Demirel'den 27 Nisan Baskısı

Demirel'den 27 Nisan Baskısı

27 Nisan sürecinde Süleyman Demirel'in Mehmet Ağar'a baskı yaptığı ortaya çıktı. Olayın tanığı o süreci anlattı.

Tarih 27 Nisan 2007. Günlerden cuma. Meclis, olağanüstü dönemlerinden birini yaşıyor; çünkü Abdullah Gül "tek" cumhurbaşkanı adayı" Siyasi atmosfere gerilim hâkim. Anavatan ve DYP oturuma katılmama eğiliminde. Öğleden sonra genel kurulun en büyük sürprizlerinden biri oturuma katılan DYP Genel Başkan Yardımcısı Ümmet Kandoğan, milletvekili Mehmet Erarslan ile Anavatan Partisi'nin iki milletvekili oluyor. DYP lideri Mehmet Ağar'ın telefonla arayıp 'genel kuruldan çıkın' dediği, sırtımdan hançerlendim söz ve iddiaları ertesi günün gazete sayfalarını süslüyor. AK Parti 367'yi bulamıyor, CHP cumhurbaşkanlığı seçimlerini Anayasa Mahkemesi'ne taşıyor. Ve gece yarısı Genelkurmay'ın internet sitesinde bir e-bildiri yayımlanıyor. Demokrasinin dengelerini altüst eden 27 Nisan sürecinde saati saatine olaylara vâkıf isimlerden biri olan Ümmet Kandoğan, yaşadıklarını Aksiyon'a anlattı.

-Ağar, basın toplantısında girmeyeceğiz diyor. Ama siz genel kurula girdiniz. Neden?

Cumhurbaşkanlığı ile ilgili 367 meselesi 27 Nisan'dan iki ay önce gündeme geldi. İlk zikreden Sabih Kanadoğlu oldu. Ben bundan yaklaşık 50 gün önce, toplantı yeter sayısı olarak 367'nin aranması gündeme getirildiğinde, DYP milletvekili olarak bunun bir dayatma olduğunu iki gazeteciye (Muharrem Sarıkaya, Hadi Özışık) ifade ettim. Onlar da Ümmet Kandoğan Meclis'e girecek diye yazdı. Cumhurbaşkanının kim olacağı gündemde bile yoktu. O günlerde Ağar'a da "Bu bir dayatmadır. 367 meselesi şart olarak gündeme getirilirse ben Meclis'e girerim." dedim.

AKLINIZA GELEBİLECEK HER KESİM AĞAR'A BASKI YAPTI
-Meclis'e girdiniz ama ertesi gün Ağar'ın gazetelere yansıyan açıklamaları oldu; arkamdan hançerlendim diye...

Hayır, kesinlikle yalan. Benim Meclis'e gireceğimi çok iyi biliyordu. 27 Nisan'dan 15 gün önce belediye başkanlarıyla bir seminerimiz oldu Antalya'da. 2,5 saat tartıştık. Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleriyle birlikte toplandık. GİK üyeleri ve Ağar'a rağmen Meclis'e girilmesi gerektiğini savundum.

-27 Nisan krizinden önce Ağar'ın mutedil açıklamaları var, siyaseti mahkemeye düşürmeyiz diye. Ağar neden karar değiştirdi sizce?

Sayın Ağar başlangıçta 184 yeterli diyordu. Basına yansıyan onlarca açıklaması var. Cumhurbaşkanlığı seçimi Meclis'te başlayıp Meclis'te bitmeli dedi. Ancak kendisine çok ciddi baskı yapıldı. Aklınıza gelebilecek her kesimden hem de"

-Şahit olduklarınız var mı?

Tabii ki var. Örneğin bizim 24 Nisan'da GİK toplantımız oldu. Girmeden önce Ağar dedi ki, Ümmet Bey burada lütfen konuşmayın, toplantı sonunda ben sizinle (milletvekilleriyle birlikte) ayrıca görüşeceğim.

-Niye söyledi bunu?

