Demirel Muhtıra Verilsin Diye Gitti
Yıllarca Demirel'in "darbe-muhtıra" olmasın diye "şapkasını alıp gitmesi" övülür ama bu efsanenin de maskesi düştü. ..
TBMM'de muhtıra okunamaz” diyerek 12 Mart muhtırasına karşı çıkan dönemin DP Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan, 'Demirel şapkayı alıp gitme yerine güvenoyu isteseydi, tüm Meclis'in desteğini arkasına alacaktı' dedi.
12 Mart 1971'de askeri muhtıra TBMM'de okunduğu zaman ayağa kalkarak, “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde muhtıra okunamaz” diye itiraz eden tek milletvekili olan dönemin DP Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan önemli açıklamalar yaptı.
12 Mart muhtırasını veren Muhsin Batur ve Memduh Tağmaç gibi isimlerin Demirel'in iktidarı sırasında general olduğunu ifade eden Korkmazcan, “1965'ten 1970'e kadar AP tek başına iktidar oldu. Bu subaylar terfi
12 Mart'da Demirel'in şapkayı alıp gitme yerine TBMM'ye gelip güvenoyu istese, tüm Meclis'in desteğini arkasına alacağını söyleyen Korkmazcan, sorularımıza şu yanıtları verdi.
GÜVENOYU VERİRDİK
12 Mart'a giden süreçte Cumhurbaşkanı olarak Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay seçilmiştir. Ordu ile sivil yönetim arasında bir takım köprüler geliştirilmiştir. Ama bu oluşturulan köprülerin hangi amaca hizmet ettiği, demokrasi kalitesini Türkiye'de ne kadar artırdığı ne kadar buradan uzaklaştırdığı ciddi bir tartışma konusu yapılmamıştır. Sadece ordu kadroları arasında alınacak tedbirler değil, bildiğiniz gibi 1961 Anayasasını yanlış yorumlayan, devleti adeta değişik odakların kendi başına hareket ettikleri bir anarşi ortamına sürükleyen gelişmeler de olmuştur. Bunlara karşı da etkin tedbirler alınamamıştır. Üniveristelerde gerekli tedbirler alınamamıştır. Yasa dışı bir takım faaliyetler karşısında kanun hakimiyetini sağlayacı davranışlara girilmemiştir.
Ulaştı. Ancak, “Beni aştılar” demiş Cevdet Sunay.
Meclis bütünüyle nasıl bir karar verirdi, bugün tahmin yürütmek spekülatif bir durum olur. Ama Demokratik Parti olarak biz hükümetin yanında yer alırdık. CHP'nin de o günkü yönetimi itibariyle demokrasi dışı bir müdahaleye itibar etmeyeceğini düşünürüm. Ancak o günkü hükümetin ayakta kalabilme imkanı olmazdı Meclis bir çare bulurdu buna. Çare muhtıracılarla işbirliği yaparak süreci kurtarmak değildi, yine Meclis içinde bir çare bulmaktı. O çare olabilirdi ve Meclis bir çare bulurdu. Eğer hükümet gelip güvenoyunu aldığı Meclis'in huzuruna çıkarak “Biz böyle bir muhtıraya muhattap olduk. Ne gibi tedbir düşünüyorsunuz, ne gibi tedbir düşünelim dese Meclis onun formülünü bulurdu ve Demokrasi içinde bir formül bulunurdu. Böylece 27 Mayıs gece baskınıyla başlayan demokrasi dışı müdahaleler süreci, daha 12 Martta bitebilirdi. Böylece 12 Eylül'e doğru giden sağ-sol kavgası içinda binlerce gencimizin kaybedilmesi yolu da açılmazdı.
Darbeyi övmekle demokrasiye hizmet edilmez
Şimdi tarihi olayları tarihsel bir süreç olarak değerlendirmek
Geri adım darbecileri cesaretlendirdi
Ben 1969'lu yılların şartlarında bir darbe ortamının olduğunu hala düşünemiyorum. Ama toplumda bir huzursuzluk vardı. Bir çatışma potansiyeli vardı .1969'da Demokratlar affedilmiş olsaydı, zaten Demokrat Partililer siyaset sahnesine çıktıkları gün; Celal Bayar'la İsmet paşa kucaklaşacaktı. Geriye kalan insanlar bir birleriyle kucaklaşacaktı. Ve bir barış sayfası açılacaktı. Darbeler dönemiyle açılmış olan toplumsal hendekler kapatılmış olacaktı. Af gerçekleştirilecek diye topluma umutlar verip yola çıkılıp, sonra da ilk karşılaştığı engelde geri adım atmak tam aksine muhtıra hareketini hazırlayanların 9 Martçıların, 12 Martçıların cesaretini artırmıştır. Bu adım atıldıktan sonra geri dönmek çok vahim bir hata olmuştur.
12 EYLÜLÜ TETİKLEDİ
Bunu şöyle görmek lazım; bu kadrolar arasında da birlik vardır. 27 Mayıs'ı Türkiye'de kimler çağırmışsa, 27 Mayıs öncesinde bir darbe zeminini kimler oluşturmuşsa medya dahil aynı kişi ve kurumlar 12 Mart öncesinde de faaliyetteydiler, başka kılık altında. 12 Mart'ta kimler o süreci desteklediler, alkışladılarsa 12 Eylül'de de aynı grupların, aynı şekilde sürece katıldıklarını görüyoruz, hem sivil kesimde hem asker kesiminde bu var. Yani Türkiye'de bir demokrasi hareketi var. Cumhuriyetin kuruluşundan beri millet iradesini devlet idaresinde hakim kılma fikrini taşıyanlar var. Bir de millet iradesinin karşısına çıkanlar var. Bu mücadele 27 Mayıs'ta 12 Mart'ta 12 Eylül'de net bir şekilde görülmektedir.