"Cürretkâr ve Minnetkâr"
Tevfik Akıldanesi yine aklına takılan sorulara okuyucu ile birlikte cevap aradı...
Tevfik Akıldanesi / tevhidhaber.com
Cürretkâr ve Minnetkâr
15 Temmuz FETÖ ihanetinden sonra bize bir şeyler oldu. Sanki o günlerde bazı çevrelere çeşitli taahhütler verildi/verilmek zorunda kalındı. Kemalist ulusalcı, millyetçi cenah ile Milli Görüş kökenli AKP arasında çeşitli ülfetler ihdas edildi. FETÖ ihanetine kurban olmaktansa böyle bir işbirliği elbet ülkenin selâhiyeti için mâkul bir siyasi hamle olarak değerlendirilebilecek kıvamdadır. İşin bu tarafı politik ayağın numarası, duruşu ile ilgilidir. Biz daha çok işin İslâmi cenahın tarafı ile ilgilenelim istedik.
15 Temmuz öncesinde "ulusal bayram günlerinde" sadece devlet büyükleri ve taraftar kitlenin saygı, övgü vs. ile andıkları M. Kemal'in 15 Temmuz'dan sonra hem devlet büyükleri hem de ilahiyatçı akademisyen ve kimi İslâmi camia öncülerinin de " rahmet ve minnetle" kelimelerini özellikle tercih ederek sosyal medya mesajları yayınlamaları dikkat çekicidir. Ancak asıl dikkat çeken şey ; " rahmetle ve minnetle" kelimelerinin ortak bir dil olarak sunulmasıdır. "Ne var bu kelimelerde?" denirse şu vardır ki ; İslâm inanç hukukunda rahmet dilemek, minettar olmak gibi asli konular içeriğinde olan söz ve ameliyeler hangi şartlarda kimler için nasıl kullanılabilirliğine müktesebattan bakılabilir. İşin bu kısmı da başka bir alandır.
Gelelim asıl ifade etmek istediğimiz noktaya ki buradaki nokta şudur ; M. Kemal'e rahmet okuma minnet duyma konusunda ittifak sağlayan " hoca efendilerin", " aydınların" , " ilahiyatçı akademisyenler"in kişisel haşrolma tercihleri elbet bizi ilgilendirmiyor . Zira " kişi sevdiği ile beraberdir" düsturunu topluma anlatan , öğreten kalem sahiplerine yol gösterecek değiliz,böyle bir sancımız da yok. Kim kime hangi rahmeti diler hangi minneti duyar, bunun hükmü vicdanlarda ve akl-ı selimde yerini bulabilecek bir açıklıktadır. Şimdi şu bir kaç soruyu oluşturmak, akla getirmek , sorgulamak işin tabiatından olsa gerek . Sorular:
1- Allah Teâla'nın ayetleri hakkında konuşurken akıl yürütmeler, felsefe yapmalar, Arapça gramerinin dibine inmiş gibi yaparak " Allah bunu demez şunu demek istemiştir" diyerek ayetlere ayar vermeye ( haşa!) kalkışarak ümmeti net bi şekilde aydınlatmak yerine yüzlerce binlerce ihtilaf oluşturarak asla aynı zeminde buluşmazken, Allah'ın kitabına karşı cürretkar olurken nasıl oldu da bir kişi üzerinde minnettar olma ittifakı oluşturabildiniz ?
2- Tüm hadis usül ve kaidelerini hiçe sayarak o müthiş araştırmacı(!) , kaynağa inici , gözünden hiç bir şey kaçırmayan son derece objektif ve açık sözlü tutumlarınızla " peygamber bunu demez, falan hadis akla aykırı, şu hadis uydurma" diyerek Peygamber'e (sav) ayar vermeye kalkışan , resmi ideolojinin keyfine göre sünnet tornacılığı yaparken korkusuz olup sünnet konusunda binlerce şaibe üretme çabasına girip ihtilaftan beslenirken nasıl oldu da hangi besleme kapısına geldiniz de minnettarlıkta ittifak kurdunuz?
3- Birbirlerinizin mahremlerine ailelerine sövecek kadar ihtilaf ve düşmanlık cephelerinde iken, birinizin siyah dediğine diğerinizin beyaz diyebilmek için kırk dereden kanalizasyon suyu getirirken , falan kişi cennete girse ben oraya girmem diyecek kadar kardeşlik hukunu yok sayan, müslümanları mezheb, cemaat, ekol taraftarlığı ile kışkırtarak ümmet olmanın dibine dinamit koyarken nasıl oldu da hep birlikte aynı hizaya girdiniz?
4- Aziz İslâm'ın seçkin alimlerinin yazdığı eserleri okuyarak, müctehidlerin fetva ve fıkıhlarını öğrenerek elde ettiğiniz şöhret ve makamlara vesile olmalarını hatırlayıp İslâm büyüklerini rahmetle minnetle anmayıp pervasızca dil uzatırken birinizin alim dediğine diğerinizin cahil dediği evvel ilim ehline azıcık vefa hissi duymazken size ne yedirdiler de minnet duyuşta branşlarınızdan alakasız başka bir zemindeki kişiye İslâm mezheb imamıymışçasına minnet duyma sırasına girdiniz ?
Size çok iyi bildiğiniz, iğrabını, tefsirini, tevilini , nuzul sebebini bildiğiniz unuttuğunuz yada unutmaya çalıştığınız bir Ayet-i Kerime'yi sunuyorum;
"Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Bakara-44)