Ahmet Taşgetiren
Demirtaş HDP seçmeni olarak soruyor
Bana yazılarımla, burada yaptığım değerlendirmelerle, siyasi analizlerle ilgili bir mektup gelse, öncelikle önemserim, okurum, eleştirilerin altını çizerim, tutarlı olup olmadığına, o eleştirilere karşı kendi değerlendirmelerimi savunup savunamayacağıma bakarım. Yazılarıma gelen okur yorumlarını da böyle değerlendiriyorum.
Siyaset şu sıralar HDP’nin seçimlerde nasıl davranacağına odaklanmış durumda. Seçimi kazanması muhtemel iki ittifak yapısı var. İkisinin durumu da kritik. HDP oyları da anahtar niteliğinde. HDP oyları hangi ittifaka giderse, orasının şansı yükseliyor.
Ancak “HDP desteği” her iki ittifak için de hem istenen hem istenmeyen bir problemli alan durumunda. İttifaklar, HDP oylarını almak istiyor, ama HDP ile ilişki kurmak istemiyorlar.
Normalde ittifaklar partiler arasında oluşuyor, ama HDP söz konusu olduğunda parti devre dışı bırakılıp ona oy veren seçmenlere ulaşılmak isteniyor.
Genel yaklaşım şu: Seçmen masum, her partiye oy veren seçmen gibi meşru, ama HDP tehlikeli.
Buradaki mantık açığını ıskalamak tercih ediliyor: Sizin tehlikeli bulduğunuz yanı HDP’ye oy veren seçmen görmüyor mu? Sizin eleştirileriniz HDP’li seçmeni o partiye oy vermekten alıkoydu mu? Ya HDP seçmeni, sizin oy verme çağrılarınıza “HDP’den beklentileri”ni şart koşarak cevap verirlerse…
Malum Selahattin Demirtaş diye bir adam var. Halen Edirne Cezaevinde. Oradan siyasete katkıda bulunmaya çalışıyor. Ve anlaşılan, cezaevinde insanın zihin dünyası acayip çalışıyor ki, oradan acayip analizler yapıyor.
Bir mektup yazmış Meral Hanım’a. Malum, HDP Millet İttifakı’nın adayını destekleme eğiliminde. Ama orada da İyi Parti’nin rezervi var. En son Habertürk’teki programda Meral Hanım, “Kılıçdaroğlu görüşüyorsa görüşsün ama HDP masaya gelmesin” gibi bir yaklaşım sergiledi. Zaten öteden beri de “Kürt vatandaşların oylarını alalım ama HDP’ye kurumsal olarak mesafeli duralım” politikası izleniyor.
Demirtaş tam da “HDP oyları olsun ama HDP olmasın” yaklaşımını sorguluyor. Mektuba, “….bu mektubu HDP seçmeni kimliğimle kaleme alıyorum” diye başlamış. Sonra da Şunları yazmış:
‘Hayır, biz de HDP seçmeninin oyuna ve desteğine talibiz ama HDP’yi kurumsal olarak muhatap almaya karşıyız’ diyorsanız hemen belirtmeliyim ki, tıpkı diğer partilerin seçmenlerinin yaptığı gibi ben de siyasi haklarımı koruma görevi ve sorumluluğunu HDP’ye vermiş bulunuyorum.
Dolayısıyla çok güvendiğim HDP yönetiminin kararı hangi yönde olursa benim de oy tercihim aynı yönde olacak, doğal olarak.
Partimiz HDP, aynen İYİ Parti gibi meşruiyetini halktan almıştır. Üstelik, halk HDP’ye partinizden daha fazla ilgi göstererek HDP’yi Türkiye’nin üçüncü partisi yapmıştır. Zaten Meclis sıralarında HDP ile yan yana olup komisyonlarda da aynı masada oturuyorsunuz. Ayrıca zaman zaman Meclisimizi, HDP Milletvekili Sayın Nimetullah Erdoğmuş yönettiğinden, Meclis’teki varlığımızı da biliyorsunuzdur.”
Kendimi İyi Parti yöneticilerinin yerine koyuyorum ve “Hadi cevap ver bakalım” diyorum.
Bunlara ne İyi Ak Parti’nin, ne MHP’nin diyeceği bir şey yok. Herkes biliyor ki HDP’yi silmek, seçmenini de silmektir. Biz vaktiyle Refah’ın kapatılma süreçlerinde “Bu memleketin dindar seçmenini silmek anlamına gelir” diye yazardık. Şimdi “Kürt seçmen”e ayrımcılık yapıyor görünmenin ülke için tehlikesini herkes gördüğü için “HDP ayrı, oy veren ayrı” gibi bir uyanıklığa imza atılıyor.
Demirtaş’ın sorduğu soruya bakın:
“-HDP’li seçmen olarak benim oyumu istiyor musunuz? Benim de oyumla Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı ve bakanlık koltuklarına oturacağınıza göre beni nasıl ikna etmeyi düşünüyorsunuz? Bu arada, yerel seçimlerde Millet İttifakının belediye başkanlarının kazanmasını sağlayan HDP oyları için ‘istemem’ demediğinizi de hatırlatırım.”
Şimdi ben bu meseledeki garabete işaret ettim ya, birileri “Sen de mi HDP’yi savundun?” gibi salvolar döşenecektir. HDP savunması gibi bir yerde değilim, bir “Türkiye realitesi” ile oyun oynanmasının bizzat Türkiye için oluşturduğu tehlikeye işaret ediyorum. HDP’ye oy veren, bütün dışlamalara rağmen oy vermekte ısrar eden seçmen, bu ülkenin gerçeğidir. Onları dövmek, sürmek ülkeye bir şey kazandırmıyor. O seçmen sandığın gerçeğidir. Meclis’in gerçeğidir. Bunu Meclis’teki bütün partiler bilir, hatta zaman zaman onların yönettiği oturumlara katılır. Demirtaş, tam da HDP’ye en tavırlı siyasi liderle “diyalog” kurmaya çalışıyor.
Dilerdim ki, sayın Akşener bu açık mektuba açık açık cevap versin. Dilerdim ki otursun konuşsunlar. Dilerdim ki, “HDP seçmeni” Selahattin Demirtaş’ı İyi Parti’nin rezervlerinin ülke için daha doğru olduğuna ikna etsin, ya da “seçmen ayrı HDP ayrı” garabetinden vazgeçilsin. Yoksa Meclis’in üçüncü büyük partisinin işini Demirtaş’ın ince bir serzenişle ifade ettiği “Terörle Mücadele Masasına havale etmek” mi en iyisi?