlerine başlayacaklarına dair bir güvence de oluşturmak gerekir belki de..
İşin idari, adli manada hukuki, cezai takibinin yapılması gerekir.. Ve tabii istihbaratın bu süreçte etkin bir çalışma yapması ve özellikle de Gezi öncesi derin devletle paralel devlet arasındaki temas ve işbirliğinin de incelenmesi gerekir.. Bu iki yapının dış bağlantıları yanında, Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK ve Oda, Vakıf, Birlik bağlantılarının da araştırılması gerekir..
Bakın giriş ve çıkışlar konusunda cemaat teyakkuz durumuna geçti. Bazılarının farklı bir isimle pasaportu ve nüfus cüzdanları var. Bunlar çok önceden ayarlanmış. Bazılarının başka ülke pasaportları var. Yine isimleri farklı.. Gümrüklerde arama yapılacak, gözaltı olacak diye uyarılar yapıyorlar.. Bir yandan bir panik havası var, öte yandan daha agresif hale geliyorlar..
Batılılar yenilecek ata oynamaz.. Mızrak çuvala sığmıyor artık.. Bu yapı, destekleyenlerinin başına bela olmaya başladı. Yakında ABD’de de iç politika sorunu haline gelecek.. Bu örgüt ABD’den faaaliyetlerini sürdürdüğü sürece ABD’nin emellerine hizmet etmesi şöyle dursun, İslam dünyasında ABD’ye karşı duyulan öfkenin patlamasına yol açacak. Onun için bu örgütün ülkelerini terk etmesini istemeleri yakındır. O zaman gideceği yer konusu sorun olacak..
Bu örgütün kripto üyelerinin de şimdiden kendileri için sığınacak güvenli bir liman bulmaları gerekiyor..
En ciddi konulardan biri de bu örgüte yardım ve yataklık edenlerin durumu.. Onlar üzerlerindeki mal varlıklarının kendilerine ait olduğunu nasıl isbat edecekler.. Bu süreçte örgüt malları birilerine temlik edilecek. Peki ya sonra, bu malları ve paraları bunlardan nasıl alacaksınız, kim alacak! Panik ortamında mali kriz nasıl aşılacak.. Nereye kadar direnecekler, sonra ne olacak?
İşte tam bu noktada örgütün öteki yüzünü göreceğiz.. Şimdi kendi tabanını sokağa çıkmaya çağırıyor..
Mayıs sonuna kadar bu işi çözmezlerse, ne kursları, ne okulları ve ne de yurtları yoluna devam edebilir.. Onun için de sonrası için de boş durmayacaklar. Rahat durmayacaklar.. Her adımda biraz daha batsalar da dönmeyecekler.. Çünki öfkeleri yanında korkuları da akıllarını zail etmiş durumda.. Geri dönüş köprülerini yıkmaya devam ediyorlar..
Sahi, bu arada Sarıgül ne yapacak! Büyükşehir Belediye Başkanlığına giderken Şişli Belediye Başkanlığından da oldu.. Şimdi, seçim kaybetmiş bir aday olarak CHP’de Kılıçdaroğlu’na karşı Genel Başkanlık için aday olur mu? Cemaatle iş tutmaya devam eder mi bu durumda bilmiyorum.
Bu konu cemaatin tabanında birtakım tartışmaları beraberinde getirdi.. Ayrılmak isteyenlere manevi baskı yapılıyor. Trafik kazasına uğrayacağı ya da başına bir bela geleceği gibi.. Bir “şefkat tokatı” hikayesi, abartılarak anlatılıyor. Erdoğan’a gelince; cemaate göre “ya ölecek ya delirecek ya kaçacak ya da hapse girecek”.. Rüyalar, işaretler, gayb haberleri hepsi konuşuluyor..
En az konuşulan konu ise aslında işin en can alıcı noktası. Bu travma teolojik bir travmadır. Sadece paralel bir devlet tehdidi yok. Paralel bir din, dine karşı bir din tehdidi ile karşı karşıyayız.. Asıl, en büyük tehdit de burada gizli. Zaten bu proje ABD’nin, Vatikan’ın, İsrail’in üzerinde en hassasiyetle durdukları nokta da bu değil mi idi. Bu okullar, bu media, bu dizilere, Türkiye üzerinden İslam dünyasına bu yeni dinin, Amerikano İslam’ın ihracı, pazarlanması için örgütlenmiş misyoner okulları değil mi idi? AK Parti’ye hınçları da bu yüzden değil mi? AK Parti’den BOP çerçevesinde bu projenin siyasi ayağını oluşturması beklentilerinin gerçekleşmemesi değil mi idi? Selâm ve dua ile..
yeniakit