Çünkü GİK'te cumhurbaşkanlığı meselesi konuşulup karara bağlanacak ve partinin görüşü ortaya çıkacak. Görüşümü bildiği için oradakileri etkiler düşüncesiyle beni konuşturmamayı seçti. Toplantı bitti. Yukarı çıktık. Ayrıldım, eve geldim. 15 dakika sonra aradı. Dedi ki, Ümmet Bey bir basın toplantısı yapacağım. Efendim nereden çıktı bu toplantı? "Erkan Bey (Mumcu) telefon etti bana." dedi. 25 Nisan günü saat 19.00'a beş var. Dedim ne söyleyeceksiniz iki gün kala? "Hükümeti son bir kez uyaracağız. Sen atla gel Meclis'e." dedi.

-Ve alelacele bir toplantı yapıldı o akşam"

Evet. Ağar ile Mumcu hayatlarının en mutlu anlarını yaşıyorlardı adeta. Hatırlayın o görüntüleri. Sayın Ağar ve Mumcu'nun gelecekten, yani cumhurbaşkanlığı oylamasından sonra ortaya çıkacak Türkiye'deki gelişmelerden ne kadar umutlu olduklarını görüntülere yansıyan o kahkahalardan anlarsınız.

AMAÇLARI MERKEZ SAĞDA BİRLİK DEĞİL, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNE PARTİLERİ SOKMAMAKTI

-Erkan Mumcu neden değişti peki?


Sayın Mumcu da ilk başlarda "184 yeterlidir. 367 aranmasına gerek yoktur." diyordu. Ama o gün onların da MKYK toplantısı vardı. Oradaki bilgilerle bendekileri yan yana getirdiğimde bir şey çıktı ortaya. Sayın Mumcu bir gün önce 17.30 - 18.00 saatleri arasında Meclis'e girilmesi gerektiği düşüncesindeyken, kendisine gelen birkaç telefondan sonra birden kararını değiştirdi. Ardından Ağar'ı arayıp birlikte basın toplantısı yapma düşüncesini ortaya koydu. Yani önce telefonlar geliyor, sonra birlikte basın toplantısı düzenleme kararı alıyorlar.

-Birbirine rakip iki parti lideri arasında bu kadar iyi iletişim kurulmasının sırrı aracılarda mı?

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde DYP ve Anavatan birlikte hareket etme kararı aldı. Bu ilk defa olan bir şeydi. Ortak karar almaya sevk eden ana sebep ise iki partiyi bir araya getirerek cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e sokmamaktı. Asıl maksat buydu. CHP zaten girmiyordu. Amaç, DYP ve Anavatan'ı da sokmayarak AK Parti'yi tek başına bırakmaktı. Siyasi partileri AK Parti'nin karşısına geçirerek, 367'yi uygulamaktı.

-Kimler ya da hangi çevreler etkili oldu burada?

Etkili olan çok sayıda çevre var. İş çevreleri, diğerleri"

-Demirel'in ismi geçti mesela"

Kesin. 23 Nisan'da ben Sayın Ağar'la Celal Bayar Köşkü'ndeyim. Sabah 9 sularında. Demirel'den Ağar'a bir telefon geldi. Dedim, ben çıkayım. "Yok, kal." dedi. O gün Demirel Ağar'a saat 17.00'de randevu verdi. O buluşmada Meclis'e girilmemesi için Demirel'in Ağar üzerinde müthiş bir baskısı oldu.

-Daha sonra oluşan tavırlardan mı biliyorsunuz bunları yoksa şahit olduğunuz konuşmalardan mı?

O günden sonra kararı tamamen keskinleşti Ağar'ın. Orhan Keçeli, Demirel'e çok yakındı. 24 Nisan akşamı beni aradı.

-Neden?

Ümmet Bey Meclis'e mutlaka girmemiz lazım dedi. Sen partide ve Sayın Ağar üzerinde çok etkilisin. Ağar'ı bu noktada ikna et. Eğer Meclis'e girmezsek parti bitecek. Bunları Orhan Keçeli söylüyor. Ertesi gün GİK toplantısı var. Sayın Keçeli, Demirel'in yanına gidiyor. Sonra gelip GİK toplantısına giriyor. Ve Keçeli Meclis'e kesinlikle girmeyelim diyor.

-Yani Güniz Sokak'a uğrayan değişiyor mu?

Evet değişiyor. Bu konuda söylenecek çok şey var.

-Mesela"

Seçimlerden önce CHP-MHP koalisyonu, DYP-Anavatan birleşmesi isteniyordu. Ben bu birleşmenin olmayacağını söyledim. Herkes dedi ki, olur mu öyle şey. Birleşiyorlar işte. Halbuki iki partiyi birleştirmek isteyenlerin birinci amacı bu partileri cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e sokmamaktı. İkincisi de CHP-MHP koalisyonunun önündeki en büyük engel bu birleşmeydi. Bu engeli de ortadan kaldırmak için birleşmeyi fiyasko ile neticelendirdiler.

