Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

CoVID böyle giderse ne olacak?

Pandemi” var gibi yapılmaya devam ediyor. PCR konusunda yeni mutasyondan söz ederek, “sorun var” demeye başladılar. O sorun hep vardı aslında. Varolan pandemi “Korku pandemisi”! 

Şimdi iklim değişikliği, gıda üzerinden saldırıya hazırlanıyorlar. Laboratuvarda ürettikleri bir grib virüsü ile tüm dünyayı korkutup eve hapsetmeyi başardılar. Şimdi daha büyük bir tehdit için dört koldan saldırıya hazırlanıyorlar. Her hafta yeni bir mutant haberi geliyor. Bu kafayla ve bu gidişle, CoVID 2022’yi de görür, 23’ü de. Tâ ki aklımızı başımıza alana kadar. Geçen gün Almanya’da CoVID komplosuna karşı harika bir video izledim ve paylaştım. Bütün dünyada giderek artan bir tepki sözkonusu. Bürokrasi, DSÖ’nün ve FDA’nın gösterdiği yönde, ileri doğru emin adımlarla yürümeye devam ediyor. Ha! Bu arada Bill’in adamlarına bir “kötü haber”im var(!).. Bir mahkeme, PCR tanı kitinin sonuçlarının  güvenilmez olduğuna, buna dayalı işlemlerin hukuksuz olduğuna karar verdi. DSÖ’nün Çin’de yaptığı inceleme raporuna 20’den fazla ülke karşı çıktı. Mikrobun kaynağı belli değil, geri başa döndük! Daha çok ölüm, daha çok ekonomik kriz, daha çok siyasi kriz.

Resmi makamlara diyorsunuz ki, “DSÖ ve İlaç Mafyası sahte raporlarla dünyayı kandırıyor. Buna karşı bu Global Mafyaya karşı üretilen ilmi mütalaalar yok ediliyor. Bu konuların incelenmesini ve değerlendirilmesini talep ediyoruz” diyorsunuz. Cevap “resmi kurumlar bu konuda ilgili kurumları (FDA ve DSÖ olsa gerek) izleyerek rehberler hazırlamıştır. Başvurunuza cevap olarak şikayet ettiklerimizi referans ilan eden kaynağa yönlendiriyorlar! Bu işler bu şekilde devam edecek olursa söyleyeyim, gelecek günler geçen günleri aratır. Bunlar olacak demiyorum ama bugünkü akılsız uygulamalar, bu kör gidiş böyle devam edecekse, ölümlerden ölüm beğenin. İnşallah korktuğumuz başımıza gelmez. Ama “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” biz de zarara uğrayanlardan olabiliriz. Birileri sanki kaçtığını sandığı şeye doğru koşuyor. Siyaset, bürokrasi, akademi, media hepsi birbirini kandırıyor.

Yakında sentetik etle tanışacağız. Kümes hayvanları, büyükbaş ve balık etini unutun. İster inanın ister inanmayın sığırlar iklim değişikliğine sebeb oluyormuş! 

Bunlar mutlaka olacak demiyorum, ama bu gidişin sonucunda varılacak yer sürpriz değil.

-Yaşlılarda, çocuklarda hareketsizliğe bağlı olarak kas, damar, sinir, kanser alzaymır, akciğer, kısırlık, kemik hastalıkları, psikolojik sorunlar, ölüm artacak. Obezite, kalp ve damar hastalıkları, artacak. Çocuklarda bedeni ve psikolojik davranış bozuklukları, kemik ve kas gelişmesi ile ilgili sorunlar artacak, Aile içi şiddet ve boşanmalar artacak. Ekonomik kriz ailelerde dağılmaya sebeb olacak. İntihar olayları artacak. Alkol tüketimi artacak. Psikotrop ilaç tüketimi artacak. Kanser patlayacak, alerji, gen hastalıkları, kalp, fonksiyon bozuklukları, organ yetmezlikleri gibi hastalıklarda artış olacak.

