"Çuval Geçirme Eylemi 2003'ün Sembolik Ödeşmesidir"
Yenişafak gazetesi yazarı Salih Tuna Eminönü'nde ABD askerlerinin başlarına geçirilen çuval eyleminin sembolik ödeşme olduğunu yazdı...
Yenişafak / Salih Tuna
ABD’li askerlerin başına çuval geçirmek
ABD’li askerlerin başına çuval geçirme eylemi kim ne derse desin son yılların en çarpıcı eylemlerinden biridir.
Eminönü Eminönü olalı böyle çarpıcı eylem görmedi desek yeridir.
Her şeyden evvel bu eylem 2003’ün sembolik ödeşmesidir.
Malumunuz, 2003’te, Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde, 11 Mehmetçiğin başına ABD askerlerince çuval geçirilmiş, Türkiye tüm dünyada küçük düşürülmeye çalışılmıştı.
Hani, Çandargiller familyası, “Türk askerinin de orda ne işi vardı” yollu “hisli duygularını” dile getirmişti.
Gerçekten de Karadeniz’de gerçekleştirilen NATO tatbikatından dönen ve Sarayburnu’nda demirleyen ABD savaş gemisinden 3 Amerikalı askerin başına çuval geçirilmesi çok çarpıcı bir eylemdir.
Zaten öyle olmasaydı, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki açıklama üstüne açıklama yapmaz, ABD Büyükelçiliği söz konusu eylemi çirkin addedip kınamazdı.
ABD Büyükelçiliği'nin (twitter üzerinden yaptığı) açıklamadaki şu ifade son derece nazikti: “Türk halkının büyük çoğunluğunun da Türkiye’nin misafirperverliğine saygısızlık teşkil eden böyle bir eyleme karşı çıkmakta bizlere katılacağı konusunda hiçbir şüphe duymuyoruz...”
Diplomat olsaydım aynı şekilde mukabelede bulunur, “Türkiye insanının demokratik protesto haklarının yansıması mesabesindeki söz konusu eyleme, ABD’li dostlarımızın saygı duyacağından hiçbir şüphe duymuyoruz” derdim.
Şükür ki sadece okurlarına sorumlu bir köşe yazarıyım. Dolayısıyla mahut tepkilere en hafifinden “hadi gidin yatın” demek isterim.
Türkiye insanının misafirperver oluşu, askerlerinin başına çuval geçirildiğini unuttuğu anlamına gelmez. Ona bakarsanız bütün Ortadoğu halkları misafirperverdir.
Lakin misafirperver olmak “İsrail terör devletinin” daimi işbirlikçilerine eyvallah çekmek demek değildir.
Kim ne derse desin, Eminönü’ndeki eylem, sadece Türkiye halklarının değil, bütün bir Ortadoğu halklarının hissiyatının tercümanı olmuştur.
O değil de...
Demokratik protesto haklarını dilinden düşürmeyen ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerine (ve dahi Beyaz Ev sözcülerine) ne oldu böyle?
Gezi kalkışması dolayımında Türkiye’nin iç barışı, istikrarı, ekonomisi tehdit altındayken, dahası, Türkiye nerdeyse iç savaşın eşiğine gelmişken hemen her gün nasıl açıklama yaptıklarını unuttular mı?
ABD’nin bütün Jen Psaki veya bütün Marie Harf’leri Türkiye’nin altını üstüne getiren söz konusu eylemleri arkalarcasına, hatta teşvik edercesine açıklama yapmıyorlar mıydı?
Şimdi ne oldu da, “bu olay barışçıl protesto çizgisini aşarak şiddete ve tehdide dönüşmüştür” demeye başladılar?
Hayırdır; Amerikan savaş gemisine kaldırım taşı mı atıldı? Yoksa ABD’li askerlerin üzerine molotof mu fırlatıldı?
Herkes gördü izledi işte; gençler, “Yanke Go Home” ve “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi” sloganları eşliğinde ABD’li askerlerin üzerine kanı simgeleyen kırmızı boya attılar, hepsi bu!
Üstelik, eyleme geçmeden evvel açık seçik şekilde, demokratik protesto hakkımızı kullanıyoruz bile dediler.
Araç yakmak, molotof atmak demokratik protesto hakkı, kırmızı boya atmak şiddet öyle mi?