-İki lider de bu tuzağı görmedi mi?

Görmedi.

-O dönemde Demirel dışında Ağar ile Mumcu'ya askerin ve başka çevrelerin baskısı var mıydı?

27 Nisan bir kırılma noktası. O gün yapılacak seçimin neticesinde Köşk'e eşi başörtülü biri çıkıyor. Cumhuriyet tarihinde bazı çevrelerin aklının ucundan geçirmediği bir hadiseydi bu. Güçleri yettiğince bunu engellemek için basını, iş ve siyaset çevrelerini çekinmeden kullandılar. 27 Nisan gecesi TSK bir muhtıra yayımlıyor. Hiçbir demokratik ülkede göremeyeceğimiz bir hadise bu. Genelkurmay, cumhurbaşkanlığı seçiminin o şekilde tezahür etmesini istemediğini çok açık bir şekilde ortaya koydu. Kamuoyu önünde görüşünü bu şekilde ortaya koyan bir kurum başka şekilde de müdahil olmuştur ve oldu da.

-Meclis'te bazı vekillere gönderilen tehdit mesajları var. 'Evlat acısı çekmek istemiyorsanız Meclis'e girmeyin' diye"

Bana da geldi o mesajlar.

-Nereden geldi?

Çok değişik yerlerden. Ben hiç önemsemedim. Çok değişik yerlerden telefonlar da aldım.

-Ne diyorlardı?

Meclis'e girmemiz gerektiği çok açık ve net bir şekilde ifade ediliyordu.

-Kimlerdi arayanlar?

Çok değişik kesimlerden hiç tanımadığımız, bilmediğimiz insanlar arıyordu.

-26 Nisan günü Ağar'ın kararını değiştirmesine ve sertleşmesine neden olan neydi?

Perşembe günü 18.00 sıralarında Celal Bayar Köşkü'ndeydik. Genel Başkan, Celal Adan, Nevzat Ercan, Gültekin Uysal, Timür Gürgan, Birol Özcan ve ben. Orada tam iki saat bunları konuştuk. Büyük mücadele verdim, Meclis'e girmemiz gerektiği konusunda. Bir tek Nevzat Ercan destekledi beni. O da aynı görüşteydi. İki saat Ağar'a yalvardım. CHP'nin peşine takılıp giden bir DYP'yi bu millet affetmez. Yarın parti tabanını tutamazsın. Partiden bu nedenle binlerce istifa olacak dedim.

AĞAR VE ADAN, "TAYYİP BEY İKİ KEZ MAĞDURU OYNAYAMAZ" DİYORDU

-Nereden biliyordunuz?


Çünkü ben her gün teşkilatla görüşüyordum. Bir tek İzmir il başkanı Meclis'e girmeyelim dedi. Diğerleri girelim görüşündeydi. Sayın Ağar kararlı bir tutum içine girmişti. O gün kendisine ne söylerseniz söyleyin o kararından vazgeçiremezdiniz. Kendisine şunu sordum: Cumhurbaşkanı seçilemediği için yapılan bir erken seçimde mi DYP olarak daha fazla oy alırız, yoksa 4 Kasım 2007'de yapılırsa mı?

-Ne cevap verdi Ağar?

İki sefer mağduriyet olmaz dedi. Geçen sefer Tayyip Bey mağdurdu ya... Bir daha mağdur rolü oynayamaz. Bu millet ikinci kez onu mağdur rolünde görmez, bu sefer iktidar elinde diyordu. Celal Adan da "Gül cumhurbaşkanı Tayyip Bey de başbakan olursa ve bunlar birlikte Erzurum Ulu Cami'de cuma namazı kılarsa yer yerinden oynar. Yani bütün oyları toplarlar." diyordu. Ağar'ın en yakınındaki insan Adan'dı ve çok büyük etkisi oldu.

-Cuma günü DYP'nin oylamaya katılmayacağını açıkladı Ağar. Siz o toplantıya niye gittiniz?

O gün Ağar'ın basın toplantısına gitmeyecektim. İki kere telefon etti, mutlaka gel diye. Toplantı başlamadan önce son kez "Sayın genel başkanım, sakın basın toplantısında bizi bağlayacak bir açıklama yapmayın." dedim.

DARBEYE İNANDIRILDILAR

-O toplantıda ne söyleyeceğini biliyor muydunuz?


Hayır. İlk defa Ağar basın toplantısında önündeki metinden okudu. Hiç metinden okumazdı normalde. İlk kez o gün eline bir metin vermişler.

-Kim vermiş olabilir?

Bilmiyorum. Toplantı bitti. Ben orada Meclis'e gireceğimi söyledim. Sonra odama geldim.

-Kimi gazetelerce 'korkan, kaçan biri' gibi gösterildiniz o dönemde"
Tam tersine, ben her platformda doğru bildiğimi söyledim. Verdiğim isimler şahit. Odama gittim. Celal Adan geldi yanıma. Ben giriyorum abi, dedim. Siz ne yaparsanız yapın. Ben gireceğimi söyleyince Adan, Ağar'ı odama getirdi. Saat 14.25'ti. Ben yine girmemiz gerektiğini anlattım kendisine.

-O ne dedi?

Bana yalvarıyor. "Ümmet Bey ne olur girme. Bak sen partide önemli bir isimsin. Sen girersen parti bundan çok büyük bir yara alır." Ben de girmezsek parti daha çok yara alır, diyorum. Odadan çıkarken Timur Gürgan kolumdan tuttu. Ben de ona "İki aydır söylüyorum. Bu yeni bir karar değil, ben giriyorum." dedim. Meclis bahçesine kadar beni bırakmadı. Engellemeye çalıştı. Sonra Ağar, Birol Özcan'ı göndermiş. O da geldi yalvarıyor. Bakın dedim kameralar var, bu görüntü farklı algılanabilir.

-Meclis bahçesinde yollarınızı ayırdınız yani.

Evet. Ayırdım.

-Bazı Anavatan yöneticileri, Ağar ve Mumcu darbe olacağına inandırıldı dedi o dönemde. Sizin kanaatiniz de aynı mı?

Ben de aynı görüşteyim. AK Parti'nin iktidardan indirileceğine inandılar. Bir beklenti içindeydiler. Ödüllendirileceklerini düşünüyorlardı. Yani yeni bir hükümet olacak, bunlar da bulanık suda balık avlayacaklardı. Sayın Mumcu da başta girilmesi taraftarıydı. Hatta 10 Anavatanlı milletvekili Meclis'e girme eğilimindeydi. Dikkat ederseniz Sayın Mumcu son ana kadar milletvekillerini parti genel merkezinde tuttu. Eğer o basın toplantısını TBMM'de yapsaydı vekillerin bir kısmı girecekti. Orada saat 3'e kadar vekilleri tutup bırakmamasının arkasındaki sebep buydu. Bırakırsam bunlar gider Meclis'e girer. O zaman da plan bozulacaktı.

HALK, KAPATMAYA 22 TEMMUZ'DAN DAHA SERT CEVAP VERECEK!

-27 Nisan bildirisiyle önü tıkanan siyaset 22 Temmuz seçimleri ile kendine bir çıkış yolu buldu. Sonucu tahmin ediyor muydunuz?

Açık söyleyeyim 27 Nisan sabahı AK Parti'nin oylarının yüzde 30'ların altında olduğunu düşünüyordum. Ancak bir oyun oynandı. Bunun üzerine halkımızın bu oyuna tepki göstereceğini önceden fark ettim. Çünkü ben halkın arasında yaşayan bir milletvekiliyim. Halk böyle dayatmalara ve baskılara karşı direniyor. Bunun sayısız örnekleri var. Onun için yüzde 47 oy beni hiç şaşırtmadı.

-Peki, AK Parti hakkında açılan kapatma davasıyla siyaset tıkandı yine. Çıkış yolu nedir sizce?

En güzel cevabı halk verecektir yine. Kim, hangi makam ve mevkide plan yapmaya çalışsa da halkın da bir planı var ve sandıkta bu cevabı veriyor.

-Umutsuz değilsiniz?