-Beyin kopyalanabilecek, beyne komut vererek eskiyen organların yerine bünye yenisini üretebilecek, insan yeniden kopyalanarak, eski insanın hafızası yeni insana yüklenebilecek. Binlerce sene önce ölmüş kişiler klonlanarak yeniden hayata döndürülebilecek. Eski kişiler, sanal ortamda yeniden üretilerek, geçmişin bilgi birikimi yanında aynı mantıkla bugünkü sorunlara ilişkin görüşler açıklayabilecekler. Evlenme azalacak, çocuk sayısı düşecek ve boşanmalar artacak. İşsizlik patlayacak. Temel ihtiyaç maddelerindeki pahalılık toplumsal olaylara sebeb olacak. İnsanların birbirine güveni azalacak. Toplumsal ilişkiler zayıflayacak. Eğitim sistemi çökecek. Dindarlarla sekülerler  arasındaki uçurum daha da büyüyecek. Mabed-Cemaat bağları zayıflayacak. Toplumun “kültür”, sanat ve entelektüel ilişkileri zayıflayacak. Sivil toplum, meslek örgütleri, politik örgütler, ideolojik hareketler zayıflayacak. Konvansiyonel media önemini kaybedecek. Toplum içi ilişkiler zayıflayacak. Akrabalık ve komşuluk ilişkileri kopma noktasına gelecek.

-Ortaklıklar ve kooperatif yapılarında daha fazla sorun yaşanacak. Misafirlik ve ziyaret geleneği terk edilecek. Şehir merkezlerinden kırsala doğru, köye doğru bir göç yaşanacak. Sanayi toplumundan, toprağa bağlı kendi kendine yeterli otonom köy, mahalle ve ev modeline geçilecek. Siyasi rejimler otoriterleşecek. Seyahat imkanları sınırlandırılacak. Ulusal kimlik, tarih ve gelecek tasavvuru yok olacak. Dini hareketler büyük cemaatlerden mikro cemaatlere dönüşecek. Deizm ve Satanizmin yerini Agnostizm alacak. “Eski normal” döneme ait, üretim, tüketim, pazar teknikleri tamamen değişecek. Gıda ve sağlık, savunma ve savaş teknolojileri de değişecek.

-Robotlar her alanda giderek ve daha fazla insanın yerini alacak. İnsanımsı robotların yanında robotumsu insanlar ve Avatarlar, Androidler, Genomikler, Klonoidler gibi farklı canlı organizmalara entegre olabilen karma otonom sistemler hayatımızda yer alacak. Nesneler arası iletişimde insan, makine, hayvan arasında data transferine izin veren bir network oluşturulacak. Hayvanlarla haberleşebileceğiz. Sanal gerçeklik ötesi, artırılmış gerçeklikle tanışacağız. Gerçek ötesi ve üstü deep fake’ler hayatımıza ayrı bir renk katacak! Gökte Starlink alçak irtifa uyduları, yerde 5G şehirler ve kırsal, gök ve yer, yeraltı ve denizaltı sürekli izlenecek. Daha neler neler. Say say bitmez.

 

İyi mi; Dünyaca ünlü Epidemiyolog Dr. Shanna Swan, bilimsel çalışmalarına dayandırdığı  “Count Down” isimli yeni kitabında; gelişmiş ülkelerdeki sperm sayısının giderek düştüğünü ve bu durumun ‘insanların hayatta kalmasını tehdit ettiğini’ açıkladı. Swan, yaptığı tahminde sperm sayısının 2045’te sıfıra ulaşacağını belirtti. Swan batıdaki sperm sayısının 1973 ile 2011 yılları arasında yüzde 59 oranında düştüğünü belirtti. Swan “insanların çok fazla kimyasallara maruz kaldığını ve bu durumun doğurganlığı tehdit ederek insanların nesli tükenmekte olan bir tür haline gelebileceğini öne sürdü. 1964 ile 2018 arasında küresel doğurganlık oranı kadın başına 5.06 doğumdan 2.4’e düştüğü ifade edilirken dünya ülkelerinin yaklaşık yarısının doğurganlık oranları, nüfus yenileme düzeyi olan 2.1’in altında kaldığı belirtildi. Daha bu CoVID ve aşıdan, mRNA ve sentetik etten önceydi.

Op. Dr. Mehmet Okan Özdemir diyor ki: “Şimdi de ünlülerin kas hücrelerinden alınan biyopsi ile üretilen kök hücrelerle laboratuvar ortamında oluşturulmuş yapay etin birleşiminden yapılmış salamlar yiyeceksiniz. Bu resmî internet sitesi, sapkınlık had safhada. ‘Kimi yemek istersiniz’ diye soruluyor, yamyamlık hortluyor” diyor. Yakında şöyle bir reklamla karşılaşırsanız şaşmayın; “Jenifer Lopez genli kadınbudu köfteye ne dersiniz”. Sahi, bu gidiş nereye! Allah korusun. “Kurbağa haşlaması”na dönmeyelim de! Böyüklerimize hörmetle arz olunur! Selâm ve dua ile. 

Bu yazı toplam 728 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar