Çocuklarımıza ahireti nasıl anlatabiliriz?
Ahiret bilinmiyor, görülmüyor diyenlere deriz ki;
Çocuklarımıza ahireti nasıl anlatabiliriz?
Ahiret bilinmiyor, görülmüyor diyenlere deriz ki; bir zamanlar bilinmeyen ve görülmeyen çok şey vardı. O zaman görülmeyen ve bilinmeyenler şimdi görülüyor. Mesela mikroskopların gördüğü âlemler gözle görülmüyordu.
Teleskopların gördüğü âlemler gözle görülmüyordu. Hayallerimizin gördüğü âlemleri gözümüzle göremiyoruz. Şimdi televizyon yayınları ta nereleri gösteriyor.
Doktor diyor ki, akciğerinde hastalık var. Adam ciğerimizi görüyor. Meteoroloji yarın gelecek bulutları görüyor. Denizlerin derinliklerinde gezenler balıkların fotoğrafını, belgeselini çekenler gösteriyor ki, görmediğimiz âlemleri görecek duruma getiren aletler yapılmış. Ağaçlar bir fabrika gibi çalışıp bize meyve veriyor. Biz o fabrikayı görmesek de, orada bir faaliyet var. Ultrason makineleri çıktığından beri, anne karnındaki bebeğin görüntülerini izleyebiliyorlar.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Allah bizim şu anda görmediğimiz bir âlem yaratmıştır ve bir gün o âlemi göreceğiz.
İşte o âlemin adı ahirettir.
Dikkat edilirse, bir muazzam taşınma var.
Doğanlar bu dünyaya geliyorken, ölenler nereye gidiyor? Yokluğa mı gidiyor?
Yüz sene evvel biz başka bir âlemdeydik. Bu dünyada yoktuk. Bu dünyada olmayan bizleri, bir başka alemden Allah buraya getirdi. Mesela bu odada şu anda fil yok. Fakat dünyada fil vardır. İşte bize yok olan şey, bir başka âlemde vardır.
Her şey ölüp ölüp diriliyor. Ölüp de dirilmeyen bir tek şey yoktur. Öldükten sonra dirilmek...
Ölmüş gıdaları yiyoruz, diri diri geziyoruz. Mesela ekmek ölü gıdadır. Ekmeğin dünyasına bir göz atalım;
Ekini biçtiler, buğday öldü. Buğdayı değirmende öğüttüler, hamur yaptılar, fırında pişirdiler. Bıçakla kestiler. İyice çiğneyip yuttular. Defalarca ölen bu ekmek, vücudumuzda dirildi. Et oldu, kemik oldu. Yaşamamıza sebep oldu.
Latincede "vita" hayattır. Yine Latinceye göre vitamin, hayat veren manasına gelir. Lügatlere bakarak bu gerçekleri görebilirsiniz. Yani Latinler bile ölü gıdaların dirildiğini anlamış.
Vitaminlerin bütünü ölüdür. Vitaminleri alıyoruz doktorun tavsiyesiyle Allah'ın izniyle şifa buluyoruz.
Tarla kocaman bir mezarlıktır. Buğday taneleri o mezarlıkta yatan ölülerdir. Bahar gelince o cenazelerin hepsi teker teker dirilir. Allah gayb hazinesinden o buğdayları gönderdi.
Kışın kar yağar, yeryüzü kefenini giyer ve yatar. Bahar gelince hepsi birden dirilir.
Yediğimiz etler, otlar, hayvan makamından, ot makamından insan makamına geçerler; çok sevinirler. Çünkü kopardığımız meyve ölmüştür. Midemizde dirilerek bitki makamından insan makamına geçmiştir.
Kocaman ağacın bir yaprağı sararmıştı. Düşündüm ki diğer yapraklar yeşil olarak dalında dururken bu yaprağın kuruması hazin bir tablo... O yaprak, lisan-ı haliyle bana dedi ki: "Ben öldüğüme üzülmüyorum. Bu daldan düşeceğim. Toprak benim annemdir. Ona kavuşacağım, ben de toprak olacağım. Allah beni tekrar tekrar diriltecek."
Görüldüğü gibi her şey ölüp ölüp dirilmektedir. Bu sebepten ölen yokluğa gidemez. Bir âlemden diğer bir âleme geçer. Yani hayatı devam eder. Evet, insanın bedeniyle ruhu ayrılınca insan ölür. Fakat ruh geldiği âleme döner. Ben 100 sene evvel neredeydimse öldüğümde oraya döneceğim.
Şimdi kafalardan şöyle bir soru geçebilir; "Madem geri dönecektik, niye geldik bu dünyaya?"
İslamiyet'i yaşamak için...
Kanunlar neden var? Devlet varlığını hissettirmek için kanun koymuş. Millet olmasa devlete de gerek yok. Madem millet vardır, devlet de olacak.
Madem devlet vardır. Koyduğu kanunlarla varlığını duyuracak.
Allah vardır. Ve varlığını bildirmek için insanları yaratmış. Varlığını bildirmek için insanları ve İslamiyet'i göndermiş...
İslamiyet anlaşılmazsa Allah da bilinmez. Allah da anlaşılmaz...
Ahiretin varlığına inanan insan, kolay kolay günah işleyemez.
İyilerle kötüler aynı halde kalmayacak. Bunun için ahiret var!..
HEKİMOĞLU İSMAİL