Kesinlikle. Bu tür hareketlerin neticeleri Türkiye'de hayırlara vesile olmuştur. 1960 darbesi Adalet Partisi'ni, 1980 müdahalesi Turgut Özal'ı; 28 Şubat AK Parti'yi ortaya çıkardı. 27 Nisan da AK Parti'nin daha da güçlenmesine vesile oldu. Halka rağmen hiçbir şeyin yapılamayacağını insanların görmesi lazım artık. Kim nerede demokrasi aleyhinde hangi planı yapmaya çalışırsa çalışsın buna karşı en güzel cevabı halk veriyor, bundan sonra da verecek. Artık demokrasi bütün kurum ve kurumlarıyla yerleşecek Türkiye'de. Halk yüzde 47 oy verdiği iktidarın bir iddianameyle ortadan kaldırılmak istendiğini görüyor. Bunun da cevabı 22 Temmuz'dan daha sert olacaktır.

27 NİSAN KİN VE NEFRET PSİKOLOJİSİNİN ÜRÜNÜ

-17 Nisan 2007 günü Başbakan Erdoğan, DYP lideri Ağar'ı ziyaret ediyor. Ne konuşuluyor orada?


Şimdi Sayın Gül ve Erdoğan'ın gelişlerinde Ağar beni çağırmadı. İşte sen o partiden geldin, Tayyip Bey ile bir arada olmanız hoş olmaz diye telefonda benden özür diliyor. Görüşümü bildiği için bu tür toplantılarda olmamı istemiyor. Öğrendiğim kadarıyla o gün isim bazında herhangi bir şey konuşulmadı. Sadece Başbakanın Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundan kendisinden destek istediğini söyledi bana Ağar.

-Girmeme temayülü de var mıydı o gün?

Hayır. O noktada yani girmeyeceğiz diye Başbakan'a bir şey söylemedi Ağar.

-Sezer'in 19 Mayıs törenlerindeki bakışını Meclis'e taşıdınız. Niye bu öfke diye sordunuz, tartışma çıktı. Sizce 27 Nisan sürecinin psikolojisi neydi?

Sayın Sezer kesinlikle AK Parti'den bir ismin cumhurbaşkanı olmasını arzu etmiyordu. 367 ile ilgili olumlu olumsuz bir görüşünü de kamuoyuna aktarmadı. Yani ben 367 aranmadan seçildim. Geçmişte de bu uygulama hiç yapılmadı şeklinde bir görüş de serdetmedi. Halbuki ben Sezer'den tam tersini beklerdim. Çünkü kendi seçiminde 367 şartı aranmadı. 184 deyip seçime gidilmedi. O zaman 7 yıl Sezer orada anayasaya aykırı bir şekilde seçilmiş ve oturmuş mu diyeceğiz. Şimdi ben o gün o fotoğrafı aldım. O arada da cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliği Meclis'ten geçti ve Sezer bu değişikliği Meclis'e geri gönderdi. Ben bunun üzerine o fotoğrafı gösterdim.

-Gerekçesine cevap mahiyetinde konuşuyorsunuz"

Evet. Ben onun gerekçesine cevap olsun diye gösterdim bunu. Dünyanın hiçbir ülkesinde cumhurbaşkanı başbakana böyle bakmaz. Orda Sezer diyordu ki eğer cumhurbaşkanını halk seçerse ya tam uzlaşma ya da tam bir çatışma olur cumhurbaşkanı ile iktidar arasında. Ya kendi adamları olduğu için uzlaşma ya da karşı fikirden olduğu için çatışma olur. O ifadeyi aldım, bakın siz gerekçenizde böyle diyorsunuz ama sizi Meclis seçti, halk seçmedi; siyasi iktidarla bu fotoğraf tam uzlaşma mı tam çatışma mı, diye sordum.

-27 Nisan kimilerine göre kin ve öfkenin yansımasıydı mı diyorsunuz?

Kesinlikle öyle. AK Parti'den birisinin, hele eşi başörtülü birisinin cumhurbaşkanı olmasını içine sindiremediler. Cumhuriyet mitinglerinin altında yatan neden budur. O mitingleri tertip edenlerin geçmişte nasıl darbe planladıkları bugün ortaya çıkıyor.

-Peki siyasetin normalleşmesi adına TSK'dan ne bekliyorsunuz?

Demokrasinin yerleştiği ülkelerde siyaset-asker ilişkisi nasılsa bizde de aynı olmalı. Yargı da aynı şekilde. Nihayetinde bu olacak Türkiye'de. Bundan kimsenin kaçması da söz konusu değil.

Aksiyon